DEVAM: 15-16. Karısına
"Bacım" Diye Hitabeden Kimsenin Durumu
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَهَّابِ
حَدَّثَنَا
هِشَامٌ عَنْ
مُحَمَّدٍ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّ
إِبْرَاهِيمَ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَمْ
يَكْذِبْ
قَطُّ إِلَّا
ثَلَاثًا
ثِنْتَانِ
فِي ذَاتِ
اللَّهِ تَعَالَى
قَوْلُهُ
إِنِّي
سَقِيمٌ
وَقَوْلُهُ
بَلْ
فَعَلَهُ
كَبِيرُهُمْ
هَذَا وَبَيْنَمَا
هُوَ يَسِيرُ
فِي أَرْضِ
جَبَّارٍ
مِنْ
الْجَبَابِرَةِ
إِذْ نَزَلَ
مَنْزِلًا
فَأُتِيَ
الْجَبَّارُ
فَقِيلَ لَهُ
إِنَّهُ
نَزَلَ هَاهُنَا
رَجُلٌ
مَعَهُ
امْرَأَةٌ
هِيَ أَحْسَنُ
النَّاسِ
قَالَ
فَأَرْسَلَ
إِلَيْهِ فَسَأَلَهُ
عَنْهَا
فَقَالَ
إِنَّهَا
أُخْتِي
فَلَمَّا
رَجَعَ
إِلَيْهَا
قَالَ إِنَّ
هَذَا
سَأَلَنِي عَنْكِ
فَأَنْبَأْتُهُ
أَنَّكِ
أُخْتِي وَإِنَّهُ
لَيْسَ
الْيَوْمَ
مُسْلِمٌ
غَيْرِي
وَغَيْرُكِ
وَإِنَّكِ
أُخْتِي فِي
كِتَابِ
اللَّهِ
فَلَا
تُكَذِّبِينِي
عِنْدَهُ وَسَاقَ
الْحَدِيثَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَى هَذَا
الْخَبَرَ
شُعَيْبُ
بْنُ أَبِي
حَمْزَةَ
عَنْ أَبِي
الزِّنَادِ
عَنْ
الْأَعْرَجِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَحْوَهُ
Ebu Hureyre (r.a.)'in,
Nebi (s.a.v.)'den rivayet ettiğine göre; "İbrahim aleyhisselâm üç yalandan
başka hiç bir yalan söylememiştir: (Bunlardan) ikisi yüce Allah'ın zatı
hakkındadır; (birincisi) "Ben gerçekten hastayım" demesi, (ikincisi);
"Belki bu işi büyükleri olan şu (put) yapmıştır" demesidir.
(Üçüncüsüde) şöyle olmuştur;
(Hz.
İbrahim) zalimlerden birinin toprağında yolculuk yaparken bir yerde
konaklamıştı. "Beraberinde insanlann en güzeli bir kadın bulunan bir adam
(gelip ülkemizde) şuracıkta konaklamıştır" diye zâlim'e haber verildi.
Bunun üzerine o zalim (Hz. İbrahim'e bir elçi) gönderip (yanına çağırttı ve)
ona Sâre'yi sordu. Hz. İbrahim de; "O benim kız kardeşimdir" cevabını
verdi. Sare'nin yanına dönünce "Bu (adam) bana seni sordu. Ben de
kendisine senin kız kardeşim olduğunu söyledim. Çünkü bugün seninle benden
başka müslüman yoktur. Allah'ın kitabına göre sen benim (kız) kardeşimsin.
(Sakın) beni onun yanında yalancı çıkarma" dedi ve (daha sonra râvi Ebu
Hureyre) hadisinin geri kalan kısmını) nakletti.
Ebû Dâvud dedi ki:
Şu'ayb b. Ebû Hamza, Ebu'z-Zinad'dan, (o da) el-A'rac'dan (o da) Ebu Hureyre'den
(o da) Nebi sallalahu aleyhi vesellem'den bu hadisin bir benzerini rivayet
etmiştir.
Diğer tahric: Buharî,
enbiya, nikâh; Müslim, fedail; Tirmizî, tefsir sure; Ahmed b. Hanbel, II, 403.
