SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALAT BAHSİ

<< 760 >>

بَاب مَا يُسْتَفْتَحُ بِهِ الصَّلَاةُ مِنْ الدُّعَاءِ

118-119. Namaza Başladıktan Sonra Okunacak Dualar

 

حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا أَبِي حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ عَمِّهِ الْمَاجِشُونِ بْنِ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْأَعْرَجِ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي رَافِعٍ عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا قَامَ إِلَى الصَّلَاةِ كَبَّرَ ثُمَّ قَالَ وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا أَنَا مِنْ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ اللَّهُمَّ أَنْتَ الْمَلِكُ لَا إِلَهَ لِي إِلَّا أَنْتَ أَنْتَ رَبِّي وَأَنَا عَبْدُكَ ظَلَمْتُ نَفْسِي وَاعْتَرَفْتُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي ذُنُوبِي جَمِيعًا إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ وَاهْدِنِي لِأَحْسَنِ الْأَخْلَاقِ لَا يَهْدِي لِأَحْسَنِهَا إِلَّا أَنْتَ وَاصْرِفْ عَنِّي سَيِّئَهَا لَا يَصْرِفُ سَيِّئَهَا إِلَّا أَنْتَ لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ وَالْخَيْرُ كُلُّهُ فِي يَدَيْكَ وَالشَّرُّ لَيْسَ إِلَيْكَ أَنَا بِكَ وَإِلَيْكَ تَبَارَكْتَ وَتَعَالَيْتَ أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ وَإِذَا رَكَعَ قَالَ اللَّهُمَّ لَكَ رَكَعْتُ وَبِكَ آمَنْتُ وَلَكَ أَسْلَمْتُ خَشَعَ لَكَ سَمْعِي وَبَصَرِي وَمُخِّي وَعِظَامِي وَعَصَبِي وَإِذَا رَفَعَ قَالَ سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ مِلْءَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمِلْءَ مَا بَيْنَهُمَا وَمِلْءَ مَا شِئْتَ مِنْ شَيْءٍ بَعْدُ وَإِذَا سَجَدَ قَالَ اللَّهُمَّ لَكَ سَجَدْتُ وَبِكَ آمَنْتُ وَلَكَ أَسْلَمْتُ سَجَدَ وَجْهِي لِلَّذِي خَلَقَهُ وَصَوَّرَهُ فَأَحْسَنَ صُورَتَهُ وَشَقَّ سَمْعَهُ وَبَصَرَهُ وَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ وَإِذَا سَلَّمَ مِنْ الصَّلَاةِ قَالَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي مَا قَدَّمْتُ وَمَا أَخَّرْتُ وَمَا أَسْرَرْتُ وَمَا أَعْلَنْتُ وَمَا أَسْرَفْتُ وَمَا أَنْتَ أَعْلَمُ بِهِ مِنِّي أَنْتَ الْمُقَدِّمُ وَالْمُؤَخِّرُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ

 

