SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALAT BAHSİ

<< 617 >>

بَاب الْإِمَامِ يُحْدِثُ بَعْدَ مَا يَرْفَعُ رَأْسَهُ مِنْ آخِرِ الرَّكْعَةِ

73. İmamın Son Rekatte (Secdeden) Başını Kaldırdıktan Sonra Abdestinin Bozulması

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ زِيَادِ بْنِ أَنْعُمَ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ رَافِعٍ وَبَكْرِ بْنِ سَوَادَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِذَا قَضَى الْإِمَامُ الصَّلَاةَ وَقَعَدَ فَأَحْدَثَ قَبْلَ أَنْ يَتَكَلَّمَ فَقَدْ تَمَّتْ صَلَاتُهُ وَمَنْ كَانَ خَلْفَهُ مِمَّنْ أَتَمَّ الصَّلَاةَ

 

Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "İmam namazı kılar ve (teşehhüd miktarı) oturur da selamdan önce abdesti bozuluverirse, namazı tamamdır. Arkasında (cemaat olarak) bulunan kimsenin de namazı tamdır."

 

 

Diğer tahric: Tirmizî, salat; Darimî, vudu'; Ahmed, VI, 272.

 

AÇIKLAMA:     Bu hadis’ten imamın son rekatta teşehhüd miktarı oturduktan sonra konuşmadan (yani selam vermeden) önce abdestinin bozulması halinde hem kendi namazının hem de arkasında bulunan cemaatin namazının sahih ve tamam olacağı anlaşılmaktadır.

 

Tirmizî'nin rivayetinde ise, "konuşmadan önce*' ifadesi yerinde "selam vermeden önce" ifadesi geçmektedir. Buna göre hadis-i şerife böyle mana vermek gerekir. Biz de öylece manalandırdık.

 

İşte bu hadis-i şerife dayanarak, Ebu Hanife ile taraftarları ve Ata b. Ebî Rebah, Saîd b. Müseyyeb  ve  İshak b. Rahüye, son rekatta teşehhüd miktarı oturan kimsenin abdesti  bozulsa bile namazının sahih olduğu kanaatine varmışlardır.

 

Son Rekatın Sonunda Teşehhüd Miktarı Oturmak Ve Hükümleri

 

Bu ve benzeri meseleler Hanefî mezhebinde on iki mesele diye bilinen meselelerden biridir. Özeti şöyledir;

 

Herhangi bir namazdan sonra son rekatında teşehhüd miktarı oturmakla namazın farzları bitmiş olur mu? Yoksa namaz kılanın namazdan kendi sun'u olan bir fiilde namazdan çıkması farz mıdır? Ebu Hanife'ye göre farzdır.Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre farz değildir. Yalnız namazdan se­lam ile çıkmak ittifakla vacibtir. Vacibi sehven terk eden kişi, sehiv secdesi yapmalıdır; aksı halde o namazı vakit varsa iade etmesi de vacibtir. Çünkü Hanefi mezhebindeki kaideye göre "Vacibi terk edilen namaz, keraheti tahrimiyye ile sahihtir. Kerahet-i tahrimiyye ile kılınanher namazın vakit içinde iadesi vacibtir." Durum böyle olunca, selamı terk ederek namazdan çıkma her ne kadar zimmetten namaz borcunu düşürüyor ise de, namazın kemali için vakit içerisinde iadesi gerekir. Hadis şarihlerinin Hanefilere mutlak ola­rak nisbet ettikleri hüküm, namazın farzlarının tamam olup olmaması bakı­mındandır. Yoksa namaz eksiksiz, kusursuz olarak tamdır, demek değildir. İshak b. İbrahim de, "kişinin teşehhüd miktarı oturduktan sonra se­lam vermeden namazdan çıkmasıyla namazı tamamlanmış olur" demekte­dir. Sözü geçen bu alimler görüşlerinin doğruluğuna "Resulullah (s.a.v.) İbn Mes'ud (r.a.)'in elini tutarak şöyle buyurmuştur: "İşte teşehhüdü bu şekil­de eda ettin mi, namazın tamdır. Kalkıp gitmek istersen, kalkıp gidebilirsin, oturmak istersen oturabilirsin" mealindeki ileride gelecek 970  no'lu hadis-i şerifi delil getirirler. İşte İbn Mes'ud (r.a.)'in bu hadis-i şerifi mezkur alimlerce iki yönden delil getirilmek istenmiştir:

 

1. Bu hadis-i şerifte teşehhüdden sonra selam vermeden namazdan çı­kan kimsenin namazının eda edilmiş olduğu ifade ediliyor. Eğer selam farz olsaydı bu kimsenin namazı eda edilmiş sayılmazdı.

 

2. Eğer selam vermek farz olsaydı, Resul-i Ekrem İbn Mes'ud (r.a.)'u teşehhüd miktarı oturduktan sonra namaza devam etmekle, kalkıp gitmek arasında muhayyer bırakmazdı. Rükün (farz) namazın kendisiyle eda edil­diği şeydir. Selam ise, namazdan çıkış ve namazı terk etmektir. Zira selam başkasına yöneltilen bir hitab olması sebebiyle namaza aykırı bir davranış­tır. Bu itibarla namaza aykırı bir davranışın rükün sayılması imkansızdır.

 

Ashab-ı kiramın ve tabiîlerin büyük çoğunluğu ile onlardan sonra ge­len alimlerin ekseriyeti ise, bir sonra gelecek olan "namazın anahtarı taha­rettir, tahrimi tekbirdir ve tahlili selam vermektir" mealindeki 618 no'lu hadisi delil getirerek selam vermenin farz olduğunu söylerler. (Şafiî, Hanbelî ve Malikî alimleri de bu görüştedirler). Ayrıca "Beni namaz kılarken gördü­ğünüz gibi namaz kılınız" hadisini de delil getirerek, "Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in selam vermeden namazdan çıktığı görülmemiştir" derler. [Buharî, ezan; edeb; ahad; Darimî, salat; Ahmed b. Hanbel, V, 53.]

 

Mevzuu teşkil eden hadis’in de ravilerini tenkid ederek zayıf olduğunu söyler­ler. Şayet bu hadisin sahihliği kabul edilse bile mensuhtur, derler. Selamın farz olmadığı görüşünü savunanların ikinci delili olan İbn Mes'ud hadisindeki: "İşte teşehhüdü bu şekilde eda ettin mi namazın tamdır" cümlesinin Cenab-ı Nebi (s.a.v.)'e değil, İbn Mes'ud'a ait bir söz olduğunu iddia ederler.

 

İmam Nevevî de bu cümlenin hadis-i şerifin aslından olmadığı halde, hadisin cümleleri arasına sıkıştırılmış (müdrec) bir söz olduğunda hadis nafızları ittifak etmişlerdir demektedir.