بَاب
مَا يُكْرَهُ
مِنْ ذِكْرِ
الرَّجُلِ مَا
يَكُونُ مِنْ
إِصَابَتِهِ
أَهْلَهُ
48-49. Kişinin Hanımı
İle Olan İlişkilerini Başkasına Aktarmasının Keraheti
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
بِشْرٌ حَدَّثَنَا
الْجُرَيْرِيُّ
ح و حَدَّثَنَا
مُؤَمَّلٌ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
ح و
حَدَّثَنَا
مُوسَى
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
كُلُّهُمْ
عَنْ
الْجُرَيْرِيِّ
عَنْ أَبِي
نَضْرَةَ
حَدَّثَنِي
شَيْخٌ مِنْ
طُفَاوَةَ
قَالَ
تَثَوَّيْتُ
أَبَا
هُرَيْرَةَ
بِالْمَدِينَةِ
فَلَمْ أَرَ
رَجُلًا مِنْ
أَصْحَابِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَشَدَّ
تَشْمِيرًا
وَلَا
أَقْوَمَ
عَلَى ضَيْفٍ
مِنْهُ
فَبَيْنَمَا
أَنَا
عِنْدَهُ
يَوْمًا
وَهُوَ عَلَى
سَرِيرٍ لَهُ
وَمَعَهُ
كِيسٌ فِيهِ
حَصًى أَوْ
نَوًى
وَأَسْفَلَ
مِنْهُ
جَارِيَةٌ
لَهُ
سَوْدَاءُ
وَهُوَ
يُسَبِّحُ
بِهَا حَتَّى
إِذَا
أَنْفَدَ مَا
فِي الْكِيسِ
أَلْقَاهُ
إِلَيْهَا
فَجَمَعَتْهُ
فَأَعَادَتْهُ
فِي الْكِيسِ
فَدَفَعَتْهُ
إِلَيْهِ
فَقَالَ
أَلَا
أُحَدِّثُكَ
عَنِّي وَعَنْ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ قُلْتُ
بَلَى قَالَ
بَيْنَا
أَنَا
أُوعَكُ فِي
الْمَسْجِدِ
إِذْ جَاءَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حَتَّى
دَخَلَ
الْمَسْجِدَ
فَقَالَ مَنْ
أَحَسَّ
الْفَتَى
الدَّوْسِيَّ
ثَلَاثَ مَرَّاتٍ
فَقَالَ
رَجُلٌ يَا
رَسُولَ اللَّهِ
هُوَ ذَا
يُوعَكُ فِي
جَانِبِ
الْمَسْجِدِ
فَأَقْبَلَ
يَمْشِي
حَتَّى
انْتَهَى إِلَيَّ
فَوَضَعَ
يَدَهُ
عَلَيَّ
فَقَالَ لِي
مَعْرُوفًا
فَنَهَضْتُ
فَانْطَلَقَ
يَمْشِي
حَتَّى أَتَى
مَقَامَهُ
الَّذِي
يُصَلِّي
فِيهِ فَأَقْبَلَ
عَلَيْهِمْ
وَمَعَهُ
صَفَّانِ مِنْ
رِجَالٍ
وَصَفٌّ مِنْ
نِسَاءٍ أَوْ
صَفَّانِ
مِنْ نِسَاءٍ
وَصَفٌّ مِنْ
رِجَالٍ فَقَالَ
إِنْ أَنْسَانِي
الشَّيْطَانُ
شَيْئًا مِنْ
صَلَاتِي
فَلْيُسَبِّحْ
الْقَوْمُ
وَلْيُصَفِّقْ
النِّسَاءُ
قَالَ
فَصَلَّى
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَلَمْ
يَنْسَ مِنْ
صَلَاتِهِ
شَيْئًا
فَقَالَ
مَجَالِسَكُمْ
مَجَالِسَكُمْ
زَادَ مُوسَى
هَا هُنَا
ثُمَّ حَمِدَ
اللَّهَ
تَعَالَى
وَأَثْنَى
عَلَيْهِ
ثُمَّ قَالَ
أَمَّا
بَعْدُ ثُمَّ
اتَّفَقُوا
ثُمَّ
أَقْبَلَ
عَلَى
الرِّجَالِ
فَقَالَ هَلْ
مِنْكُمْ
الرَّجُلُ
إِذَا أَتَى
أَهْلَهُ
فَأَغْلَقَ
عَلَيْهِ
بَابَهُ وَأَلْقَى
عَلَيْهِ
سِتْرَهُ
وَاسْتَتَرَ بِسِتْرِ
اللَّهِ
قَالُوا
نَعَمْ قَالَ
ثُمَّ
يَجْلِسُ
بَعْدَ
ذَلِكَ
فَيَقُولُ
فَعَلْتُ
كَذَا فَعَلْتُ
كَذَا قَالَ
فَسَكَتُوا
قَالَ
فَأَقْبَلَ
عَلَى
النِّسَاءِ
فَقَالَ هَلْ
مِنْكُنَّ
مَنْ
تُحَدِّثُ
فَسَكَتْنَ
فَجَثَتْ فَتَاةٌ
قَالَ
مُؤَمَّلٌ
فِي
حَدِيثِهِ
فَتَاةٌ
كَعَابٌ عَلَى
إِحْدَى
رُكْبَتَيْهَا
وَتَطَاوَلَتْ
لِرَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لِيَرَاهَا
وَيَسْمَعَ
كَلَامَهَا
فَقَالَتْ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ إِنَّهُمْ
لَيَتَحَدَّثُونَ
وَإِنَّهُنَّ
لَيَتَحَدَّثْنَهُ
فَقَالَ هَلْ
تَدْرُونَ
مَا مَثَلُ
ذَلِكَ فَقَالَ
إِنَّمَا
مَثَلُ
ذَلِكَ
مَثَلُ شَيْطَانَةٍ
لَقِيَتْ
شَيْطَانًا
فِي السِّكَّةِ
