DEVAM: 236-238.
Cumadan Sonra Kılınan Namaz
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
أَخْبَرَنَا
أَيُّوبُ
عَنْ نَافِعٍ قَالَ
كَانَ ابْنُ
عُمَرَ
يُطِيلُ
الصَّلَاةَ
قَبْلَ
الْجُمُعَةِ
وَيُصَلِّي
بَعْدَهَا
رَكْعَتَيْنِ
فِي بَيْتِهِ
وَيُحَدِّثُ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ
يَفْعَلُ
ذَلِكَ
Nafi'den; demiştir ki: İbn
Ömer (r.anhüma) cum'a'dan önce namazı uzatır, cum'a'dan sonra ise, evinde iki
rekat kılar ve Resûlullah (s.a.v.)'in de böyle yaptığını söylerdi.
İzah:
Müslim, cuma; Nesaî,
imame, cuma; Tİrmizi, cuma, ibn Mace, ikame; Darimî, salat ; Ahmed b. Hanbel,
II, II, 35, 75, 77.
Yukarıdaki iki rivayet
de îbn Ömer'den Nafi vasıtasıyla nakledilmiştir. Müellif, birincisini Muhammed b.
Ubeyd ve Süleyman b. Davud'dan almış, onlar da, Hammad b. Zeyd aracılığı ile
Eyyûb'dan; Eyyûb ise Nafi'den rivayet etmiştir. İkincisi ise, müellife
Müsed-ded, İsmail, Eyyûb ve Nafi senediyle intikal etmiştir.
Birinci rivayette
görüldüğü gibi İbn Ömer cuma namazı kılındıktan sonra aynı yerinde namaz kılan
birini görüp yaptığının doğru olmadığını hatırlatmış ve adamı olduğu yerden
uzaklaştırmıştır. îbn Ömer'in bu hareketi farz kılınan yerde nafile kılmanın
mekruh olduğunu bildiren hadislere istinaden olmuştur. Maksadı adamın namaz
kılmasına mani olmak değildir. Çünkü Nafi'nin her iki rivayette de haber
verdiği gibi, kendisi de cuma namazından sonra, fakat evinde iki rekat namaz
kılar ve fahr-i kainat'ın öyle yaptığını haber verirdi.
İkinci rivayette birincisinden
farklı olarak İbn Ömer'in cumadan evvel uzunca namaz kıldığı bildirilmiş ve Hz.
Nebi'in adetinin de bu olduğu vurgulanmıştır. İbnu'l-Münzir, İbn Ömer'in
cumadan evvel on iki rekat namaz kıldığını rivayet etmiştir. Bu sahabeyi
celîlin cumadan evvel namaz kılması, cumanın farzından önce sünnetinin de
olduğunu söyleyenlerin delilleri arasında sayılmaktadır.
îslam alimleri cuma
namazından önce sünnet olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Bazı alimler cumanın
farzından önce cumaya ait bir sünnetin olmadığını söylemişler.İbnu'l-Kayyım'm
bildirdiğine göre, meşhur görüşünde Ahmed b. Hanbel ve bazı Şafiilerin mezhebi
bu yöndedir.
İbnu'l-Kayyım
Zadü'l-Mead'de şöyle der:
"Bilal ezanı
bitirince, Hz. Nebi derhal hutbeye başlardı. Hiç kimse kesinlikle iki rekat
namaz kılmazdı. Ezan da tekti. Bu gösteriyor ki, cuma da bayram gibidir. Onun
sünneti yoktur. Ulemanın esah olan görüşü budur. Sünnet de buna delildir.
Çünkü Efendimiz evinden çıkar çıkmaz doğru minbere gider, oraya çıkınca da
Bilal ezana başlardı. Ezam bitirince ResÛlullah hiç ara vermeden hutbeye
başlardı. Gözün gördüğü bu. Peki ashab sünneti ne zaman kılıyorlardı? Cumadan
önce sünnet olmadığına dair söylediğimiz, aynı zamanda Malik'in, meşhur
rivayette Ahmed b. Hanbel'in ve Şafiîlerin bir kısmının görüşüdür.”
