بَاب
صَلَاةِ
التَّسْبِيحِ
14. Tesbîh Namazı
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ بِشْرِ
بْنِ
الْحَكَمِ
النَّيْسَابُورِيُّ
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
عَبْدِ
الْعَزِيزِ حَدَّثَنَا
الْحَكَمُ
بْنُ أَبَانَ
عَنْ
عِكْرِمَةَ عَنْ
ابْنِ
عَبَّاسٍ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لِلْعَبَّاسِ
بْنِ عَبْدِ
الْمُطَّلِبِ
يَا عَبَّاسُ
يَا عَمَّاهُ
أَلَا
أُعْطِيكَ أَلَا
أَمْنَحُكَ
أَلَا
أَحْبُوكَ
أَلَا أَفْعَلُ
بِكَ عَشْرَ
خِصَالٍ
إِذَا أَنْتَ
فَعَلْتَ
ذَلِكَ
غَفَرَ
اللَّهُ لَكَ
ذَنْبَكَ
أَوَّلَهُ
وَآخِرَهُ
قَدِيمَهُ
وَحَدِيثَهُ
خَطَأَهُ
وَعَمْدَهُ
صَغِيرَهُ
وَكَبِيرَهُ
سِرَّهُ
وَعَلَانِيَتَهُ
عَشْرَ
خِصَالٍ أَنْ
تُصَلِّيَ
أَرْبَعَ
رَكَعَاتٍ
تَقْرَأُ فِي
كُلِّ
رَكْعَةٍ
فَاتِحَةَ
الْكِتَابِ
وَسُورَةً
فَإِذَا فَرَغْتَ
مِنْ
الْقِرَاءَةِ
فِي أَوَّلِ رَكْعَةٍ
وَأَنْتَ
قَائِمٌ
قُلْتَ
سُبْحَانَ
اللَّهِ
وَالْحَمْدُ
لِلَّهِ
وَلَا إِلَهَ
إِلَّا
اللَّهُ
وَاللَّهُ
أَكْبَرُ خَمْسَ
عَشْرَةَ
مَرَّةً
ثُمَّ
تَرْكَعُ فَتَقُولُهَا
وَأَنْتَ
رَاكِعٌ
عَشْرًا
ثُمَّ
تَرْفَعُ
رَأْسَكَ
مِنْ
الرُّكُوعِ
فَتَقُولُهَا
عَشْرًا ثُمَّ
تَهْوِي
سَاجِدًا
فَتَقُولُهَا
وَأَنْتَ
سَاجِدٌ
عَشْرًا
ثُمَّ
تَرْفَعُ
رَأْسَكَ
مِنْ
السُّجُودِ
فَتَقُولُهَا
عَشْرًا
ثُمَّ
تَسْجُدُ
فَتَقُولُهَا
عَشْرًا ثُمَّ
تَرْفَعُ
رَأْسَكَ
فَتَقُولُهَا
عَشْرًا
فَذَلِكَ
خَمْسٌ
وَسَبْعُونَ
فِي كُلِّ
رَكْعَةٍ
تَفْعَلُ
ذَلِكَ فِي
أَرْبَعِ
رَكَعَاتٍ
إِنْ اسْتَطَعْتَ
أَنْ
تُصَلِّيَهَا
فِي كُلِّ يَوْمٍ
مَرَّةً
فَافْعَلْ
فَإِنْ لَمْ
تَفْعَلْ
فَفِي كُلِّ
جُمُعَةٍ
مَرَّةً
فَإِنْ لَمْ
تَفْعَلْ فَفِي
كُلِّ شَهْرٍ
مَرَّةً
فَإِنْ لَمْ
تَفْعَلْ
فَفِي كُلِّ
سَنَةٍ
مَرَّةً
فَإِنْ لَمْ
تَفْعَلْ
فَفِي
عُمُرِكَ
مَرَّةً
Abdullah b. Abbas
(r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Abbâs b.
Abdi'l-Muttalib'e şöyle buyurmuştur: "Ey Abbâs, ey amcam! Sana bir ikramda
bulunayım, seni mentellendireyim mi? Sana iyilikte bulunayım da sana, işlediğin
takdirde Allah'ın on haslet olan günâh(Iar)ının ilkini de sonuncusunu da
eskisini de yenisini de, bilerek yapılanını da yanılarak yapılanını da,
küçüğünü de büyüğünü de; gizlisini de açığını da bağışlayacağı bir ameli haber
vereyim mi? (îşte günahın çeşitleri olan bu on hasleti arıtan amel, tesbih
namazıdır. O'nu) dört rekat (olarak) kılarsın. Her rekatında Fatiha süresiyle
diğer bir sûreyi okursun. (Bunları) okumayı bitirince rükû'dan önce, ayakta
iken onbeş kere "sübhânellahi velhamdülillâhi velâ ilahe illallâhu vellâhu
ekber" dersin. Sonra rükû'a varırsın. Bunları on kere de rüku'dayken
söylersin, sonra rukû'dan başını kaldırıp bunları on kere (daha) söylersin.