Ali (r.a.)'den; demiştir ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza durduğu zaman tekbir alır sonra; "yüzümü hak dine meylederek ve teslim olarak göklerle yeri yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Namazım ve bütün ibadetlerim, ölümüm ve hayatım alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. Onun hiç bir şeriki yoktur. Ben bununla (gerçek tevhid inancıyla) emrolundum. Ve ben müslümanların ilkiyim. Allah'ım sen yegane hükümdarsın. Benim senden başka ilahım yoktur. Sen rabbimsin, ben de senin kulunum. Ben nefsime zulmettim; fakat günahımı itiraf ederim. Bütün günahlarımı affet. Çünkü günahları Senden başka affedecek yoktur. Beni ahlakın en güzeline yönelt. Ahlakın en güzeline yönelten ancak sensin. O kötü ahlakı benden uzaklaştır. Onu senden başka benden uzaklaştıracak kimse yoktur. (Senin emirlerine) tekrar tekrar icabet eder, (buyruklarına) tekrar tekrar tabi olurum! Bütün hayırlar senin elindedir. Şer ise asla sana nisbet edilemez, varlığım seninledir. (Önü de sonu da) Sana (dayanır) Mübareksin, yücesin. Senden mağfiret diler, Sana tevbe eylerim" derdi. Rüku'a vardığı za­man ise: "Allah'ım ancak Sana rüku ettim. Sana iman eyledim. Ve ancak sana teslim oldum, kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirlerim hep sana itaat etmektedir" derdi. Başını rüku'dan kaldırdığında da; "Allah hamd edenin hamdini işitir, (kabul eder). Ey Rabbimizl Gökler dolusu yer dolusu, gökle yer arası dolusu onlardan maada (varlığını) dilediğin her şey dolusu hamd de sana mahsustur" derdi. Secdeye varınca da; "Allah'ım, ancak sana secde ettim ve ancak sana inandım, sana teslim oldum, varlığım kendisini yaratıp en güzel şekle koyan, gözünü ve kulağını yaradan Allah'ına secde etti. Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir" derdi. Namazdan (çıkmak için) selam vermek istediği zaman da; "Allah'ım! Evvel ve ahir, gizli ve aşikar, işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün israflarımı ve senin benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı bağışla! İlerleten ve gerileten ancak Sensin, Senden başka hiç bir ilah yoktur" derdi.

 

 

Diğer tahric: Buharî, teheccüd, Deavat; Müslim, müsafirîn, zikr; Ebu Davud, vitr; Tirmİzî, kıyame , deavat; ibn Mace, ikame; Darimî, salat; Ahmed b. Hanbel, 1-95, 102, 103, 385; II, 292, 514,

 

AÇIKLAMA:     Bu hadis-i şerifte beyan buyurulduğuna göre Nebiyyi Ekrem (s.a.v.) Efendimizin iftitah tekbirinden sonra yukarıdaki duayı okuması sünnet-i seniyelerindenmiş.Bu duada geçen "Yüzümü göklerle yeri yaratana çevirdim" cümlesindeki yüzden maksadın zat, varlık ve kalb olabileceği gözönünde bulundurulursa, bu cümleye "bütün varlığımla, za­tımla ve kalbimle Allah'a yöneldim" manası vermek de mümkündür. Kısa­ca bu cümle "samimiyet ve ihlasla Allah'a yöneldim, sadece O'na ibadet ediyorum" manasını ifade eder. Dil bu cümleleri telaffuz ederken kalbin de bu manaya uygun olarak son derece uyanık olması, namaz kılan kişinin ihlas, hudu (huzur) ve huşu'un son haddinde bulunması gerekir. Yoksa yalancı duru­muna düşmüş olur. Bu dua Kur'an'da إِنِّي وَجَّهْتُ şeklinde إِنِّي kelimesiyle başladığı halde bu kelimenin namazda Efendimiz tarafından hazfedilmesi bu cümlelerin kıraat maksadıyla değil de dua maksadıyla okundu­ğuna delalet eder.

 

Hadiste geçen "Hanîf" kelimesi, batıldan Hakk'a yani hak din olan İs­lama meyleden kimse demektir. Aslında "hanif" ve "hanef" meyletmek de­mektir. Ebu Ubeyd ise, "Hanîf" araplar arasında Hz. İbrahim'in dininde olan kimse anlamına gelir" demiştir.

