DEVAM: 242-245. Bayram
(Namazların)da Tekbir Almak
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْعَلَاءِ
وَابْنُ
أَبِي
زِيَادٍ
الْمَعْنَى
قَرِيبٌ قَالَا
حَدَّثَنَا
زَيْدٌ
يَعْنِي
ابْنَ حُبَابٍ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ
ثَوْبَانَ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ مَكْحُولٍ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
أَبُو
عَائِشَةَ
جَلِيسٌ
لِأَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ سَعِيدَ
بْنَ
الْعَاصِ
سَأَلَ أَبَا
مُوسَى الْأَشْعَرِيَّ
وَحُذَيْفَةَ
بْنَ
الْيَمَانِ
كَيْفَ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
يُكَبِّرُ
فِي
الْأَضْحَى
وَالْفِطْرِ
فَقَالَ
أَبُو مُوسَى
كَانَ يُكَبِّرُ
أَرْبَعًا
تَكْبِيرَهُ
عَلَى
الْجَنَائِزِ
فَقَالَ
حُذَيْفَةُ
صَدَقَ
فَقَالَ أَبُو
مُوسَى
كَذَلِكَ
كُنْتُ
أُكَبِّرُ فِي
الْبَصْرَةِ
حَيْثُ
كُنْتُ
عَلَيْهِمْ و
قَالَ أَبُو
عَائِشَةَ
وَأَنَا
حَاضِرٌ
سَعِيدَ بْنَ
الْعَاصِ
Ebû Hureyre'nin meclis
arkadaşı Ebû Aişe'nin dediğine göre; Said b. el-As, Ebû Mûsâ el-Eş'arî ve
Huzeyfe b. el-Yemân'a, Resûlullah (s.a.v.)'in kurban ve ramazan bayramlarında
nasıl tekbir aldığını sordu. Ebû Musâ şu cevabı verdi: Cenaze namazmdaki tekbir
gibi dört defa tekbir alırdı. Bunun üzerine Huzeyfe: (Ebû Mûsâ) doğru söyledi,
dedi.
Bunun üzerine Ebü Mûsâ
şöyle dedi: "Ben Basra'da (vali) iken aynen bu şekilde tekbir
alırdım."
Ebû Âişe, "Bu (bu
konuşma olurken) ben de Said b. el-As'ın yanında idim" der.
İzah:
Bu hadis-i şerif,
bayram namazlarındaki zaid tekbirlerin, her iki rekatte üçerden altı olduğunu
söyleyen Hanefîlerin delilleri arasındadır. Daha evvel de işaret edildiği gibi,
bu adede birinci rekatta iftitab, ikincisinde de rükû tekbirleri ilâve edilerek
tekbir sayısının dörder olduğu söylenir. îbn Mes'ûd, Ebû Mûsâ el-Eş'arî, Ebû
Mes'ûd el-Ensârî ve es-Sevrî bu görüştedirler.
Hanefîîere karşı
görüşte olanlar senetteki Abdurrahmân b. Sevbân'ın zayıf, Ebû Âişe'nin de
mechûl olduğunu söyleyerek bu hadisin hüccet olamayacağını söylerler. Yahya b.
Ma'în ve Ahmed b. Hanbel Abdurrahmân b. Sevbân'ın zayıf olduğunu
söyleyenlerdendir.
Buna mukabil Hanefîler,
adı geçen zatın birçok âlim tarafından tezkiye edildiğini, dolayısıyla
rivayetinin hüccet olmasına mani bir durum olmadığını söylerler. Bu mezhep
sâliklerinin, Abdurrahman hakkında söyledikleri şudur; "İbn Main'in onun
hakkındaki sözü istikrarlı değildir. Bazan "zayıf" bazan da
"sâlih" der. Ali b. el-Medinî'nin kendisi hakkındaki görüşü iyidir.
Amr b. Ali, "bir kişi hâriç Şamlıların hadisi zayıftır" derken,
Abdur-rahman'ı istisna etmiştir. Osman ed-Dârimî: "Aslında sika, fakat
kadere kurban gitmiş", Ebû Hatim de "sika fakat kadere karıştı.
