بَاب
الْوَلَدُ
لِلْفِرَاشِ
33-34. "Çocuk
Sahibu'l-Firaş'a Aittir"
حَدَّثَنَا
سَعِيدُ بْنُ
مَنْصُورٍ
وَمُسَدَّدٌ
قَالَا
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ الزُّهْرِيِّ
عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ عَائِشَةَ
اخْتَصَمَ
سَعْدُ بْنُ
أَبِي وَقَّاصٍ
وَعَبْدُ
بْنُ
زَمْعَةَ
إِلَى
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي ابْنِ
أَمَةِ
زَمْعَةَ
فَقَالَ
سَعْدٌ
أَوْصَانِي
أَخِي
عُتْبَةُ
إِذَا قَدِمْتُ
مَكَّةَ أَنْ
أَنْظُرَ
إِلَى ابْنِ
أَمَةِ
زَمْعَةَ
فَأَقْبِضَهُ
فَإِنَّهُ
ابْنُهُ
وَقَالَ عَبْدُ
بْنُ
زَمْعَةَ
أَخِي ابْنُ
أَمَةِ أَبِي
وُلِدَ عَلَى
فِرَاشِ
أَبِي
فَرَأَى رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
شَبَهًا
بَيِّنًا
بِعُتْبَةَ
فَقَالَ
الْوَلَدُ
لِلْفِرَاشِ
وَلِلْعَاهِرِ
الْحَجَرُ
وَاحْتَجِبِي
عَنْهُ يَا
سَوْدَةُ
زَادَ
مُسَدَّدٌ
فِي
حَدِيثِهِ
وَقَالَ هُوَ
أَخُوكَ يَا عَبْدُ
Aişe (r.anha)'den;
demiştir ki: Sa'd b. Ebî Vakkas ile Abd b. Zem'a, Zema'nın cariyesinin oğlu
(Abdurrahman'ın nesebinin tesbiti) hakkında (aralarında çıkan) anlaşmazlığı
halletmesi için Rasûlullah (s.a.v.)'e başvurdular. Sa'd (r.a.) dedi ki:
Kardeşim Utbe, Mekke'ye vardığım zaman Zem'anın cariyesinin oğluna bakmamı ve
onu (yanıma) almamı bana vasiyyet etti. Çünkü o (çocuk) kardeşimin oğludur.
Abdullah b. Zem'a da;
(O) benim kardeşimdir,
(çünkü) babamın cariyesinin oğludur (ve) babamın (firâşı) yatağı üzerinde
doğmuştur, diye iddiada bulundu. Rasûlullah (s.a.v.) de (çocukta) Utbe'ye
açıkça bir benzerlik gördü. Bunun üzerine; "Çocuk (üzerinde doğduğu) firaş
(sahibin)'e aittir. Zina edene de mahrumiyet vardır ya Sevde! Sen bundan sonra
bu çocuğa gözükme." buyurdu. Müsedded hadisine (şu cümleyi de) ilâve etti:
"Ey Abd, bu (çocuk) senin kardeşindir." buyurdu.
İzah:
Buhari, vesâyâ; buyu;
meğâzî; ferâiz; hudûd; ahkâm; Müslim, veda; Tirmizî, redâ; vesâya; Nesâî, Talak;
İbn Mâce, nikâh; vesâya: Darîmî, nikâh; ferâiz; Muvatta, akdiye; Ahmed b.
Hanbel I, 59, 65, 104; IV, 186, 187, 238, 239; V, 267, 326; VI, 129, 200, 237, 247.
Firaş (yatak) kelimesi
ile kinaye yoluyla kadın kastedildiği gibi bazen de erkek kastedilir. Çünkü
kadın erkeğin yatağı durumundadır. Zira çocuk onun yatağı üzerinde dünyaya
gelir. Fakat bu hadîs-i şerîfte firâş kelimesi ile kastedilen kadın değil,
erkektir. Buhârî'nin rivayetine göre mevzumuzu teşkil eden hadîs-i şerîfte söz
konusu edilen olay Mekke'nin fethi yılında cereyan etmiştir. Bilindiği gibi
olayı yaşayanlardan Sa'd b. Vakkas Hazretleri aşere-i mübeşşere (cennetle
müjdelenen on kişi)den biridir.[Ahmet b. Hanbel, I, 193,] Hadiseyi yaşayan
ikinci şahıs Abd b. Zem'a ise, Hz. Nebiin pâk zevcelerinden Şevde bint Zem'a'mn
erkek kardeşidir. Sahâbîlerin ileri gelenler indendir. Çocuğuna bakması için
kardeşi Sa'd b. Ebi Vakkas hazretlerine vasiyette bulunan Utbe b. Ebi Vakkas
ise, Uhud savaşında Rasûl-i Ekrem'in mübarek dişini kıran kimsedir. Küfür
üzere öldüğü söylenir. Hafız İbn Hacer'in beyânına göre Mekke'nin fethi günü
Hz. Sa'd Mekke'ye gelince hemen kardeşinin çocuğnu görüp onu kardeşine
benzeterek tanıyor. "Ka'benin sahibine yemîn olsun ki bu kardeşimin
çocuğudur" diyerek ona sahiplenmek istiyor. Fakat Abd b. Zem'a'mn_da
çocuğa sahip çıkması üzerine meselenin çözüme kavuşturulması için Rasûl-i
Ekrem'e müracaat ediyorlar. Bu ihtilâfın aslı Cahiliyye döneminde halkın
cariyeleri zinaya teşvik ederek onların sırtından kazanç temîn etmeleri ile
ilgilidir. Zem'a isimli şahsın böyle bir cariyesi vardı. Câriye hamile kalınca
halk çocuğun Utbe'den olduğuna kanaat getirmişti. Nihayet çocuk dünyaya
gelince Utbe çocuğun kendisine ait olduğunu bildiği için kardeşi Sa'd'a çocuğa
amca olarak sahip çıkmasını vasiyyet etmişti. Zema'nın da Abd isimli bir oğlu
vardı. O da çocuğun, babasının döşeği üzerinde dünyaya geldiğini delil
getirerek onun kendisine verilmesini istiyordu. Bu yüzden birbirlerinden
davacı oldular. Rasûl-i Ekrem de Cahiliye âdetlerini yıkmak maksadı ile çocuğu
annesinin efendisine nisbet edip zina eden kimseyi çocuğa sahip olmaktan mahrum
etti. Metinde geçen cümlesine bazıları "zina eden kimseye taş -yani
recim-vardır" şeklinde mana vermişlerse de bu isabetli değildir. Çünkü her
zina edene recm cezası uygulanmaz.