بَاب
إِمَامَةِ
النِّسَاءِ
61. Kadınların
İmamlığı
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
وَكِيعُ بْنُ
الْجَرَّاحِ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
جُمَيْعٍ
قَالَ حَدَّثَتْنِي
جَدَّتِي
وَعَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
خَلَّادٍ
الْأَنْصَارِيُّ
عَنْ أُمِّ وَرَقَةَ
بِنْتِ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
نَوْفَلٍ
الْأَنْصَارِيَّةِ
أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَمَّا غَزَا
بَدْرًا
قَالَتْ
قُلْتُ لَهُ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ ائْذَنْ
لِي فِي
الْغَزْوِ
مَعَكَ
أُمَرِّضُ مَرْضَاكُمْ
لَعَلَّ
اللَّهَ أَنْ
يَرْزُقَنِي
شَهَادَةً
قَالَ قَرِّي
فِي بَيْتِكِ فَإِنَّ
اللَّهَ
تَعَالَى
يَرْزُقُكِ
الشَّهَادَةَ
قَالَ
فَكَانَتْ
تُسَمَّى
الشَّهِيدَةُ
قَالَ
وَكَانَتْ
قَدْ
قَرَأَتْ الْقُرْآنَ
فَاسْتَأْذَنَتْ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنْ
تَتَّخِذَ
فِي دَارِهَا
مُؤَذِّنًا
فَأَذِنَ
لَهَا قَالَ
وَكَانَتْ
قَدْ
دَبَّرَتْ
غُلَامًا
لَهَا وَجَارِيَةً
فَقَامَا
إِلَيْهَا
بِاللَّيْلِ
فَغَمَّاهَا
بِقَطِيفَةٍ
لَهَا حَتَّى
مَاتَتْ
وَذَهَبَا
فَأَصْبَحَ
عُمَرُ
فَقَامَ فِي
النَّاسِ
فَقَالَ مَنْ
كَانَ
عِنْدَهُ
مِنْ
هَذَيْنِ
عِلْمٌ أَوْ
مَنْ
رَآهُمَا
فَلْيَجِئْ
بِهِمَا فَأَمَرَ
بِهِمَا
فَصُلِبَا
فَكَانَا أَوَّلَ
مَصْلُوبٍ
بِالْمَدِينَةِ
Abdurrahman b. Hallad
el-Ensari, Ummü Veraka binti Nevfel'den rivayet etmiştir: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedr savaş'ına çıkacağı zaman kendisine dedim ki:
"Ya Resulullah seninle beraber savaş'a çıkmama izin ver de hastaları
tedavi edeyim. Belki yüce Allah (bu sayede) bana şehidlik nasib eder."
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da şöyle) cevap verdi: "Evinde
kal, muhakkak Allah (c.c.) sana şehitliği nasib edecektir"
(Vekî' b. Cerrah) der
ki; Ona "şehide" denirdi. (el-Velîd) der ki: (Ümmü Veraka) Kur'an
okurdu, evinde özel müezzin bulundurmak için Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den izin istemiş, (Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na izin
vermişti.
(Veki') der ki; Ümmü
Veraka'ya ait bir köle ile cariye vardı. Ölümünden sonra onların hür
olacaklarını ifade etmişti. Bu köle ile cariye bir gece kalktılar, o'nu bir
kadife ile boğup öldürdüler. Sonra da kaçıp gittiler. Hz. Ömer (r.a.)
sabahleyin bunu duydu ve halka hitaben bir konuşma yaparak; "Kim bunları
bilir" veya "görürse, yakalayıp getirsin" dedi. Nihayet Ömer
(r.a.) onların (asılmasını) emretti de asıldılar ve Medine'de ilk asılan
kimseler oldular."
