SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALAT BAHSİ

<< 756 >>

DEVAM: 117-118. Namazda Sağ Elin Sol El Üzerine Konulması

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَحْبُوبٍ حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ غِيَاثٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ إِسْحَقَ عَنْ زِيَادِ بْنِ زَيْدٍ عَنْ أَبِي جُحَيْفَةَ أَنَّ عَلِيًّا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ مِنْ السُّنَّةِ وَضْعُ الْكَفِّ عَلَى الْكَفِّ فِي الصَّلَاةِ تَحْتَ السُّرَّةِ

 

Ebu Cuhayfe'den rivayet edildiğine göre, Ali (r.a.); "Namaz kılarken göbeğin altında (sağ) eli (sol) elin üzerine koymak sünnetdendir" demiştir.

 

 

Sadece Ebu Davud rivayet etmiştir.

 

AÇIKLAMA:     Bu hadis-i şerif namaz kılarken ellerin göbeğin altında bağlanacağına delalet etmektedir. Nitekim Ebu Hanife, es-Sevrî, İmam Şafiî'nin taraftarlarından İshak b. Rahîye ve Ebu İshak el-Mervezî (r.a.) bu görüştedirler. Fakat bu hadis delil olma niteliğinden uzaktır. Çün­kü ravileri arasında Abdurrahman b. İshak ile Ziyad b. Zeyd bulunmakta­dır. Bilindiği gibi bunlar aleyhinde çeşitli tenkitler vardır.

 

Şafiîlerin çoğunluğuna, Davud'a ve Said b. Cübeyr'e göre elleri göğsün üzerine koymak müstehabtır.

 

Bu mevzuda İmam Ahmed'den üç görüş rivayet edilmiştir:

 

1. Eller gö­beğin üstüne konur,

2. Göbeğin altına konur,

3. Kişi ellerini göbeğin altına ve üstüne koymakta muhayyerdir. Bu ikisinden dilediğini uygular. Nitekim Evzaî ile İbn Münzir de bu üçüncü görüştedirler.

 

Maliki ulemasına göre bu mevzuda belli bir yer yoktur. Ellerin konuluş şekli hakkında çeşitli görüşler varsa da kuvvetli ve sahih olan görüşe göre sağ el sol el üzerine konur.

 

Nitekim bu mevzuda Muhammed Zihnî Efendi şunları söylemiştir: "Erkekler sağ ellerini sol elleri üzerine koyup, göbeği al­tına tutmaktır. Bunun usulü ise sağ elin serçe ve baş parmaklarını sol bileğin iki tarafından halkalamak üzere, sağ elin içini sol elin üstüne koymaktır. Na­mazda elbağlamak iftitah tekbirini müteakib elleri aşağıya sarkıtmadan ya­pılır."[Nimet-i İslam, s.2I6]

 

Kadınlar da halka etmeksizin sağ elleri göğüsleri üzerinde tam sol elleri üzerine koymaları sünnettir.[Ö.Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.135]

 

"Sünnet" lügatte yol demektir ki, mutlak gidilen yol anlamına gelir ve iyiye   de   kötüye   de   denebilir.   Nitekim   Taberanî'nin   bu   hadisinde "Kim İslam'da iyi bir yol açar ve ona sülük ederse (o yolda gittiği müddetçe hayatında) sevab kazanır. Öldükten sonra da o iyilik ile amel edenler gibi -ecirlerinden birşey eksiltmeksizin- ecir alır. Kim de İslam'da kötü bir çığır (yol) açarsa (sağlığında) onun günahını yüklendiği gibi, öldükten sonra da o kötülükle amel edenlerin günahı kadar günah kazanmaya devam eder ve onların günahlarından da hiçbir şey eksiltilmez"[bk. Müslim, zekat] buyrulmuştur.

 

Burada geçen sünnet kelimeleri lügat manasında "mutlak yol" anlamında kullanılmıştır. Fıkıh ilminde sünnet: Farz ve vacib olmayarak Efendimizin devam ettikleri bir yoldur. Bazen terk buyurmaları bu devamlılığa aykırı de­ğildir. Zira itibar eksere göredir. Bunlara sünnet-i müekkede ve sünnet-i hüda denir ki ezan, ikamet, cemaat, farzların ilk ve son sünnetleri, mazmaza ve istinşak gibi.

 

Sünnet-i müekkede'nin hükmü dünyada istenilmesi itibariyle vacib gi­bidir. Şu farkla ki vacibin terkinden ceza gerekir. Cevhere'de der ki sünnet-i müekkedeyi terk eden fasık, inkar eden bid'atçi olur.

 

Zeynüddîn Menar Şerhi'nde demiştir ki: Müekked sünneti terk eden gü­nahkar olur. Zira bu sünnet vacib hükmündedir. Şu kadar ki vacibin terki­nin günahı ile bunun terkinin günahı aynı olmayıp farklıdır.

 

Efendimizin ekseriya terk edip de bazan işlediklerine mendub, gayr-ı mü­ekked ve sünnet-i zevaid adları da verilir. Müekked olmayan sünnetler: Mün­feridin ikameti, namazda vacib miktardan ziyade kıraet ile namazı uzatmak, abdestte boyuna mesh etmek, yıkamaya sağdan başlamak, nafile oruç tut­mak ve sadaka vermek gibi...[M.Zihni Efendi, Ni'met-i İslam, s.34-35.]

 

Ancak ikindi ile yatsı namazlarının ilk sün­netlerinin de sünnet-i gayr-i müekkede olduğunu unutmamak gerekir. Bu mevzuya yine M.Zihnî Efendi merhumun mezkur eserinde naklettiği fetva­ları zikrederek son veriyoruz: Şeriati istihfaf (küçük görmek) küfürdür. (Halebî) Sünneti hak görmemek küfürdür. (Bezzaziyye) Sünnetin şeriat ahkamından biri olmasında ulemaanın ittifakı vardır. Böylesine önemli olan bir hükmü istihfaf etmek, onu küçümsemek küfürdür (İbn Abidîn).