بَاب
زَكَاةِ
الْعَسَلِ
13. Bal'ın Zekâtı
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ أَبِي
شُعَيْبٍ الْحَرَّانِيُّ
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ أَعْيَنَ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
الْحَارِثِ
الْمِصْرِيِّ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
شُعَيْبٍ عَنْ
أَبِيهِ عَنْ
جَدِّهِ
قَالَ جَاءَ
هِلَالٌ
أَحَدُ بَنِي
مُتْعَانَ
إِلَى
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِعُشُورِ
نَحْلٍ لَهُ
وَكَانَ
سَأَلَهُ
أَنْ
يَحْمِيَ لَهُ
وَادِيًا
يُقَالُ لَهُ
سَلَبَةُ
فَحَمَى لَهُ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ذَلِكَ
الْوَادِي
فَلَمَّا
وُلِّيَ
عُمَرُ بْنُ
الْخَطَّابِ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ كَتَبَ
سُفْيَانُ
بْنُ وَهْبٍ
إِلَى عُمَرَ
بْنِ
الْخَطَّابِ
يَسْأَلُهُ
عَنْ ذَلِكَ
فَكَتَبَ
عُمَرُ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ إِنْ
أَدَّى
إِلَيْكَ مَا
كَانَ
يُؤَدِّي إِلَى
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ عُشُورِ
نَحْلِهِ
فَاحْمِ لَهُ
سَلَبَةَ
وَإِلَّا
فَإِنَّمَا
هُوَ ذُبَابُ
غَيْثٍ
يَأْكُلُهُ
مَنْ يَشَاءُ
Amr b.Şu'ayb, babası
vasıtasıyla dedesinin şöyle dediğini rivayet etti: Mut'ân oğullarından olan
Hilâl, Resûlullah (s.a.v.)'e arılarının (bal'ının) öşrünü getirdi ve Selebe
denen vadiyi kendisine koru olarak tahsis etmesini istedi. Resûlullah
(s.a.v.)da o vadiyi ona koru olarak tahsis etti. Ömer b. el-Hattâb halife
olunca, Süfyan b. Vehb Ömer b. el-Hattâb'a o vadinin durumunu sormak için
mektup yazdı. Ömer de (cevaben) şunları yazdı: "Resûlullah (s.a.v.)'e
arılarının (balının) öşrünü ödediği gibi sana da öderse, Selebe'yi ona koru
olarak tahsis et! Aksi takdirde o (arılar), yağmur(la biten bitkilerden geçinen)
sinek gibi (sahipsiz)dir. İsteyen onların balını yer."
İzah:
Nesaî, zekât;
Dârekutnî, es-Sünen, IV, 238.
Mut'ân, bir kabilenin
adıdır.
Ebû Hanîfe, Ahmed
b.,Hanbel ve İshak bu hadisle istidlal ederek balda öşrün vâcib olduğunu
söylemişlerdir. Tirmizî, bu görüşü âlimlerin çoğundan nakletmiştir. Bu görüş
aynı zamanda Hz. Ömer, İbn Abbâs, Ömer b. Abdülaziz, Ebû Yûsuf ve Muhammed'den
de rivayet edilmiştir. Ancak Ebû Hanife bal öşür arazisinde elde edilmişse
miktarı ne olursa olsun zekâta tâbidir derken, Ebü Yûsuf miktar tayinine gitmiştir.
Ondan rivayet edilen bir kavle göre balın en azından beş yüz Irak rıth olması
gerekir. Diğer kavle göre balın, arpa gibi ölçülen en ucuz hububattan beş vesk
değerinde olması gerekir.
Muhammed'e göre
bal, 180 Irak rıtlı olunca zekâta tabi
olur.
Ahmed b. Hanbel ile
Zübri'ye göre miktarı 160 Irak rıthdır. Daha az ise zekâta tâbi değildir.
Mâlik, Şafiî, İbn Ebî
Leylâ, İbnü'l-Münzir ve Sevrî'ye göre balın miktarı ve arazisi ne olurstf
olsun, zekâta tabi değildir. Bu görüş Hz.Ali, İbn Ömer b. Abdülaziz'den de
rivayet edilmiştir. İbn Abdi'1-berr, bu görüşün cumhurun görüşü olduğunu
söylemiştir. Bunlara göre bal, hayvandan elde edilip sıvı olması yönünden
hayvan sütüne benzer. Süt, zekâta tâbi olmayınca bu da zekâta tâbi değildir.
Nakli delilleri ise, şunlardır:
a. Mâlik'in Muvatta'da
Abdullahb. Ebi Bekr b. Hazm'dan rivayet ettiğine göre Abdullah şöyle demiştir:
Ömer b. Abdülaziz'den
Minâ'da iken babama bir mektup geldi. İçinde ona bal ile atlardan zekât
îalmaması emredilmişti!.
b. Abdurrezzak ile İbn
Ebî Şeybe'nin Sahîh senetle İbn Ömer'in azatlısı Nâfi'den rivayet ettiklerine
göre şöyle demiştir:
Ömer b. Abdülaziz beni
Yemen'e âmil olarak gönderdi. Orada balın öşrünü almak istedim de el-Muğîre b.
Hakîm es-San'anî: "Balda zekât yoktur" dedi. Bunun üzerine durumu
Ömer b. Abdilaziz'e yazdım,verdiği cevapta: "el-Muğîre doğru söylemiş, o
güvenilir bir kişidir. Filhakika balda zekat yoktur" dedi.
Bunlar balda öşrün
vâcib olduğunu söyleyenlerin ileri sürdükleri (1600 no'lu) Hilâl hadisini şöyle
yorumlamışlardır:
Bal sahibi vadinin
kendisine tahsis ve himaye edilmesi karşılığında bağışta bulunmuştur. Bunun
delili, Abdurrezzak'in Musannef inde İbn Cü-reyc'ten Rivayet ettiği eserdir. O
eserde HilâPin Resûlullah (s.a.v.)'a takdim etmiş olduğu balın öşür değil de
hediye olduğu açıkça belirtilmiştir.
el-Menhel yazarı bu
konuyla ilgili görüş ve delilleri zikrettikten sonra şöyle der:
Balın zekâta tâbi
olduğuna delâlet eden hadislerin hepsi hakkında bazı söylenti ve şüpheler var.
Nitekim İbnü'l-Münzir: "Balda zekâtın vâcib oluşuna dâir ne sıhhati sabit
bir hadis ne de icmâ' vardır. Bundan dolayı onda zekât yoktur" der. Buharî
de Tarih adlı eserinde: "balda zekâtın vâcib oluşu hakkında sahih bir
hadis yoktur" demekle aynı şeyi te'yid etmiştir. Tirmizî de bu görüştedir.