بَاب
فِي
الْمَوَاقِيتِ
2. Namaz Vakitleri
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى عَنْ
سُفْيَانَ
حَدَّثَنِي
عَبْدُ الرَّحْمَنِ
بْنُ فُلَانِ
بْنِ أَبِي
رَبِيعَةَ عَنْ
حَكِيمِ بْنِ
حَكِيمٍ عَنْ
نَافِعِ بْنِ
جُبَيْرِ
بْنِ
مُطْعِمٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَمَّنِي
جِبْرِيلُ
عَلَيْهِ
السَّلَام
عِنْدَ الْبَيْتِ
مَرَّتَيْنِ
فَصَلَّى
بِيَ الظُّهْرَ
حِينَ
زَالَتْ
الشَّمْسُ
وَكَانَتْ قَدْرَ
الشِّرَاكِ
وَصَلَّى
بِيَ
الْعَصْرَ
حِينَ كَانَ
ظِلُّهُ
مِثْلَهُ
وَصَلَّى
بِيَ يَعْنِي
الْمَغْرِبَ
حِينَ
أَفْطَرَ
الصَّائِمُ
وَصَلَّى
بِيَ
الْعِشَاءَ
حِينَ غَابَ
الشَّفَقُ
وَصَلَّى
بِيَ
الْفَجْرَ
حِينَ حَرُمَ
الطَّعَامُ
وَالشَّرَابُ
عَلَى
الصَّائِمِ فَلَمَّا
كَانَ الْغَدُ
صَلَّى بِيَ
الظُّهْرَ
حِينَ كَانَ ظِلُّهُ
مِثْلَهُ
وَصَلَّى بِي
الْعَصْرَ حِينَ
كَانَ
ظِلُّهُ
مِثْلَيْهِ
وَصَلَّى بِيَ
الْمَغْرِبَ
حِينَ
أَفْطَرَ
الصَّائِمُ
وَصَلَّى
بِيَ
الْعِشَاءَ
إِلَى ثُلُثِ
اللَّيْلِ
وَصَلَّى
بِيَ
الْفَجْرَ
فَأَسْفَرَ
ثُمَّ الْتَفَتَ
إِلَيَّ
فَقَالَ يَا
مُحَمَّدُ
هَذَا وَقْتُ
الْأَنْبِيَاءِ
مِنْ
قَبْلِكَ وَالْوَقْتُ
مَا بَيْنَ
هَذَيْنِ
الْوَقْتَيْنِ
İbn Abbas (r.a.)'dan
demiştir ki; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Cebrail aleyhisseiam Kabe'nin yanında iki defa bana imam oldu. Öğleyi
güneş batıya eğilip (gölge) nalının tasması kadar olduğu zaman ikindiyi, (her
şeyin) gölgesi kendisi kadar olunca; akşamı, oruçlunun iftar ettiği vakitte;
yatsıyı, şafak kaybolunca; sabahı da (oruçluya yemek ve içmenin) haram olduğu
zaman kıldırdı.
Ertesi gün ise öğleyi,
(her şeyin) gölgesi kendisi kadar; ikindiyi, iki misli olunca; akşamı,
oruçlunun orucunu açtığı zaman; yatsıyı, gecenin üçte birine doğru; sabahı da
ortalık ağarınca kıldırdı. Sonra da bana dönüp şöyle dedi: Ya Muhammed, bu
senden evvelki nebilerin vaktidir ve vakit, bu iki vaktin arasıdır.
Diğer tahric: Tirmizî,
salât: Ahmed b. Hanbel, I , 223, 354; III, 30.
AÇIKLAMA: Namaz vakitlerini
öğretmek maksadıyla Cebrail aleyhisselam'ın Hz. Peygambere imam olarak namaz
kıldırdığı bu hadise, Şevkani'nin İbn Abdilberr'den naklen bildirdiğine göre,
İsra Gecesi'nden sonraki günde olmuştur. Bu şekilde kılınan ilk namaz da meşhur
olan kavle göre öğlen namazıdır.
Hadisten
de anlaşılacağı üzere, Cebrail aleyhisselam'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e imam olarak namaz kıldırması, peşipeşine iki günde olmuş ve bazı
namazları her iki günde de aynı vakitte kıldırdığı halde, bazılarını değişik
zamanlarda kıldırmıştır. Bu hal namaz vakitlerinin tayininde ulema arasında
bazı ihtilaflara sebeb olmuştur. Bu ihtilafların beyanına geçmeden önce, hadis
metninde geçen ve açıklanmasına lüzum görülen bir iki hususa temasta fayda
mülahaza edilmiştir.
1.