İzah:
İbrahim aleyhisselâmın
Miladdan 12 yüzyıl önce yaşadığı zannedilmektedir. Babası Tarih, Sâm b. Nuh
aleyhisselâmın neslindendir. Azer isimli bir puta çok hizmet ettiği için Azer
ismini almıştır. Kuvvetli olan bir görüşe göre ise, Azer, Hz. İbrahim'in babası
değil, amcasıdır. İbrahim kelimesi Sürya-nîce Ebu-Rahm (cemaat babası) manasına
gelir. Bazılarına göre bu kelime "kuvvetli görüş" manasına gelen
Birehme kökünden türemiştir. İbrahim aleyhisselâm Ehvaz bölgesinde
"es-Sûs" denilen yerde dünyaya geldi. Sonra babası onu Nemrud'un
ülkesi olan Babil'e götürdü. Kendisiyle Nuh aleyhisselam arasında 2640 senelik
bir süre bulunmaktadır. Nuh aleyhisselâm ile İbrahim (a.s.) arasında biri Hud
diğeri de Salih (a.s.) olmak üzere sadece iki Nebi gelmiş geçmiştir. Nuh
(a.s.)'dan önce ise, İdris, Şit ve Adem (a.s.) olmak üzere 3 Nebi yaşamıştır.
Bir başka ifadeyle Hz. İbrahim'e gelinceye kadar gönderilen Nebilerin sayısı
altıdır. Hz. Muhammed, İbrahim, Musa, îsâ, Nûh (aleyhisselâm)'a "ulül-azm
Nebiler" ismi verilmiştir. Bu ululazm Nebiler içerisinde Hz. Muhammed'den
sonra gelen en büyük Nebi Hz. İbrahim'dir. Allah teâlâ kendisine on sahife
indirmişti. Yeryüzünde ilk defa kılıçla savaşan, ilk defa sünnet olan, ilk defa
şalvar giyen, ilk defa tırnaklarını kesip bıyığını kısaltan, ilk defa saçma
sakalına ak düşen, müsafire ikram eden, tirit pişiren ve suyla taharetlenen
kimse İbrahim aleyhiselâmdır. 175 sene yaşadı, âni olarak vefat etti ve Hz.
Sare'nin kabri yanına defnedildi. Hz. İbrahim Hz. Nuh'un oğlu Hâm'ın
çocuklarından Ken'an'm oğlu Nemrud'un ülkesine Nebi olarak gönderilmişti.
Süddî'nin rivayetine göre Nemrûd Hz. İbrahim dünyaya gelmeden önce rü'yasında
bir yıldızın doğup parlaklığıyla ay ve güneşin ışığını sönük bıraktığım görmüş
ve bundan çok korkmuş, bu rüyayı tabir etmek üzere çağırdığı kâhinler ve
sihirbazlar yakında bu ülkede etrafını sönük bırakacak bir oğlan çocuğunun
dünyaya geleceğini söylemişler. Bunun üzerine Nemrud bu çocuğun dünyaya gelmesine
engel olmak için erkeklerin karılarına
yaklaşmalarını yasaklayıp bunu gözetlemek üzere her on kişinin başına bir memur
görevlendirmişti. Bir kadın hayızlandığı zaman o kadının kocasının o kadına
yaklaşmasına izin verilir, temizlenirse bu izin kaldırılırdı. Bir gün Hz.
İbrahim'in babası karısına temiz iken yaklaşma imkanı bulmuş bir yaklaşmadan da
Hz. İbrahim dünyaya gelmişti. Hz. İbrahim'i annesi bu mağarada dünyaya getirmiş
ve kimsenin görmemesi için de mağaranın kapısını iyice kapatmıştı. Kendisini
emzirmek üzere mağaraya geldiği zaman onu birinden süt, birinden su birinden
de yağ akan üç parmağını emerek gıdasını aldığım hayretle müşahede etmişti.
Hz. İbrahim kısa zamanda yetişti, annesinin yardımıyla babasıyla tanıştı.
Birgün Hz. İbrahim annesine "Benim Rabbim kimdir?" diye sordu. O da
"benim" diye cevap verdi. İbrahim (a.s.) "Peki senin rabbin
kimdir?" deyince, "Babandır", karşılığını verdi. Bu defa İbrahim
(a.s.) "öyleyse babamın Rabbi kimdir?" dedi. Annesi de
"Nemrûd'dur" diye karşılık verdi. Hz. İbrahim de o zaman
"Nemrud'un Rabbi kimdir? deyiverdi. O zaman annesi büyük bir korku ve
telaşla "sus sus!" diyerek konuşmayı kesmeye çalıştı. Biraz sonra Hz.