Hadisi sadece Ebu
Davud rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA: Bu hadis-i şerifte geçen Bedr savaşı, İslam
tarihinde iki defa vuku bulmuştur. Aslında Bedr -ismini bir- kuyudan alan-
Mekke ile Medine arasında bir yerdir. Bu kuyu Bedr b. Kureyş'e ait olduğu için
bu ismi almıştır. Birinci Bedr savaşı hicretin ikinci yılı Rabiülevvelinde
(Miladî 623) vuku bulmuştur. Kureyş kabilesinden bir çete Medine otlaklarına
kadar sokulup halkın hayvanlarını alıp götürmüşlerdi. Hz. Nebi bir gurub
muhaciri Hz. Ali'nin sancaktarlığında çeteyi takibe memur etti. Bunlar Bedr'e
kadar gittilerse de Kureyşli çeteyi yakalayamayarak geri döndüler. İkinci Bedr
Savaşı: Aynı yılın Ramazan'ında (Mart 624) vuku bulmuştur. Buna Büyük Bedr de
denir. Nebi (s.a.v.) Mekkeli müşriklerin ticaret kervanlarının
geliş-gidişlerini engellemek için tedbirler alıyor, bunun için komşu
kabilelerle ittifaklar kuruyordu. Yine Hz. Nebi Suriye'den dönmekte olan bir
ticaret kervanını üçyüzü aşkın bir kuvvetle ele geçirmek istemişti. Ancak
ashabıyla müşavereden sonra kervanı takib etmeyip savaşmaya karar verdi. Bunun
üzerine İslam kuvvetleri, Bedr'e gelmiş ve Hz. Peygamber harekat için en uygun
yeri seçerek müşriklerin su ile alakasını kesmiş oldu. O gece Nebi (s.a.v.)
Allah'a şöyle dua etmiştir: "Ya Rabbi! Bana va'd ettiğin yardımı bugün
lütfet ya Rabbi. Bu İslam cemaati bugün telef olursa yeryüzünde sana ibadet
edecek kimse kalmayacaktır."
Kur'an-ı
Kerim'de de "Karşı karşıya gelen ve biri Allah yolunda döğüşen, diğeri
kafir olan iki kimsenin halinde herkese ibret vardır" (Ali İmran (3, 13)
ayetiyle savaşın kaçınılmazlığı ve yine "Bütün bu toplananlar hezimete
uğrayıp dağılacaklar ve kaçacaklardır" (Kamer 54, 45) müjdesi ile de
müslümanların galib gelecekleri bildirilmekteydi. Nitekim bu savaşta melekler
müslümanlara yardım ettiler, düşman ağır bir yenilgiye uğradı. 70 ölü ve bir o
kadar da esir bırakarak kaçtılar. Müslümanların şehid sayısı ise 14 idi.
Hadis-i
şerifte geçen köle, bütün varlığıyla bir başkasının malı olan kimse demektir.
Bu, kadın ise cariye ismini alır, kölelik özellikle harplerin ortaya çıkardığı
içtimaî bir kurumdur. Bugün bu kurum İslamiyetin takibettiği ciddi ve
psikolojik usullerce ortadan kalkmıştır.
Köleler
beş kısma ayrılır:
1.
Azad edilmesi söz konusu olmayanlar.
Bunlara kınn denir.
2.
Belli bir para karşılığında azad edilmek üzere efendisiyle anlaşan ve sözleşme
yapan köle. Bunlara mükateb köle denir.
3.
Kısmen azad olup hürriyetini tamamen elde edebilmesi için çalıştırılan köle.
Bunlara müstes'i denir.
4.
Efendisinden çocuk doğuran cariyeye de Ümmü Veled denir.
5.
Azadı Efendisinin ölümüne bağlı olanlara Müdebber denir.
İşte
hadis-i şerifte söz konusu olan bu iki köle beşinci maddede zikredilen
müdebber sınıfından idiler. Hemen hürriyetlerine kavuşabilmek için efendileri
Ümm-ü Veraka'yı boğarak şehid ettiler. Bu hareketlerinin cezasını da asılarak,
hayatlarıyla Ödediler. Her ne kadar bu hadis-i şerif görünüşte "kısas
ancak kılıçla yapılır" (İbn Mace, diyat 25) hadis-i şerifine muhalif görünüyorsa
da Hz. Ömer'in onları önce kılıçla öldürdükten sonra ibret olsun diye astırmış
olması mümkündür.
Ümmü
Veraka (r.anha) Kur'an-ı Kerim'i tamamen ezberlemiş bir kimseydi. Resul-i
Ekrem (s.a.v.) kendisine şehitliğin nasib olacağını müjdelediği için de halk
kendisine "şehîde" ismini vermiştir. Nitekim gerçekten de zulme
uğrayarak hunharca şehid edildi.
Kur'an-ı
Kerim'i hıfz ettiği için evinde mahalle kadınlarına imamlık yapmak gayesiyle
evinde özel bir müezzin görevlendirmek istedi. Resul-i Ekrem de sadece kendi
ev halkına imamlık etmek üzere isteğini kabul etti. Bu husus bir sonraki
hadisten (no 592) anlaşılmaktadır. Tafsilat için oraya müracaat edilmelidir.