Güneşin, nalinin tasması kadar olması meselesi; bundan maksat güneş batıya
yönelince doğuya doğru hareket eden gölgedir. Burada mecaz vardır. Sebep
zikredilmiş, müsebbeb kastedilmiştir. Çünkü güneş gölgeye sebebtir, Tirmizi'nin
"İlk günde öğleyi gölge nalinin tasması gibi olduğu zaman kıldırdı"
şeklindeki rivayeti bu anlayışı te'yid etmektedir. Bu ifadeden murat şudur,
öğle namazının vakti, zevalden sonra gölgenin artmaya başladığı zamandır.
2.
Üzerinde durduğumuz hadis-i şerifte, Cebrail aleyhisselam ikinci günü namazları
kıldırdıktan sonra, hiç bir istisnada bulunmadan, "Ya Muhammed, bu, senden
evvelki nebilerin vaktidir" demiştir. Bu ifade, ulemanın üzerinde durduğu
konulardan biri olmuştur. Çünkü Efendimizden gelen diğer bazı rivayetlerde,
yatsı namazının ümmet-i Muhammed'e has bir namaz olduğu, önceki ümmetlerde bu
namazın olmadığı açıkça beyan edilmektedir. Mesela, Tahavi'nin Ubeydullah b.
Muhammed tarikiyle Hz. Aişe'den rivayet ettiği bir haberde beş vakit namazın
her birinin ilk defa hangi Peygamberler tarafından kılındığı ifade edilmiştir.
Bu rivayete göre, sabah namazını ilk defa Hz. Adem, öğleyi Hz. İbrahim,
ikindiyi Hz. Uzeyr, akşamı Hz. Davud, yatsıyı da bizim Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a.v.) kılmışlardır. Yine bu rivayette akşam namazının üç rekat
oluşunun sebebi şu şekilde beyan edilmiştir: Hz. Davud (aleyhisselam) evla
olanı terk ettiğinden dolayı işlediği hata affedilince kalkıp dört rekat namaz
kılmak istemiş, fakat üç rekati kılınca ağlamaktan dolayı namaza devam edemeyip
selam vermiş, böylece akşam namazı üç rekat olmuştur. [Şerhu Meani'l-Asar, I,
175]
İlk
bakışta, bu hadisler arasında bir ihtilaf olduğu izlenimi ortaya çıkmaktadır.
Bu görünümü izale ve hadislerin arasını birleştirme sadedinde değişik görüşler
ortaya atılmıştır. Bunların içerisinde en muvafık görüneni Kadi'nin şu
sözleridir: "Yatsı namazını diğer peygamberler nafile olarak kılardı.
Teheccüdün farz olmadığı gibi yatsı da onların ümmetlerine farz değildi. Yatsı
namazı bizim Peygamberimize farz kılınmıştır. Bu durumda hadisler arasında
zıddiyet yoktur. Çünkü yatsı namazının bu vaktinin diğer nebilerin vakti oluşu,
onların yatsıyı nafile olarak kıldıklarına itibar iledir."
Aliyyü'l-Kari
de, Kadi'nin bu açıklamasını beğenmiş ve "gerçek şu ki hak Kadi ile
beraberdir" demiştir.
Ulema
her namaz için muayyen bir vaktin olduğu ve vaktinden evvel kılınan namazın eda
sayılmayacağı konusunda müttefik oldukları halde bu vakitlerin başlama ve bitme
anları konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Öğle
namazının vakti: Güneşin zevalinden itibaren başlar. Bunda ulema müttefiktir.
Bu vaktin ne zamana kadar devam ettiği ise, ihtilaflıdır.
Şafii,
Maliki, Hanbeli mezhepleri ile İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre fey'-i
zevalden (bir şeyin gölgesinin en kısa olduğu andan) başlar, her şeyin gölgesi
bir misli oluncaya kadar devam eder, buna "Asr-ı evvel" denilir.
Ülkemizdeki
amel de bu istikamettedir.
İmam
Azam'a göre ise, Fey'-i zevaldan başka her şeyin gölgesi iki misli oluncaya
kadar devam eder. Buna "asr-ı sani" denilir.
Ülkemizin
birçok köyünde amel buna göredir.
İmam
Malik ve bir kısım ulemaya göre öğle namazı ile ikindi namazı arasında müşterek
bir vakit vardır. Her şeyin gölgesi bir misli olduktan sonra, hem öğlen hem de
ikindinin edasına uygun dört rekat kılacak kadar bir zaman vardır. Bu zaman öğle
ve ikindi namazları arasında ortak vakittir. Diğer ulema ise, böyle ortak bir
vaktin olmadığı fey'-i zeval hariç her şeyin gölgesi bir misli olunca öğlenin
vaktinin çıktığı görüşündedir. Tabii İmam Azam da gölge iki misli olduğu zaman
öğlenin vakti çıkar görüşündedir. Cumanın vakti de öğlenin vaktidir.
