بَاب
مَنْ قَالَ
إِنَّهُ
يَأْكُلُ
مِمَّا سَقَطَ
Bir Kimsenin
(Başkasına Ait Bir Bahçedeki Ağaçların Dallarından Ere) Düşenleri
Yiyebileceğini Söyleyenler(İn Delili Olan Hadis)
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
وَأَبُو
بَكْرٍ ابْنَا
أَبِي
شَيْبَةَ
وَهَذَا لَفْظُ
أَبِي بَكْرٍ
عَنْ
مُعْتَمِرِ
بْنِ سُلَيْمَانَ
قَالَ
سَمِعْتُ
ابْنَ أَبِي حَكَمٍ
الْغِفَارِيَّ
يَقُولُ
حَدَّثَتْنِي
جَدَّتِي
عَنْ عَمِّ
أَبِي
رَافِعِ بْنِ عَمْرٍو
الْغِفَارِيِّ
قَالَ كُنْتُ
غُلَامًا
أَرْمِي
نَخْلَ
الْأَنْصَارِ
فَأُتِيَ بِي
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
غُلَامُ لِمَ
تَرْمِي
النَّخْلَ
قَالَ آكُلُ
قَالَ فَلَا
تَرْمِ
النَّخْلَ
وَكُلْ
مِمَّا
يَسْقُطُ فِي
أَسْفَلِهَا
ثُمَّ مَسَحَ
رَأْسَهُ
فَقَالَ
اللَّهُمَّ
أَشْبِعْ
بَطْنَهُ
Ebû Rafi b. Amr
el-öıfâif nin amcasından rivayet olunmuştur; dedi ki: Ben çocuktum. Ensar'ın
hurmalarını taşlıyordum. Nebi (s.a.v.)'in huzuruna getirildim. "Ey çocuk,
hurmaları niçin taşlıyorsun?" buyurdu.
Ben de; düşürdüklerimi
yiyorum (da onun için taşlıyorum) diye cevap verdim. (Nebi -s.a.v.- de)
"Hurma ağaçlannı taşlama, altlarına dökülenleri ye" buyurdu. Sonra
çocuğun başını okşayıp; "-Ey Allahım bunun karnını doyur" diye dua
etti.
İzah:
Tirmizi, buyu'; İbn
Mâce, ticâret; Ahmed b. Hanbel, V.31.
Metinde geçen
"yiyorum diye cevap verdi" anlamına gelen "Kale âkilu"
cümlesini îbn Mace "kültü âkilü = yiyorum diye cevap verdim" şeklinde
rivayet etmiştir. Aralarında netice itibarıyla herhangi bir fark yoktur.
Bu hadis-i şerif bir
bahçede bulunan ağaçların altına kendiliğinden dökülen meyveleri toplayıp
yemenin caiz olduğunu ifâde etmektedir.
Nitekim kıymetli
âlimlerimizden Ö.N. Bilmen Efendi de bu mevzuda şunları kaydetmiştir:
"Yollarda, bostanlarda, ağaçların altlarında bulunan başaklar, mayveler
hakkında da lukata hükümleri caizdir. Maamafih bu hususta tafsilat vardır.
Şöyle ki;
Yazın şehirlerde
ağaçların altlarına dökülen meyveler sahipleri tarafından serâhaten veya adeti
vechi ile delâleten ibâhe edilmiş ise, alınıp yiyilebilir, aksi durumda
yiyilemez haramdır.
Şehirlerde bahçe ve bostan
içinde bulunan meyveler ceviz vesaire gibi bozulmayıp kalabilecek şeylerden
ise, sahiplerinin seraheten izinleri bulunmadıkça alınamaz. Çabuk bozulacak
şeylerden ise muhtar olan kavle göre seraheten veya adeten men edilmemiş olunca
alınıp yiyilebilir. Diğer bir kavli göre de sahiplerinin rızaları bilinmedikçe
alınıp yiyilemez.
Bu vaziyet olunca
bakılır; eğer meyveler bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise sahiplerinin
izinleri bilinmedikçe alınıp yiyilemez. Fakat bozulacak şeylerden ise, -muhtar
olan kavle göre- men edildiği tebeyyün edilmedikçe alınıp yiyilebilir.
Ağaç üzerinde bulunan
meyvalara gelince bunlar, her nerede bulunurlarsa bulunsun, sahiplerinin
izinleri olmadıkça efdal olan alınıp yenil-memesidir. Meğer ki pek mebzul olup
da yiyilmeleri sahiplerine ağır gelmesin. O halde, o meyvalardan bir miktar
alınıp orada yiyilebilir. Fakat toplanıp başka bir yere götürülemez. Bu caiz
değildir.
Akar ırmak suları
üzerinde bulunan meyveleri çok olsa da toplayıp yemek caizdir. Çünkü bunlar bu
halde bırakılsa çabuk bozulurlar, bunları toplamaya delâleten izin vardır.
Fakat böyle su üzerinde bulunan ağaçlara gelince bakılır. Eğer sudan
çıkarılacakları zaman kıymetli bulunmayacak şeyler ise alınmaları helal olur.
Fakat kıymetli bulunacak şeyler ise helal olmaz, haklarında lukata muamelesi
yapılır. Yollara dökülmüş olan ağaç yaprakları eğer dut yaprakları gibi
kendisiyle istifade olunacak şeyler ise, bunları toplayıp almak caiz değildir.
Aksi takdirde kıymetini sahibine borçlu olurlar. Fakat istifade olunmayacak
şeyler ise, toplanıp alınabilirler, ödenmeleri lazım gelmez.
Ekin tarlalarında veya
karpuz, ve salata bostanlarında ekinler alındıktan ve karpuzlarla salatalar
toplandıktan sonra başkalarının toplanmalarına adeten izin verilmiş olan başak
vesaire döküntülerini toplamak caizdir.[bk., Büyük İslam İlmihali, s, 453-454.]