بَاب
الْإِمَامِ
يُحْدِثُ
بَعْدَ مَا
يَرْفَعُ
رَأْسَهُ
مِنْ آخِرِ
الرَّكْعَةِ
73. İmamın Son Rekatte
(Secdeden) Başını Kaldırdıktan Sonra Abdestinin Bozulması
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ يُونُسَ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الرَّحْمَنِ
بْنُ زِيَادِ
بْنِ
أَنْعُمَ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ رَافِعٍ
وَبَكْرِ بْنِ
سَوَادَةَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ إِذَا
قَضَى الْإِمَامُ
الصَّلَاةَ
وَقَعَدَ
فَأَحْدَثَ
قَبْلَ أَنْ يَتَكَلَّمَ
فَقَدْ
تَمَّتْ
صَلَاتُهُ
وَمَنْ كَانَ
خَلْفَهُ
مِمَّنْ
أَتَمَّ
الصَّلَاةَ
Abdullah b. Amr'dan
rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur: "İmam namazı kılar ve (teşehhüd miktarı) oturur da selamdan
önce abdesti bozuluverirse, namazı tamamdır. Arkasında (cemaat olarak) bulunan
kimsenin de namazı tamdır."
Diğer tahric: Tirmizî,
salat; Darimî, vudu'; Ahmed, VI, 272.
AÇIKLAMA: Bu hadis’ten imamın son rekatta teşehhüd
miktarı oturduktan sonra konuşmadan (yani selam vermeden) önce abdestinin
bozulması halinde hem kendi namazının hem de arkasında bulunan cemaatin
namazının sahih ve tamam olacağı anlaşılmaktadır.
Tirmizî'nin
rivayetinde ise, "konuşmadan önce*' ifadesi yerinde "selam vermeden
önce" ifadesi geçmektedir. Buna göre hadis-i şerife böyle mana vermek
gerekir. Biz de öylece manalandırdık.
İşte
bu hadis-i şerife dayanarak, Ebu Hanife ile taraftarları ve Ata b. Ebî Rebah,
Saîd b. Müseyyeb ve İshak b. Rahüye, son rekatta teşehhüd miktarı
oturan kimsenin abdesti bozulsa bile
namazının sahih olduğu kanaatine varmışlardır.
Son
Rekatın Sonunda Teşehhüd Miktarı Oturmak Ve Hükümleri
Bu
ve benzeri meseleler Hanefî mezhebinde on iki mesele diye bilinen meselelerden
biridir. Özeti şöyledir;
Herhangi
bir namazdan sonra son rekatında teşehhüd miktarı oturmakla namazın farzları
bitmiş olur mu? Yoksa namaz kılanın namazdan kendi sun'u olan bir fiilde
namazdan çıkması farz mıdır? Ebu Hanife'ye göre farzdır.Ebu Yusuf ile İmam
Muhammed'e göre farz değildir. Yalnız namazdan selam ile çıkmak ittifakla
vacibtir. Vacibi sehven terk eden kişi, sehiv secdesi yapmalıdır; aksı halde o
namazı vakit varsa iade etmesi de vacibtir. Çünkü Hanefi mezhebindeki kaideye göre
"Vacibi terk edilen namaz, keraheti tahrimiyye ile sahihtir. Kerahet-i
tahrimiyye ile kılınanher namazın vakit içinde iadesi vacibtir." Durum
böyle olunca, selamı terk ederek namazdan çıkma her ne kadar zimmetten namaz
borcunu düşürüyor ise de, namazın kemali için vakit içerisinde iadesi gerekir.
Hadis şarihlerinin Hanefilere mutlak olarak nisbet ettikleri hüküm, namazın
farzlarının tamam olup olmaması bakımındandır. Yoksa namaz eksiksiz, kusursuz
olarak tamdır, demek değildir. İshak b. İbrahim de, "kişinin teşehhüd
miktarı oturduktan sonra selam vermeden namazdan çıkmasıyla namazı tamamlanmış
olur" demektedir. Sözü geçen bu alimler görüşlerinin doğruluğuna
"Resulullah (s.a.v.) İbn Mes'ud (r.a.)'in elini tutarak şöyle buyurmuştur:
"İşte teşehhüdü bu şekilde eda ettin mi, namazın tamdır. Kalkıp gitmek
istersen, kalkıp gidebilirsin, oturmak istersen oturabilirsin" mealindeki
ileride gelecek 970 no'lu hadis-i şerifi
delil getirirler. İşte İbn Mes'ud (r.a.)'in bu hadis-i şerifi mezkur alimlerce
iki yönden delil getirilmek istenmiştir:
1.
Bu hadis-i şerifte teşehhüdden sonra selam vermeden namazdan çıkan kimsenin
namazının eda edilmiş olduğu ifade ediliyor. Eğer selam farz olsaydı bu
kimsenin namazı eda edilmiş sayılmazdı.
2.
Eğer selam vermek farz olsaydı, Resul-i Ekrem İbn Mes'ud (r.a.)'u teşehhüd
miktarı oturduktan sonra namaza devam etmekle, kalkıp gitmek arasında muhayyer
bırakmazdı. Rükün (farz) namazın kendisiyle eda edildiği şeydir. Selam ise,
namazdan çıkış ve namazı terk etmektir. Zira selam başkasına yöneltilen bir
hitab olması sebebiyle namaza aykırı bir davranıştır. Bu itibarla namaza
aykırı bir davranışın rükün sayılması imkansızdır.
Ashab-ı
kiramın ve tabiîlerin büyük çoğunluğu ile onlardan sonra gelen alimlerin
ekseriyeti ise, bir sonra gelecek olan "namazın anahtarı taharettir, tahrimi
tekbirdir ve tahlili selam vermektir" mealindeki 618 no'lu hadisi delil
getirerek selam vermenin farz olduğunu söylerler. (Şafiî, Hanbelî ve Malikî
alimleri de bu görüştedirler). Ayrıca "Beni namaz kılarken gördüğünüz
gibi namaz kılınız" hadisini de delil getirerek, "Resul-i Ekrem
(s.a.v.)'in selam vermeden namazdan çıktığı görülmemiştir" derler. [Buharî, ezan; edeb;
ahad; Darimî, salat; Ahmed b. Hanbel, V, 53.]
Mevzuu
teşkil eden hadis’in de ravilerini tenkid ederek zayıf olduğunu söylerler.
Şayet bu hadisin sahihliği kabul edilse bile mensuhtur, derler. Selamın farz
olmadığı görüşünü savunanların ikinci delili olan İbn Mes'ud hadisindeki: "İşte
teşehhüdü bu şekilde eda ettin mi namazın tamdır" cümlesinin Cenab-ı Nebi
(s.a.v.)'e değil, İbn Mes'ud'a ait bir söz olduğunu iddia ederler.
İmam
Nevevî de bu cümlenin hadis-i şerifin aslından olmadığı halde, hadisin
cümleleri arasına sıkıştırılmış (müdrec) bir söz olduğunda hadis nafızları
ittifak etmişlerdir demektedir.