İbrahim'in babası geldi. Hz. İbrahim ona da bu soruları yöneltti. Babası da
Hz. İbrahim'e aynen annesi gibi cevap veriyordu. Hz. İbrahim ona "peki
Nemrud'un rabbi kimdir? deyince, babası "sus! sus!' 'diyerek kendisini
tekmelemeye başlamıştı. Nitekim Cenab-ı Hak şu âyet-i kerime ile bu gerçeğe
ışık tutmaktadır;
"And olsun biz
önceden İbrahim'e de doğru yolu bulma kabiliyetini vermiştik zaten biz onu(n
olgun insan) olduğunu biliyorduk"[Enbiya51.] daha sonra Hz. İbrahim'in
isteğiyle annesiyle babası onu güneş battıktan sonra saklı kaldığı izbeden
dışarı çıkardılar. Bu arada at ve sığır, deve ve koyun cinsinden ne kadar
hayvan görmüşse bunların rabbinin kim olduğunu babasına sormaktan geri
durmuyor ve bunların mutlaka bir yaratıcısı olması gerektiğini tekrarlıyordu.
Daha sonra yerlerin göklerin yaratılışım düşünüyor, benim rabbim beni yaratan
besleyip büyüten kudret sahibidir, başkası olamaz, diyordu. Bu durum Kur'an-ı
Kerim'de şöyle anlatılıyor;
"Üzerine gece
basınca (İbrahim) bir yıldız gördü,
İşte benim rabbim dedi.
Yıldız batınca;
"Batanları
sevmem" dedi ayı doğarken görünce:
"İşte bu benim
Rabbim" dedi, o da batınca;
"Rabbim bana doğru
yolu göstermeseydi elbette sapan topluluktan olurdum" dedi, Güneşi
doğarken görünce:
"Budur Rabbim, bu
daha büyük" dedi (o da) batınca dedi ki:
"Ey kavmim, ben
sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım, ben yüzümü tamamen, gökleri ve
yeri var edene çevirdim ve artık ben ona ortak koşanlardan değilim."[En'âm
76-79.] Daha sonra Hz. İbrahim putperestlikle ve putperestlikten kaynaklanan
bâtıl inançlarla alay etmeye başladı. Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim'in tevhid
uğruna girişip sürdürdüğü bu mücadele şöyle anlatılıyor:
'Kavmi onunla
tartışmaya girişti (O, oniara) dedi ki:
Beni doğru yola
iletmişken Allah hakkında benimle tartışıyormusu-nuz? Ben sizin ona ortak
koşduğunuz şeylerden korkmam Rabbim ne dilerse o olur. Rabbim bilgice her şeyi
kuşatmıştır. Hala (kendinize gelip) öğüt al m norm usunuz? Hem siz Allah'ın,
size (tapındıklarınizın tanrı oldukları) hakkında hiçbir delil indirmediği
şeyleri ona ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da ben nasıl sizin (O'na) ortak
koştuğunuz şeylerden korkarım? Şimdi biliyorsanız (söyleyin) iki topluluktan
hangisi (tek Allah'a inananlar mı, yoksa Allah'a ortak koşanlar mı) güvende
olmağa daha lâyıktır? İnananlar ve imanlarım bir haksızlıkla bulamayanlar...
İşte güven onlarındır. İşte doğru yolu bulanlarda onlardır. Bütün bunlar kavmine
karşı İbrahim'e verdiğimiz hüccetlerimizdir. Dilediğimizi derecelerimizle
yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir."[En'âm 80-86.]
Daha sonra Hz.
İbrahim'in kavmine karşı ileri sürdüğü delillerle nasıl üstünlük kazandığı da
yine Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılıyor:
"İbrahim babasına
demişti ki:
Babacığım, işitmeyen
görmeyen ve sana hiçbir şey kazandırmayacak olan şeylere niçin tapıyorsun?
Babacığım bana, sana gelmeyen bir bilgi geldi. Bana uy, seni düzgün bir yola
ileteyim. Babacığım! Şeytana tapma. Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti.
Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azabın dokunmasından korkuyorum. O zaman sen
şeytanın dostu olursun. (Babası):
Ey İbrahim sen benim
tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (Onlara dil uzatmaktan)vazgeçmezsen,
andolsun seni taşlarım. Uzun süre benden aynî
git.” dedi. (İbrahim);
"Selâm sana
(esenlik içinde kal)" dedi. "Senin için Rabbimden mağfiret
dileyeceğim. Çünkü o bana çok lütuf kârdır. Sizden de Allah'dan başka
yaşardıklarınızdan da ayrılıyor ve yalnız Rabbime yalvarıyorum. Limanın ki
Rabbim'e yalvarmakla (sizin gibi) ha fıs) sız olmam. İşte onlardan ve onların
Allah'dan başka taptıklarından ayrılınca biz O'na İshak'i ve (İs-hak'ın oğlu)
Ya'kub'u armağan ettik ve hepsim de Nebi yaptık."[Meryem 42, 49.] babası
cevap vermekten âciz kalınca Hz. İbrahim kendi dinini açıklamanın zamanı
geldiğine inanarak, dinini ve inancını şöyle açıkladı:
"Şimdi gördünüz mü
neye tapıyorsunuz." dedi. "Siz ve eski atalarınız onlar benim
düşmammdır. Yalnız âlemlerin Rabbi (benim) dostumdur.”[Şuara 75,77.] Bunun
üzerine kavmi O'na "Sen alemlerin Rabbi demekle Nem-rud'u mu kast
ediyorsun?" dediler. Hz. İbrahim de Hayır, O'nu kast etmiyorum. O zatı
kasdediyorum ki "beni yaratan ve bana yol gösteren odur. Bana yediren ve
içiren odur. Hastalandığım zaman bana şifâ veren odur. Beni öldürecek sonra
diriltecek odur."[Şuâra 78, 81.] dedi. Hz. İbrahim inancım bu şekilde
açıkladıktan sonra bu hâdiseyi Nemrud işitti ve İbrahim'i yanına çağırttı ve
aralarında şu konuşma geçti "Ey İbrahim seni gönderen, insanları kendisine
ibadete davet ettiğin ve sonsuz güç ve kudretinden bahsettiğin ilâhın nasıl bir
ilâhtır?" Hz. İbrahim "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" Nemrud:
"ben diriltir ve öldürürüm" Hz. İbrahim bunu nasıl yaparsın?"
Nemrud "iki adam getiririm önce onları ölüme mahkum ederim boyun
eğmişlerken birini affederim bu şekilde ona hayat bahşetmiş olurum. Diğerini de
idam ederim. Bu şekilde onu da öldürmüş olurum." Hz. İbrahim "Benim
inandığım Allah güneşi doğudan getirir sen de batıdan getir" Hz.
İbrahim'in bu sözü üzerinde Nemrud şaşırıp verecek cevap bulamadı. Allah teâlâ
Nemrud'un bu şaşkınlığım Kur’an-ı Kerim'in de şöyle açıklıyor;
"İbrahim;
"Allah güneşi doğudan batıya getirir sen de onu batıdan (doğuya) Getir,
deyince inkâr eden o adam şaşırıp kaldı..."[Bakara 258.]
Metinde Hz. İbrahim'in,
yalan görünüp de aslında gerçek olan sözlerinin üçünü de Allah için söylediği
halde bunlardan Sâre ile ilgili olan sözünün Allah için değilmiş gibi ifade edilmesi
bu sözde Allah'ın rızasıyla birlikte Hz. İbrahim'in menfaatinin de
bulunmasındandır. Sözü geçen üç yalan, sahibinin zemmedildiği dince çirkin
görülen bir yalan değil, ancak karşıdakinin yalan zannettiği ve söyleyen
kimsenin de doğruluğunu kesinlikle bildiği sözlerdir. Meselenin bir başka yönü
de şudur ki, Hz. İbrahim'in bu sözlerinin üçünde de tevriye sanatı vardır.
Karşıdakiler bu sözlerin sadece hakiki mânâsı üzerinde durduklarından bu
sözlerin mecazi manalarını anlayamamışlardır.
Hz. İbrahim kavmine
inançlarının batılhğım ve taptıkları putlann acizliğini isbat etmek istiyordu.
Bu sırada kavmi onu her kutladıkları bayrama götürmek istediler. Yolda
giderken Hz. İbrahim onlardan şehirde yalnız kalan putları kırmanın tam zamanı
olduğunu düşünerek birden bire kendini yere attı ve "ben hastayım"
dedi. Hz. İbrahim'in kavmi "sakîm: hasta" sözünü taun hastalığı için
kullanırlardı. Hz. İbrahim'in zahirde böyle bir hastalığı yoktu, ama kavminin
putperestliğinden dolayı son derece rahatsız ve sıkıntılıydı. "Ben
hastayım" derken bu derdini dile getiriyordu. Binaenaleyh Hz. İbrahim'in
bu sözü görünüşte yalan gibi ise de aslında gerçeğin tâ kendisiydi. Daha sonra
Hz. İbrahim onların arkasından; "Allah'a and içerim ki siz dönüp
gittikten sonra pullarınıza bir tuzak kuracağım"[Enbiya 57] diye
haykırdı.