Şevkanî ise, İbn Ömer
hadisinin cuma namazından evvel namaz kılmanın meşru olduğuna delil olduğunu
söylemiş, namazı meşru saymamak için bir nehyin bulunması gerektiğini, zeval
vakti ile ilgili nehyin dışında da bir nehyin varid olmadığını hatırlatmıştır.
Netice olarak, cumadan önce namaz kılmanın rağbet edilecek bir davranış
olacağına dikkati çekmiştir.
Nevevî'nin üstadı Ebû
Şame de "el-Bais ala inkari'l-bid'a ve'1-havadis" adındaki kitabında
cuma günü iki ezan arasında iki veya dört rekat namaz kılmanın caiz, mubah
olduğunu,namaz olması yönünden kınanamayacağını ama bunu sünnet telakki etmenin
ayıplanacağını söyleyerek "Cuma müstakil bir namazdır, ondan evvel sünnet
yoktur" demiştir.
Bu görüşte olanlar, İbn
Ömer'den gelen rivayet için "O camiye erken gelir, içeride boş oturmamak
için nafile namaz kılarak vaktini değerlendirirdi" derler. Cumadan evvel
sünnet bulunduğuna daha açık ifadelerle işaret eden hadisleri ise, değişik
yönlerden tenkide tabi tutarlar.
Hanefî ve ŞafiHere
göre, cumadan evvel dört rekat sünnet kılınır. Bunlar, üzerinde durduğumuz İbn
Ömer hadisine ilaveten şu aşağıdaki rivayetleri de kendilerine delil alırlar:
Abdullah b.
Muğaffel'den merfu olarak rivayet edilmiştir: "Her iki ezan arasında namaz
vardır"[Buharî, ezan; Müslim, musafirin] İbn Abbas (r.anhuma) haber verdi
ki: "Resûlullah (s.a.v.) cumadan önce dört rekat namaz kılar, onların
arasını bir şeyle (selamla) ayırmazdı" ibn Mace, ikame. Bu hadis oldukça
zayıftır. Senedi zayıflarla doludur. Mesela Atiyye'nın zayıf olduğunda ittifak
vardır. Haccac Mudellis Mubeşşir b. Ubeyd, yalancı, Bakiyye (İbnu'l-Velid)
mudellistir. Bu hadis için Hulasa'da Nevevî de "Batıldır. Onda şu dört
zayıf ravî bir araya gelmiştir" der.
"Abdullah b.
Mes'ud cumadan evvel dört, sonra da dört rekat namaz kılardı"[Tırmızî,
cum'a]
Ubeyde'den rivayet
edildi: "Resûlullah (s.a.v.) cumadan önce dört ve cumadan sonra yine dört
rekat namaz kılardı" (Taberanî).
Bu görüş sahibleri,
cumayı
İmam Buharı, cuma
namazından sonra kılman namazları topladığı başlığa “ = Cumadan Önce ve sonra
kılınan namaz" adını vermiştir. Sarih Aynî, hadisler içerisinde cumadan önceki
namaza delalet eden hiç bir hadis olmadığı halde Buharî'nin bu şekilde başlık
atmasının sebebini özet olarak şu şekilde izah eder:
1. Sanki Buharî bu
isimle hadisin Ebü Davûd ve İbn Hibban'daki farklı rivayetlerine işaret etmek
istemiştir. (Bu rivayet, üzerinde durduğumuz hadistir).
2. Müellif bununla
3. Cumadan sonra
kılınan namaz hakkında varid olan haberler açıktır. Bu başlıkta önceki kılman
namaza dikkat çekmek istemiştir.
