بَاب
بَدْءِ
الْأَذَانِ
27. Ezanın Meşru'
Kılınışı
حَدَّثَنَا
عَبَّادُ
بْنُ مُوسَى
الْخُتَّلِيُّ
وَزِيَادُ
بْنُ
أَيُّوبَ
وَحَدِيثُ
عَبَّادٍ
أَتَمُّ
قَالَا
حَدَّثَنَا
هُشَيْمٌ
عَنْ أَبِي
بِشْرٍ قَالَ
زِيَادٌ
أَخْبَرَنَا
أَبُو بِشْرٍ
عَنْ أَبِي
عُمَيْرِ
بْنِ أَنَسٍ
عَنْ
عُمُومَةٍ
لَهُ مِنْ
الْأَنْصَارِ
قَالَ
اهْتَمَّ النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لِلصَّلَاةِ
كَيْفَ
يَجْمَعُ
النَّاسَ
لَهَا
فَقِيلَ لَهُ
انْصِبْ
رَايَةً عِنْدَ
حُضُورِ الصَّلَاةِ
فَإِذَا
رَأَوْهَا
آذَنَ
بَعْضُهُمْ
بَعْضًا
فَلَمْ
يُعْجِبْهُ
ذَلِكَ قَالَ
فَذُكِرَ
لَهُ
الْقُنْعُ
يَعْنِي
الشَّبُّورَ
وَقَالَ
زِيَادٌ
شَبُّورُ
الْيَهُودِ
فَلَمْ
يُعْجِبْهُ
ذَلِكَ
وَقَالَ هُوَ
مِنْ أَمْرِ
الْيَهُودِ
قَالَ
فَذُكِرَ لَهُ
النَّاقُوسُ
فَقَالَ هُوَ
مِنْ أَمْرِ
النَّصَارَى
فَانْصَرَفَ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
زَيْدِ بْنِ عَبْدِ
رَبِّهِ
وَهُوَ
مُهْتَمٌّ
لِهَمِّ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَأُرِيَ
الْأَذَانَ
فِي مَنَامِهِ
قَالَ
فَغَدَا
عَلَى
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَخْبَرَهُ
فَقَالَ لَهُ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
إِنِّي
لَبَيْنَ نَائِمٍ
وَيَقْظَانَ
إِذْ
أَتَانِي آتٍ
فَأَرَانِي
الْأَذَانَ
قَالَ
وَكَانَ
عُمَرُ بْنُ
الْخَطَّابِ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ قَدْ
رَآهُ قَبْلَ
ذَلِكَ
فَكَتَمَهُ
عِشْرِينَ
يَوْمًا قَالَ
ثُمَّ
أَخْبَرَ
النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَهُ
مَا مَنَعَكَ
أَنْ
تُخْبِرَنِي
فَقَالَ
سَبَقَنِي
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
زَيْدٍ
فَاسْتَحْيَيْتُ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا بِلَالُ
قُمْ
فَانْظُرْ
مَا
يَأْمُرُكَ
بِهِ عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
زَيْدٍ
فَافْعَلْهُ
قَالَ
فَأَذَّنَ
بِلَالٌ قَالَ
أَبُو بِشْرٍ
فَأَخْبَرَنِي
أَبُو عُمَيْرٍ
أَنَّ
الْأَنْصَارَ
تَزْعُمُ
أَنَّ عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
زَيْدٍ
لَوْلَا أَنَّهُ
كَانَ
يَوْمَئِذٍ
مَرِيضًا
لَجَعَلَهُ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مُؤَذِّنًا
Ebu Umeyr b. Enes,
Ensar'dan olan amcalarından birinin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Nebî
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zihni halkı namaz'a nasıl toplayabileceği
meselesiyle (meşgul) idi. Kendisine: "namaz vakti girince bir bayrak dik,
onu görenler birbirlerine haber verirler" denildi. Fakat, o, bu teklifi
beğenmedi. Kurî ( çi )"dan yani borudan söz edildi.
Ravilerden Ziyad bunun
Yahudilere ait ibadete davet borusu olduğunu bildirmiştir.
Mebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bunu da beğenmedi ve, "Bu Yahudilerin işidir" buyurdu.
(Ravi) Ebu Umeyr (yahut
amcası) demiştir ki; Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e (bir de) çan
(çalınması) teklif edildiyse de Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bu, hıristiyan işidir" buyurdu. Abdullah b. Zeyd Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzüntüsünü içinde hissederek oradan ayrıldı
(gece), rüyasında kendisine ezan gösterildi. Sabahleyin hemen Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek; "Ben uyku ile uyanıklık arasında
iken bir de baktım ki, birisi geldi bana ezanı öğretti" diyerek rüyasını
nakletti.
