SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

VİTR BAHSİ

<< 1530 >>

DEVAM: 26. İstiğfar

 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْعَتَكِيُّ حَدَّثَنَا إِسْمَعِيلُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنْ الْعَلَاءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ صَلَّى عَلَيَّ وَاحِدَةً صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ عَشْرًا

 

Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bana bir defa salevât getirene Allah (c.c.) on salevât sevabı verir."

 

 

İzah:

Müslim, salat; Tirmizî, vitir; Dârimî, rikak; Ahmed b. Hanbel, III, 102, 261; II, 172, 178.

 

Nebi s.a.v.’e salevat getirmek "Allahümme salli alâ Muhammed'in ve alâ ali Muhammed" demek suretiyle olur.

 

Hadis-i şerifte bu şekilde bir defa salevât getirene Allah'ın rahmetinin on misli olacağı yani Allah'ın o kimseye on kat sevab vereceği anlaşılmakta­dır. Bu mana "- Bir iyilik yapan kimseye on katı verilir..."[En'âm 160.] âyet-i kerimesindeki va'dle ilgilidir.

 

Bazı âlimler âyet-i kerimedeki "on kafin belirli bir adede delâlet et­meyip katlanmadan kinaye olduğunu söylerler. "Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir, Allah'ın lutfu geniş­tir. O, herşeyi bilendir."[Bakara  261.] mealindeki âyet-i kerime bu görüşe delildir. Ba­zı âlimler ise, âyet-i kerimedeki "on kat"ın en azın beyân olduğunu, iyilik işleyenlere on katından az olmamak üzere kat kat sevap verileceğini söyle­mişlerdir.

 

Hz. Peygamber'e bir salevât getirene on salevât sevabı verileceğini bil­diren bu hadisin yukarıdaki izahlar muvacehesinde düşünülmesi gerekir.

 

Tıybî: “  =  Allah ona on defa rahmet eder," sözünün "Ona on salevât sevabı verir" mânâsının yanı sıra, Allah'ın söz olarak salevât getirmesi mânâsına da gelebileceğini söyler. Buna göre Allah (c.c.) salevât getiren kuluna ikram olarak salevât ile mukabele eder ve onu melekler dinler, bu anlayış "Eğer kulum beni bir topluluk içerisinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım" mealindeki kutsî hadise uygun düşmektedir.

 

Hadis-i şerif Resurüllah (s.a.v.)'e salevât getirmenin ne kadar büyük ecir­lere vesile olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı mevzuda birçok hadis-i şerif vârid olmuştur. Bazı vesilelerle şimdiye kadar bir kısmına temas edilmiş olan bu hadislerden bir kaçını meal olarak naklediyoruz:

 

"Kıyamet gününde bana insanlann en yakını en çok salevât getirenidir."

 

"Şüphesiz dua yer yüzü ile gök yüzü arasında durdurulur, sen Peygam­berine salevât getirinceye kadar o duadan hiçbir şey (Allah katına) yüksel­mez.”

 

"Cuma günü bana çok salevât getiriniz. Çünkü ona melekler şahidlik ederler. Salevât getiren sözünü bitirir bitirmez, salevâtı bana arz olunur." Râvi der ki: "Ölümünden sonra da mı?" dedim. "Şüphesiz Allah (c.c.) Pey­gamberlerin cesetlerini çürütmeyi yeryüzüne haram kıldı" buyurdu.

 

"Cuma günleri bana çok çok salevât getiriniz. Çünkü her cuma ümme­timin salevâtı bana arz olunur."

 

"Allah tebareke ve teâla Hazretleri benim kabrimde bir melek görev­lendirip ona tüm yaratıkların isimlerini öğretti. O melek kıyamet gününe kadar bana salevât getiren herkesi babasının ismiyle birlikte "Falan oğlu falan sa­na salevât getirdi" diye haber verir."

 

Hz. Peygamber'e salevât getirmenin fazlına delâlet eden hadisler, bu­raya yazılmayacak kadar çoktur. Ancak yukarıda aktardıklarımız salevâtın faziletine delâlet için yeterlidir, zannediyoruz.