Nemrud'un halkı bayram
yerine giderlerken yemekler pişirip sayıları yetmişi bulan putlarının önüne
koymuşlardı. İnançlarına göre onlar bayram yerinden dönünceye kadar bu
yemeklere manevî bereket gelecekti. Hz. İbrahim elinde baltasıyla gelip
"daha yemeklerinizi yemediniz mi" diye alay ederek en büyük putun
dışında hepsini kırdı ve baltayı da onun boynuna takıverdi. Bu hâdise Kur'an-ı
Kerim'de şöyle anlatılıyor;
"Nihayet (İbrahim)
onları parça parça etti yalnız onların büyüğünü bıraktı. Belki ona müracaat
ederler diye"[Enbiya 58] Nihayet Hz. İbrahim'den şüphelendikleri için
Nemrud onu çağırıp, "bunları sen mi kırdın"? diye sordu. Hz. İbrahim
de bu işi büyük putun yapmış olabileceğini söyledi. Babillilerin "Hiç put
hareket eder mi? sorusunu da, "size fayda ve zarar vermeyen hareket
edemeyen şeylere niçin tapıyorsunuz? diye cevapladı."[Enbiya 66]
Fakat Babil halkı
sapıklıklarında ısrar ettiler ve İbrahim'i ceza olarak ateşe attılar. Fakat
Allah'ın isteğiyle ateş bir bahçeye dönüştü.[Enbiya 68, 70.] Bu mucizeyi görenlerden bazıları
iman ettiler. Hz. İbrahim de onları ve ailesini a'arak Harran'a Filistin ve
Mısır'a gitti. Kudüs civarına yerleşti. Hz. İbrahim, ailesi Sare ile yaptığı
bir yolculukta zalim bir hükümdarın toprağına uğramıştır. Bu zâlimin kim olduğu
ulema arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre Mısır hükümdarı Amr b.
İmrü'l-Kays'dir. Bir takımları Ürdün hükümdarı Sâduf olduğunu daha başkaları
Süfyan b. Arvan nammdaki Harran hükümdarı olduğunu söylemişlerdir. Siyer
ulemasının beyânına göre İbrahim (aleyhisselâm) bir müddet Şam'da kalmıştır.
Sonra orada kıthk zuhur edince Hz. Sare ile birlikte Mısır'a gitmiştir. Orada
Firavn Sülalelerinin ilk hükümdarına tesadüf etmiş. Bu adam uzun zaman yaşamış
bir zâlim imiş. Hadisin bir riv^etine göre zalim ve cebbar Firavn evvelâ Hz.
İbrahim'e haber göndererek huzuruna celbetmiş ve ona bu kadının kim olduğunu
sormuş. Hz. İbrahim kız kardeşi olduğunu söylemiş. Sonra Sâre'ye bunu haber
vererek sorulursa onun da aynı şeyi söylemesini tenbih etmişti. Cebbar'ın
adeti evli kadınlara tecâvüzmüş. Bu tehUkeden kurtulmak için Hz. İbrahim Hz.
Sare'yi hemşiresi olarak tanıtmıştı. Gerçekte ise Hz. İbrahim bu sözüyle Hz.
Sare'nin din kardeşi olduğunu kastediyordu. îbn Cevziye göre ise melik mecûsi
idi. Mecû silerdeler kekik arısına hemşire diye hitap ederdi. Hz. İbrahim onun
dilini kullanarak zahirden bu benim ka-rımdır, demiş oluyor. Gerçekte ise din
kardeşi olduğunu kast ediyordu. Bu sözüyle de zâlim melik'in bunu bana nikahla
demesini önlüyordu.
Hz. Sare'yi melikin
huzuruna getirdiklerinde hemen tecâvüze yelten-mişse de eli şiddetle tutulmuş
hatta bir rivayette göğsüne kadar olan kısmı kurumuştur. Bunu görünce Hz.
Sare'den aman dilemiş, kurtulması için Allah'a dua etmesini istemiş.ve bir daha
tecavüze yeltenmeyeceğine söz vermiş. Hz. Sare de dua etmiş, neticede Firavn'ın
eli eski haline dönmüşse de zalim Firavn verdiği sözü hemen unutarak tekrar
tecâvüze kalkışmıştır. Bu üç defa tekerrür etmiş. Nihayet sözünde durmuş ve Hz.
