DEVAM: 5. Sâime
(Merada Otlatılan Hayvanlar)Nin Zekatı
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عَوْنٍ
أَخْبَرَنَا
أَبُو
عَوَانَةَ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ عَنْ
عَاصِمِ بْنِ
ضَمْرَةَ
عَنْ عَلِيٍّ
عَلَيْهِ
السَّلَام
قَالَ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَدْ عَفَوْتُ
عَنْ
الْخَيْلِ
وَالرَّقِيقِ
فَهَاتُوا
صَدَقَةَ
الرِّقَةِ
مِنْ كُلِّ
أَرْبَعِينَ
دِرْهَمًا
دِرْهَمًا
وَلَيْسَ فِي
تِسْعِينَ
وَمِائَةٍ
شَيْءٌ
فَإِذَا
بَلَغَتْ
مِائَتَيْنِ
فَفِيهَا
خَمْسَةُ
دَرَاهِمَ
قَالَ أَبُو
دَاوُد رَوَى
هَذَا
الْحَدِيثَ
الْأَعْمَشُ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ
كَمَا قَالَ
أَبُو عَوَانَةَ
وَرَوَاهُ
شَيْبَانُ
أَبُو
مُعَاوِيَةَ
وَإِبْرَاهِيمُ
بْنُ
طَهْمَانَ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ
الْحَارِثِ
عَنْ عَلِيٍّ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مِثْلَهُ
Ali (r.a.)'den; demiştir
ki: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "At ve köle zekâtından (sizi)
affettim. Binaenaleyh gümüşün zekâtını veriniz. Her kırk dirhemden bir dirhem,
yüz doksan dirhemde (zekât olarak) bir şey yoktur. İki yüze ulaşınca onda beş
dirhem (zekât) vardır."
قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَرَوَى
حَدِيثَ
النُّفَيْلِيِّ
شُعْبَةُ
وَسُفْيَانُ
وَغَيْرُهُمَا
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ عَاصِمٍ
عَنْ عَلِيٍّ
لَمْ
يَرْفَعُوهُ
أَوْقَفُوهُ
عَلَى
عَلِيٍّ
Ebû Davûd dedi ki: Bu
hadis-i şerifi -Ebû Avane'nin dediği gibi- A'meş, Ebû İshak'tan rivayet
etmiştir. Şeybân, Ebu Muâviye ile İbrahim b. Tahmân da onun benzerini Ebû
İshak'tan, o da el-Hâris'ten, O'da Ali'den, O'da Peygamber (s.a.v.)'den rivayet
etmişlerdir.
İzah:
Tirmizi, zekât; Nesâî,
zekât; İbn Mâce, zekât; Muvaatta, zekât, cihad; Ahmed b. Hanbel, 1-18, 92, 113,
121, 132, 145.
Nüfeyli’nin hadisini
Şu'be, Süfyân ve başkaları Ebû İshak'tan, O'da Âsim'dan, O'da Ali'den Peygamber
(s.a.v.)'e ref etmeden (mevkuf olarak) rivayet etmişlerdir.
Bu hadis, atlarla
kölelerin mutlak olarak zekâta tabi olmadığma delâlet etmektedir. Zira hem
"eî-hayl” hem de "er-rekıyk" kelimelerindeki
"el" harf-i tarifi cins içindir. Âlimlerin atlarla kölelerin zekâtı
hakkındaki görüşleri şöyledir:
1. Ticâret malı olarak
alınıp satılan at ve köleler, zekâta tâbidir. Bütün âlimler, bu hususta
ittifak etmişlerdir. Ancak Zahirîler, bu ve benzeri hadislerin zahirine bakarak
hadislerin mutlak oluşunu delil gösterip cumhura muhalefet etmişlerdir.
2. Binek atlarıyla
hizmetçi köleler -âlimlerin ittifakı ile- zekâta tabi değildirler.
3. Bu iki maddede
geçenlerin dışında kalan at ve kölelerin zekâtının verilip verilmeyeceği
hususunda âlimler ihtilâf etmişlerdir:
Said b. el-Müseyyeb Ömer
b. Abdulaziz, Mekhûl, Atâ, Şa'bî, Hasan el-Besrî, Sevrî, Zührî, İbn Şîrîn,
Mâlik, Şafiî, Ahmed, İshâk, Zahirîler ve Hanefîlerden Ebû Yûsuf ve Muhammed'e
göre at ve kölelerde zekât yoktur: Bunların delilleri şunlardır:
a. Hz. Ali'nin rivayet
ettiği bu hadis.
b. Kütüb-i Sitte'de
tahrîc edilen Ebû Hüreyre hadisi. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Müslumana kölesi
ile atı için zekât yoktur."
