بَاب
مَنْ بَعَثَ
بِهَدْيِهِ
وَأَقَامَ
16. Hedy Kurbanını
Gönderdiği Halde Memleketinde Kalan Kimse'nin Durumu
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
الْقَعْنَبِيُّ
حَدَّثَنَا
أَفْلَحُ بْنُ
حُمَيْدٍ
عَنْ
الْقَاسِمِ
عَنْ عَائِشَةَ
قَالَتْ
فَتَلْتُ
قَلَائِدَ
بُدْنِ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِيَدِي
ثُمَّ
أَشْعَرَهَا
وَقَلَّدَهَا
ثُمَّ بَعَثَ
بِهَا إِلَى
الْبَيْتِ وَأَقَامَ
بِالْمَدِينَةِ
فَمَا حَرُمَ
عَلَيْهِ
شَيْءٌ كَانَ
لَهُ حِلًّا
Âişe (r.anha)'den;
demiştir ki: Ben Resûlullah (s.a.v.)'in
develerinin gerdanlıklarını ellerimle ördüm, sonra o develeri işaretledi,
boyunlarına gerdanlık taktı ve Beyt-i şerif'e gönderdi. (Kendisi de) Medine'de
kaldı, ama (bununla) kendisine helâl olan hiç bir şey haram olmadı.
İzah:
Buhârî, hac; vekâle;
Müslim, hac; Nesâî menasik; Ahmed b. Hanbel, VI, 78, 224, 238.
"Kalâid"
kelimesi "gerdanlık" anlamına gelen "kılâde"
kelimesinin çoğuludur. “Budn" kelimesi "deve" manasına gelen
"bedene" kelimesinin çoğuludur.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)
bu kurbanlık develeri hicretin dokuzuncu yılında Hz. Ebû Bekir'le göndermiştir.
Bu hadis-i şerif vürûd
sebebi ile birlikte Buhârî'de şu şekildedir: Amre bint Abdir rahman 'in rivayet
ettiğine göre Ziyad b. Ebî Süfyân, Hz. Âişe'ye hitaben bir mektup yazarak
Abdullah b. Abbas'ın, "Kim Kabe'ye bir kurbanlık gönderirse, artık bu
kurban kesilinceye kadar bir ihramlı için haram olan şeyler o kimseye de haram
olur." dediğini bildirmiş ve bu sözün doğru olup olmadığını sormuştu.
Bunun üzerine Hz. Âişe de şöyle buyurdu: "(Mesele) İbn Abbâs'ın dediği
gibi değildir. Ben ResûîulIah'ın kurban(lar)ının gerdanlıklarını, kendi elimle
ördüm. Resîullah da onu kendi elleriyle o kurbanlığın boynuna taktı sonra da
onu babamla (Beyt-i şerife) gönderdi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e kurbanlığı
göndermeden önce helal olan şeylerin hepsi deve kesilinceye kadar yine helâl
olarak kaldı."[Buhârî, hac]
Hanefî imamlarından
Tahâvî; "Beyt-i şerife kurbanlık gönderip te memleketinde kalan bir
kimseye, elbiselerinden soyunması ve ihrama giren bir kimseye yasak olan
hareketlerden kaçınması gerekmediğini, ancak hac ve umre için ihrama girdiği
zaman bu yasaklara riâyet etmesi lâzım geldiğini" iddia eden ilim
adamlarının dayandıkları delilleri göstermek için bu hadisi on sekiz senedle rivayet
etmiştir.
Nitekim sahabenin büyük
çoğunluğu ile Hanefi ulemâsı, İmâm Mâlik, Evzaî, Sevrî, Şafiî ve İmâm Ahmed de
Hz. Âişe'nin görüşündedirler. Başta İbn Abbas olmak üzere Hz. Ömer, Ali,
en-Nehâî, Atâ ve İbn Sîrîn'e göre ise, kurbanlığı harem-i şerife gönderen bir
kimsenin ona gerdanlık taktığı andan itibaren elbiselerinden soyunarak ihrama
girmesi ve bir ihramlı için söz konusu olan bütün yasaklardan kaçınması
gerekir. Delilleri ise, Câbir b. Abdullah’ın rivayet etmiş olduğu şu hadis-i
şeriftir: "bir gün Nebi (s.a.v.)'in yanında oturuyordum. Birden bire
gömleğini yakasından yırtarak ayaklarından çıkarıp attı. Topluluk ise Nebi
(s.a.v.)'e bakıyordu. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bugün ben (Beyt-i şerife)
göndereceğim kurbanlıklara gerdanlık takmak ve onları falanca suyun yanında
işaretlemekle emrolunmuştum. Fakat unutarak gömleğimi giyinmişim. Ben gömleğimi
hiç bir zaman baş tarafından soyunmam. Onun için böyle ayak tarafından çıkarıp
attım."[es-Sâ'âti, el-Fethü'r-Rabbânî, XIII, 331; Mecmeü'z-zevâid, III,
227.] Lâkin bu hadisin râvilerin-den olan İbn Ebî Lebibe; bu hadisi Abdülmelik
b. Câbir'den rivayet eden tek kişidir. Bu râvinin tek başına rivayet ettiği
hadisler ulemâya göre deli! niteliği taşımaktan uzaktır. Bu bakımdan bu hadis
zayıftır. Hz. Âişe hadisi karşısında bir hükmü yoktur. Çünkü onu rivayet eden
kişiler güvenilir kişilerdir. İmâm Tahâvî bu iki hadisle ilgili olarak şunları
söylemiştir: Hz. Âişe hadîsinin senedinin sahih olduğunda ulemâ ittifak
etmiştir. Fakat Câbir b. Abdullah’ın rivayet ettiği hadis böyle değildir. Çünkü
onu rivayet eden râviler itimad ve güven noktasından Hz. Âişe hadisini rivayet
eden kimselere nisbetle daha aşağıdırlar. Fakat Mecmau'z-zevâid'de bu hadisin
Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki senedinin sağlam olduğu kaydedilmiştir. Atâ b.
Yesâr'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte de böyle deniyor: "Peygamber
(s.a.v.) birgün otururken birdenbire elbisesini yırtıp attı ve şöyle buyurdu:
"-Gerçekten ben bugün nişanlanmış bir kurbanlık göndermeyi
vadetmiştim."[Mecmeü'z-aevâid, III, 227.] Bu hadisin de senedi sahihtir.
Öyleyse az önce geçen, Câbir b. Abdillah hadisi için "bu hadisin aslı
yoktur" demek doğru değildir. Sâ'id b. el-Müseyyeb'den rivayet edilen;
"Kim bir kurbanın boynuna gerdanlık takarak Hareme gönderir de kendisi
onunla birlikte yola çıkmaz, kendi memleketinde kalırsa, ihrâmlı için haram
olan şeyler ona haram olmaz. Ancak Müzdelİfe gecesinde kadınlara yaklaşmak
haram olur" anlamındaki habere gelince, bu haberde ihrâmlı için haram olan
şeylerin, Beyt-i şerife kurbanlık gönderip de, hac yolculuğuna çıkmayan kimse
için de haram olacağına dâir bir delâlet yoktur. Mevzûmuzu teşkil eden Ebû
Dâvûd hadisi ise ihrâmlı için haram olan şeylerin, Beyt-i şerife kurbanlık
gönderen bir kimse için de haram olmasını kesinlikle reddetmektedir.