فَقَضَى
مِنْهَا
حَاجَتَهُ
وَالنَّاسُ
يَنْظُرُونَ
إِلَيْهِ
أَلَا
وَإِنَّ طِيبَ
الرِّجَالِ
مَا ظَهَرَ
رِيحُهُ
وَلَمْ يَظْهَرْ
لَوْنُهُ
أَلَا إِنَّ
طِيبَ النِّسَاءِ
مَا ظَهَرَ لَوْنُهُ
وَلَمْ
يَظْهَرْ
رِيحُهُ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
وَمِنْ هَا
هُنَا
حَفِظْتُهُ عَنْ
مُؤَمَّلٍ
وَمُوسَى
أَلَا لَا
يُفْضِيَنَّ
رَجُلٌ إِلَى
رَجُلٍ وَلَا
امْرَأَةٌ إِلَى
امْرَأَةٍ
إِلَّا إِلَى
وَلَدٍ أَوْ وَالِدٍ
وَذَكَرَ
ثَالِثَةً
فَأُنْسِيتُهَا
وَهُوَ فِي حَدِيثِ
مُسَدَّدٍ
وَلَكِنِّي
لَمْ أُتْقِنْهُ
كَمَا
أُحِبُّ و
قَالَ مُوسَى
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ
الْجُرَيْرِيِّ
عَنْ أَبِي
نَضْرَةَ
عَنْ
الطُّفَاوِيِّ
Ebu Nadre'nin
naklettiğine göre, Tufâve'li bir râvi demiş ki; Ben Medine'de Ebû Hureyre'ye
misafir olmuştum. Nebi (s.a.v.)'in sahabeleri içerisinde ondan daha çalışkan ve
ondan daha misafirperver bir kimse görmedim. Ben bir gün onun yanında iken
kendisi bir sedirin üzerinde bulunuyordu. Yanında, içinde çakıl yahut da
çekirdek bulunan bir kese ve sedirin aşağısında da kendisine ait siyah bir
câriye vardı. Ebu Hüreyre onlarla tesbih çekiyordu. Nihayet kesedeki (çakıl
veya çekirdekler bitince o keseyi cariyeye atıyor, câriye de o (keseden çıkan)
şey(ler)i toplayıp keseye koyarak keseyi kendisine veriyordu. (Bir ara Ebu
Hureyre bana hitaben);
Sana kendimden ve
Rasûlullah (s.a.v.)'den bahsedeyim mi? dedi. Ben de; Evet bahset dedim. (Bunun
üzerine bana şunları) anlattı; Ben (bir gün) mescidde ağrı içinde
kıvranıyordum. Bir de ne göreyim Rasûlullah (s.a.v.) gelip mescide girdi ve;
"Devs'li genci (içinizden) kim gördü?" diye üç defa sordu. (Orada
bulunan) bir adam da; Ya Rasûlallah! O kimse mescidin bir köşesinde acı
çekiyor, dedi. Bu sefer (bana doğru) yürümeye başladı, nihayet yanıma geldi ve
elini üzerime koydu ve bana birtakım güzel sözler söyledi. Bunun üzerine ben de
(iyileşip) ayağa kalktım. Kendisi de yürüyüp gitti. Ve (her zamanki) namaz
kıldığı yerine varıp ashabına doğru döndü. Karşısında erkek ve kadınlardan
(oluşan) iki saf vardı. Yahut da kadınlardan iki, erkeklerden de bir saf vardı.
Hemen sonra (onlara hitaben);
"Eğer namazımda
şeytan bana bir şey unutturacak olursa, (arkamdaki erkeklerden oluşan) cemaat
sübhanellah desin, kadınlar da el çırpsın!” buyurdu. Ve Rasûlullah (s.a.v.)
namazında hiç birşey unutmadan (onlara) namazı kıl(dır)dı. Ve, "Yerinizde
(durun) yerinizde" buyurdu."
(Bu hadisi musannif Ebû
Davud'a nakl eden) Musa (B. İsmail bu hadise "yerlerinizde durun"
cümlesinden sonra şu sözleri) ilâve etti; sonra (Rasûlullah) Allah'a hamd'ü
senada bulundu. Ve, (Emma ba'd) gelelim sadede" dedi. (Musa b. îsmailin
yaptığı ilave burada sona erdi.) Bundan sonra (bu hadisi musannif Ebu Davud'a
nakl eden ravilerin üçüde şu sözlerde) birleştiler; Sonra Rasûlullah (s.a.v.)
erkeklere yönelerek (şöyle) dedi.