Cumanın farzından sonra
kılınacak namazın rek'at adedi bakımından birbirinden farklı rivayetler varid
olmuştur. Bu rivayetleri farklılığı aynı zamanda değişik görüşlerin çıkmasına
sebeb olmuştur.
Aynî bu ihtilafları
şöyle özetler:
Üzerinde durduğumuz İbn
Ömer hadisi, Buharî'nin Malik ve Nafi kanalıyla İbn Ömer'den yaptığı nakil, Ebû
Davûd ve Müslim'in aynı babta yine İbn Ömer'den yaptıkları rivayetler, cuma
namazından sonra kılınan namazın iki rekat olduğunu bildirmektedir. Bu iki rekatin
camide değil de evde kılınması gerekir. Hz. Ömer İmran b. Husaynj Nehaî ve
Malik'in görüşleri bu merkezdedir.
Ali, İbn Ömer [îbn
Ömer'den iki türlü rivayet "gelmiştir. Bunlardan birine göre iki rekat
diğerine göre altı rekattır.], Ebû Mûsa, Ata, Sevrî ve Ebû Yûsuf'a göre cumadan
sonra altı rekat sünnet kılınır. Ancak bu zevattan Ebû Yûsuf bu altı rekatin
önce dört, sonra iki sırasıyle kılınacağı görüşündedir. Hz. Ömer'den rivayet
edilen "Bir namazdan sonra aynısı yoktur" tarzındaki habere dayanır.
Diğerlerine göre ise, Önce iki, sonra dört rekat kılınarak altıya tamamlanır.
Bunların delili Ebû İshak'ın Ata'dan rivayet ettiği şu haberdir: "îbn
Ömer'le birlikte cuma namazı kıldım, selamı verince kalkıp iki rekat nafile
kıldı. Sonra kalkıp dört rekat daha kıldı ve ayrıldı."
İmam Şafiî
"Cumadan sonra ne kadar çok nafile kılınırsa bence o kadar iyidir”
demiştir. Fakat Şafiî mezhebinde cumanın son sünneti dört rekattır.
İbn Mes'ud, Alkame,
Nehaî, İshak ve Ebû Hanife'ye göre de cumanın son sünneti dört rekattir.
Bunların delili Ebû Hüreyre'den rivayet edilen şu hadis olmuştur: ''Si/den
cumadan sonra namaz kılan dört rekat kılsın.”[bk. 1131 numaralı hadis.]
Görüldüğü gibi bütün
haberler cumadan sonra namaz kılmanın meşru ve mesnûn oluşunda müttefiktir.
Ancak kılınacak namazın rekat adedinde ihtilaf edilmiştir. Bu ihtilaflar, iki,
dört ve-alti olmak üzere üç rakam ve görüş etrafında toplanmaktadır.
Zuhr-ı Ahir'in Hükmü
O halde bugün bizim
kıldığımız ve "Zuhr-ı ahır" dediğimiz namazın kaynağı ve mesnedi
nedir? Çünkü görüldüğü gibi bu namazın sünnette delili yoktur. Hatta çok eski
kaynaklarımızda bu namazın adına bile rastlanmamaktadır.
Hayreddin Karaman,
Diyanet Dergisindeki bir makalesinde bu konuyu ele almış, kılınması taraftan
olanlarla karşı görüş sahiblerini ve her iki görüşün delillerini ortaya
koymuştur.[bk. Diyanet Dergisi XII. sayı: 4.] Şimdi biz önce bu makaleden
özetle her iki görüşün taraftar ve delillerini verecek sonra da İbn Abidin'in
aynı konudaki yazdıklarım aktaracağız.
Zuhr-ı ahir bilindiği
gibi cumanın son sünneti dediğimiz dört rekat sünnetten sonra kılınan dört
rekatlık bir namazdır. Kılınmasına taraftar olanlara göre, bunun kendisine has
özel bir niyeti vardır. Şu şekilde niyet edilir: "Vaktine yetişip henüz
eda edemediğim - ya da henüz üzerimden düşmeyen-son farzı kılmaya niyet
ettim."
