بَاب
فِيمَا
عُنِيَ بِهِ
الطَّلَاقُ
وَالنِّيَّاتُ
10-11. Talakta Geçerli
Olan Sözler Ve Amellerde Niyyetin Önemi
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
حَدَّثَنِي
يَحْيَى بْنُ
سَعِيدٍ عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ
إِبْرَاهِيمَ
التَّيْمِيِّ
عَنْ
عَلْقَمَةَ
بْنِ وَقَّاصٍ
اللَّيْثِيِّ
قَالَ
سَمِعْتُ
عُمَرَ بْنَ
الْخَطَّابِ
يَقُولُ
قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ إِنَّمَا
الْأَعْمَالُ
بِالنِّيَّاتِ
وَإِنَّمَا
لِكُلِّ امْرِئٍ
مَا نَوَى
فَمَنْ
كَانَتْ
هِجْرَتُهُ إِلَى
اللَّهِ
وَرَسُولِهِ
فَهِجْرَتُهُ
إِلَى
اللَّهِ
وَرَسُولِهِ
وَمَنْ
كَانَتْ
هِجْرَتُهُ
لِدُنْيَا
يُصِيبُهَا
أَوْ امْرَأَةٍ
يَتَزَوَّجُهَا
فَهِجْرَتُهُ
إِلَى مَا
هَاجَرَ
إِلَيْهِ
Alkamej b. Vakkâs
el-Leysî'den; demiştir ki: Ben Ömer b. el-Hattab'ı şöyle derken işittim;
"Rasûlullah (s.a.v.)'i; "Ameller(in sıhhati) ancak niyyete göredir.
Herkes için nîyyet ettiği şey(in karşılığı) vardır. Binaenaleyh kim Allah ve
Rasûl-i için hicret ederse, Allah ve Rasûl-i için hicret etmiş olur. Kim de
elde edeceği bir dünya(hk) için veya evleneceği bar kadın için hicret ederse, o
da hicret ettiği şey için hicret etmiş olur" buyurdu.
İzah:
Buhârî, Bed'u'l-vahiy,
iman, nikah, talak; menakîbü'I-ensar, ıtk, hiyell; Müslim, imâre ; Tirmizî,
cihad; Nesâî, tahâre, talak, eymân; İbn Mâce, zühd; Ahmed b. Hanbel, I, 25, 43.
Amellerin sahih
olabilmesi o ameli yapmak için niyet etmeye bağlıdır. Binaenaleyh niyetsiz
olarak yapılan amel ler sahih değildir. Ashnda niyyetsiz olarak da amel yapılabilir.
Amma yapılan bu amelin Allah yanında sahih olabilmesi için o amele başlarken
niyetin bulunması gerekir. Buradaki amelden maksat, namaz ve oruç gibi bedenî
amellerdir; kaibî amellerin ise, niyete ihtiyacı yoktur. Oturup kalkmak, yiyip
içmek mûtâd hareketlerde ibâdete yardımcı olmaları, ya da Allah'ın rızasını
kazanmak ve Rasül-i Ekrem (s.a.v.) gibi yapmak maksat ve niyyetiyle
yapıldıkları takdirde, ibâdete dönüşürler ve sahibi için sevaba vesile olurlar.
Allah'ın azabından ve gazabından kurtulmak için yasaklan terketmek niyete
muhtaç değilse de bu terkten sevâb elde edebilmek için sevap kazanmak niyetiyle
yapılmış olması gerekir. İmam Nevevî'nin beyânına göre necasetten temizlenmek
için niyete ihtiyaç yoktur. Bu menhiyyâtı terk gibidir. Menhiyyâtı terk etmek
için niyyet gerekmediğinde ise icmâ vardır.[Nevevî, Şerhü'l-Müslim, XIII, 54.]
Niyyet lügatte azmetmek
manâsına olup iradeyi belli bir yere çekmekten ibarettir. Dini bir terim
olarak ise "yapılacak işi bilerek ona başlamadan önce ve ona mukterin
olarak onu yapmayı kastetmektir." Fakat tarifte geçen "ona mukterin
olarak" kaydı, zekât ve oruç için geçerli değildir. Çünkü niyyetin oruç ve
zekâta iktiran etmesi çok zordur. Ancak mevzu-muzu teşkil eden bu hadis-i
şerifte niyyet lügat manasında kullanılmıştır. Çünkü hâdis-i şerîf mutad olan
amelleri de içine almaktadır. Az önce de ifâde ettiğimiz gibi bu tür amellerde
niyyet aranmaz. Sadece sevâb kazanabilmek için aranır. Niyyetin meşru
kılınmasının hikmeti ise, âdetlerin ibâdetlerden ayırdedilmesini sağlamaktır.
