بَاب
مَنْ قَالَ
كَانَ حُرًّا
19-20. (Berire
Hürriyetine Kavuştuğu Zaman) Kocasının Hür Olduğunu Söyleyenler
حَدَّثَنَا
ابْنُ
كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
مَنْصُورٍ
عَنْ
إِبْرَاهِيمَ
عَنْ
الْأَسْوَدِ
عَنْ
عَائِشَةَ
أَنَّ زَوْجَ
بَرِيرَةَ
كَانَ حُرًّا
حِينَ أُعْتِقَتْ
وَأَنَّهَا
خُيِّرَتْ
فَقَالَتْ
مَا أُحِبُّ
أَنْ أَكُونَ
مَعَهُ
وَأَنَّ لِي
كَذَا
وَكَذَا
Aişe (r.a.)'den rivayet
olunduğuna göre, Berire hürriyetine
kavuşturulduğu zaman, kocası hürmüş. Berire (kocasının nikahı altında kalıp
kalmama hususunda) muhayyer bırakılmış, bunun üzerine: "Benim için şu kadar (imkan sağlamış
bile) olsa (yine de) onunla birlikte olmayı arzu etmem" demiş.
İzah:
Buhari, talak; Tirmizî,
reda'; Nesaî, talak; İbn Mâce, talak
Metinde geçen
"Berire'nin kocası hür idi"
ifâdesi Hz.Aişe'ye değil, bu hadisin
râvilerinden el-Esved (b. Ye-zid)e
aittir.[Beyhakî, es-Sünenü'I-kübra, VII, 223.]
Mevzumuzu teşkil eden
bu Ebu Davud hadisi, hür bir kimse ile evli iken hürriyetine kavuşan bir cariyenin
nikahını feshedip etmemekte muhayyer olduğunu söyleyen Hanefi uleması ile
Hammâd b. Süleyman'ın delilini teşkil etmektedir., Bu görüşte olan ulemaya göre
bir önceki babda yer alan hadislerde geçen Hz. Berire'nin kocasının köle
olduğuna dair ifâdeler, Hz. Berire'nin evliliğinin ilk yıllarıyla ilgilidir.
Onun hürriyetine kavuşmasına tekaddüm eden yıllarda kocası Muğis de
hürriyetine kavuşmuştu.[Aynî, Umdetu'l-Kâri, II, 267.] İmam Mâlik ile
İmam-Şâfiî, Ahmed ve cumhuru ulemaya göre ise hür bir kimseyle evli iken
hürriyete kavuşan bir câriye, nikahı feshetmek hakkına sahip değildir. Çünkü
aralarında nikahın lüzumu için şart olan denklik (kefâet) mevcuttur. Kadının
zarara uğramak, horlanmak, ayıplanmak gibi bir duruma düşmesi sözkonusu
değildir. Dolayısıyla bu durumda olan bir kadın muhayyer olamaz. Çünkü din,
sebepsiz yere kimseye nikahı feshetme hakkını vermemektedir.[Nevevî,
Şerhü'l-Müslim, X, 141.]
Hafız İbn Hacer'e göre
"Ebû Davud'un bu hadisinde geçen, Hz. Be-rire'nin kocasının hür olduğuna
dair rivayetin, Hz. Aişe'ye ait olup olmadığı ihtilaflıdır, İmam Ahmed'in
ifadesinden bu rivayetin sadece el-Esved b. Yezid'e ait olduğu anlaşılmaktadır.
İbn Abbas ve diğer
râvilerin sahih rivayetleri ise Hz. Berire'nin kocasının köle olduğunu ifade
etmektedir. Esasen Hz. Berîre'nin kocasının köle olduğunu rivayet eden
râvilerin hepsi de Medinelidir. Bilindiği gibi Medine ulemasının hem rivayet
hem de amel ettiği bir hadis en sağlam hadis kabul edilir. Binaenaleyh hür bir
kimseyle evli iken hürriyyetine kavuşan bir cariyenin nikahını feshedip
etmemekte muhayyer olmadığını ifâde eden hadislerin1 sıhhatinde ittifak varsa
da muhayyer olduğunu ifade eden hadislerin sıhhatinde ittifak değil, ihtilaf
vardır. Bu durumda sıhhatinde ittifak bulunan hadislerin, ihtilaflı hadislere
tercih edilmesi gerekir. Hanefi uleması bu rivayetlerin arasını telife
çalışmışlarsa da buna lüzum yoktur. Çünkü bilindiği gibi hadislerin arasım
te'lif etmek, ancak hadislerin birini diğerine tercih etmek durumu olmadığı
zaman söz konusudur. Burada ise uygulanması gereken usul tercih usûlüdür. Bu
bakımdan cumhur hanefi ulemasının bu telifine itibar etmemişlerdir.[İbn Hacer,
Fethü'1-Bâri, XI, 331.]
Bu mevzuda Hattabî de
Hz. Berîre'nin kocasının köle olduğunu ifâde eden 2233 ve 2234 numaralı
hadisleri, onun hür olduğunu ifade eden ve mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerife
tercih etmiştir. Gerekçesi ise, Hz. Aişe 2233 numaralı hadisi kendisinden
rivayet eden Urve'nin teyzesi, 2234 numaralı hadisi rivayet eden el-Kasım'ın da
halasıdır. Bilindiği gibi muzdarib hadislerden birini diğerine tercih edebilmek
için râvilerin hadis aldıkları kişiye olan yakınlıkları önem kazanır. Bu bir
tercih sebebi olur. Bezlü'l-mechûd sahibi es-Sehârenfûrî de "Hadisler
arasında asıl olan ihtilâftır. İhtilâf arızî bir durumdur. Binaenaleyh önce
hadislerin arasının te'lifi yoluna gidilmelidir. Hadisin birini diğerine
tercih ederek diğerinin terki yoluna gidilmemelidir. Hadisin birini diğerine
tercih ederek, diğerini şâz ilan etmek, hadisler arasındaki ihtilâfı asıl,
i'tilâfı ise arızî bir durum olarak kabul etmek mânâsına gelir" diyerek
Hanefi ulemanın bu meseledeki tutumunu müdafaa etmektedir.