İkindinin
Vakti: (Öğle ile ilgili ihtilaflar nazar-ı itibara alınarak) öğlenin vakti
çıktığı andan itibaren başlar. Cumhura göre güneş batıncaya kadar devam eder.
İmam Şafii'den ise iki kavil vardır:
a.
Her şeyin gölgesi iki misli olunca ikindinin vakti çıkar, fakat akşamın vakti
girmez. Bu zamanla güneşin batması arasında boş bir vakit vardır.
b.
Her şeyin gölgesi iki misli olunca ikindinin mustehap vakti sona erer, vaktin
aslı ise güneş batıncaya kadar devam eder. Şafii mezhebinde fetva bu kavle göre
verilmiştir.
Akşam
Namazının Vakti: Güneş battığı andan itibaren başlar, Şafak kayboluncaya kadar
devam eder, Şafağın ne olduğu hususu ihtilaflıdır. İbn Ömer, İbn Abbas, Mekhul,
Tavus, Malik, Süfyan es-Sevri, İbn Ebi Leyla, Ebu Yusuf, Muhammed, Şafii, Ahmed
b. Hanbel, İshak b. Rahuye ve Ebu Hanife'den bir kavle göre şafak güneşin
battığı taraftaki kırmızılıktır. Ebu Hureyre, Ömer b. Abdülaziz, İmam Ebu
Hanife'nin esah kavli ve Evzai'ye göre ise, ufuktaki kızıllıktan sonra beliren
beyazlıktır.
Alimlerden
bazıları ''Akşam namazının vakti abdest alıp, ezan ve kametle birlikte üç rekat
namaz kılıncaya kadarlık bir müddettir. Bundan sonraya kalırsa eda olmaz kaza
olur" derler.
Her
ne kadar cumhurun görüşü bu değilse de, akşam namazının ilk vaktinde kılınması
müstehabtır.
Yatsı
Namazının Vakti: Akşamın vakti çıkınca başlar. (Tabii burada akşamın vaktinin
çıkışındaki ihtilaf aynen mevcuttur). İkinci fecrin (fecr-i sadıkın) doğuşuna
kadar devam eder. Hanefi ve Şafiiler bu meselede müttefiktir. Yatsı namazının
son vaktinin gecenin üçte biri ve gece yarısı olduğunu söyleyen alimler de
vardır.
Hanefi
mezhebine göre, her ne kadar yatsının vakti yukarıda işaret edildiği gibi ise de,
gecenin üçte birine kadar te'hiri müstehab gece yarısına kadar te'hiri mubah,
fecrin doğmasından hemen evvele kadar beklemek de (bir özür yoksa) mekruhtur.
Uyuyup da uyanamayacağından korkan kimse namazını yatmadan kılmalı, gecenin son
üçte birine bırakmamalıdır.
Vitir
namazının vakti de aynen yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı yatsı
kılındıktan sonra kılınmalıdır. Bu İmam-ı Azam'a göredir. İmameyn'e göre vitir
namazının vakti yatsı namazı kılındıktan sonra başlar. Bu ihtilafın sonucunda
şöyle bir mesele ortaya çıkar: Bir kimse yatsı ve vitir namazlarını kıldıktan
sonra yatsı namazının herhangi bir sebepten dolayı sahih olmadığı ortaya çıksa,
İmam-ı Azam'a göre sadece yatsıyı, İmameyne göre ise, hem yatsıyı hem de vitir
namazını iade etmesi gerekir.
Sabah
Namazının Vakti: İkinci fecrin (fecr-i sadıkın) doğması ile girer. Fecr-i sadık
güneşin doğduğu istikamette; genişlemesine (yatay) beliren ve kaybolmayan
aydınlıktır. Bundan önce doğan ve yukarıdan aşağıya (dikey) uzanan bir fecir
daha vardır ki buna "fecr-i kazib" denir. Fecr-i Kazib, oruç tutan
kimsenin yemesine içmesine mani değildir. Bu fecirle sabahın vakti girmez.
Sabah namazı vaktinin giriş zamanında ihtilaf yoktur. Vaktin çıkışı konusu ise
ihtilaflıdır. Hanefilere göre sabah namazının vakti güneş doğuncaya kadar devam
eder.
Şafiilere
göre sabah namazının dört vakti vardır:
a.
Efdal olan vakit: Tam fecir doğduğu zaman,
b.
ihtiyar vakti: Ortalık ağarıncaya kadar süren zaman.
c.
Cevaz vakti: Kırmızılık doğduğu zamandır.
d.
Tahrim vakti: Namaz yetiştirilemeyecek kadar az olan zamandır. Buna göre
Şafiiler sabah namazını erken kılmayı efdal addederler. Hanefilere göre ise,
sabah namazını ortalık aydınlanınca kılmak müstehaptır.