Bu namazın kılınmasına
sebeb, cumanın sıhhati için şart koşulan esasların tahakkuk etmemesi
korkusudur. Zira bu durumda kılman cuma sahih olmayacağı için mükellef, borçlu
kalacaktır. Bu borçtan kurtulabilmek için şayet cuma sahih değilse, o günün
îbn Nüceym, Alaeddin
el-Haskefî ve Cemaleddin el-Kasımî gibi alimler, şüphenin ibadeti ifsad
edeceği görüşünden hareket ederek zühr-i ahir kılmanın mekruh olduğunu
söylemişlerdir. Bunlara göre cuma gibi mübarek bir namazı eda edenlerin
"bu namaz belki şöyle bir ihtilafdan dolayı sahih olmamıştır"
şüphesiyle zühr-ı ahir kılmaları cumayı ifsad eder. Ayrıca bu, cahil halkın
cuma farz değil, öğlen farzdır gibi bir yanlış anlayışa kapılmasına sebep
olabilir.
Şevkanî, Avnü'l-Ma'bûd
sahibi Azimabadî, yukarıda adım zikrettiğimiz Cemaleddin Kasımî gibi bazı
alimler de bid'at olma noktasından hareket ederek Zühr-ı ahir kılmayı
men'etmişler ve caiz görmemişlerdir. Bunların delillerinin özeti şudur:
"Batıl olduğunu bile bile cuma namazı kılmak haramdır. Cumanın sahih
olduğuna marnlıyorsa,
Kılınması Taraftarı
Olanlar: Bu görüşte olanların hareket noktası hemen hemen aynıdır. Bu bir
şehir veya kasabada birden fazla camide kılınan cuma namazının sahih olup
olmaması ihtimalidir.
İmam Şafiî'ye göre iki
veya daha fazla yerde kılınan cuma namazlarından sadece İlk defa kılanların
cuması sahihtir. Sonra kılanlarınki olmamıştır. Dolayısıyla sonra kılanların
öğleyi yeniden kılmaları farzdır. Cumayı hangisinin önce kıldığı belli değilse,
hepsinin öğleyi tekrar kılmaları gerekir.
Daha sonra gelen Şafiî
fakihleri, imam Şafiî'den nakledilen bu hükmün, ihtiyaç olmadığı halde birden
fazla camide cuma kılmakla ilgili olduğunu söylemişler, şehir veya kasaba
halkını caminin almaması halinde birden fazla camide cuma kılmanın sahih
olacağı kanaatine varmışlardır. Buna göre cumadan sonra
Hanbelî mezhebinin bu
konudaki görüşü de Şafiîlerden farklı değildir.
Hanefîlerden, Zuhr-ı
ahiri caiz görenleri İbn Abidin, el-Makdisî'nin "Nûru'ş-Şem'a fî
zuhr-i'I-cum'a" adındaki risalesine dayanarak nakletmiştir.