 

Resulü İlah'a Salevât Getirmenin Hükmü:

 

Tenvirü'l-Ebsâr'da belirtildiğine göre bir kimsenin ömründe en az bir defa salevât getirmesinin farz olduğunda tüm âlimler müttefiktir. Durru'l-Muhtâr'da Hz. Peygamber'in isminin her anıhşında anan ve işitene salevâ­tın vâcîb olup olmaması konusunda Tahâvî ve Kerhî'nin ihtilaf ettikleri Ta-hâvî'ye göre vâcib olduğu kaydedilir.

 

Durru'l-Muhtâr, Tenvir'deki "Muhtar olan vücubudur" ifâdesini "Tahâvi'ye göre" diye kayıtlamış fetvanın müstehap olduğuna göre verileceğini söylemiştir.

 

Yine Dürrû'l-Muhtâr'da aynı mecliste Hz. Peygamberdin adının tekrar­lanması halinde esah olan görüşe göre, salevâtm tekrarlanmasının gerekli ol­duğu belirtilmektedir. Kâfî'de ise, salevât tilavet secdesine benzetilerek bir mecliste bir salevâtın yeterli olduğu söylenmiştir.

 

İbn Abidîn, Hanefi mezhebinde muteber görüşün Efendimizin adının her anıhşında salevât getirmenin müstehaplolduğunu belirttikten|sonra Ha­nefi ve Şafiîlerden bir grub âlimin Mâlikîlerden el-Lahmî ve Hanbelilerden İbn Batta'nın da Tahâvî'nin görüşünde olduklarını söyler. Bahr'de salevâ­tın ömürde bir defa farz, Hz. Peygamberin adı her anıhşında esah görüşe göre vâcib, namazda sünnet, sair vakitlerde müstehab, müşteriye mal satar­ken haram olduğu söylenilir.

 

Mâlikîlerden İbnu'l-Arabî de "Resulüllah'ın adının her anıhşında sale­vât getirmek daha ihtiyatlıdır" der.

 

Bir topluluk içerisinde Peygamberimizin ismi anıldığında salevâtı vâcib gören Tahâvî'ye göre, bu vâcib kifâîdir. Yani içlerinde bir veya bir kaç kişi salevât getirdiği takdirde diğerlerinden sorumluluk düşer.

 

İbn Âbidin'in Merzûkî'den naklettiğine göre salevatta söylenecek söz­lerin en efdali "AHahümme sallı ala Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed" şeklinde olanıdır. Hamevî'nin ifâdesine göre, "Ve seli eme aleyhi" ya da "Ve sel I i m aleyhi" sözünü eklemek âdaba uygundur. Çünkü Resulullah'a sale­vât getirirken salât ve selâmı birleştirmenin şart olup olmadığı konusunda ihtilâf vardır. Bu ihtilaftan korunmak için en iyisi salât ve selâmı birleştir­mektir.

 

Fetevây-i Hindiye'de bildirildiğine göre sadece selâm yani "aleyhisselâm" demek de salevât yerine geçer.

 

Yukarıda Bahr'den naklen imkân bulunan her vakitte salevât getirme­nin müstehab olduğu söylenmiştir. Ancak bunun "bir mâninin olmadığı hallerde" müstehap, diye kayıtlanması gerekir. Çünkü şu yedi halde salevât getirilmesi mekruhtur:

 

Cinsî temas esnasında, abdest bozarken, ticâret malını övmek için hay­ret ifâdesi olarak, hayvan keserken, tıksıran kişi "elhamdülillah" yerine ve yanılma esnasında...

 

Kur'an-ı Kerim okurken ve hutbe esnasında Hz. Peygamber'in adını söy­leyen veya duyan kişinin salevât getirmesi gerekmez. Sonradan getirirse, iyi olur. Namaz kılarken son teşehhüdün haricinde de mekruhtur.

 

Diğer amellerin kabul veya reddedilmesi muhtemel olduğu halde salevât mutlaka kabul edilir, reddedilmez. el-Bâcî, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: "Allah azze ve celleye dua ettiğin zaman, içerisinde Hz. Peygam-ber'e salevât da bulundur. Çünkü salevât makbuldür."