DEVAM: 24. Çakıl
Taşlarıyla Tesbih Çekmek
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ إِبْرَاهِيمَ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ مُسْلِمٍ
حَدَّثَنَا
الْأَوْزَاعِيُّ
حَدَّثَنِي
حَسَّانُ
بْنُ
عَطِيَّةَ
قَالَ حَدَّثَنِي
مُحَمَّدُ
بْنُ أَبِي
عَائِشَةَ
قَالَ
حَدَّثَنِي أَبُو
هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
أَبُو ذَرٍّ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
ذَهَبَ
أَصْحَابُ
الدُّثُورِ
بِالْأُجُورِ
يُصَلُّونَ
كَمَا نُصَلِّي
وَيَصُومُونَ
كَمَا
نَصُومُ وَلَهُمْ
فُضُولُ
أَمْوَالٍ
يَتَصَدَّقُونَ
بِهَا
وَلَيْسَ لَنَا
مَالٌ
نَتَصَدَّقُ
بِهِ فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا أَبَا
ذَرٍّ أَلَا
أُعَلِّمُكَ
كَلِمَاتٍ
تُدْرِكُ
بِهِنَّ مَنْ
سَبَقَكَ وَلَا
يَلْحَقُكَ
مَنْ
خَلْفَكَ
إِلَّا مَنْ أَخَذَ
بِمِثْلِ
عَمَلِكَ
قَالَ بَلَى
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
قَالَ
تُكَبِّرُ
اللَّهَ
عَزَّ
وَجَلَّ دُبُرَ
كُلِّ
صَلَاةٍ
ثَلَاثًا
وَثَلَاثِينَ
وَتَحْمَدُهُ
ثَلَاثًا
وَثَلَاثِينَ
وَتُسَبِّحُهُ
ثَلَاثًا
وَثَلَاثِينَ
وَتَخْتِمُهَا
بِلَا إِلَهَ
إِلَّا
اللَّهُ وَحْدَهُ
لَا شَرِيكَ
لَهُ لَهُ
الْمُلْكُ وَلَهُ
الْحَمْدُ وَهُوَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ
غُفِرَتْ
لَهُ
ذُنُوبُهُ
وَلَوْ
كَانَتْ
مِثْلَ زَبَدِ
الْبَحْرِ
Ebû Hureyre (r.a.)'den;
demiştir ki: Ebu Zerr-i Gıfarî: Ya Resûlullah! Zenginler sevapta (ileri)
gittiler. Bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi oruç
tutuyorlar. Bir de fazla malları var, onunla sadaka veriyorlar. Bizim ise,
sadaka verecek (fazla) malımız yok, dedi. Resulullah (s.a.v.): “Ya Eba Zerr,
sana birkaç söz öğreteyim mi? Onlarla seni geçene yetişirsin. Senin yaptığını
yapmayan (o sözleri söylemeyen) hiç kimse de senin ardından yetişemez." Evet
ya Resulullah! öğret.
"Her (farz) namazın
peşinde otuz üç kere tekbir getirir (Allahu ekber der), otuz üç kere hamd eder
(elhamdülillah der), ve otuz üç kere
tesbih okursun (sübhanelallah dersin).Sonunu da Allah'tan başka ilah
yoktur. Yalnız o vardır, onun eşi ve ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd o'nadır,
o herşeye kadirdir" (la ilahe
illallahu vahdehu la şetike leh lehul mulk ve lehul hamd ve huve ala kulli
şey'in kadir) ile bitirirsin. Her kim bunları söylerse denizin köpükleri kadar
bile olsa (küçük) günahları bağışlanır."
İzah:
Buharî (benzen) ezan,
deavat; Müslim (benzeri) mesacid, zekat; İbn Mace, (benzeri) ikame; Darimî,
salat; Ahmed b. Hanbel, III, 238, V, 167, 168.
Hadis-i şerifte tekbir,
teşbihten önce zikredilmiştir. Müslim ve diğer kitaplardaki rivayetlerin
çoğunda ise, teşbih tekbirden önce söylenmiştir. Her iki türlü uygulama caiz
olduğu için rivayetler birbirlerine zıt sayılmaz. Üstelik kelimeler arasındaki
"vav" tertib ifade etmez. Teşbih (sübhanellah)'in önce, tekbir
(Allahu ekber)'in ise, en sonda söylenmesi efdal görülür.
