DEVAM: 26-27. Lian
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ عَمْرِو
بْنِ السَّرْحِ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
عَنْ عِيَاضِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
الْفِهْرِيِّ
وَغَيْرِهِ
عَنْ ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
سَهْلِ بْنِ
سَعْدٍ فِي
هَذَا
الْخَبَرِ
قَالَ فَطَلَّقَهَا
ثَلَاثَ
تَطْلِيقَاتٍ
عِنْدَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَأَنْفَذَهُ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَكَانَ مَا
صُنِعَ
عِنْدَ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سُنَّةٌ
قَالَ سَهْلٌ
حَضَرْتُ
هَذَا عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَمَضَتْ
السُّنَّةُ بَعْدُ
فِي
الْمُتَلَاعِنَيْنِ
أَنْ يُفَرَّقَ
بَيْنَهُمَا
ثُمَّ لَا
يَجْتَمِعَانِ
أَبَدًا
(Hz.
Uveymir ile karısı arasında geçen Iiân mevzûsunda) Sehl b. Sa'd'dân (bir başka
haber daha rivayet olunmuştur.) Bu haberde (Sehl şunları) rivayet etmiştir; (Hz.
Uveymir) karısını Rasûlullah (s.a.v.)'in huzurunda üç talâkla boşadı.
Rasûlullah (s.a.v.) de bu (talaklar)'i geçerli kıldı. Nebi (s.a.v.)'in
huzurunda yapılan (bir iş tasvîb görünce) sünnet (olur) idi.
Sehl dedi ki: "Ben
Nebi (s.a.v.)in yanında bu olaya şahîd oldum. (Bu olaydan) sonra Iiân yapan
karı-kocanın bir daha birleşmemek üzere ayrılmaları sünnet oldu.
İzah:
Ayrıca Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra, VII, 401. da tahric etti.
2249 numaralı hadîs
Buhârî'nİn Salıîh'inde şu mânâya
gelen lâfızlarla rivayet edilmiştir: "Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a.)'den
rivayete göre (Aclân oğullarından) Uveymir, Benî Aclân'ın ulusu olan Asım b.
Adiyy'e gelerek:
Siz ne dersiniz? Bir
kimse karısıyla beraber bir,kişiyi (zînâ üzerine) bulsa, kadının kocası zâniyi
öldürmeli, siz de onu (kısas yaparak) öldür-meli misiniz? Yoksa bu kimse ne
yapmalı? (Bu halde zevç, dört şâhid getirmeye gitse zâni işini görüp savuşacaktır,
sükût etse namusa taallûk eden bir şeye sükût etmiş olacaktır) Lütfen bu müşkil
meseleyi bir kere Rasûlullah (s.a.v.)'a benim için bir sorsanız, der. Bunun
üzerine Âsim Ra-sûlullah'a gelip, Yâ Rasûlallah! diye (söze başlayıp Hz.
Uveymir'in sorulmasını istediği meseleyi) arzetti. Fakat Rasûl-i Ekrem bu
sorulardan hoş-lanmayıp onları ayıpladı. Sonra Uveymir Asım b. Adiyy'e,
Rasûlullah ne buyurdu
diye sordu. O da;
Rasûl-i Ekrem böyle
meseleleri çirkin gördü ve ayıpladı, diye cevâp verdi. Bunun üzerine Uveymir;
Vallahi hiç çekinmem,
bunu kendim Rasûlullah'a sorarım dedi ve gidip;
Yâ Rasûlallah! Bir
kimse karısıyla beraber bir kişiyi (zînâ üzerinde) bulsa kadının zevci zâniyi öldürmeli,
sonra siz de (kısâsen) onu öldürmeli misiniz? Yoksa bu adam ne yapmalı? diye
sordu. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
"Ey Uveymir senin
ve karının hakkında Allah teâlâ kur an (âyeti) gönderdi, dedi ve bu karı-kocaya
Allah teâlânm Kur'ân'da ta'lim ettiği veçhile nıülâane etmelerini emreyledi.