Niyyet sayesinde hadesten taharet için yıkanan bir kimse ile sadece serinlemek
niyyetiyle yıkanan bir kimsenin arasındaki fark ortaya çıktığı gibi, sadece
perhiz niyyetiyle aç duran bir kimse ile oruç tutan arasındaki fark da ortaya
çıkmış olur. Ayrıca ibâdetlerin farz ve nafileleri de niyyet sayesinde
biribirinden ayrılmış olur.
Hadîs-i şerifte
"ameHer(in sıhhati) ancak niyyete göredir" cümlesinden sonra yine
aynı manaya gelen "herkes için niyyet ettiği şey(in karşılığı)
vardır" cümlesi tekrar edilmiştir. Birinci cümle ile amellerin ancak niyyete
göre değerlendirileceği, niyyetsiz yapılan ibâdetlerin Allah katında bir değeri
olmayacağı, ikinci cümle ile de niyyet edilen amelin kalben bilinip tayin
edilmesi gerektiği ifâde edilmek istenmiştir. Binâenaleyh ikinci cümleden
anlaşılıyor ki kaza namazı kılmak isteyen bir kimsenin hangi günün, hangi
namazını kılacağını belirtmesi gerekir. Öğle namazım kaza etmek isteyen kişinin
öğle namazını kaza edeceğini, ikindi namazını kaza etmek isteyen bir kimsenin
de ikindi namazını kaza edeceğini kalbinden geçirmesi icâb eder. Eğer birinci
cümle ile yetinilip de ikinci cümle tekrar edilmemiş olsaydı kaza namazı
kılmak isteyen bir kimsenin hangi namazı kılacağını kalbinden geçirmeden,
sadece namaza niyyet etmesinin yeterli olacağı anlaşılırdı.
Hicret: lügatte;
terketmek, manasına gelirse de dinî bir terim olarak fitne korkusuyla küfür
ülkesinden, islâm ülkesine göç etmek demektir. Bazıları Nebi (s.a.v.)'in
"gerçek muhacir Allah'ın yasakladığı şeyleri terk eden kimsedir"[bk.
2481 numaralı hadis.] beyânına bakarak gerçek muhacirin haramları ter-keden
kimse olduğunu söylemişlerdir. Vürûdu da Ümmü Kays adında bir kadınla evlenmek
için hicret eden bir kimsedir.[Ayni, Umdetu'l-Kâri, I, 28.] Her ne kadar bu
hadisin sebebi özel bile olsa da, hükmü geneldir. Çünkü sebebin husûsî oluşu
hükmün genelliğine mâni değildir. Rasûl-i zîşan efendimiz'in, ihlâssız ve
niyyetsiz yapılan amellerin bir değeri olmadığını ifâde buyururken ihlâssız
yapılan amellere misâl olmak üzere kadınla evlenmek ve dünyalık te'min etmek
üzerinde durmaktan maksadı, ihlâsla yapılan amellerin yanında dünyalık, hatta
kadın elde etmenin bile ne kadar kazançsız bir iş olduğunu beyândır. Bu hadîs-i
şerifin dinî kaidelerin üçte birini teşkil ettiğinde hadis imamları ittifak
etmişlerdir. Çünkü insanın amelleri kalbi, dili ve diğer organları olmak üzere
üç vasıtayla yapılır. Böyle olunca insanın niyyetle elde ettiği manevî
kazançları tüm kazançlarının üçte birini teşkil eder. Hatta diğer organlarla
yapılan ameller kalbin ve başka organların yardımına muhtaç olduğu halde, kalb
ile yapılan ameller başka organların yardımına muhtaç değillerdir. Kalble
yapılan salih ameller başhbaşma bir ibâdettir. Nitekim bir hadîs-i şerîfde
"mü'minin niyyeti amelinden daha hayırlıdır"[Mecmeu'z-zevâid, I, 61.]
Duyurulmuştur. Bu bakımdan merhum musannif şöyle demiştir: "Nebi
(s.a.v.)'den beşyüzbin hadis yazdım; bunlardan ahkâm hususunda dörtbin sekizyüz
hadis seçtim, zühd ve takvaya dâir hadislere gelince onları kitabıma almadım.
Bir insana bütün bu hadislerden dini için sadece şu dört tanesi yeter:
1. Ameller niyyetlere
göredir.
2. Helâl ve haram
bellidir.
3. Kişinin olgun bir
müslüman olmasının ölçüsü malayaniyi terk etmesidir.
4. Mü'min, kendisi için
razı olduğu şeyi din kardeşi için de istemedikçe tam mü'min olamaz.[Davudoğlu,
Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, IX, 118.]