DEVAM: 2. Yağmur
Duasında Elleri Kaldırmak
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ سَعِيدٍ
الْأَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا
خَالِدُ بْنُ
نِزَارٍ حَدَّثَنِي
الْقَاسِمُ
بْنُ
مَبْرُورٍ
عَنْ يُونُسَ
عَنْ هِشَامِ
بْنِ عُرْوَةَ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ
عَائِشَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
قَالَتْ
شَكَا
النَّاسُ
إِلَى
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قُحُوطَ
الْمَطَرِ
فَأَمَرَ
بِمِنْبَرٍ
فَوُضِعَ
لَهُ فِي
الْمُصَلَّى
وَوَعَدَ
النَّاسَ
يَوْمًا
يَخْرُجُونَ
فِيهِ قَالَتْ
عَائِشَةُ
فَخَرَجَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حِينَ بَدَا
حَاجِبُ
الشَّمْسِ
فَقَعَدَ
عَلَى الْمِنْبَرِ
فَكَبَّرَ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَحَمِدَ
اللَّهَ
عَزَّ وَجَلَّ
ثُمَّ قَالَ
إِنَّكُمْ
شَكَوْتُمْ
جَدْبَ
دِيَارِكُمْ
وَاسْتِئْخَارَ
الْمَطَرِ
عَنْ
إِبَّانِ زَمَانِهِ
عَنْكُمْ
وَقَدْ
أَمَرَكُمْ
اللَّهُ
عَزَّ
وَجَلَّ أَنْ
تَدْعُوهُ
وَوَعَدَكُمْ
أَنْ
يَسْتَجِيبَ
لَكُمْ ثُمَّ
قَالَ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
رَبِّ
الْعَالَمِينَ
الرَّحْمَنِ
الرَّحِيمِ
مَلِكِ
يَوْمِ الدِّينِ
لَا إِلَهَ إِلَّا
اللَّهُ
يَفْعَلُ مَا
يُرِيدُ اللَّهُمَّ
أَنْتَ
اللَّهُ لَا
إِلَهَ
إِلَّا أَنْتَ
الْغَنِيُّ
وَنَحْنُ
الْفُقَرَاءُ
أَنْزِلْ
عَلَيْنَا
الْغَيْثَ
وَاجْعَلْ مَا
أَنْزَلْتَ
لَنَا
قُوَّةً
وَبَلَاغًا إِلَى
حِينٍ ثُمَّ
رَفَعَ
يَدَيْهِ
فَلَمْ يَزَلْ
فِي الرَّفْعِ
حَتَّى بَدَا
بَيَاضُ
إِبِطَيْهِ
ثُمَّ
حَوَّلَ
إِلَى
النَّاسِ
ظَهْرَهُ
وَقَلَبَ
أَوْ حَوَّلَ
رِدَاءَهُ
وَهُوَ
رَافِعٌ
يَدَيْهِ
ثُمَّ
أَقْبَلَ
عَلَى
النَّاسِ وَنَزَلَ
فَصَلَّى
رَكْعَتَيْنِ
فَأَنْشَأَ
اللَّهُ
سَحَابَةً
فَرَعَدَتْ
وَبَرَقَتْ
ثُمَّ
أَمْطَرَتْ
بِإِذْنِ
اللَّهِ
فَلَمْ
يَأْتِ مَسْجِدَهُ
حَتَّى
سَالَتْ
السُّيُولُ
فَلَمَّا
رَأَى
سُرْعَتَهُمْ
إِلَى
الْكِنِّ
ضَحِكَ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حَتَّى
بَدَتْ
نَوَاجِذُهُ
فَقَالَ
أَشْهَدُ أَنَّ
اللَّهَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ وَأَنِّي
عَبْدُ اللَّهِ
وَرَسُولُهُ قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَهَذَا
حَدِيثٌ
غَرِيبٌ
إِسْنَادُهُ
جَيِّدٌ
أَهْلُ
الْمَدِينَةِ
يَقْرَءُونَ
مَلِكِ
يَوْمِ
الدِّينِ وَإِنَّ
هَذَا
الْحَدِيثَ
حُجَّةٌ
لَهُمْ
Aişe (r.anhâ)'dan;
demiştir ki: İnsanlar Resûlullah (S.A.V.)'e kuraklıktan şikâyet ettiler. Bunun
üzerine Efendimiz, bir minber konulmasını emretti ve musallaya kendisi için bir
minber konuldu. Yağmur duasına çıkacağı günü ahaliye bildirdi. (Kararlaştırılan
gün gelince) Peygamber (S.A.V.) güneşin kaşı (ilk ışınları) görününce gidip
minberin üzerine çıktı. Tekbir aldı. Allah azze ve celleye hamdetti, sonra;
"Siz memleketinizin
kuraklığından ve yağmurun ilk zamanından geciktiğinden şikâyet ettiniz. Halbuki
Allah azze ve Celle size, kendisine duâ etmenizi emretti ve duanızı kabul edeceğini
vâdetti" buyurdu. Sonra da şöyle devam etti: "Hamd âlemlerin rabbi,
rahim ve rahman, kıyamet gününün tek hâkimi olan Allah'a mahsustur. Allah'tan
başka ilâh yoktur. O dilediğini yapar.