Sonra secdeye gidersin on kere de secde de söylersin, sonra secdeden başını
kaldırıp on kere, sonra (ikinci) secdeye kapanıp on kere, sonra başını (ikinci
secdeden) kaldırıp on kere (daha) bu kelimeleri söylersin. Bunlar(ın) bir
rekatte(ki toplamı) yetmiş beştir. Bu namazı günde bir kere kılmaya gücün
yeterse (her gün bir kere) kıl, eğer yapamazsan her cuma (günü) bir kere (kıl,
bunu da) yapamazsan her ay bir kere (kıl, bunu da) yapamazsan senede bir kere
(kıl. Bunu da) yapamazsan (hiç değilse) ömründe bir kere (kıl)."
İzah:
Tirmizî, vitr; İbn
Mâce, ikâme
Metinde geçen
"aşre hisâl" kelimesi "on günah" demektir.Bazılarına göre
ise, bu kelimenin başında muzâf (tamlanan) olarak bulunması gereken
"mükeffir" kelimesi hazf edilmiştir. Terkibin aslı "mükeffirü
aşrî hisâlin" şeklindedir ki, "ayrı ayrı özellik taşıyan on ayrı
günâhı örten şey" anlamına gelir. Biz tercümemizde bu ikinci görüşü esas
aldık.
"On günâh”tan
maksat ise, metinde sayılan 1) ilk günahlar, 2) Son günâhlar, 3) Eski
günahlar, 4) Yeni günâhlar, 5) Bilerek, işlenenler, 6) Yanılarak işlenenler, 7)
Küçük günâhlar, 8) Büyük günâhlar, 9) Gizlice işlenen günahlar, 10) Açıktan
işlenen günahlardır. Kısaca kul hakkı dışındaki bütün günahlardır.
Metinde tarif edildiği
şekilde ve ihlasla kılınan teşbih namazı bu günahların meleklerden gizli kalıp
kayıtlara geçmemesine, meleklere gizli kalmamaları hâlinde ise onların
bağışlanmalarına sebep olur.
Bazılarına göre de
"aşre hisâl" sözünden maksat "kıyamın dışında" onar defa
tekrarlanan "sübhanellâhi ve'lhamdüliHâhi velâ ilahe illallâhü vellahu
ekber: Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ederim.Hamd Allah'a mahsustur.
Allah"tan başka ilâh yoktur. Allah en büyüktür" teşbihidir. Ancak
fahr-i kâinat Efendimiz, "Ümmetimden hatâ (yanılma), unutma ve üzerine
zorlandıkları şey kaldırılmıştır" buyurarak ümmetinden bu üç şeyin hüküm
ve mes'uliyetlerinin kalktığını haber verdiği halde metinde "yamlarak
işlenen günâhları da bağışlar" denilmesi izaha muhtaç bir meseledir. Çünkü
"Allah kullarını, yamlarak işledikleri günâhlardan mes'ul tutmaz"
ifâdesi ile "bu günahların test ıh namazı ile affedilebileceği"
ifâdesi görünüşte birbirine zıttır. Bu meselenin anlaşılması için "hatâ”
kelimesinin dinî bir terim olarak ne mânâ ifâde ettiğini iyi bilmek gerekir.
Hat^kelimesi, iki
mânâda kullanılır; Yanlış (doğrunun zıddı) ve yanılma (Bir şeyin kusurlu bir
kasıtla yapılması). İşte burada ikinci mânâ söz konusudur. İnsan oruçlu iken
burnunu temizlemek için su alır o da boğazına kaçarsa, burada kasıt vardır.
Fakat kastın yönü boğaz değil burundur. Şu halde hatada irâde ve kasıt var, ama
kasıt meydana gelen fiile yönelmiş değil, hata edenin aklı başında ve bed-i
yerindedir. Bu sebeple bu gibi hatalar sorumluluk ehliyetine bir engel teşkil
etmezler. Hadleri düşürürlerse de keffâretleri düşürmezler. Çünkü dikkat ile bu
gibi hatalardan kurtulmak mümkündür. Bazı hatalardan korunmak, beşerin takati
dışında ise de bazıları takati dahilindedir. "Hata eseri olarak yutulan
bir zehirin zararı yoktur" demlemeyeceği gibi, "hata eseri olarak
işlenen günahların bir zararı yoktur" da denilemez. Binaenaleyh hadiste
geçen "yanlışlıkla yapılan günâh" sözünden maksad, insanın dikkat
etmek suretiyle korunması mümkün ve dolayısıyla sorumluluğu gerektiren
hatalardır. Bazılarına göre, buradaki günahtan maksat, gerçek mânâda günah
değil, ecrin ve sevabın noksanlığıdır. Esasen Arapça'da günah mefhûmu çeşitli
kelimelerle izah edilir. Zenb, hıns, ism, cürm ve saire gibi. Zenb kelimesi
hâriç, bu kelimelerin hepsi hakiki günah manasına kasden işlenmiş fiillere
denir. Fakat "zenb" herhangi yanlış bir iş için kullanılan bir
kelimedir. İster kasdî olsun, ister olmasın, ister yanlışlıkla, ister sehven,
ister yanlış anlayış neticesi olsun, bunların hepsine "zenb" denir.
