بَاب
فِي
الْخِيَارِ
11-12. Erkeğin Karısını
Kendisinden Boşanıp Boşanmamakta Muhayyer Bırakması
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
أَبُو عَوَانَةَ
عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي
الضُّحَى
عَنْ
مَسْرُوقٍ
عَنْ
عَائِشَةَ
قَالَتْ
خَيَّرَنَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَاخْتَرْنَاهُ
فَلَمْ يَعُدَّ
ذَلِكَ
شَيْئًا
Âişe (r. anha)'den
demiştir ki: "Rasülullah (s.a.v.), bizi muhayyer bıraktı. Biz de onu
seçtik. Bunu (talaktan) bir şey saymadı."
İzah:
Buharî, talak; Müslim,
talak, reda; Tirmizî, talak; Nesaî, nikah; İbn Mâce, talak; Dârimî, talak;
Ahmed b. Hanbel, VI, 45, 47, 48, 153, 171, 173,
185, 202, 205, 239, 240, 248, 264, 274.
Bir erkeğin karısını
muhayyer bırakması demek, boşama işini kadına vermesi ve onu boşanıp
boşanmamakta serbest bırakması demektir. Muhayyer bırakmak genellikle
"işin elindedir", "kendini seç" gibi tâbirlerle olur.
"Bunu (talaktan)
bir şey saymadı" sözü, Müslim'in Sahih inde "Bunu talak
saymadı"[Müslim, talak] şeklinde, imam Ahmed'in Müsned'inde de, "biz
bunu talak kabul etmedik"[eI-Fethü'r-rabbânî, XVII, 8.] şeklinde
geçmektedir. Musannif Ebû Dâvud bu hadisi rivayet etmekle;
"Ey Nebi! Eşlerine
de ki; "Eğer isiz dünya hayatım ve zinetini isliyorsanız, gelin size mut'a
(denilen bağışı) vereyim ve güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Rasûlünü ve
âhiret yurdunu istiyorsanız (bilin ki) Allah, içinizden güzel amellerde
bulunanlar için büyük ecir hazırlamıştır."[Ahzâb 28-29] âyet-i
kerimelerinde anlatılmak istenen hadiseye işaret etmek istemiştir. Müslim'in
rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu âyet-i kerimelerin inişi şöyle
anlatılıyor: "Ebu Bekr, Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına girmek için izin
istemeye girdi. Fakat bir çok kimseleri, kapıda otururlarken buldu. Bunların
hiçbirine izin verilmemişti. Müteakiben Ebu Bekr'e izin verilerek içeri girdi.
Sonra Ömer gelerek izin istedi. Ona da izin verildi. Ömer Nebi (s.a.v.)'i
etrafında kadınları olduğu halde kederli kederli susmuş otururken bulmuş. Bunun
üzerine (kendi kendine) mutlaka bir şey söyleyip Peygamber (s.a.v.)'i
güldürmeüyim, diyerek şunu söylemiş:
Ya Rasûlullah!
Hârice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka istedi. Ben de kalktım onun
boğazını sıktım.
Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.) gülmüş ve:
Bunlar da etrafımda
gördüğün gibi benden nafaka istiyorlar," buyurmuş. Derken Ebu Bekr
Aişe'nin boğıazmı, Ömer'de Hafsa'nın boğazını sıkmağa kalkmışlar, ikisi de:
"Siz Rasûlallah (s.a.v.)'den, onda olmayan bir şeyi istiyorsunuz,
ha!" diyorlarmiş. Aişe ile Hafsa; "Vallahi Rasûlullah (s.a.v.)'de
olmayan birşeyi ebediyyen istemeyeceğiz," demişler. Sonra Nebi (s.a-)
onlardan bir ay yahut yirmi dokuz gün uzaklaştı. Bilâhere kendisine şu âyet
indi: "Ey Nebi! Zevcelerine söyle..." âyeti tâ: "...Allah
sizlerin iyi hareketlerde bulunanlarınıza pek büyük ecir hazırladı..."
kavl-î kerimine kadar varıyordu. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Aişe'den
başlayarak:
"Ya Aişe, ben sana
bir şey arzetmek isterim, (ama) ebeveyninle istişare etmeden cevap hususunda
acele etmemeni dilerim," demiş, Aişe:
Nedir o, ya Rasûlullah?
diye sormuş. O da kendisine bu âyeti okumuş, Aişe:
Ebeveynimle senin
hakkında mı istişare edecekmişim, ya Rasûlallah! Hayır ben Allah ile Rasûlünü
ve dar-i âhireti iltizam ederim. Ama benim bu söylediğimi kadınlarından hiç
birine haber vermemeni isterim, demiş. Rasûlallah (s.a.v.):
"Onlardan biri
bana sormaya görsün, hemen kendisine haber veririm. Çünkü Allah beni
zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, lâkin öğretici ve kolaylaştırıcı olarak
gönderdi." buyurmuştur.[Müslim, talak]