Hadisi doğru, ömrünün sonunda aklı değişti" derler. Ebû Dâvûd onun
"selim" olduğunu söylemiş Buharî'de kendisinden Edebü'I-Müfred'de
hadis rivayet etmiştir.
1151. Hadisin
açıklamasında işaret edilen Abdurrezzak ve Beyhakî'nin İbn Mes'ûd'dan
yaptıkları rivayete ilâveten İbn Ebî Şeybe'nin yine Abdullah'tan tekbirlerin
ilk rekatte beş, ikincide dört olmak üzere dokuz olduğunu bildiren rivayeti ve
Abdurrezzak'ın İbn Abbâs'tan rivayet ettiği aynı manadaki haberi de Hanefîlerin
görüşünü te'yid etmektedir. Bu rivayete göre iftitah ve rükû tekbirleri, bayram
tekbirleri arasında sayılmaktadır.
Hanefîler, görüşlerine
uygun düşmeyen yukarıdaki hadisleri şu bilgilere dayanarak zayıf olduklarını
söylerler:
(1149 no'lu) Hz. Âişe
hadisi hakkında Şevkanî isnadında İbn Lehi'a olduğu için zayıf der. Ebû Hatim
hatâ olduğunu söylerken Tirnıizî İlel'de, Bu-hârî'nin bu hadisi zayıf saydığını
nakleder.
Amr b. Şuayb'in (1151.)
hadisi hakkında da Irakî, "isnadı sahih" demiş, Tirmizî ve Buhârî'nin
bunu sahih saydığını söylemişse de, onu tenkid edenler de olmuştur.
Nasbu'r-râye'de İbnü'l-Kattân'm (mezkûr hadisin râ-vilerinden) Tâifî için,
"Bir cemaat bunu zayıf kabul etti" demiştir. Zehebî,
Mizanü'l-İtidâl'de, "İbn Maîn onun için bir kere biraz sahih başka bir seferde
de zayıf dedi" demekledir. Ayrıca Nesâî de "kuvvetli değil"
tabirini kullanmıştır.
Görüldüğü gibi bu
ifâdeler hadis-i şerifde bir za'f eserinin olduğunu gösterir.
Bu babın hadislerinden
çıkan netice bayram tekbirlerinin adedi hakkı-da iki ayrı rivayet vardır.
Bunlardan birine göre ilk rekatte yedi ikincide beş tekbir vardır. Cumhur bu
hadisleri esas almıştır. Mâlik, Ahmed b. Hanbel ve Müzenî'nin iftitâh tekbirini
yedi adedine dahil saydıklarını Şafiî ve Evzâ-î'ye göre ise, dahi! olmadığını
1149 no'lu hadisin açıklamasında belirtmiştik. Diğer rivayete göre her iki
rekatte de dörder tekbir vardır. Yukarıda da işaret edildiği gibi Hanefîler de
bu rivayeti delil kabul etmişlerdir.
Ancak bayram tekbirleri
konusunda yapılan farklı rivayetler bunlardan ibaret değildir. Şevkânî
yukarıdakilere ilâveten yedi ayrı görüş daha nakletmiştir.
Bunlar:
1. Bayram tekbirleri
her iki rekatta yedişer defadır. Bu, Enes b. Mâlik, Muğîre b. Şu'be, İbn Abbâs,
Saîd b. el-Müseyyeb ve Nehaf den rivayet edilmiştir.
2. İlk rekatte iftitâh
tekbirinden başka ve kıraatten önce altı, ikinci rekatte ise, kıraatten sonra
beş tekbir vardır. Ahmed b. HanbePin iki görüşünden biri böyledir. Bahr
sahibi, îmam Mâlik'in de aynı fikirde olduğunu söyler.
3. İlk rekatte iftitah
tekbirinden ayrı dört, ikincide de dört tekbir vardır. Muhammed b. Sîrîn'in
mezhebi budur. Bu ayrıca Hasen, Mesrûk, Es-ved ve Şa'bî'den de rivayet
edilmiştir. Bahr sahibi aynı görüşü Ibn Mes'ud, Huzeyfe ve Said b. el-As'dan da
nakletmiştir.