"Ey Rabbim! Sen
Allahsın, senden başka ilâh yok. Sen zenginsin biz muhtacız, bize yağmur indir.
İndirdiğini bize kuvvet ve bir zamana ulaştıracak azık kıl.”
Sonra Resûlullah
(S.A.V.) ellerini kaldırdı, bu kaldırışa koltuklarının beyazı görününceye kadar
devam etti. Bilâhere sırtını cemaate döndü, cübbesini ters çevirdi. Bunları
yaparken elleri hâlâ kalkıktı. Daha sonra insanlara doğru döndü, minberden inip
iki rekat namaz kıldırdı. Hemen akabinde Allah bir bulut meydana getirdi bunun
peşinden gök gürledi, şimşek çaktı, sonra Allah'ın izni ile yağmur yağdı.
Peygamber (yollardan) seller akmcaya kadar mescidine gelmedi. İnsanların
(yağmurdan korunmak için) kuytuya koştuğunu görünce azı dişleri görünceye kadar
güldü ve şöyle buyurdu: "Şehâdet ederim ki Allah, herşeye kadirdir, ben de
Allah'ın kulu ve resulüyüm."
Ebu Davud dediki: Bu,
isnadı güzel, garib bir hadistir. Medineliler
okurlar. Bu hadis onlar için bir hüccettir.
Diğer tahric: Hâkim
el-Miistedrek, I, 328. Hakim Hadisin Şeybânın şartlarına uyduğunu söyler.
Beyhakî, es-Sünenüi-kiibrâ, III, 349.
AÇIKLAMA:
Musannifin bu sözü söylemekteki
maksadı, hadisin halini beyân ve onun hüccet olmaya elverişli olduğuna işaret
etmektir. Ğarib oluşu garib râvilerden Hâlid b. Nizâr'dan başkasının rivayet
etmemesi dolayısıyladır. Yine Ebû Dâvûd Fatiha Sûresi'nde bizim diye okuduğumuz
âyeti Medinelilerin şeklinde okuduğunu ve bu hadisin onlar için delil olduğunu
söyledi.
Hadisten anladığımıza
göre yağmur yağmaması sebebiyle bir kıtlık baş göstermiş, bunun üzerine bazı
kimseler Resûlullah'a gelerek durumlarını arz etmişler, duâ etmesini istemişler.
Efendimiz bu taleb karşısında Cenab-ı Allah'ın kullarına istemelerini emredip
dualarını kabul edeceğine dair olan va'dini yani " = bana duâ ediniz
karşılık vereyim" âyet-i kerimesini hatırlatmış, bir gün tâyin ederek, o
günde kırdaki musallaya çıkılmasını emretmiş ve o muayyen gün gelince güneş
doğarken gidib oraya çıkarılmış olan minbere çıkıp hitabede bulunmuş, dua etmiş
ve namaz kılmıştır. Bu ameliyelerin akabinde de Cenab-ı Hak duaları kabul
buyurmuş ve rahmetini indirmiştir.
Hadisin bir özeti olarak
aktardığımız bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, bu hadis yağmur duasına ait
bazı hükümler ihtiva etmektedir. Bunlar:
1. Hz. Peygamber'in
minberin çıkarılmasını emrettiği ve bu emre ittibaen minberin çıkarıldığı
bildirilmektedir. Bu, yağmur duasında açıktaki musallaya minber çıkarmanın
müstehab olmasını gerektirir. Hanefî fakihleri bunun müstehab oluşunu kabul
etmemektedirler. Bedâîu's-Sanaî'de şöyle deniliyor:
'*Yağmur duasında
minber çıkarılmaz ve duâ yerinde minber olsa bile üzerine çıkılmaz. Çünkü bu
sünnete aykırıdır. Mervân b. Hakem'i bayram
namazında minberi
çıkardığı için cemaatin ayıplaması ve bunu sünnete muhalefet olarak
nitelendirmesi bilinmektedir."
Yine Hanefîler derler
ki, Bayram namazı için bile minberin musallaya götürülmesi sünnete aykırı
olduğuna göre, istiskâ için öncelikle çıkarılamaz. Çünkü istiska gösteriş veya
sürura alâmet olan şeylerin değil, tevazu ve fakra delâlet eden hareketlerin
yapılması gereken bir haldir. Hz. Peygamberin bayram için en güzel elbiselerini
giydiği halde, istiska için günlük elbisesini giymesi bunun en güzel misalidir.
Minberin
çıkartılmasının meşru oluşuna delâlet eden üzerinde durduğumuz hadis için de
Hanefîler Ebû Davud'un "garib" dediğini hatırlatarak delil olmaya
elverişli olmadığını söylerler. Buhârî'nin Sahih'ine aldığı şu rivayeti de
kendilerine delil alırlar: "Ebû İshak'dan rivayet ediliyor, der ki:
"Abdullah b. Zeyd el-En sâri, Berâ' b. el-Âzib ve Zeyd b.Erkam ile
birlikte yağmur duasına çıktı. Zeyd minber olmadan ayaklan üzerine doğruldu, istiğfar
etti, iki rekat namaz kıldı..."