 

Hadis-i şerifte geçen "Müslim" kelimesinin manası ise, "emir ve nehy-lere ram olan ve ne buyrulursa onu yapmağa hazır kimse demektir. إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي kelimelerini "namazım ve bütün ibadetlerim" diye ter-ceme etmek mümkün olduğu için biz de öyle terceme ettik. Merhum Hasan Basri Çantay da mealinde bu şekilde terceme etmiştir. Haşiye olarak da şu açıklamayı yapmıştır: "Mucahid ile Said b. Cübeyry, Dahhak ve Süddî'nin kavillerine göre "nüsk"den maksat, Hac ve Umredeki Kurbandır. Bazıla­rında hac amelleridir. Bazıları da "Allah'a yaklaştıran herşeydir, bütün ibadetlerdir" demişlerdir. Biz bunu tercih ettik.[Çantay, Hasan Basri, Kur'an-i Hakîm ve Meal-i Kerîm, C.1, 213]

 

Bezlu'I-mechud sahibi: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes"[Kevser 2] ayetine uygun olarak burada da "salat" ve "nüsük" kelimeleri beraberce zikredildi" diyerek

 

"Nüsük" keli­mesinin burada "kurban kesmek anlamında" kullanıldığını söylemiştir.

 

"Ben müslünıanların ilkiyim" cümlesi, Müslim'in rivayetinde "Ve ben müslümanlardanım" şeklinde geçmektedir. Aslında bu iki rivayet arasında bir tearuz yoktur. Nitekim Resul-i Zişan Efendimiz namazda bazan biriyle bazan da diğeriyle dua etmiştir. Çünkü o bu ümmetin ilk iman edeni, Al­lah'a ilk teslim olanıdır. Bu sebeble bazıları. ümmet için sünnet olan وَأَنَا مِنْ الْمُسْلِمِينَ cümlesiyle dua etmektir" demişlerse de, Şevkanî buna itiraz etmiş ve; "Buradaki أَوَّلُ kelimesinin ilk manasına değil, emirlere sarıl­makta acele etmek anlamına geldiğini, bu bakımdan ümmet için de أَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ şeklinde dua etmenin caiz olduğunu" söylemiştir. Ni­tekim meşhur Hanefi alimi îbn Nuceym de el-Bahr isimli eserinde أَنَا مِنْ الْمُسْلِمِينَ diyerek mi yoksa أَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ şeklinde mi dua edil­mesi gerektiği mevzuunda ulemanın ihtilafa düştüğünü, bazılarının أَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ diye dua edildiği takdirde namazının bozulacağına hükmet­tiğini, ancak gerçekte böyle dua etmekle namazın bozulmayacağını beyan etmiştir.[İbn Nuceym, el-Bahru'r-raik,I, 328]

 

Bu mevzuda kadınla erkek arasında da bir fark yoktur. "Rab" kelimesinin lugatta dört manası vardır: 1. İslah eden, 2. İtaat edilen ulu; 3. Sahib ve malik, 4. Terbiye eden, besleyip bütün. Başına harf-i ta'rif gelirse sadece Allah Teala hakkında kullanılır. Harf-i ta'rifsiz bulunursa yaratıklar hakkında da kullanılır.

 

"Nefsime zulmettim" demek, Rabbim'in zikrinden gaflet ederek ve baş­kasının sevgisini gönlüme koyarak kendime zulmettim, demektir. Resulullah (s.a.v.) böyle dua etmekle kulluk gereği önce kusurunu itiraf etmiş, sonra Allah'dan mağfiret dilemiştir. Nitekim Hz. adem ile Hz. Havva (aleyhisselam) da böyle yapmışlar ve; "Ey Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi affetmezsen ve bize acımazsan mutlaka ziyankarlardan oluruz" de­mişlerdi.

 

Lebbeyk ve sa'deyk kelimelerinin müfredi malum ve musta'mel değil­dir. Bunlar kelime-i icabettir. İkincisi birincisine tabi olarak kullanılır.[M. Zihni Efendi, el-Müntehab, fi kavaid'is-sarf, s. 436]

 

Yine Zihnî Efendi lebbeyk kelimesi ile ilgili olarak şunları söylemektedir: Lisanımızda dahi müstamel olduğu üzere kelime-i icabettir. Tesniye sigası üzere variddir. Müntehab'ın 436. sahifesinde bu kabilden olan müsenna isimler gösterilmiştir. Hepsinin intisabı masdariyyet üzeredir. Lebbeyk lafzını ehl-i lügat لبيُْ maddesinde zikretmişlerdir.[M.Zihni Efendi, el-Muktezab, s.164]