4. İlk rek'atte yedi,
ikincide beş tekbir vardır. Ancak cumhurun görüşünden farkh olarak, birinci
rekatte kıraat tekbirlerden sonra, ikincide ise öncedir. Halbuki ilk görüşe
göre, her iki rekatte de tekbirler kıraatten öncedir.
5. Ramazan ve kurban
bayramlarının tekbir adedleri farklıdır. Ramazan bayramında ilk rekatte altı,
ikincide beş olmak üzere on bir tekbir vardır. Kurban bayramının tüm tekbir
sayısı ise, beştir. Bunların üçü birinci ikisi de ikinci rekattedir. Bu görüş,
Ali b. Ebî Tâlib'den nakledilmiştir.
6. Bayramlar
birbirinden farklıdır. Ancak önceki maddeden farklı olarak Ramazan bayramında
on bir, kurban bayramında dokuz tekbir vardır. Bu, Yahya b. Ya'mur'un görüşü
olarak nakledilir.
7. Tekbirler, yedi +
beş olmak üzere on ikidir. Fakat her iki rekatte de kıraatten sonradır. Müeyyed
-billah ve Ebû Tâlib bu görüştedir.
Şevkânî bu görüşleri
verdikten sonra her birinin delillerini ele alır. Bunlardan kimini tenkid
ederken kiminin sıhhatine hükmeder.
Fukaha bayram
tekbirlerinde ellerin kaldırılıp kaldınlmayacağı konusunda ihtilâf halindedir:
Ebû Hanife, Muhammed,
Şafiî ve Hanbelîler, Atâ, Evzâî, İbnu'l-Münzir ve Davud'a göre her tekbirde
eller kaldırılır. Vâil b. Hucr'dan Resûlullah (s.a.v.)'in her tekbirde ellerini
kaldırdığına dair yapılan rivayet bu görüş sa-hiblerinin delilidir.
Ebû Yûsuf, İbn Ebî
Leylâ ve Sevrî'ye göre eller sadece iftitâh tekbirinde kaldırılır,
diğerlerinde kaldırılmaz. Bu görüş aynı zamanda İmam Mâ-Hk'ten de
nakledilmiştir. Mutarrıf ve İbn Kinâne'nin rivayetlerine göre ise, İmâm Mâlik
tüm tekbirlerde elleri kaldırmanın müstehab olduğu görüşündedir.
Bayram tekbirlerinin
cumhura göre sünnet* Hanefîlere göre vâcib olduğunu daha önce belirtmiştik.
Unutarak tekbirlerin
tamamını veya bir kısmını terk eden kimsenin yapması gereken şey de âlimler
arasında ihtilâf konusu olmuştur:
Şafiî ve Hanbelîlere
göre kıraati bitirinceye kadar tekbirler unutulursa artık tekbir alınmaz, sehv
secdesi de gerekmez.
Mâlikîlere göre, imam
rükû'dan önce tekbir almadığını hatırlarsa geri döner. Tekbirleri alıp kıraati
tekrar eder. Sonunda da sehv secdesi yapar. Rüku'a vardıktan sonra hatırlarsa,
namaza devam eder. Sonunda sehv secdesi yapar.
Hanefîlere göre,
rükû'dan kalkılmadan önce tekbir alınmadığı hatırlanırsa, tekbirler alınır;
rükû'dan kalkıldıktan sonra hatırlanırsa, alınmaz, sonunda sehv secdesi
yapılır. Çünkü vâcib sehven terk edilmiştir.
Bayramlarda namaz
haricînde getirilen tekbirler de vardır. Bunlar her iki bayramda da mezheplere
göre farklılık arz eder.
Kurban bayramında,
Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlere göre, arafe gününün sabah namazında başlar, teşrik
günlerinin sonuncusunun (4. bayram günü) ikindi namazında sona erer.
Hanefîlerin mezhebi Ebû Yûsuf ve Muhammed'in görüşüdür. İmam-ı A'zam
tekbirlerin, birinci günün ikindi namazında kesileceğini söyler. Şafiî ve
Mâlikîlerin bu görüşü de ihramda olmayanlar içindir. İhramda olanlar
tekbirlere birinci bayram günü öğle namazını müteakib başlarlar, dördüncü günün
ikindisinde son verirler.