Sare'nin bir şeytan olduğu kanaatine vararak onu getireni çağırtmış ve Sare'nin
derhal Mısır toprağından çıkarılmasını, kendisine Hacer namındaki hizmetçinin
de hediye edilmesini emretmiştir. Çünkü îslâmiyetten önce insanlar cin ve
şeytan meselesini son derece büyütür, görülen her olağan üstü şeyin onlar
tarafından yapıldığına inanırlardı. Fir'avn'ın Hz. Sare'ye Hacer-i
bağışlamasının sebebi, onun cin olduğuna inanması ve zarar getirmesinden bu
suretle kurtulmak istemesi olsa gerektir.
Bu zâlim hükümdar hakkında
Hz. Sare'nin duası şu olmuştur: "Alla-hım! bilirsin ki sana ve Rasûlüne
iman etmiş bir kimseyim. Namusumu da korumuşumdur. Binaenaleyh bu kâfiri bana
musallat kılma."
Ebû Davud'un mevzumuzu
teşkil eden hadisin sonuna ilâve ettiği taliki Buhârî Ebü'l-Yeman, Şuayb,
Ebü'z-Zinâd, el-A'rac, Ebu Hureyre senediyle Rasûl-î Ekrem'e ulaştırmıştır.
Buhârî'nin bu hadisi şu mealdedir: Ebu Hureyre den Rasülullah (s.a.v.)'ın şöyle
hikâye buyurduğu rivayet edilmiştir:
"İbrahim
aleyhisselâm (bir kere hanımı) Sâre ile sefer etmiş de onunla bir şehre
gelmiştir. Orada meliklerden biri, yahut zalimlerden birisi hükümrân idi. Bu
zalime:
İbrahim, kadınların en
güzel olanlarından birisiyle (şehre) girdi diye bildirdiler. Melik:
Ya İbrahim, yanındaki
kadın neyindir? diye haber gönderdi, İbrahim:
(Din kardeş)
hemşiremdir. diye cevap verdi. Sonra İbrahim dönüp Sare'nin yanına geldi ve:
Sakın sözümü tekzib
etme! Ben bunlara senin kızkardeşim olduğunu söyledim. Allah'a yemin ederim ki
yeryüzünde (bizim iman ettiğimiz esaslara) benden ve senden başka iman eden
hiçbir kişi yoktur! buyurdu ve Sare'yi Melik'e gönderdi. (Saraya varınca) Melik
Sar e için ayağa kalktı. Sare de hemen abdest alıp namaza durdu. (Namazdan)
sonra;
Ya Rab, ben sana ve
senin Nebiine iman ettimse ben kadınlığımı, zevcimden başkasına karşı ebedî
muhafaza eyledimse, benim üzerime şu kâfiri musallat etme!? diye dua etti.
Herifin derhal nefesi boğuldu. Horlamağa hatta ayağıyla yere vurup tepinmeğe
başladı. Ebu Hüreyre (devamla) demiştir ki Sâre:
Allahım, eğer bu herif
ölürse bunu bu kadın öldürdü denilir" diye endişe gösterdi. Bunun üzerine
adam sarasından kurtuldu. Sonra Hz. Sare:
Allahım, ben sana ve
senin Nebiine iman ettimse ben kadınlık şerefimi zevcim müstesna olmak üzere
herkese karşı korudumsa, şu kâfiri üzerime musallat etme.' diye dua etti.
Herifin derhal nefesi tıkandı, horlamağa, hatta ayağıyla yere vurup tepinmeye
başladı. Ebu Hüreyre (rivayetine devam ederek) demiştir ki Sâre:
Ya Rab, Bu herif ölürse
bunu bu kadın öldürdü denilir, (diye endişe izhar eyle)di. bunun üzerine adam
sarasından ikinci yahut üçüncü (defa) da kurtuldu. Bunun üzerine Melik
saraydaki adamlarına:
Siz bana (insan değil)
muhakkak bir şeytan göndermişsiniz, bu kadını İbrahim'e geri gönderiniz.
Hacer'i de Sare'ye veriniz, dedi. Sonra Sare İbrahim (a.s.)'a dönüp geldi ve
ona (durumu) anlatarak,
Anladın mı zevcim.
Allah kâfiri rezil etti. Bir cariyeyi de hizmetçi verdi.[Buharî, buyu';
Tecrid-i Sarih Tercemesi, Hadis no: 1017.]