Buraya
kadar anlatmaya çalıştığımız namaz vakitleri gece ve gündüz normal olup bütün
namaz vakitleri belli olan mutedil bölgelere göredir. Gecelerin çok uzun veya
çok kısa olması sebebiyle bazı namaz vakitleri namazın edasına müsait olmayacak
kadar dar, veya hiç olmayan gayr-i mutedil bölgelerde namaz vakitlerinin nasıl
tayin edileceği konusunda ulema değişik görüşlere sahiptirler.
Nuru'l-İzah
Şerhi, Merakıl-Felah'ta, Şafak kaybolmadan önce fecrin doğduğu bölgelerde yatsı
ve vitir namazlarının vacip olmadığını söyler. Şurunbilali bundan sonra bu
meselenin, Hz. Peygamber'den rivayet edilen, Deccal'in bir gününün bir seneye
denk olacağını ve bu zamanda namazların takdir edilerek kılınacağını bildiren
hadisin hükmüne girmediğini ilave eder. Şurunbilali'nin bu ifadelerinden vakit
olmadığı için kılınamayan bu namazların kazasına da lüzum yoktur, manası
çıkarılır.
Kemal
İbnu'l-Hümam Hidaye Şerhi Fethu'l-Kadir'de yukarıda mevzuu bahs edilen Deccal
Hadisini zikrettikten sonra şunları kaydeder: "Anladık ki vacip olan namaz
umumu üzerine beştir. Ancak bunların vakitlerine tevzii vaktin mevcudiyetine
bağlıdır. Vaktin olmayışı namazın farziyyetini düşürmez. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de: "Allah beş vakit namazı kullarına farz kıldı"
derken bunu söylemiştir."
Tenviru'l-Ebsar'da
da, şafak kaybolmadan fecrin doğduğu bölgelerde müslümanın yatsı namazı ile
mükellef olduğu ve onu takdir ederek kılacağı ifade edilmektedir.
İbn
Abidin'in Reddü'l-Muhtar'daki beyanına göre, Hanefi ulemasından Bakkali bu
bölgelerde yatsının vacip olmadığını söyler. Hulvani önceleri farz olduğuna
fetva verirken bilahare, Bakkali'nin fikrine dönmüştür. Burhanu'l-Kebir, İbn
Emiri'l-Hac, Şeyh Kasım b. Kutlu Boğa, İbn Hümam ve İbn Şıhne ise, vaktin belli
olmadığı bölgelerde namazın farz olduğunu ve takdir edileceğini kaydederler.
Tenvirü'I-Ebsar'da bu mezhebin görüşü olarak takdim edilmiştir.
Hanefi
fıkıh kitaplarından, Kenz, Diirer, Mülleka'da bu durumda müslumanların namazla
mükellef olmayacağı gorüşu benimsenmiştir.
İbn
Abidin, yukarıdaki alimlerin birbirine zıt olan görüşlerini uzun uzadıya aktardıktan
sonra kendi görüşünü şu cümle ile ortaya koymuştur: "Hülasa bu iki görüş
de sahihtir. Ancak beş vaktin gerektiğinde müddet takdiri ile kılınması icap
ettiğini söyleyen görüş daha kuvvetlidir. Bilhassa bu görüşü savunanlar
arasında Şafii gibi müctehid bir imamın olması, bu görüşü daha da
kuvvetlendirmektedir."
İslam
dininin namaza verdiği önem, oturmaktan aciz olanın yattığı yerden, abdest ve
teyemmüm imkanı bulamayan kimsenin abdestsiz, üzerine giyecek bir şey
bulamayanın çıplak olarak namaz kılmasının gereği ve namazı terk edene karşı
takınılan kesin tavır gözönüne alınırsa bu mutedil olmayan bölgelerde
(Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka vs.de) yaşayan müslümanların yatsı
namazlarını terketmeyip Burhanü'l-Kebir, İbn Hümam, İbn Emiri'l-Hac, Kasım b.
Kuthı boğa, İbn Şıhne, İbn Abidin gibi büyük hanefi alimlerinin ifade ettikleri
gibi vakti takdir ederek kılmaları icab eder. Bu, vaktin tahakkuk etmediği
yerlerde namazın farz olmadığını söyleyen alimlerin görüşünü alıp namaz sayısını
dörde indirmekten çok daha ihtiyatlı ve isabetlidir.
Bu
konuda büyük Şafii alimi İmam Nevevi'nin sözleri çok daha açık ve kesindir.
Nevevi şöyle der: "Şafak hiç batmadığı için yatsının vakti belli olmayan
bölgelerde, yatsının ilk vakti, şafağın battığı en yakın bölgeye göre kıyas
edilir. Yani şafağın battığı o komşu memlekette güneşin batışı ile şafağın
batışı arasında geçen müddet, şafağın kaybolmadığı bölgede güneşin battığı an'a
eklenir ve bu vakit yatsı namazının vakti olmuş olur."