Ebu Umeyr (yahut amcası)
dedi ki, "Halbuki Ömer b. el-Hattab (r.a.) bu rüyayı yirmi gün evvel
görmüş (fakat gördüğünü) saklamıştır. Ravi Umeyr (veya amcası) dedi ki, sonra
da (Ömer rüyasını) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e nakletti. Resul-i
Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de ona; "Bunu bana daha evvel neden
haber vermedin?" buyurunca, Ömer (r.a.) şöyle cevap verdi: Abdullah b.
Zeyd benden erken davrandı. Ben de utandım. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de: "Ya Bilal, kalk da bak Abdullah b. Zeyd sana ne söylerse
ezberle ve aynen icra eyle" buyurdu. (Ravi) dedi ki: "Bilal (ilk)
ezanı (böylece) okudu."
Ebu Bişr dedi ki: Bana
Ebu Umeyr'in haber verdiğine göre, Ensar; "Şayet Abdullah b. Zeyd o gün
hasta olmasaydı, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu müezzin yapardı"
derlerdi.
Sadece Ebu Davud
rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA: Ezan sözlükte
bildirmek, ilan etmek demektir. Dinî bir terim olarak ise ezan; "namaz
vaktinin girdiğini özel lafızlarla ilan etmektir."
Ezan
okuyana müezzin denir. Ezan Kitab, sünnet ve icma-ı ümmetle sabitir. Kur'an-ı
Kerim'de (Maide 53), (Cuma 6) ayet-i kerimelerinde ezandan bahsedildiği gibi pek
çok hadis-i şerifte de ezan bütün ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.
Her
ne kadar ezanın hicretten Önce meşru kılındığına dair Taberanî, İbn Merduye,
Darekutnî ve el-Bezzar tarafından pek çok haberler nakledilmişse de, gerçekte bu
rivayetlerin hiç birisi sağlam ve itimada şayan değildir. (Bu hadislerin
senetlerini görmek için, el-Menhel IV, 125'e bakılabilir.)
Gerçekte
ise ezan Hicretin birinci yılında hadis-i şerifte beyan edildiği şekilde meşru
kılınmıştır. Daha önce ise müslümanlar birbirlerini "haydi namaza,
namaza..." diyerek mescide çağırırlardı.
Bunu
uzakta olanlar işitmezlerdi. Namaz vaktinin girdiğini bildirmek için bir
alamete ihtiyaç duyulunca Hz. Nebi ashabına danıştı. Yapılan teklifleri ise
hadis-i şerifte açıklandığı üzere, küffara benzememek için kabul etmedi.
Neticede vahy ile te'yid edilen bir rüya sonucu namaz vakitlerini ilan etmek
için ezan meşru' kılındı.
Burada,
Nebilerden başkasının rüyasıyla dinî bir hüküm sabit olmadığı halde nasıl olup
da bir sahabinin rüyasıyla ezanın meşru' kılındığı sonucu akla gelebilir. Ancak
ezan, sadece bir veya iki sahabînin rüyasıyla sabit olmuş değildir. Çünkü
Resul-i Ekrem (s.a.v.)e Mi'rac gecesinde yedinci kat semada ezan gösterilmişti.
Fakat semada gördüklerinin yer yüzünde uygulanıp uygulanmayacağı konusunda bir
vahy veya bir jşaret bekliyordu. Abdullah b. Zeyd (r.a.)’in rüyasını anlatması
ve ardından Hz. Ömer b. el-Hattab'ın da aynı rüyayı gördüğünü söylemesiyle
Resul-i Ekrem (s.a.v.) Allah Teala'nın semada gösterdiklerini yer yüzünde
sünnet kılmak istediğini hemen o anda anlayarak "inşallah bu rii'ya
haktır" diyerek ezanın okunmasını emretmiştir. Buna göre bu mübarek
sahabîlerin gördükleri rüya rast-gele bir rüya değil, vahyle desteklenmiş bir
rüyadır. Nitekim Ebu Davud'un Kitabu'l-Merasilin'inde Ömer b. el-Hattab'ın,
rüyasını nakletmeye geldiği vakit, Resul-i Ekrem(S.A.V.)in O'na: "Bu senin
dediğin hususta bana daha evvel vahy geldi." buyurduğu rivayet
edilmektedir.
Bir
de "senin namım yükselttik" (el-lnşirah, 4) ayet-i kerimesi ile
Resul-i Ekrem'in isminin her zaman ve her yerde anılarak yükseltileceği va'd
edilmişti. Bu bakımdan ezanın ilk defa Resul-i Ekrem'in dilinden değil de başka
bir kimsenin dilinden duyulması ve bu va'd'ın çok parlak bir şekilde gerçekleşmesine
daha uygun düşmektedir.