 

Lebbeyk, ilbab'dan alınma bir kelimedir, emre hazır vaziyette beklemek demektir. Yani senin kapında tekrar tekrar ayakta durup, emrine boyun eğiyorum demektir. Kelimenin tesni­ye olarak söylenmesi tekrarı ifade içindir. Mensub okunuşu mukadder bir fiil sebebiyledir.[el-Menhel, V, 169]

 

Netice olarak "lebbeyk" ben tekrar tekrar senin taatin üzereyim; "Sa'deyk" de senin emrine uyarak tekrar tekrar saadete ererim, demektir.

 

"Bütün hayırlar senin elindedir" cümlesinin şerhi ile-ilgili olarak hadis şarihleri şunları söylemişlerdir: "Maddî manevî her türlü hayır senin tasarrufundadır. Bütün iyilikler sana nisbetle avuçta tutulan şey gibi emre ve ta­sarrufa amadedir. Senin kaza ve kaderinin sultası ve hükmü altındadır."

 

Burada geçen "senin elindedir" cümlesindeki el kelimesi müteşabih bir kelimedir. Çünkü Cenab-ı Allah el, yüz gibi cismanî ve maddî sıfatlardan münezzehdir. Bu sebeble ayet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde geçen bu keli­melere Zat-i Bariye layık ve aynı zamanda akla ve Arab dili gramerine uy­gun olan mecazî manalar verilmiştir. Bu, müteahhirun denilen ve Hicri 500'ncü yıldan sonra gelen Kelam ulemasının mezhebidir. Bunlar ayet-i ke­rime ve hadislerde geç*-ı "el" kelimesine kudret, tasarruf gibi Zat-i Bari'nin Kemal sıfatlarına uygun manalar vermişlerdir. Fakat daha önce yaşamış olan selef uleması ise, bu gibi ayetleri te'vilden kaçınarak onları hakiki manala­rından çıkarma tehlikesinden korundukları gibi, "Hak Teala'nın eli mahlu-katınkine benzemez, biz onun hakikatini bilemeyiz" demek suretiyle bu kelimelerin mahiyetini de Allah'a havale ederek teşbih ve tecsîme düşmek­ten de korunmuşlardır.

 

"Şer ise asla sana nisbet edilemez" cümlesi te'vili gereken bir sözdür. Çünkü Ehl-i Sünnet mezhebine göre hayır olsun, şer olsun herşeyi Allah yaratır.

 

İmam Nevevî'nin beyanına göre bu mevzuda beş görüş vardır: .

 

1. Bu cümlenin manası şer ile sana kulluk yapılamaz, demektir. İmam Halil b. Ahmed ile Nadr b. Şümeyl, İshak b. Rahuye, Yahya b. Main, Ebu Ber b. Huzeyme, Ezherî ve diğer bir takım ulemanın görüşleri budur.

 

2. Teeddüben, şer Allah'a izafe edilemez. Ancak yaratıkların yaptıkları işlere izafe edilir. Mesela, "ey maymunlarla domuzların yaratıcısı" denile­mez. Nitekim İbrahim aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Hastalandığım za­man bana şifa veren odur"[Şuara 80] Bu ayet-i kerimede İbrahim aleyhisselam hastalanmayı teeddüben kendisine, şifa vermeyi de Allah'a izafe etmiştir. Bu­nun Kur'an-ı Kerim'de örnekleri çoktur. Hızır aleyhisselamın aybı kendine, rahmeti de Allah Teala'ya izafe etmesi de bu örneklerden birini teşkil eder. "Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim"[Kehf 79] "Rabbin diledi ki ikisi de rüşdlerine ersinler"[Kehf 82] ayet-i kerimelerinde olduğu gibi.