Hakikatte bu, ümmetin avamı için günâh değildir. Fakat Nebilerin ve havassın bu
hususta gafletlerinden dolayı muahezeleri mümkündür. "Hasenâtü'l-ebrâr
seyyi'atü'l-mukarrabîn = iyilerin iyilikleri, mukarreblerin fenalıkları
gibidir" sözü bu bâbta söylenmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Nebi'in
istiğfarı hususunda daima zenb kelimesi kullanıldığı görülmektedir. Cürm, hıns
veya ism kelimeleri kullanılmamaktadır. Zenb lafzı ise, kabahat, zuhûl ve
gafletten başlayıp isyana kadar çıkar.[Nedvî, Seyyid Süleyman Asr-ı Saadet,
(Tebligat ve ta'Iİmat) I, 148.]
Hadiste geçen zenb
kelimesine bu açıdan bakan bazı ilim adamları buradaki "yanlışlıkla
işlenen günâh "tan maksadın, hakiki günâh olmayıp "ebrârın
seyyiâtı" cinsinden bir günah olabileceği kanaatine varmışlardır.
Bilindiği gibi Tesbîh
Namazı mendub olan namazlardandır. Bu her re-katinde yetmişbeş defa
"Sübhanallâhi ve'1-hamdülillâhi velâ ilahe illallâhu vellâhu ekber"
diye tesbîh edilen dört rekatlı bir namazdır. Selâmın iki rekatta bir mi,
yoksa dört rekatta bir mi verileceği konusu mezhepler arasında ihtilaflıdır.
Biz bu mesele ile ilgili görüşleri 1295 numaralı hadisin şerhinde naklettik. Bu
namazı kılmak için belirtilen belirli bir vakit yoktur. Özellikle mübârek
gecelerde kılınırsa, daha iyi olur. Bu namaz hiç olmazsa haftada veya ayda bir
defa bu da olmazsa ömürde bir defa kılınmalıdır.
Hanefi Mezhebine göre
Teşbih Namazının kılınışı: Önce Allah rızası için nafile namaza niyet edilir.
"Allahu ekber" diyerek namaza başlanır. Sübhanekeden sonra 15 defa yukarıda
geçen ifâdeyle teşbih okunur. Fatiha ve Zammı sureden sonra da 10 defa aynı
teşbih okunur. Rukû'a varılır ve üç defa "sübhâne rabbiye'1-azîm"
dendikten sonra 10 kez aynı teşbihler söylenir. Rükû'dan doğrulduktan sonra
"semi'allahu liman hamiden" ve "Rabbena
lek"e'l-hamd"i takiben on defa aynı teşbih okunur. Sedceye varılır.
"sübhâne rabbiye'l-a'Iâ" dendikten sonra 10 defa bu teşbih okunur.
Secdeden kalkınca yine 10 defa bu teşbihler söylenip ikinci secdeye gidilir ve
10 teşbih okunur. Böylece bir rekati e 75 teşbih okunmuş olur. Sonra ikinci rekata
kalkılarak önce onbeş tesbîh okunur yine birinci rekatteki gibi hareket
edilerek oturulur. Ettehhiyyât ve salavât okunur. Selâm verilir veya selâm
vermeden ayağa kalkılır. Üçüncü ve dördüncü rekatlar da bu şekilde kılınır.
Teşbih adedi de 300'e ulaşmış olur. Hanefî ulemasının bu mevzudaki delili
Tirmizî'nin rivayet ettiği Abdullah b. el-Mübârek hadisidir."[Tirmizî,
vitir]
Şâfiîlere göre ise
tesbîh namazı şöyle kılınır: Bu namazı kılan bir kimse her rekatta kıraatten
sonra onbeş kere "sübhanallahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallâhu
vellâhu ekber" teşbihini okur ve yine bu teşbihi her rükû'da, rükû'dan
kalkınca, secdelerde, secde aralarında istirahat oturmasında teşehhüdden evvel,
veya sonra onar kere okur. Eğer teşbihlerin adedinde şüpheye düşerse en azına
itibar ederek onun üzerine sayar.[Özdemir, M. Said, Şafii ilmihâli, s. 147.]
Delilleri ise konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisidir.
Hadis hafızlarından
bazıları bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerse de gerçekten bu hadis sabittir
ve kendisiyle amel caizdir, İbn Huzeyme ile Hâkim bu hadisin sahih olduğunu
söylerken, bazıları da hasen olduğunu söylemişlerdir. Hadis ilminde büyük ve
haklı bir şöhrete erişen İbn Hacer el-Askalanî ise, bu hadis hakkında şunları
söylemiştir: "Bu hadis hasen derecededir. İbnu'l-Cevzî bu hadisin mevzu
olduğunu söylemekle hata etmiştir." Aslında bu hadis üç ayrı yoldan
rivayet edildiği için bu rivayetler birbirini takviye ettiğinden hadis zayıf
olmaktan çıkar. İbn Hacer'in dediği gibi hasen derecesine yükselir.