DEVAM: 20. Fıtır
Sadakası'nın Miktarı Nedir?
حَدَّثَنَا
حَامِدُ بْنُ
يَحْيَى
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ ح و
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا
يَحْيَى عَنْ
ابْنِ
عَجْلَانَ سَمِعَ
عِيَاضًا
قَالَ
سَمِعْتُ
أَبَا سَعِيدٍ
الْخُدْرِيَّ
يَقُولُ لَا
أُخْرِجُ
أَبَدًا إِلَّا
صَاعًا
إِنَّا
كُنَّا
نُخْرِجُ
عَلَى عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
صَاعَ تَمْرٍ
أَوْ شَعِيرٍ أَوْ
أَقِطٍ أَوْ
زَبِيبٍ
هَذَا
حَدِيثُ يَحْيَى
زَادَ
سُفْيَانُ
أَوْ صَاعًا
مِنْ دَقِيقٍ
قَالَ حَامِدٌ
فَأَنْكَرُوا
عَلَيْهِ
فَتَرَكَهُ
سُفْيَانُ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
فَهَذِهِ الزِّيَادَةُ
وَهْمٌ مِنْ
ابْنِ
عُيَيْنَةَ
İyad (b. Abdillah) dedi
ki: Ebû Saîd el-Hudrî'yi şöyle derken işittim: Ben asla bir sâ' 'dan başkasını
vermem. Zira Resulullah (s.a.v.) zamanında biz kuru hurma veya arpa veya keş
veya kuru üzümden bir sâ' verirdik.
Bu, Yahya'nın hadisidir.
Süfyan b. Uyeyne ise, (yaptığı rivayette bu sayılanlara) "veya undan bir
sâ" sözünü ilâve etti.
Hâmid b. Yahya dedi ki:
(Muhaddisler) bu ilâveden dolayı Süfyan'ı kınadılar da ondan vazgeçti.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
ilâve, îbn Uyeyne'nin hatasıdır.
İzah:
Ebû Said el-Hudrî,
"ben asla bir sâ'dan başkasını vermem" sözüyle Hz.Muavıye mn yarım sa
buğdayın verilebileceğine dair görüşüne katılmadığını söylemek istemiş, sanki
buğdayı diğerlerine mukayese ederek ondan da bir sâ verilmesi gerektiğini irriâ
etmiştir.
Malik, Şafiî, Ahmed b.
Hanbel, İshak ve Hasan el-Basrî, hazeratı; "Fıtır sadakası arpa, kuru
hurma veya kuru üzümden bir sâ verildiği gibi buğdaydan da bir sâ verilmelidir.
Yarım sâ' yeterli değildir" demişlerdir. Sahâbîler-den Ebû Said el-Hudrî,
Ebû'l-ÂIiye ve Câbir b. Zeyd de bu görüştedirler.
Hanefîler ise, fıtır
sadakası arpa, kuru hurma veya kuru üzümden verildiği zaman bir sâ verilmesi gerektiğini,
ama buğdaydan verildiği zaman yarım sa'ın kâfi geldiğini söylemişlerdir.
Delilleri bundan sonraki babta gelecek olan hadislerle ashâb-ı kiramın Muâviye
(r.a.)'nin görüşüne uymalarıdır. Şayet ashâb-ı kiram Resûlullah (s.a.v.)'den
buğdayın bir sâ' olması gerektiğine dair bir hadis bilselerdi, susup da
Hz.Muâviye'nin sözüne uymazlardı. Çünkü "mevrid-i nassta içtihada mesâğ
yoktur". Yani hakkında âyet veya hadis bulunan konuda ictihad yapmak caiz
değildir. Binaenaleyh buğdaydan bir sâ* verilebileceğine dair,rivâyet edilen;
hadisler sahih değildir.
Hanefîlerin bu görüşü
aynı zamanda sahâbîlerden Ebû Bekr, Ömer, Osman, AH, Ebû Hureyre, Câbir b.
Abdullah, İbn Abbâs ve İbnü'z-Zübeyr (r.a.)'in görüşüdür. Hatta Tahâvî, Ebû
Bekr, Ömer, Osman ve Ali (r.a.) dönemlerinde bu konuda icmâ' meydana geldiğim
söylemiştir.
es-Sübkî el-Menhel adlı
şerhinde şöyle demektedir: "Yarım sâ' buğdayın verilebileceğini
söyleyenlerin görüşü kuvvetli ve tercih edilen görüştür. Çünkü ashâb-ı kiram ile
tabiûn, Muâviye döneminde bu hususda ittifak etmişlerdir. Ayrıca buğdaydan bir
sâ' verileceğini açıkça belirten sahih bir hadis yoktur."
Süfyan b.Uyeyne'nin
rivayetinden anlaşıldığına göre unun fıtır sadakası olarak verilmesi caizdir.
Hanefîler ile Hanbelîler bu görüştedirler. Ancak Hanbelîler bir sâ' verilmesi
gerektiğini söylerken; Hanefîler, arpa unundan bir sâ, buğday unundan ise
yarım sâ verileceğini ifâde etmişlerdir.
Mâlik, Şafiî ve
âlimlerin çoğuna göre ise, fıtır sadakasının undan verilmesi caiz değildir.
Çünkü un'un zikredildiği hadisler delil olmaya elverişli değildir. Süfyân b.
Uyeyne'in rivâyetindeki "veya undan bir sâ" sözüne muhaddislerin
itiraz ettiklerini söyleyen Hamid b.Yahya'nın bu sözü bunun bir delilidir.
Fıtır sadakasının verildiği
maddelerle ilgili hadislerin zahirinden anlaşıldığına göre mükellef,
zikredilen maddelerden herhangi birisini vermekte muhayyerdir. Hanbelîler bu
görüştedirler.
Hanefîlere göre ise,
mükellef, buğday, arpa, kuru hurma ve kuru üzümden istediğini verir. Diğer
maddeleri ise, ancak bu dördünden birinin değerine muâdil olması halinde
verebilir.
Mâlikîlerle Şâfiîlere
göre mükellefin oturduğu yer halkının en çok yedikleri maddeden vermesi
gerekir.
Şafiî, Ahmed b. Hanbel
ve âlimlerin çoğuna göre, sayılan maddelerin değerini para olarak vermek caiz
değildir. Fıtır sadakasını mutlaka sayılan maddelerin kendisinden vermek
gerekir.
Hanefilere göre
değerini vermek caizdir. Mâlikîlere göre de caiz olmakla beraber mekruhtur.