 

3. Bu cümlenin manası "Ya Rabbi, kötü şeyler sana arz olunamaz an­cak sana iyi sözler ve güzel ameller arz olunur" demektir. Nitekim ayet-i ke­rimede "Güzel kelimeler ancak ona yükselir. Onu da iyi amel (ve hareket) yükseltir"[Fatır 10] buyurulmuştur.

 

4. Bu sözlerden maksat, "Ya Rabbi! Şer Sana nisbetle şer değildir.Çünkü Sen onu büyük hikmet ve maslahatlarla yarattın; şer ancak mahluklara nis­betle kötüdür" demektir.

 

5. Hattabî'ye göre bu söz "şer senden ma'dud değildir" anlamındadır."Mübareksin" kelimesinin manası "Büyüksün ve şereflisin, her türlü senaya layıksın, kullar seni tevhid etmekle bereket kazanırlar" demektir.

 

"Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir" cümlesinde Hak Teala'nın en güzel yaratıcı olduğu beyan edildiğine göre Allah'dan başka yara­tıcılar bulunduğu, fakat onların yarattığı şeylerin noksan ve kusurlu olduğu manası anlaşılmaktadır.

 

Ehl-i Sünnet uleması, bu cümlede geçen yaratıcılar, kelimesine takdir ediciler, mümkünü tahdid ve tasvir ediciler manası vermişlerdir. Çünkü "Allah herşeyin yaratıcısıdır"[Zümer 62] "Allah'-dan başka bir yaratıcı var mıdır?"[Fatır 3] gibi ayet-i kerimeler Hak Teala'nın her şeyin yaratıcısı olduğunu ve O'ndan başka yaratıcı bulunmadığını çok açık olarak ifade etmektedir. Buna göre bu cümleye şöyle mana vermek müm­kündür: "Takdir edenlerin ve şekil verenlerin en güzeli olan Allah pek yüce­dir."

 

İmam Nevevî el-Mecmu' isimli eserinde (3 / 416) şunları söylemekte­dir: سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ cümlesinin manası Allah kendisine hamd edenin hamdini kabul eder ve onu mükafatlandırır, demektir. Sünnet olan rüku'dan kalkarken سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ demektir. İyice doğrulduktan son­ra da: "Ey Rabbîmiz! Göklerle yer ve onların arasındaki herşey, onlardan sonra dilediğin herşey dolusu hamd ancak Sana mahsustur. Ey hamd ü senaya la­yık olan Allah'ım! Senin verdiğine mani olacak yoktur. Vermediğini vere­cek de yoktur. Senin katında hiç bir varlık sahibine varlığı fayda verecek değildir" demek müstehabtır.

 

... kelimesini merfu ve mensub okumak caizse de meşhur olan hal olarak mansub okunmasıdır.kelimesi münada, olarak feth üzere mebnidir. İmam Şafiî ve taraftarlarına göre bu duayı okumanın müstehab olu­şunda imam ve cemaat eşittir. (Semi’alllahu limen hamideh) ve (Rabbena lekel hamd) zikirlerini de yine aynı şekilde hem cemaat ve hem de imamın okuması sünnettir. "Rabbena" kelimesiyle başlayan zikir bazı hadis-i şeriflerde (Rabbena lekel hamd) şeklinde geldiği halde bazılarında (Rabbena ve lekel ham) şeklinde vav ile beraber riva­yet edilmişken, bazı rivayetlerde (Allahumme Rabbena lekel hamd) bazılarında da (Allahumme Rabbena ve lekel hamd) şeklinde gelmiştir. Bu rivayetlerin hepsi sahih ve hepsiyle de amel etmek caiz­dir. Rivayetlerin bazısında bulunan vav'ın mahfuz bir fiile atfeden bir atf (vav) olduğu söylenmektedir. Buna göre cümlenin (.....) "Ey Rabbimiz! Sana itaat ve hamd ede­riz. Gerçek ve kusursuz olan hamd sana mahsustur" şeklindedir. Fakat efdal olan (Rabbena lekel hamd) demektir. Cemaatin işitmesi ve imamın rüku'dan kalktığını anlaması için imam’ın (Semi’allahu limen hamideh) cümlesini sesli okuması, (Rabbena lekel hamd) cümlesini de gizli okuması müstehabdır. Cemaat ise, tekbirde olduğu gibi her ikisini de gizli okur. Bu İmam Şafii'nin mezhebidir. Ata, Muhammed b. Sirîn, İshak ve Davud da aynı görüştedirler. Ebu Hanife'ye göre ise İmam sadece (Semi’allahu limen hamideh), cemaat de sadece (Rabbena lekel hamd) der. Bu aynı zamanda İbn Mes'ud, Ebu Hüreyre, İmam Malik ve İmam Ahmed'in görüşüdür.

