DEVAM: 24. Kır'an
Haccı
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
قُدَامَةَ
بْنِ
أَعْيَنَ
وَعُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
الْمَعْنَى
قَالَا
حَدَّثَنَا
جَرِيرُ بْنُ
عَبْدِ
الْحَمِيدِ
عَنْ
مَنْصُورٍ عَنْ
أَبِي وَائِلٍ
قَالَ قَالَ
الصُّبَيُّ
بْنُ مَعْبَدٍ
كُنْتُ
رَجُلًا
أَعْرَابِيًّا
نَصْرَانِيًّا
فَأَسْلَمْتُ
فَأَتَيْتُ
رَجُلًا مِنْ
عَشِيرَتِي
يُقَالُ لَهُ
هُذَيْمُ بْنُ
ثُرْمُلَةَ
فَقُلْتُ
لَهُ يَا
هَنَاهْ إِنِّي
حَرِيصٌ
عَلَى
الْجِهَادِ
وَإِنِّي وَجَدْتُ
الْحَجَّ
وَالْعُمْرَةَ
مَكْتُوبَيْنِ
عَلَيَّ فَكَيْفَ
لِي بِأَنْ
أَجْمَعَهُمَا
قَالَ اجْمَعْهُمَا
وَاذْبَحْ
مَا
اسْتَيْسَرَ
مِنْ
الْهَدْيِ
فَأَهْلَلْتُ
بِهِمَا
مَعًا فَلَمَّا
أَتَيْتُ
الْعُذَيْبَ
لَقِيَنِي
سَلْمَانُ
بْنُ
رَبِيعَةَ
وَزَيْدُ
بْنُ صُوحَانَ
وَأَنَا أُهِلُّ
بِهِمَا
جَمِيعًا
فَقَالَ
أَحَدُهُمَا
لِلْآخَرِ
مَا هَذَا
بِأَفْقَهَ
مِنْ بَعِيرِهِ
قَالَ
فَكَأَنَّمَا
أُلْقِيَ عَلَيَّ
جَبَلٌ
حَتَّى
أَتَيْتُ
عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ
فَقُلْتُ
لَهُ يَا
أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ
إِنِّي
كُنْتُ
رَجُلًا أَعْرَابِيًّا
نَصْرَانِيًّا
وَإِنِّي
أَسْلَمْتُ
وَأَنَا حَرِيصٌ
عَلَى
الْجِهَادِ
وَإِنِّي
وَجَدْتُ الْحَجَّ
وَالْعُمْرَةَ
مَكْتُوبَيْنِ
عَلَيَّ
فَأَتَيْتُ
رَجُلًا مِنْ
قَوْمِي فَقَالَ
لِي
اجْمَعْهُمَا
وَاذْبَحْ
مَا اسْتَيْسَرَ
مِنْ
الْهَدْيِ
وَإِنِّي
أَهْلَلْتَ
بِهِمَا
مَعًا فَقَالَ
لِي عُمَرُ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ هُدِيتَ
لِسُنَّةِ
نَبِيِّكَ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
es-Subeyy b. Mâ'bed
demiştir ki: Ben Hıristiyan bir Araptım. Daha sonra müslüman oldum. Kendi
aşiretimden Hüzeym b. Sürmele denilen bir adama gelerek; Yahu, ben gerçekten
cihada çok düşkünüm. Hac ve umrenin üzerime farz olduğunu gördüm. (Hacla
umreyi) ikisini birlikte yapsam nasıl olur? diye sordum. Bana; Hacla umreyi
beraber yap, sonra da kolayına gelen (cinsten) bir kurban kes, dedi. Bunun
üzerine hac ve umre için ihrama girdim. Uzeyb (denilen yer)e gelince Selmân b.
Rabîa ve Zeyd b. Sûhân ile karşılaştım.
Ben hacla umre için ihrama girmiş haldeydim. (Beni bu halde görünce) birisi
diğerine,
Bu (adam) devesinden
daha anlayışlı değildir, dedi. (Bunu duyunca) sanki üzerime dağ yıkılmış
zannettim. Hz. Ömer'e kaıdar gelip: Ey mü'minlerin emiri! Ben Hıristiyan bir
Araptım ve müslüman oldum. Cihada gerçekten çok düşkünüm. Hac ve umrenin
üzerime farz olduklarını gördüm. Bunun üzerine kavmimden bir adama geldim.
(Durumumu anlattım. Bana); "îkisini birleştir ve kolayına gelen (cinsten)
bir kurban kes" dedi. Ben de ikisi için birden ihrama girdim, dedim. Bunun üzerine Ömer (r.a.) bana; Nebiinin
sünnetine uymuşsun, diye cevap verdi.
İzah:
Nesâî, menâsik; İbn
Mâce, menâsik; Ahmed b. Hanbel, I, 14, 25, 34, 37, 53.
es-Subeyy, hac ve umrenin kendi üzerine farz olduğu
hükmünü "Allah için haccı da umreyi tamamlayınız"[Bakara 196]
âyetinden çıkarmış olabilir. Nitekim İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed'e göre, umre de
hac gibi farz bir ibadettir. İmâm Mâlik ile Hanefî ulemâsından bazılarının
kavline göre de hac gibi umre de farzdır. Hanefî ulemâsının sahih olan kavline
göre ise, umre sünnettir ve âyet-i kerimedeki umreyi tamamlama emri başlanmış
olan umreyle ilgilidir. Her nafile ibâdet gibi aslında sünnet olan umreyi
başladıktan sonra tamamlamak sahibi üzerine vâcib olur. Subeyy'in haccı ifrada
niyet etmeyip de hacc-ı kırana niyet ettiğini gören Selmân İle Zeyd
(r.anhuma)'nın, Subeyy'i kasdederek, "Hacc-ı ifrâdın, hacc-ı kırandan daha
faziletli olduğunu anlamak hususunda bu adamın şu deveden farkı yoktur,"
demeleri Hz. Ömer'in kıran haccını mekruh gördüğünü zannetmelerinden
kaynaklanmaktadır. Gerçekte ise Hz. Ömer'in yasakladığı hac, kıran haccı değil,
muta hacadır. Yahutta hacc bozupda umreye niyet etmektir. Eğer öyle olmasaydı
hacc-ı kıran yapan Subeyy'e; "Sen Nebiinin sünnetine uymuşsun" diye
cevap vermezdi. Esasen 1795 numaralı hadis-i şerifin şerhinde delilleriyle
açıkladığımız gibi Hz. Nebi'in Veda haccında kıran haccı yaptığı bilinen bir
gerçektir. Ancak, eğer Hz. Ömer'in umre ile hacı birleştirmeyi yasakladığı
düşünülürse, Subeyy'in bu hareketini nasıl tasvib ettiği sorusu akla gelir.
Buna şöyle cevap verebiliriz:
Hz. Ömer'in bu yasaklaması bazı faydaları hedef almaktadır. Nitekim Hz. Nebiin
hacla umreyi birleştirmesinin sebebi de hayırlara vesile olması itibariyledir.
Şayet bunların kötüye vesile olması söz konusu olursa, elbette ki
kaldırılmasında bir sakınca olmaz.