Tirmizî bu hadisle
ilgili şöyle demektedir: "Âlimler, Ebû Hüreyre hadisi ile amel ederek
mer'ada otlayarak beslenen atlarla hizmette kullanılan köleler için zekât
verilmeyeceği görüşündedirler. Ancak bunlar ticâret için olup üzerinden sene
geçmişse kıymetlerinden zekâtları verilir."
c. 1594 no'lu Ebû
Hüreyre hadisidir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"At ve kölede
zekât yoktur. Ancak kölede fıtr sadakası vardır."
d. Müslim'in Ebû
Hüreyre'den rivayet ettiği şu hadistir:' Resûlullah (s.a.v.):
"Köle için
sadaka-i fıtırdan başka zekât yoktur," buyurmuştur.
e. Zeyd b. Sabit,
İbrahim en-Nehaî, Hammâd b. Ebû Süleyman, Ebû Hanife ve Züfer'e göre dölü
alınmak için erkeği ile dişisi karışık olan saime (kırda otlayarak beslenen)
atlar zekâta tâbidir. Sahibi dilerse her at için bir dinar verir, dilerse
atlarının değerini tesbit ederek her iki yüz dirhem için beş dirhem veya her
yirmi dinar için yarım dinar verir.
Ebû Hanîfe'nin meşhur
kavline göre atların nisabı yoktur. Ondan rivayet edilen bazı kavillere göre de
nisabı üç veya beş attır.
Atların hepsi erkek
veya hepsi dişi ise, zekâtları hususunda Ebû Hanife'den iki rivayet vardır:
"Tercih edilen rivayete göre tümü erkek olan atlar, zekâta tâbi değildir.
Tümü dişi olan atlar ise, zekâta tâbidir.
Bu grubun delilleri de
şunlardır:
a. Dârekutnî ile
Beyhakî'nin Câbir'den rivayet ettikleri hadiste Resûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Sâime (kırda
otlayarak beslenen) atlarda her at için bir dinar (zekât) vardır."
Dârekutnî bunun zayıf olduğunu söylemiş, Beyhakî de "Şayet bu hadis Ebû
Yûsuf'a göre/ sahih olsaydı, ona muhalif görüş beyânında bulunmazdı"
demiştir.
b. Dârekutnî, İbn Ebû
Şeybe ve başkalarının tahrîc ettikleri Hz.Ömer hadisidir. Bu hadiste Sa'îd b.
Yezîd'in; "Babamı atlara kıymet biçerek zekâtlarını Ömer (r.a.)'e verirken
gördüm" dediği bildirilmektedir.
c. İbn Abdilberr'in
rivayetine göre Hz. Ömer, Ya'lâ b. Umeyye'ye talimat verirken: "Her kırk
koyunda bir 'oyun alacaksın. Atlardan bir şey alma. Yalnız at başına bir dinar
al" diyerek her at için bir dinar zekât alındığını bildirmiştir. Ancak bu
ve bundan önceki delil, Hz .Ömer'in içtihadına göredir. Bundan dolayı diğer
grubun delilleri karşısında hüccet olabilecek kuvvette değildir. Kaldı ki Hz.
Ömer'in atlar için zekât almadığı da rivayet edilmiştir. Mâlik, Zührî'den, O'da
Süleyman b. Yesâr'dan şunu rivayet etmiştir: Şam halkı Ebu Ubeyde b.
el-Cerrah'a: "Atlarımızla kölelerimizden zekât al" dediler de
almadı. Sonra durumu Ömer (r.a.)'e yazıp bildirdi. Ömer (r.a.)'de almaktan
imtina etti. Daha sonraları bunun hakkında Ebu Ubeyde ile bir daha görüştüler
de o da yine Ömer (r.a.)'e yazdı. Ömer (r.a.) O'na cevap olarak gönderdiği
mektubta; "Vermeyi arzu ediyorlarsa onlardan alıp fakirlerine dağıt,
kölelerini de aç bırakma" demiştir.
Ebû Ubeyde ile Ömer
(r.a.)'ın Şam halkından at ve köleleri için zekât almaktan imtina etmelerinde
onların zekâta tâbi olmadığına apaçık bir delil vardır. Değilse, Allah'ın
alınmasını farz kıldığı şeyi almaktan nasıl olur da imtina ederlerdi?
Ayrıca şunu da
belirtelim ki Hanefî mezhebinde bu husustaki fetyâ, Ebû Yûsuf ile Muhammed'in
kavline göredir.
Gümüşün zekâtı ile
ilgili cümlede geçen ( 'z)\ ) kelimesinin aslı, -daha önce de belirttiğimiz
gibi- "verik"tir. "Verik" ise madrûb olsun olmasın gümüş
demektir. Bazıları esas itibari ile her nevi gümüşe "Verik"
denildiğini diğer bazıları da dirhem şeklinde darbedilmiş gümüşe
"verik" denildiğini, dirhem şeklinde darb edilmemiş olan gümüşe ise,
ancak mecazen "verik" denildiğini, denilebileceğim söylemişlerdir.
Gümüşün zekâtı ile ilgili bu fıkranın açıklaması, 1567 no'lu hadisin
açıklamasında geçmiştir.