 

İmam Sevrî, Evzai, Ebu Yusuf ve Muhammed'in görüşüne göre ise, İmam her iki cümleyi de okur. Cemaatse sadece (Rabbena lekel hamd) der. Bunların delili Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri:"İmam semi'allahü limen hamideh, dediği vakit siz Rabbena lekel hamd deyiniz"[Buharî, ezan; Müslim, salat] mealindeki hadisle "Pey­gamber (s.a.v.) semiallahü limen hamideh dedikten sonra arkasından Rabbe­na ve leke'l-hamd derdi"[Buharî, ezan; Müslim, salat] mealindeki hadistir.

 

İmam Şafiî'nin ve taraftarlarının delili ise yine Buharî ve Müslim'in it­tifakla rivayet ettikleri: "Nebi (s.a.v.) sema’allahu limen hamiden dediği zaman arkasından (Rabbena lekel hamd) derdi.[Buharî, ezan; Müslim, salat] mealindeki hadisle, Buharî'nin Malik b. el-Huveyris'den rivayet ettiği “Beni gördüğünüz gibi namaz kılınız"[Buharî, ezan] mealindeki hadis-i şerif ve; “Bir adam Resul-i Ekrem'in huzu­runda namaz kılarken sözünden sonra (Rabbena lekel hamd kesiren tayyiben mübareken) deyince, Efendimiz; “o adama otuz küsur meleğin bu sözün sevabını yazmak için koşuştuklarını görüyorum" buyurdu.[Buhari, ezan; Sünen-i Ebu Davud 770 no'lu hadis] mealindeki hadistir. Şa-fiîlere göre mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif iftitah tekbirinden sonra '*İnnî veccehtu" duasının okunacağına bir delildir.Hanefilere göre bu dua İslam'ın ilk yıllarında okunurdu, sonradan neshedildi.[Menhel, V, 195]

 

Ancak teheccüd namazlarında okunabilir. Her namazda sübhaneke duasından sonra (inni veccehtü vechiye...) duasını okumak İmam Ebu Yusuf'a göre de sünnettir. Delili de mevzumuzu teşkil eden Ebu Davud hadisidir. İmam Ebu Hanife ve Muhammed (r.a.)'e göre ise, Sübhaneke'den sonra bu duayı okumak gerekmez. Delilleri ise Darekutnî'nin Hz. Enes'den rivayet ettiği; "Hz. Nebi (s.a.v.) namaza başlarken tekbir getirir ve Sübhaneke'yi sonuna kadar okurdu. Başka bir dua ilave etmezdi" mealindeki hadistir. [ibnu'l-Humam, Fethu'I-Kaadir, IV, 202, Zeylaî, Nasbii'r-raye, I, 320]

 

İmam Ebu Hanife ve Muhammed (r.a.)'e göre mevzumuzu teşkil eden hadis, teheccüd namazıyla ilgilidir. Nitekim Ebu Avane'nin Sahîh'inde İmam Nesaî'nin de Sünen'inde rivayet ettiği; "Hz. Nebi nafile namazına baş­ladığında tekbirden sonra (İnni veccehtu vechiye...) duasını okurdu" mealindeki hadis-i şerif de bu imamların görüşünü desteklemektedir.[İbnu'l-Hümam, Fethü'l-Kaadir, I, 203]