Ezan
kuvvetli (müekked) bir sünnettir. İmam Ebu Hanife der ki, bir topluluk şehirde
ezansız ve ikametsiz namaz kılarlarsa, onlar sünnete karşı gelmiş ve günahkar
olmuşlardır. İmam-ı Muhammed'in şu sözüne bakarak ezanın vacip olduğunu
söyleyenler de vardır: "Bir belde halkı ezanı terk etmekte birleşirlerse,
onlarla (vazgeçinceye kadar) harb edilir." Bu iş ancak onun vacip olduğuna
göre yapılabilir. Bu iki hüküm birleştirilince ortaya sünnet-i müekkede’nin
terkinden, vacibin terki gibi günah kazanılacağı neticesi çıkar. Onun terk
edilmesine karşı savaşılır. Çünkü ezan İslam'ın bir alameti ve özelliğidir.
Bir hadis-i şerife göre Resul-i Ekrem (S.A.V.) harbetmek istediği bir kavmin
üzerine vardığı zaman o beldeden ezan sesi duyulunca onların müslüman olduğuna
hükmeder ve saldırmaktan vazgeçerdi. bk. Buharî, cihad; ezan; Müslim, salat; Ebu
Davud, cihad; Tirmızî, siyer; Darimî, siyer; Ahmed b. Hanbel, III, 132, 159,
205, 229, 253.
Nitekim
aynı durum Asr-ı Saadette vuku bulmuş Hz. Nebi Beni Müstalik kabilesine
tahsildar olarak Velid b. Ukbe'yi göndermişti. Kabile halkı onu gördüklerinde
kendisini karşılamak üzere çıkmışlar gelene ikram, gönderene ikram olacağından,
uygun bir şekilde onu karşılamak istemişlerdi. Kabile ile Velid'in eski bir
anlaşmazlıkları olduğundan bunu fırsat bilerek kendisini öldürmeye geldikleri
zannı ile hemen geri dönmüş, Resulullah'a onların İslam'dan irtidad ettiklerini
haber vermişti. Buna sinirlenen Hz. Peygamber, Hz. Halid b. Velid'i bir bölük
askerle onların üzerine göndermiş acele etmemesini ve durumu soruşturmasını da
emretmişti. Geceleyin kabilenin bölgesine yaklaşınız. Halid, öncüler ve
casuslar göndermiş gelen haberde onların İslama bağlı olduklarını, o kabileden
ezan sesleri duyduklarını, namaz kıldıklarını gördüklerini haber vermeleri
üzerine Hz. Halid sabahleyin nakledilenleri bizzat görmüş ve Resulullah'a
dönerek namaz kıldıklarını, ezan okuduklarını, İslam şiarını terk
etmediklerini, çıkışlarının karşılamaya niyet ile olduğunu haber vermiştir.
Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) bu habere memnun kalmış ve bu konuda yanlış haber
veren sahabiyi te'diben müs-lümanları teenniye davet eden, Hucurat Suresinin 6.
ayeti nazil olmuştur. bk. Tefsir-i Kurtubî, XVI, 31.
Hattabi'nin
açıklamasına göre, ezan iman’ın aklî ve naklî esaslarını içine alan özlü
kelimelerden meydana gelmiştir. Şöyle ki; "Allahu Ekber" sözleriyle
başlar. Bu sözler Allah Teala’nın varlığını ve kemal sıfatları ile müttasıf
olup,noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu bildirir. Sonra Allah'ın birliğini,
benzeri eşi-ortağı olmadığını bildiren ‘Eşhedu en la ilahe illallah’ sözlerine
geçilir. ‘Eşhedu enne Muhammeden Resulullah’ sözleriyle ise Nebilik ikrar
edilir. Bundan sonra da ‘hayya ele’sselah’ sözleriyle namaz’a davet edilir.
Çünkü namaz ancak Nebiin haber vermesiyle bilinebilir. Daha sonra da ‘hayya
elel felah’ sözleriyle felaha çağrılır ki, felah'dan maksat, daimî ve
sıkıntısız bir hayat ve kurtuluştur. Bu da ahiret hayatıdır. Yani ezan iman
esaslarını ihtiva etmektedir.
Nevevî'ye
göre ezanın faziletleri pek çoktur:
1.
Ezan sesini duyan şeytanlar, ezan sesini duymayacak kadar uzaklara kaçarlar,
2.
Büyük korku ve dehşete düşenlere ezan huzur, emniyet ve ferahlık bahşeder.Bu
durumda kalan kimselere ezan okumaları tavsiye edilir.
3.
Ezan okunduktan sonra dua kabul edilir.
4.
Ezanın İslam'da şiar olması ve her zaman her yerde yükselmesi gerektiği hatta
yeni doğan bebeğin bir kulağına ezan, öbür kulağına kamet getirilmesi
Nebiimizin sünnetlerindendir.