Mâlikîlere göre, birinci
bayram gününün öğle namazında başlanıp dördüncü bayram gününün sabahında son
verilmek üzere on beş vaktin sonunda tekbir getirilir.
Ramazan bayramında
cumhura göre namaza giderken tekbir getirilir. Ali, İbn Ömer, Ebû Ümâme, İbn
Ebî Leylâ, Saîd b. Cübeyr, Ömer b. Abdi-laziz, el-Hakem, Hammâd, Mâlik, îshâk,
Ebû Sevr ve Hanefiler bu görüştedirler. Dârekutnî'nin İbn Ömer'den rivayet
ettiği "Resulü Hah (s.a.v.) ramazan bayramı günü evinden çıkınca musallaya
kadar tekbir getirirdi'* mealindeki hadis bu görüş sahiblerinin delilidir.
Şafiî ve Hanbelîlere
göre bayram gecesinde güneş batınca tekbire başlanır. Bu aynı zamanda Said b.
el-Müseyyeb, Ebû Seleme, Urve ve Zeyd b. Eslem'in de görüşüdür.
Ramazan bayramı günü
getirilen tekbirlere Mâlikîlere ve Şâfiîlerden bir kavle göre imam namaz için
kalkınca son verilir.
Hanbelîler, İmam
hutbeyi bitirinceye kadar tekbirlere devam edileceği görüşündedirler.
Hanefîlerden iki ayrı rivayet vardır: Birisine göre musallaya varınca son
verilir; ikincisine göre ise, imam namaza duruncaya kadar tekbire devam edilir.
Şâfiîlerin esah kavli de bu merkezdedir.
Ulemânın çoğunluğu bu
tekbirlerin müstehab olduğu görüşündedir. Kurban bayramında getirilen teşrik
tekbirleri Hanefî mezhebinde vâcibtir.
Nevevî, Said b. el-Müseyyeb,
Urve b. ez-Zübeyr ve Dâvûd'dan kurban bayramında getirilen tekbirlerin
müstehab; Ramazan bayramında getirilenin ise vâcib olduğunun nakledildiğini
kaydeder.
Teşrik tekbirlerinin
nasıl getirileceğine dair çeşitli rivayetler vardır. Bunlar:
1. Dârekutnî'nin Câbir
(r.a.)'den naklettiğine göre, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) arefe günü sabah namazını
kılınca ashabına dönüb yerinizden ayrılmayın buyurur ve derdi.
2. Abdurrezzak'ın sahih
bir senetle Selmân'dan nakline göre bunun için Sübülü's-sclâm'da "rivayetlerin
en sahihi" denilmektedir.
3. Dârekutnî'nin Said
b. Ebî Hind'den nakline göre tekbirin metni şudur:
Îbnu'l-Münzir, Ömer ve
İbn Mes'üd'dan tekbirin lâfızlarının olarak nakleder. Sevrî, Ebû
Hanîfe,Muhammed, Ahmed b. Hanbel ve İshâk da bu görüştedirler.
Hakem ve Hammad, bu
konuda belli bir şeyin nakledilmediğini söylerler. Sübülü's-selâm'da ise, bu
konudaki değişik rivayetler hatırlatılarak belirli bir kalıbın şart olmadığına
işaret edilmektedir.
Fukâhanın çoğuna göre,
tekbirlerin sesli alınması müstehabtır. Dârekutnî'nin Nâfi’ vasıtasıyla İbn
Ömer'in bayram namazına giderken tekbiri sesli getirdiğine dair yaptığı
rivayet, bu görüşün delilidir.
Imam-ı A'zam'a göre bu
tekbirlerin gizli olması uygundur. Çünkü bunlar zikirdir. Zikrin gizli olması
efdaldır "Rabbini içinden yalvararak ve korkarak an"[A'râf 205]
âyet-i kerimesi ve Resûlullah’ın seslice dua eden bir gruba: "Siz sağıra
veya gaibe yakarmıyorsunuz" tarzındaki tarizi İmam-ı A'zam'm görüşüne
delildir.