2. Hadiste Fahr-i
Kâinât'ın sabahleyin güneş doğarken duâ için sahraya çıktığı bildiriliyor. Bu
da yağmur duası için müstehab olan vaktin bu vakit1" olduğuna delâlet
eder. Zahire göre Hz. Peygamber istiska namazını, bayram namazı vaktinde
kılmıştır. Ancak bu konuda değişik görüşler vardır. Kimi işaret edildiği gibi,
bayram namazı vaktinde kılınacağını söylerken, kimi de bayram namazı vakti
başlayıp ikindiye kadar kılınabileceğini söylerler.
Bazıları da istiska
için muayyen bir vakit olmadığım, mekruh vakitler dışında her an yapılabileceği
görüşündedirler. Nevevî ve Askâlânî bunu tercih ederler. Zaten cumhurun
mezhebi de budur.
3. Hz. Peygamberin
duadan önce bir hutbe irad ettiğini anlıyoruz. AIiyyü'l-Kaarî, Mâlik, Şafiî ve
Ahmed'in ashabı yanında muhtar olan
kavline göre namazdan
sonra iki hutbe okumanın ve bunlara istiğfar ile başlamanın sünnet olduğu
görüşünde olduklarım söyler.
Ebû Hanîfe ve Ahmed'in
zayıf kavline göre, yağmur duasında hutbe yoktur. Bu dau ve istiğfardan
ibarettir. Hanefîlerden Muhammed'e göre iki, Ebu Yusuf'a göre de bir hutbe
olduğunu daha önce kaydetmiştik. Hidâye'-de, "Sonra o Muhammed'e göre
bayram hutbesi gibidir" denilirken, îbnu'l-Humâm Fethu'l-Kadîr'de şunları
söyler: "Yani iki hutbe vardır, bunların arası bir celse ile ayrılır. Ebû
Yûsuf'a göre hutbe tektir. Rivayet edilen hadislerde Muhammed'in görüşüne
uygun düşecek şekilde iki hutbe olduğuna açıkça delâlet eden bir şey
yoktur."
3. Hz. Peygamber'in istiskâ
hutbesine tekbir ve hamd ile başladığı anlaşılıyor. İmam Şâfiî'in el-Ümm'deki
şu ifâdesi bunu tercih ettiğini
gösterir: "İmam yağmur duasında Bayram hutbesinde olduğu gibi iki defa
hutbe okur. Bunlar da tekbir getirir, Allah'a hamd eder ve Resûlullah'a salevât
getirir. Ayrıca bu hutbelerde bol bol istiğfarda bulunur.*' Hanbelîlerin görüşü
de aynen böyledir.
Mâlikîlere ve
Şâfiîlerin çoğunluğuna göre istiskâ hutbesine tekbirle değil, istiğfarla
başlanır ve arasında çokça istiğfar getirilir. Fakat bu görüşün dayanağının ne
olduğunu bilmiyoruz.
Hanefîlerden hutbeyi
meşru görenlere göre istiskâ hutbesine hamd ile başlanır. Bunlar, konuşmaya
hamd ile başlamayı teşvik eden hadislere dayanmış olsalar gerek.
4. Resûlullah (S.A.V.)
hutbeden sonra dua etmiş daha sonra inip namaz kılmıştır. Bu namazın hutbeden
sonra olmasını gerektirir. İbnu'l-Münzir aynı görüşü, Ömer b.
el-Hattâb'danel-Abderîde Ömer b. Abdülazîz’den naklet-mistir.
Mâliki, Şafiî ve
Hanbelîlerle, Hanefîlerden hutbeyi meşru görenlere göre hutbe, namazdan
sonradır. Cumhurun görüşü budur. Deli'leri İbn Mâce ve Ahmed b. HanbePin Ebû
Hureyre'den rivayet ettikleri, "Birgün Allah'ın Resulü yağmur duasına
çıktı. Bize ezansız ve kâmetsiz iki rekat namaz kıldırdı. Sonra bize hitabetti
ve Allah'a dua etti," şeklindeki haberle, yine Ahmed b. HanbePin Abdullah
b. Zeyd'den rivayet ettiği şu haberdir: "Hz. Peygamber musallaya yağmur
duasına çıktı. Kıbleye dönünce cübbesini ters çevirdi. Önce namaz kıldırıp
sonra hutbe okudu. Sonra da kıbleye dönüp duâ etti."
Namazın hutbeden önce
veya sonra olması hallerinin her ikisi de caizdir. Onun için hadisler arasında
bir ihtilâfın olduğu söylenemez. Farklı görüşler, efdalin tayini yönündendir.
Nevevî, "Ashabımız (Şâfiiler) hutbenin namazdan önce okunması halinde de
her ikisinin sahih olduğunu söylerler. Fakat efdal olanı bayramda olduğu gibi
hutbenin namazdan sonraya bırakılmasıdır" der.