DEVAM: 18. Kurbanlık
Beyt-i Şerif'e Varmadan Telef Olacak Hale Düşerse?
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
وَمُسَدَّدٌ
قَالَا
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ ح و
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْوَارِثِ
وَهَذَا
حَدِيثُ
مُسَدَّدٍ
عَنْ أَبِي
التَّيَّاحِ
عَنْ مُوسَى
بْنِ
سَلَمَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ بَعَثَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فُلَانًا
الْأَسْلَمِيَّ
وَبَعَثَ
مَعَهُ بِثَمَانِ
عَشْرَةَ
بَدَنَةً
فَقَالَ
أَرَأَيْتَ
إِنْ
أُزْحِفَ
عَلَيَّ
مِنْهَا
شَيْءٌ قَالَ
تَنْحَرُهَا
ثُمَّ
تَصْبُغُ
نَعْلَهَا
فِي دَمِهَا
ثُمَّ
اضْرِبْهَا
عَلَى
صَفْحَتِهَا
وَلَا تَأْكُلْ
مِنْهَا
أَنْتَ وَلَا
أَحَدٌ مِنْ أَصْحَابِكَ
أَوْ قَالَ
مِنْ أَهْلِ
رُفْقَتِكَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
الَّذِي
تَفَرَّدَ
بِهِ مِنْ
هَذَا
الْحَدِيثِ
قَوْلُهُ
وَلَا تَأْكُلْ
مِنْهَا
أَنْتَ وَلَا
أَحَدٌ مِنْ
رُفْقَتِكَ
وَقَالَ فِي
حَدِيثِ
عَبْدِ
الْوَارِثِ
ثُمَّ
اجْعَلْهُ
عَلَى
صَفْحَتِهَا
مَكَانَ
اضْرِبْهَا
قَالَ أَبُو
دَاوُد سَمِعْت
أَبَا
سَلَمَةَ
يَقُولُ
إِذَا
أَقَمْتَ الْإِسْنَادَ
وَالْمَعْنَى
كَفَاكَ
İbn Abbâs'dan; demiştir
ki: Resûlullah (s.a.v.) Eslem'li bir kimseyi on sekiz deve ile birlikte (Beyt-i
Şerife) göndermişti. (O zat); Onlardan birisi yürümekten âciz kalacak olursa ne
(yapmamı uygun) görürsün? dedi. (Resûl-i Ekrem de); “Onu boğazlarsın, sonra
(boynundaki nişanlık) nalınını kanına boya ve hörgücünün yanıbaşına vur. O
deveden sen de yeme, beraberindekilerden birisi de (yemesin)" buyurdu.
Yahutta "yol arkadaşlarından birisi de (yemesin)" dedi.
Ebû Dâvûd dedi ki:
(Ebu't-Teyyah'ın) bu hadiste yalnız kaldığı kısım "Ondan sen de yeme, yol
arkadaşlarından birisi de(yemesin)" sözüdür. (Müsedded) Abdülvâris ('den
rivayet ettiği) hadisinde ise, “sonra onu vur" (sözü) yerine (sözünü)
nakletmiştir.
Ebu Davud dediki; Ben
Ebu Seleme'yi, "(Sözü, ravisine) isnadı ve manayı doğru (nakl) ettin mi,
kâfidir" derken işittim.
İzah:
Müslim, hac; İbn Mâce,
menâsik; Ahmed b. Hanbel, I, 217, 279; IV, 64, 225, 238; V, 377.
“ezlıafe"
kelimesi, sürünmek, yol almak ve yorgun düşerek yolda kalmak manalarına gelir.
Cevheri ile diğer lügat bilginleri bu hususta biri zehafe, diğeri ezhafe olmak
üzere iki lügat kullanıldığını bunlardan her ikisinin de birbirinin yerinde
kullanılabileceğini söylemişlerdir. Kelimenin buradaki anlamı hayvanın
yürüyemeyip yolda kalmasıdır.
Müslim'in rivayetinde
Beyt-i Şerife gönderilen develerin onaltı aded olduğu ifade edilmektedir.[bk.
Müslim, hac] îmâm Nevevî adetle ilgili rivayetler arasındaki ihtilâfa bakarak
bu hadisin ayrı ayrı iki yerde meydana gelmiş olabileceğine ihtimal verdiği gibi,
aynı hâdisenin ayrı ayrı rakamlarla ifâde edilmiş olmasını da mümkün görmüş ve
"Bu konuda fazla adet tercih edilir çünkü adet isimlerinin muhalif
mefhumuyla amel caizdir." demiştir. Bir önceki hadisin şerhinde de
açıkladığımız gibi kurbanlık devenin boynundaki nalınların kana boyanmasmdaki
hikmet o kurbanın usûlüne uygun olarak kesilip ehil olan kimselerin yemesine
terk edildiğinin anlaşılmasını sağlamaktır.
Her ne kadar musannif
Ebû Dâvûd, bu hadiste geçen "Ondan sen de yeme arkadaşların da yemesin"
sözünün bu hadisin diğer senetlerle gelen rivayetlerinde bulunmadığını
söylüyorsa da, gerçekte bu cümle diğer rivayetlerde de mevcuttur. Meselâ Müslim
bu hadisi şu mânâ'ya gelen lâfızlarla rivayet etmiştir: "Eğer bu
develerden sakatlanan olur da öleceğinden korkarsan hemen boğazla, sonra
(boynundaki nişan) nalınını kanına daldır ve hörgücünün yan tarafına vur. Ondan
kendin yemediğin gibi, yol arkadaşarından hiç biride yemesin!"[Müslim,
hac. Aynı cümlenin diğer rivayetleri için bk. İbn Mâce, menâsîk; es-Sâ'âtî,
el-Fethu'r-rabbânî, XIII, 49.]
Musannif Ebû Dâvûd,
sözü geçen cümlenin başka yollarla da takviye edildiğinden habersiz gibi
görünmekle beraber yine de hadisin zayıf olmadığı kanaatindedir. Çünkü
hadisteki isnadın ve mânânın doğru olması halinde lafızların değişik olmasının
hadis için bir kusur teşkil etmeyeceği görüşündedir. "Ben Ebû Seleme'yi
"isnad ve mânâyı doğru nakl ettin mi kâfidir," derken işittim,"
sözünü bu görüşünü takviye için zikretmiştir.