Hadisin Buharî ve
Müslim'deki zabtına göre zenginlerin ileri gittiğini söyleyerek onların
aldıkları ecre gıbta eden burada olduğu gibi Ebû Zerr değil, muhacirlerden bir
grup fakirdir. Buharî'nin rivayetinde zenginlerin -ileri gidişlerine sebeb
olarak- sadaka vermelerinin yanında haccetmeleri, umre yapmaları ve cihad
etmeleri de zikredilmiştir. Müslim'de ise, sadakaya ilave olarak, köle azad
etmeleri zikredilmiştir. Yine Müslim'in bir rivayetinin sonunda,-hadisi Ebu
Hüreyre (r.a.)'den nakleden Ebû Salih, muhacirlerin fakirleri Re-sülullah'a
dönüp "zengin kardeşlerimiz bizim yaptıklarımızı duyup aynısını
yaptılar" dediler. Efendimiz de "Bu Allah'ın bir fazlı ihsanıdır. Onu
dilediğine verir" ayetin [Hadid 21.] okuyarak cevap verdi"
demektedir.
Müslim'in rivayetindeki
bu ifadelerden şükreden zenginlerin, sabreden fakirlerden daha efdal oldukları
anlaşılır. Tıybî buna işaret ettikten sonra, "Evet gerçek de bu. Çünkü
zengin bir sürü tehlike ile karşı karşıyadır. Ama sabreden fakir, güven
içerisindedir" der. İmam Gazali, ulemanın bu konuda ihtilaf ettiklerini
söyledikten sonra Cüneyd, bazı Allah dostları ve bir çok alimin, fakirlerin
daha efdal; İbn Ata'mn ise zenginlerin üstün olduğunu söylediklerini
kaydederler.Aliyyu'l-Kaari Mişkat şerhi Mirkatü'l-Mefatih'de bu mesele
üzerindeki ihtilafları uzun uzadıya saydıktan sonra Hz. Ömer'in "Zenginlik
ve fakirlik iki binektir. Hangisine bindiğime bakmam bile" dediğini
kaydeder. Aliyyü'I-Kaari devamla, "şüphesiz ki, Rabbin kimi dilerse rızkım
genişletir, daraltır. Çünkü o kullandım herhali)nden gerçekten haberdardır.
(Herşeyi) hakkıyla görendir"[İsra 30] mealindeki ayete işaret etmiş ve
şöyle demiştir: "Evet Allah, nebilerinin, velilerinin ve seçkin kullarının
çoğuna fakirliği seçti. Zenginliği ise düşmanlarının çoğuna ve pek az dostuna
tercih etti. Artık sen ister onu, ister bunu seç. Zaten Allah dilediğini yapacaktır."
Yaptıkları hayır ve
hasenat sebebiyle daha çok sevaba nail olan zenginlerin fakirlerin okudukları
zikirleri de okuyarak yine onlardan ileri olmaları konusunda Buharî şarihi
Kirmanı de şunları söyler: Fakirlerin maksadı, yüksek derece ve nimetlerin
kendileri için de olmasını istemekti, zenginlerden daha üstün olma arzusu
değildi. Bu da şükreden zenginin, sabreden fakirden daha efdal olduğuna işaret
eder.
Şeyh Takiyüddin de
hadisteki "ileri o!mak"tan maksadın derece yönünden üstünlük olduğunu
söyleyerek Kirmanî'nin fikrine iştirak eder. Sindî, ileri gitmenin amel ve
ömürle olduğunu, çok çalışmakla zenginlere yetişmenin mümkün olduğunu
söylemenin daha uygun olacağı kanaatindedir. Bazı alimler ise, bu öncelik ve
sonralığı zaman itibariyle ele almışlar, "gecenler'in sahabîler, sonrakilerin
de daha sonra gelen nesiller olduklarını söylemişlerdir.
Hadisin Buharî ve
Müslim'deki rivayetleri içinde bu farklı görüşlerden her birini haklı çıkaracak
ifadeler vardır. Ebû Davud'un rivayetindeki ifadelere göre, Hz. Peygamberin
Ebu Zerr'e söylediği "seni geçene yetişirsin... senin ardındakiler sana
ulaşamaz" sözlerindeki "öncelik ve sonralığı" sevab ve mertebe
yönüne hamletmek daha uygundur.
