SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SAVM BAHSİ

<< 2456 >>

DEVAM: 72. Geceleyin Niyeti Terk Konusunda Ruhsat

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرُ بْنُ عَبْدِ الْحَمِيدِ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي زِيَادٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَارِثِ عَنْ أُمِّ هَانِئٍ قَالَتْ لَمَّا كَانَ يَوْمُ الْفَتْحِ فَتْحِ مَكَّةَ جَاءَتْ فَاطِمَةُ فَجَلَسَتْ عَنْ يَسَارِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأُمُّ هَانِئٍ عَنْ يَمِينِهِ قَالَتْ فَجَاءَتْ الْوَلِيدَةُ بِإِنَاءٍ فِيهِ شَرَابٌ فَنَاوَلَتْهُ فَشَرِبَ مِنْهُ ثُمَّ نَاوَلَهُ أُمَّ هَانِئٍ فَشَرِبَتْ مِنْهُ فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَقَدْ أَفْطَرْتُ وَكُنْتُ صَائِمَةً فَقَالَ لَهَا أَكُنْتِ تَقْضِينَ شَيْئًا قَالَتْ لَا قَالَ فَلَا يَضُرُّكِ إِنْ كَانَ تَطَوُّعًا

 

Ümmü Hânî (r.anha)'dan; nakledildiğine göre; Mekke fethi günündeydi. Fâtıma gelip Rasûlullah (s.a.v.)'in sol tarafına oturdu. Ümmü Hânî de sağında oturmakta idi. Bir câriye, içerisinde içecek olan bir kap getirip Peygamber (s.a.v.)'e takdîm etti. Rasûlulullah (s.a.v.) ondan içti. Sonra kabı Ümmü Hânî'ye verdi. Ümmü Hânî de içip şöyle dedi: Ya Rasûilallah, ben oruçlu idim, orucumu bozdum. Rasûlullah (s.a.v.). "Sen, bir borcunu mu kaza ediyordun?" buyurdu. Ümmü Hânî, Hayır, dedi. Rasûlullah (s.a.v.): "Eğer nafile ise zararı yok" buyurdu.

 

 

İzah:

Dârimî, savm, Ahmed b. Hanbel, VI, 424.

 

Hadisin râvisi bizzat Ümmü Hâni'dir. Normal olarak onun "ben sağında idim" deme­si gerekirdi. Ama o ya kendinden hikâye ederek böyle söylemiştir, ya da râvi kendi sözünü Ümmü Hânî'nin sözünün yerine koyarak hadisi mânâ olarak nakletmiştir.

 

Tirmizî, hadisin senedinde kusur olduğunu söyler.Ümmü Hâm'in, Hz. Peygamber'in kendisine uzattığı şeyi oruçlu olduğu halde içip bunu sonradan haber vermesi, Efendimizin artı­ğını reddetmemek içindir. Fakat içtikten sonra yaptığının günah bir şey olduğunu zannetmiş ve durumu Peygamber (s.a.v.)'e arz etmiştir. Nitekim Tirmizî'nin rivayetinde Ümmü Hânî meseleyi şu şekilde aktarmaktadır. "Sonra Peygamber (s.a.v.) kabı bana uzattı, ondan içtim ve; "ben günah işledim, benim için istiğfar et", dedim..."

 

Hadis-i şerîf nafile oruca başlayan kişinin isterse orucunu bozabilece­ğine ve kendisine kaza gerekmediğine delâlet etmektedir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) Ümmü Hânî'ye orucunu kaza etmesini emretmemiştir.

 

Hz. Ömer, Ali, İbn Mesud, İbn Ömer, îbn Abbas Câbir, Huzeyfe, Ebu'd-Derdâ gibi meşhur sahâbîler ve İmam Şafiî ile Ahmed b. Hanbel'in görüşleri de bu istikâmettedir.

 

Bu görüşe ışık tutan başka hadisler de vardır. O hadislerde Peygam­ber (s.a.v.)'in nafile oruçlu iken orucunu bozduğu ifâde edilmektedir. An­cak bu görüş sahiplerine göre, özürsüz yere orucun bozulması mekruhtur.

 

İma m-ı Azam ve İmam Mâlik'e göre, nafile oruca başlayan bir kim­senin orucu tamamlaması gerekir. Özürsüz yere orucunu açması caiz de­ğildir. Bunlar "Amellerinizi bozmayınız"[Muhammed 33] mânâsındaki âyete dayanırlar. Bu görüş sahiplerine göre, bir kimse özrü olmadığı halde başladığı nafile orucu bozarsa, günahkâr olur ve kendisine kaza icab eder. Bir özürden dolayı bozarsa, günahkâr olmasa da Ebu Hanifeye göre kaza icâb eder. Mâlikilere göre kaza da gerekmez. Hanefilerin bu konudaki delilleri Ebû Dâvud, Tirmizî ve Malik'in Hz. Aişe (r.anha)'den rivayet ettikleri şu ha­berdir: "Hâfsa ile ben oruçlu idik. Bize bir yemek getirildi ve ondan ye­dik. Sonra Peygamber (s.a.v.) geldi ve, "orucumuzu bozduk," dedik. Bu­nun üzerine Peygamber (s.a.v.); "onun yerine başka bir gün kaza ediniz" buyurdu."

 

Hanefî âlimlerinden Münlekâ sahibi, Kemal b. Hümâm ve Tacü'ş-Şeri'a başlanılan nafile orucu özürsüz yere de olsa bozmanın caiz olduğu görüşünü benimsemişlerdir.