SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 322 >>

DEVAM: 121. Teyemmüm

 

275 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ الْعَبْدِيُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ سَلَمَةَ بْنِ كُهَيْلٍ عَنْ أَبِي مَالِكٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبْزَى قَالَ كُنْتُ عِنْدَ عُمَرَ فَجَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ إِنَّا نَكُونُ بِالْمَكَانِ الشَّهْرَ وَالشَّهْرَيْنِ فَقَالَ عُمَرُ أَمَّا أَنَا فَلَمْ أَكُنْ أُصَلِّي حَتَّى أَجِدَ الْمَاءَ قَالَ فَقَالَ عَمَّارٌ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَمَا تَذْكُرُ إِذْ كُنْتُ أَنَا وَأَنْتَ فِي الْإِبِلِ فَأَصَابَتْنَا جَنَابَةٌ فَأَمَّا أَنَا فَتَمَعَّكْتُ فَأَتَيْنَا النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ إِنَّمَا كَانَ يَكْفِيكَ أَنْ تَقُولَ هَكَذَا وَضَرَبَ بِيَدَيْهِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ نَفَخَهُمَا ثُمَّ مَسَحَ بِهِمَا وَجْهَهُ وَيَدَيْهِ إِلَى نِصْفِ الذِّرَاعِ فَقَالَ عُمَرُ يَا عَمَّارُ اتَّقِ اللَّهَ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنْ شِئْتَ وَاللَّهِ لَمْ أَذْكُرْهُ أَبَدًا فَقَالَ عُمَرُ كَلَّا وَاللَّهِ لَنُوَلِّيَنَّكَ مِنْ ذَلِكَ مَا تَوَلَّيْتَ

 

Abdurrahman bin Ebza (r.a.)'den şöyle demiştir: Ben Ömer bin el-Hattab (r.a)'ın yanında idim. Bir adam geldi ve; (Ya emire'l-mu'minin) biz bir iki ay bir yerde kalıyoruz. (Cünub oluyor su bulamıyoruz, ne yapalım?) dedi. Hz. Ömer; Ben olsam su buluncaya kadar yıkanmam, cevabını verdi. (Orada bulunan) Ammar şöyle dedi: Ya Emir'el-mu'minin, hatırlıyor musun? Hani seninle deve (gütmek) de idik de ikimiz de cünup olmuştuk. Bunun üzerine ben yerde yuvarlandım.Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip durumu söyledim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem); "Şöyle yapman sana yeterdi" buyurdu ve ellerini yere vurdu, sonra onlara üfledi. Sonra da elleriyle yüzünü ve kolunun yansına kadar ellerini meshetti.

 

Hz. Ömer: Ey Ammar Allah'tan kork! dedi. Ammar da: Ya Emirel-mu'minin, eğer sen istersen vallahi bunu ebediyyen (bir daha) söylemem, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: Hayır, vallahi bundan (teyemmüm hadisesinden) üzerine aldığın sorumluluğu sana bırakıyorum, dedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, teyemmüm; Müslim, hayz; Nesai, tahare; İbni Mace, tahare; Ahmed b. Hanbel IV, 263, 265, 320.

 

AÇIKLAMA:     Haberden anlaşıldığına göre, bir adam Hz. Ömer'e gelerek kendilerinin çok az su bulunan bir yerde olduklarını, bu yüzden bazan yıkanabilmek için bir iki ay su bulamadıklarını, bu durumda ne yapmaları gerektiğini sormuş. Hz. Ömer de "Ben olsam su buluncaya kadar yıkanmam" diyerek bu durumda namaz kılamayacaklarını söylemiş; orada bulunan Hz. Ammar başlarından geçen bir hadiseyi hatırlatarak, böyle hallerde teyemmüm yapılabileceğini belirtmek istemiştir. Ancak Hz. Ömer bu hadiseyi hatırlayamamış ve bu istikametteki bir fetvanın vebalinin Ammar'a ait olacağını söylemiştir.

 

Bu hadiste Resulullah (s.a.v.)'in, ellerini yere vurduktan sonra üflediği beyan edilmektedir ki önceki hadiste de ifade edildiği üzere teyemmümde elde toz bulunmasını şart koşmayanların görüşlerini te'yid eder. Karşı görüşte olanlar, bu üflemenin, tozu uçurmayacak şekilde hafif olduğunu söylemişlerdir.

 

Yine Hadisten, teyemmümde bir vuruşun yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, bazı alimlerin bu görüşte oldukları daha evvel beyan edilmişti. İki vuruşun farz olduğu görüşünde olanlar, bu Hadisi şu şekilde anlamışlardır: "Bu ve bundan önceki hadis, meshin nasıl yapıldığını beyan içindir. Teyemmümle ilgili bütün esasları ifade etmemekdedir. Allah, abdestte elleri dirseklere kadar yıkamayı "yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız" [Maide 6] ayeti ile farz kılmıştır. "Teyemmüm’de de meshi "yüzünüzü ve ellerinizi mesh ediniz"[Nisa 43] ayeti ile vacip kılmıştır. Teyemmüm ayetinde mutlak olarak zikredilen el, abdest ayetinde "dirseklere kadar" diye kaydedilen eldir. Bu açık beyan ancak bunun kadar açık bir beyanla terkedilebilir ki, o da yoktur. Öyleyse teyemmümde ellerin meshedileceği miktar, "dirseklere kadar"dır. Bu ifadeler, ayrıca teyemmümde, ellerin bileklere kadar meshini yeterli görenlere de bir cevap mahiyetindedir.

 

Hafız İbni Hacer el-Askalani Buhari şerhi Fethu'l-Bari'de teyemmümde vacip olan şeylerin bu hadiste anlatılanlar olduğunu, bunlara ilave olarak fiilen yapılan şeylerin kemale delalet ettiğini, kavli bir ziyadenin de mevcut olmadığını söylemektedir.

 

Ammar (r.a.)'ın bu kıssası Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında içtihadın caiz olduğuna ve bunun fiilen tatbik edildiğine delildir. Fakat konu, usul alimleri arasında ihtilaflara yol açmıştır.Kimi, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devrinde içtihadın mutlak olarak caiz olmadığını; kimi, Efendimiz'in gıyabında caiz olduğunu, huzurunda caiz olmadığını söylerken bazıları da Efendimizin hem huzurunda hem de gıyabında içtihadın caiz olduğu görüşünü benimsemektedirler. Menhel sahibinin beyanına göre esah olan, her halükarda cevazıdır.

 

 

DEVAM