İbn Abidin önce bir
şehirde birden fazla camide cumanın kılınmasının caiz olduğu görüşünün racih
olduğunu, dolayısıyla zuhr-ı ahir kılmanın uygun olmayacağını söyleyen Bahr'm
ibaresini nakletmiş, daha sonra buna karşı çıkarak "aksine zuhr-ı ahiri
kılmak sorumluluktan kurtulma yönünden ihtiyattır. Çünkü her ne kadar birden
fazla camide cumanın sahih olduğu racîh ve delil yönünden daha kuvvetli ise de,
kuvvetli bir şüpheyi içine almaktadır. Zira Ebû Hanife'den bunun hilafı (bir
şehirde birden fazla camide cumanın sahih olmadığı görüşü) rivayet edilmiş,
Tahavî, Timürtaşî, Sahibü'l-Muhtar da bunu tercih etmiştir.Hattabî buna daha
zahir der,Şafi-î'nin mezhebi, Malik'in meşhur, Ahmed b. Hanbel'in iki kavlinden
biri de budur. Makdisî, "Nuruş-Şem'a fi Zuhri'I-Cum'a" adındaki
risalesinde böylece naklettikten sonra Şafiîlerden Sübkî'nin, "bu
ulemanın çoğunluğunun görüşüdür. Hiçbir sahabi ve tabiinden cumanın teaddüdünün
caiz olduğu mahfuz değildir" dediğini nakleder. İbn Abidin sözünün
devamında Beda-yi'de birden fazla camide namazın sahih olmayışı görüşünün
Zahirü'rrivaye olarak takdim edildiğini, şerhü'l-Münyede'de Cevamiü'l-Fikh'dan
naklen bunun imamdan nakledilen rivayetlerin esahhı olduğunun belirtildiğini
söyler. İbn abidin, fetvanın bu vecihle olduğuna işaret edildiğini Razi'nin
tekmile-si'nde de biz "bunu alırız" denildiğini söyler.
Bunları zikrettikten
sonra İbn abidin şöyle devam eder:
"O halde mezhepte
mutemed olan görüş, birkaç camide kılman namazın sahih olmayışıdır. Bunun için
Münye şerhinde "evla olan ihtiyat tarafıdır. Çünkü teaddüdün caiz olup
olmayışmdaki ihtilaf kuvvetlidir. Zaruretten dolayı zuhr-ı ahirin caiz oluşuna
fetva vermek, takvada ihtiyatın meşru oluşuna manî değildir" denilmektedir.
Ben derim ki, eğer
birden fazla camide cumanın caiz olmadığı görüşü zayıf bile olsa, ihtilaftan
korunmak daha evladır. Bu kadar imamın ihtilafı halinde durumun nasıl olacağını
sen düşün. Müttefekün aleyh olan bir hadiste şüphelerden korunmanın dinini ve
ırzını temizlediği bildirilmektedir. Bunun için bazı alimler ömründe hiç namaz
geçirmeyen bir kimsenin ihtiyaten tüm namazlarını kaza etmesinin mekruh
olmadığını söylemişlerdir. Çünkü bu ihtiyata sarılmaktan ibarettir.
Kmye'de eğer namazında
müctehidlerin ihtilafı varsa kaza daha güzeldir deniliyor. Yukarda geçen
ihtilaflar bizim için yeterlidir.
Makdisi Muhît'ten
naklen "Şehir olup olmadığında şüphe edilen yerde oturanların, cumadan
sonra ihtiyaten
Hidaye sarihlerinin
çoğu da aynı şeyi nakletmişlerdir. Zahiriyye de Buhara ulemasının da bu
görüşte olduğu ifade edilmiştir.
Makdisî Feth'den naklen
şöyle demektedir: "Bulunduğu yerin şehir olup olmadığında tereddüt ederse
veya birden fazla yerde cuma kılmmışsa, kişinin vaktine ulaşıp da henüz eda
edemediğim son öğleyi kılmaya niyet ettim, şeklinde de bir niyetle dört rekat
namaz kılması gerekir."
îbn Abidin başka bazı
nakilleri de yaptıktan sonra kendi görüşünün de ifadesi olarak sonucu şu
sözleri ile toplar:
"Bilcümle cumadan
sonra bu dört rekatin kılınması gerekir."
Zuhr-ı ahirin cevazı
kabul edildiği takdirde hükmünün ne olduğunda da ihtilaf edilmiştir.
İbnü'ş-Şıhne dedesinden
naklen mücerred vehm halinde onun mendub, cumanın sıhhati konusunda şüphe
olduğu takdirde ise vacib olduğunu söyler. Bu görüş İbnu'I-Hümam'dan da
nakledilmiştir.