İlk önce erkek karısına karşı lanetle yemîn etti (sonra da kadın kocasına karşı
yemîn etti) sonra Uveymir:
Yâ Rasûlallah! Bu
kadını nikâhımda tutarsam ona zulmetmiş olurum, deyip kadını boşadı. Ve
Uveymir ile karısının bu vak'asından sonra lânetleşen çiftlerin kocanın
talâkıyla ayrılmaları âdet oldu. Sonra Rasû-lullah mecliste hazır bulunanlara,
"Bakınız! Eğer bu
kadın, vücûdu siyah, gözlerinin siyahı koyu, kalçaları iri, baldırları kaba
kıyafette bir çocuk getirirse muhakkak ben Uveymir'in bu kadına zînâ isnadında
doğru olduğunu sanırım. Eğer kadın keler cinsinden kızılca kurt gibi kızıl bir
çocuk doğurursa bu defa da ben şüphesiz kadına bühtan ve iftira ettiğini
sanırım," buyurdu. Sonra çocuk Rasûlullâh'ın Uveymir'i tasdik yollu tasvir
ettiği şekilde doğdu ve bu cihetle çocuk anası (Havle kadı)na nisbet ed(ilerek
"tbn Havle" diye çağır)ıldı.[bk. Miras Kâmil, Tecrid-i Sarili
Tercümesi, XI, 159-160.]
2250 numaralı, hadîsin
zahiri, Hândan sonra eşler arasında talâk vâki' olmadığına, binâenaleyh Hân
yapan eşlerin eski nikâhlarının devam ettiğine, bunların ayrılabilmeleri için
kocanın talâk vermesi gerektiğine delâlet etmektedir. Söz konusu hadîste geçen
Uveymir karısını Rasûlullah'm huzurunda üç talâkla boşadı Rasûlullah (s.a.v.)
da bu talâkları geçerli kıldı," cümlesi bunu ifâde etmektedir. Nitekim
Osman el-Betti de bu hadise dayanarak Hânla nikâhın feshedilmiş olmayacağını
söylemiştir. Hafız İbn Ha-cer'in beyânına göre, "Eşler Hân yaptıktan sonra
kocanın ayrıca bir de talâk vermesi Kur'an-ı Kerîm'de söz konusu edilmemiştir
ve bu hadîste geçen talâk Hândan önce verilmiştir," gerekçesiyle Osman
el-Betti'nin bu görüşüne itiraz edilmiş ve Osman el-Betti'nin bu görüşte yalnız
kaldığı iddia edilmiştir. Fakat Osman bu görüşünde yalnız değildir. îbn
Abbâs'ın ashabından pekçok fıkıh âlimi Osman eJ-Betti'nin görüşündedirler.[bk.
İbn Hacer, Fethü'l-Bâri, XI, 369.] Cumhura göre ise, Hân nikâhı fesheder.
Binâenaleyh Hân yapan eşler ebedî olarak birbirlerine haram olurlar. Delilleri
ise, metinde geçen "bu olaydan sonra Hân yapan kan-kocanın bir daha
birleşmemek üzere ayrılmaları âdet oldu," cümlesidir. Yine cumhura göre
Hândan sonra eşlerden birisi yalan söylediğini ilan etse, eşler yine de
birleşemezler. Çünkü Hân feshtir. Koca Hân yaparken talâka niyet etse bile yine
de talâk değil, fesh sayılır.
Eğer Hân talâk olsaydı,
o zaman sadece kocanın talâk vermesiyle yeti-nilir, kadının da Hân yapmasına
lüzum görülmezdi, imâm Ebû Hanife'ye göre ise, fesh değil, sadece erkeğin
"sen boşsun" sözüyle talâka dönüşebilecek olan ve erkek tarafından
gelen bir ayrılıştır. [İbn Kudâme, Muğni, VII, 412.] Hâkimin onları ayırması
ise bir talâktır ve kesin boşanmadır. Eğer kişi "ben ona iftira
ettim" dese yeniden onu nikahlayabilir. İmâm Ebû Yusuf'a göre Hân ile
kadın ona ebediyyen haram olur. Çünkü mevzûmuzu teşkil eden hadîste geçen
"liân eden karı-koca bir daha hiçbir zaman birleşemezler" mealindeki
cümle buna delâlet eder. Binâenaleyh Hanefîlere göre hâkim ayırmadıkça liân yapan
eşler ayrılmış olmazlar. İmâm Züfer'e göre ise, liân ile ayrılmış
olurlar.[Aynî, el-Binâye, IV, 740-743.] Bu bakımdan bu erkeğin boşaması veya
hâkîmin onları ayırması gerekir.[İ'lâü's-sünen, II, 240.]