5.
Ezanı işiten canlı-cansız her şey, ezanı okuyanın müslüman olduğuna kıyamet
gününde şahitlik edecektir. Şeytan şahit olmak korkusuyla ezan sesinden kaçar.
Çünkü kendisi şahitlik etmek istemese bile uzuvlarının şahitlik edeceğini
bilir.
Ezan
namaz vaktinin girdiğini bildirmek için okunur. Arapça olması ve akıllı bir
kimse tarafından okunması gerekir. Müezzinin iyi ahlaklı, namaz vakitlerini
bilen, abdestli, cemaati namaza yöneltmeye gücü yeten, güzel ve yüksek sesli
birisi olması ve yüksekçe bir yerde okuması tercih edilir. Yüksek bir yere
çıkmakla sağır kimseler de müezzini görerek vaktin girdiğini anlayabilirler.
Halbuki günümüzde hoparlörlerle cami içinden ezan okuyanlar bu tutumlarıyla
işitme özürlüleri ihmal etmektedirler.
Ezan
ikametin tersine ağır ağır okunur. Cumadan başka bir farz için birden fazla
ezan okunmaz. Evde ve kırda kılınacak namazlar için de ezan okunabilir. Yalnız
başına kırda namaz kılan kimse şayet ezan okursa, iki ucu görülemeyecek sayıda
melaike-i kiram gelerek arkasına cemaat olurlar.
Bir
namaz için daha vakti girmeden ezan okunmaz. Ezan ile ikametin arasını biraz
ayırmak uygun olur. Ezan ve İkamet kaza namazları için de sünnettir. Ezanda
lahn (kelimeleri doğru okumamak veya makama riayet kas-dıyla lafızları
değiştirmek) caiz değildir. Ezan ve ikamet esnasında müezzinin bir söz
söylemesi, hatta verilen selamı alması mekruhtur. Ezan okunurken konuşulmaz;
hatta evinde Kur'an okuyan kimsenin bile durup ezanı dinlemesi ve müezzinin
okuduklarını tekrarlaması gerekir. Camide Kur'an okuyanın Kur'an'ını kesmesi
gerekmez. " Ezan şu sözlerden meydana gelir:
Dört
defa "Allahü ekber, (Allah büyüktür)”; İki defa "Eşhedü en-la ilahe
illallah (Allah'dan başka ilah olmadığına şehadet ederim)", iki defa
"Eşhedü enne Muhammeden Resulullah (Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın elçisi
olduğuna şehadet ederim)" İki defa "Hayye ala's-Salat (Haydin namaza)";
iki defa "Hayye alel-felah (haydin kurtuluşa)'.' Sadece sabah ezanlarında
iki defa "Es-Salatü hayrün mine'n-nevm" (Namaz uykudan) daha hayırlıdır)'/
iki defa "Allahu ekber" (Allah en büyüktür)',' bir defa da "La
ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)" denir. Ezan ve ikameti
işiten kimsenin bunları kendi kendine tekrarlaması salat ve felahlarda
"La havle vela "kuvvete illa billah" demesi, ve sabah ezanında "Es-salatu
hayrun minnevm"e "sadakte ve bererte" (doğru söylüyorsun) diye
karşılık vermesi sünnettir.
Hadis-i
şerifte geçen "Ya Bilal kalk..." sözü ezanın ayakta okunmasının
meşru olduğuna delildir. Kadı İyaz "Hiç bir mezhebe göre oturarak ezan
okumak caiz değildir. Yalnız, Ebu Sevr ile Malİkîlerden Ebü'l-Ferec oturarak
ezan okumanın caiz olduğunu söylemişlerdir" demişse de, İmam Nevevî bu
sözü tenkid etmiştir.Nevevi'ye göre "kalk" sözünün anlamı,"ezanı
okumak için uygun bir yere git" demektir. Ezanı ayakta okumanın sünnet
oluşu ise başka hadis-i şeriflerle sabittir. Bu hadisle ilgili değildir"
demiştir.
Nitekim,
ezanın ayakta okunması Şafiî ve Hanefî mezheblerine göre sünnettir. Şayet
oturarak okunursa, ezan sahihtir. Hanefîlerin "El-Muhît" adlı fıkıh
kitabında şöyle denilmektedir: "Bir kimse yalnız kendisi için ezan
oku-yacaksa, özrü olmadığı halde oturarak ezan okumasında bir sakınca yoktur.
Çünkü burada başkalarına duyurmağa ihtiyaç yoktur. Özürsüz olarak oturduğu
yerden okuduğu ezan sahihtir. Yalnız fazileti yoktur. Aynı şekilde ayakta
durmaya gücü yettiği halde ezan okusa da sahihtir."