Hadis-i şeriften,
namazlardan sonra otuz üçer defa sübhanellalfe elhamdülillah ve Allahü ekber
deyip sonuna da "La ilahe illellahü vehdehû la şerike lehû'l-Mülkü
velehü'l-hamdü ve hüve ala küllî şey'in kadîr" sözlerini İlave etmenin ne
derece büyük sevaba vesile olduğu anlaşılmaktadır. Namaz sonunda söylenecek
virdler konusunda bir çok hadis-i şerif gelmiştir. Bunlardan kimi üzerinde
durduğumuz hadisteki söz ve sayılara uygun düştüğü halde, bazılarında daha
değişik söz ve rakamlar görülmektedir. Bu hadisin İbn Ma-ce'deki rivayetinde
Sübhanellah, el-Hamdiilillah ve Allahu ekber sözlerinden ikisinin otuz üçer,
birinin ise, otuz dört defa söyleneceği belirtilmiş fakat hangisinin otuz dört
olacağı açıklanmamıştır. Nesaî'nin Zeyd b. Sabit'ten yaptığı rivayette ise,
tekbirin otuz dört defa söyleneceği açıkça ifade edilmiştir. Yine Nesaî'nin
Abdullah b. Amr'den rivayetinde bu sözlerin her birinin farzlardan sonra onar
defa söyleneceği, böylece her gün tamamının dilde yüz elli, mizanda ise, bin
beşyüz edeceği söylenmiştir. Ayrıca sübhanellah, elhamdülillah, Allahu ekber ve
lailahe illellah sözlerini her namazdan sonra yirmi beşer, diğer bir rivayete
göre yüzer; başka bir rivayete göre ise, ilk üçünü on birer defa söylemenin
günahların bağışlanmasına vesile olacağı belirtilmektedir.
Bütün bu rivayetler
gösteriyor ki, namazlardan sonra teşbih çekmek Hz. Peygamberden beri vardır.
Fakat sayıları konusunda farklı rivayetler gelmiştir. Bunlardan hangisi
uygulanırsa sünnete uyulmuş olur. Ancak şunu da kayd etmek gerekir ki, bu
rivayetler içerisinde en kuvvetli olanı teşbih esnasında söylenen sözlerin otuz
üçer defa olduğunu bildirenidir. O halde bunu yapmak daha efdaldir.
Yine bu rivayetlerden
anlaşılıyor ki teşbih çekerken sayıyı gözetmek gerekir. Mesela otuz üç kere
sübhanellah demenin yerine otuz iki defa söylemekle sünnete göre hareket
edilmiş olunmayacağı gibi, otuz dört kere söylendiğinde de sünnet uygulanmış
sayılmaz. Askalanî'nin Fethü'l-BarTdeki ifadelerinden bu anlaşılır. Ancak
Ebu'1-Fadl, Tirmizî şerhinde Askalanî'ye itiraz ederek hadiste belirtiler,
sayıdan daha fazla söylemenin kusur değil, meziyet olduğunu, dolayısıyla daha
fazla sevabı gerektirdiğini söyler.
Bu meselede niyeti esas
alarak her iki görüşün isabetli olduğunu söylemek mümkündür. Şöyle ki, kişi
hadiste belirtilen adede mesela otuz üçe gelindiğinde sünnete imtisale niyet
eder, fakat bu sayıdan sonra sevabını artırmak için zikrine devam ederse, hem
sünnete uymuş hem de fazla sevabı hakketmiş olur. Ama otuzüçün bitiminde
sünnete imtisale niyet etmemiş, rastgele zikrine devam etmişse, sünnete uymuş
olmaz.
Karafi, Kavaid'inde
daha titiz davranmış, hadiste tesbit edilen rakamı geçmenin bid'at olduğunu
söylemiştir. Bazı alimler bu sayılara uyarak teşbih çekmeyi, doktorun
tavsiyesine uyarak ilaç kullanmaya benzetirler. Hastalık, günde üç kere hap
alınmasını gerektiriyorsa, bir tane almak faydasız, beş tane almak da zararlı
olabilir. Hz. Peygamber'in teşbih konusunda belli rakamlar vermesinin, bizim
kavrayamadığımız hikmetleri de olabilir.