DEVAM: 177-178.
Teşehhüdle İlgili Hadisler
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُحَمَّدٍ
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ
الْحُرِّ
عَنْ الْقَاسِمِ
بْنِ
مُخَيْمِرَةَ
قَالَ أَخَذَ
عَلْقَمَةُ
بِيَدِي
فَحَدَّثَنِي
أَنَّ عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
مَسْعُودٍ
أَخَذَ
بِيَدِهِ
وَأَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَخَذَ بِيَدِ
عَبْدِ
اللَّهِ
فَعَلَّمَهُ
التَّشَهُّدَ
فِي
الصَّلَاةِ
فَذَكَرَ
مِثْلَ دُعَاءِ
حَدِيثِ
الْأَعْمَشِ
إِذَا قُلْتَ
هَذَا أَوْ
قَضَيْتَ هَذَا
فَقَدْ
قَضَيْتَ
صَلَاتَكَ
إِنْ شِئْتَ أَنْ
تَقُومَ
فَقُمْ
وَإِنْ
شِئْتَ أَنْ
تَقْعُدَ
فَاقْعُدْ
Abdullah b. Mes'ûd'dan
rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) Abdullah'ın elini tutup namazda
(okunacak) teşehhüdü öğretti.
Râvi A'meş'in
hadisindeki duanın aynısını zikretti. (Bahsi geçen Â'meş hadisine ilâve olarak,
Rasûlullah veya İbn Mes'ûd şöyle dedi): Bunu (teşehhüdü) söylediğin -veya [şekk
râvilerden birine aittir.] tamamladığın- zaman, namazını tamamladın (demektir).
(Bundan sonra) istersen kalk, istersen otur.
Diğer tahric: Darekutnî,
Sünen, I, 379; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, II, 175.
AÇIKLAMA:
Hadis-i şerifi râviler
biri birlerinin ellerini tutarak nakletmişlerdir.Bu, nakledilen konunun
ehemmiyetini belirtmek için yapılan bir harekettir. Bu şekilde rivayet edilen
hadislere müselsel hadis denilir. Bu rivayetten anlaşıldığına göre, Hz. Nebi
İbn Mes'ûd'un elini tutmuş ve ona babın ilk (A'meş) hadisindeki şekilde
teşehhüdü öğretmiştir. Ancak râvinin bu hâdiseyi "A'meşin hadisindeki
duanın aynısını zikretti" şeklinde ifâdelendirişi pek hoş görünmemektedir.
Çünkü, işaret edilen A'meş hadisinde herhangi bir duâ mevcut değildir. Aksine
Hz. Nebi, teşehhüdü okuduktan sonra herkesin istediği duayı okuyabileceğini
bildirmiştir. O halde, ravi bu manayı: "A'meş'in hadisinin aynısını
zikretti" tarzında ifâde etmesi daha uygun olacaktı.
Bu rivayette, A'meş'in
hadisinde olmayan şu ilâve yer almıştır: "Bunu söylediğin -veya
tamamladığın- zaman namazın bitmiş demektir. Kalkmak istersen kalk git, oturmak
istersen otur." Bu ilâve cümleyi kimin söylediği açıkça belli değildir. Bu
yüzden râvilerin bir kısmı bu sözün Hz. Nebi'e bir kısmı ise İbn Mes'ûd'a ait
olduğunu iddia etmişlerdir.
Aynî, Ebû Davud'un,
hadisi naklettikten sonra herhangi bir şey söylemediğini belirterek, "bu
sözün Hz. Nebie âit olduğunu kabul etmiştir. Gerçekten, eğer bu sözler, İbn
Mes'ûd'a âit olsa idi, Ebû Dâvûd buna işaret ederdi, çünkü bu, âdetidir. Bu
sözün İbn Mes'ûd'a âit olduğu farz edilse bile bu, hadisin sıhhatine zarar
vermez. Çünkü bu gibi şeylerin akılla bilinmesi mümkün değildir. O halde İbn
Mes'ûd bu sözleri Hz. Nebiden öğrendiği bilgiye dayanarak söylemiş demektir.
Hanefîler, bu hadise
dayanarak, namazın sonunda teşehhüd okuyacak kadar oturmanın farz olduğuna,
Rasûlullah'a salavât okumanın ise farz olmadığına hükmetmişlerdir. Kâsânî
Bedâyi'de "bizim delilimiz, İbn Mes'ûd ve Abdullah b. Amr b. el-As
hadisleridir. Çünkü Nebi (s.a.v.) teşehhüdü okuyacak kadar oturulduğunda
namazın tamamlanmış olacağına hükmetmiş, kendisine salevâtı şart
koşmamıştır" demektir.
Şâfiilere göre ise, son
teşehhüdden sonra Rasûlullah'a salevât getirmek farzdır.