"Sizden bir kimse
karısıyla cima'da bulunmak istediği zaman kapıyı üstüne kapayıp üzerine (bir
örtüyle) örtüp, Allah'ın örtüsüyle örtünür mü?" dedi. Onlar da;
Evet dediler. (Rasûl-i
Ekrem sözlerine devam ederek); "Sonra (o kimse) bu işten sonra (bir meclise)
oturup ben (bugün hanımımla) şöyle şöyle, yaptım diye anlatır mı?" dedi.
Onlar da (suçlanarak) sükût ettiler. (Rasûl-i Ekrem) biraz sonra da kadınlara
yönelerek;
"Sizin içinizde de
(bu gibi sırları başkalarına) anlatan kimse var mı?" dedi. Onlar da sükût
ettiler. Bunun üzerine bir genç kız dizlerinin biri üzerine çöktü ve sözünü
(iyi) işitmesi ve kendisini görmesi için boynunu Rasûlullah'a (doğru) uzatarak;
Ey Allah'ın Rasûlü bu
erkekler bunu anlatıyorlar ve bu kadınlarda anlatıyorlar" dedi. Rasûlullah
da; "Bu neye benzer bilir misiniz? Bu bir şeytan'ın bir şeytanla yolda
karşılaşıp halk kendilerine bakarken onunla cinsi münâsebette bulunmasına
benzer. Dikkat ediniz! Erkek için (en uygun olan koku) kokusu belli olan rengi
ise belli olmayandır.
Kadın için (en uygun
olan koku ise) rengi belli olan, kokusu belli olmayandır." buyurdu.
Ebu Dâvûd dedi ki;
Buradan itibaren (nakl edeceğim şu sözü) Müemmil ile Musa'dan aldım.
"Dikkat ediniz! Bir
erkek; diğer bir erkeğin tenine dokunmasın. Bir kadın da diğer bir kadın(ın
tenin)e dokunmasın! Oğul ile veya baba ile olması hali bundan müstesnâ'dır.
"Müemmil ile Musa
üçüncü (bir söz daha) söyle(mişler)di. Amma ben onu unuttum. Müsedded'in
(metinde geçen) hadisinde vardır. Fakat ben onu arzu ettiğim gibi sağlam bir
şekilde tesbit edemedim. Ve (Müsedded'in hadisinden farklı olarak) Musa (bu
hadisin senedinde şunları da) rivayet etti. "Bize Hammad, cerir'den
(naklen) haber verdi. (Cerir de) Ebu Nadre'dan (nakletti Ebu Nadre'de)
et-Tefâvî'den"
İzah:
Tirmizi, edeb; Nesâî,
zine
Bu hadisi Şerifte karı
kocanın cinsî münâsebet esnasında aralarında geçenleri başkalarına
nakletmelerinin caiz olmadığı ifade edildikten sonra aralarında geçen bu
halleri başkalarına nakleden karı-kocalar yolda, sokakta halkın gözü önünde
cinsi münâsebette bulunan şeytanlara benzetilmektedir.
Ayrıca kadınlara rengi
belli olan ve kokusu belli olmayan kokular tavsiye edilirken, erkekler de rengi
belli olmayıp kokusu belli olan kokular sürünmeleri tavsiye ediliyor. Bir başka
tabirle kadınlara sokağa çıkmak istedikleri zaman, kına, za'feran ve safran
gibi kokusu olmayan, fakat sürüldüğü yerde sadece rengi kalan kokular
sürülmeleri tavsiye edilirken erkeklere de gül suyu, misk, anber, kâfur gibi
vücutta rengi kalmayıp sadece kokusu kalan kokular sürünmeleri tavsiye
edilmektedir. Ancak şurasını unutmamak lâzımdır ki: Kadınlara tavsiye edilen
kokunun hadis-i şerifte belirtilen özellikleri taşıması kadının dışarı çıkması
halinde aranır. Kadının dışarıya çıkmayıp, kocasının yanında oturması halinde
ise, istediği kokuyu sürünmesi caizdir. Hatta bir kısım İslâm ulemasınca
kadının yüzünde biten kılları aldırması ve kocasının izniyle makyaj yapması
caiz görülmektedir.[bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, XII, 500.] İmam-ı Nevevi de
bunu caiz görenler arasındadır.[Nevevî, Şerh'u Müslim, XIV, 103, 104] Hadis-i
şerifteki tavsiyeye uygun olarak koku sürünmüş olan bir kadın dışarı çıkarken
süslerim örteceği için sürünmüş olduğu kokunun izlerini gizlemiş olacağından
erkeklerin dikkatini çekmesi tehlikesi düşünülemez. Çünkü kadın dışarı çıkarken
kendiliğinden açılan zinetlerinin dışında bütün zinetlerini örtmekle
mükelleftir.[es-Sâbûnî, Revaiu'l-beyân, II, 158, 160.]