DEVAM: 60. Mestler
Üzerine Meshetmek
130
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
عِيسَى بْنُ
يُونُسَ
حَدَّثَنِي
أَبِي عَنْ
الشَّعْبِيِّ
قَالَ
سَمِعْتُ
عُرْوَةَ
بْنَ الْمُغِيرَةِ
بْنِ
شُعْبَةَ
يَذْكُرُ عَنْ
أَبِيهِ
قَالَ كُنَّا
مَعَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فِي
رَكْبِهِ
وَمَعِي
إِدَاوَةٌ
فَخَرَجَ لِحَاجَتِهِ
ثُمَّ
أَقْبَلَ
فَتَلَقَّيْتُهُ
بِالْإِدَاوَةِ
فَأَفْرَغْتُ
عَلَيْهِ
فَغَسَلَ
كَفَّيْهِ
وَوَجْهَهُ
ثُمَّ أَرَادَ
أَنْ
يُخْرِجَ
ذِرَاعَيْهِ
وَعَلَيْهِ
جُبَّةٌ مِنْ
صُوفٍ مِنْ
جِبَابِ
الرُّومِ
ضَيِّقَةُ
الْكُمَّيْنِ
فَضَاقَتْ
فَادَّرَعَهُمَا
ادِّرَاعًا
ثُمَّ
أَهْوَيْتُ
إِلَى
الْخُفَّيْنِ
لِأَنْزَعَهُمَا
فَقَالَ لِي
دَعْ الْخُفَّيْنِ
فَإِنِّي
أَدْخَلْتُ
الْقَدَمَيْنِ
الْخُفَّيْنِ
وَهُمَا
طَاهِرَتَانِ
فَمَسَحَ
عَلَيْهِمَا
قَالَ أَبِي
قَالَ
الشَّعْبِيُّ
شَهِدَ لِي
عُرْوَةُ
عَلَى
أَبِيهِ
وَشَهِدَ
أَبُوهُ
عَلَى
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
Muğire b. Şu'be'nin oğlu
Urve babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Biz Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber bir deve süvarisi topluluğu içinde
bulunuyorduk. Yanımda bir de su kab'ı vardı. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi
ve sellem) ihtiyacı için dışarı çıktı, biraz sonra geri döndü. Ben kendisini su
kabıyla karşıladım ve ona su döktüm. Ellerini ve yüzünü yıkadı, sonra da
kollarını (sıvayarak) dışarı çıkarmak istedi. Halbuki üzerinde yenleri dar,
yünden (dokunmuş) bir Rum cübbesi vardı. Cübbe dar gelince kollarını cübbenin
altından çıkarıp uzattı. Sonra çıkarmak için mestlere ellerimi uzattım. Bana;
"Mestleri bırak! Çünkü ben onları ayaklarım temiz iken (abdestliyken)
giydim.” dedi ve hemen üzerlerine meshetti.
Ravi İsa b. Yunus dedi
ki: ''Babam Yunus, Şa'bi'nin (şöyle) dediğini nakletti: "Urve, bu hadisi
babasından bizzat müşahede ettiğini, babasının da Rasulullah'dan müşahede etmiş
olduğunu kesinlikle ifade etti:”
Diğer tahric: Buhari,
vudu; Müslim, tahare; Nesai, tahare; İbn Mace, tahare; Tirmizî, tahare
AÇIKLAMA: Yukarıda kısaca hikaye
edilen hadisede, Muğire b. Şu'be'nin Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ayaklarını
yıkayacağını zannederek mestlerini çıkarmak istemesi üzerine Nebi (s.a.v.)in
"Onlara dokunma, ben onları ayaklarım temizken giydim" buyurması
meshlerin sahih olabilmesi için abdestli iken giyilmelerinin şart olduğuna
delalet eder. Binaenaleyh ayağın birini yıkayıp daha abdest tamam olmadan mesti
yıkanan ayağına, sonra ikinci ayağını yıkayıp ikinci mesti de öbürüne giyen
kimse mestleri tam abdestli giymiş sayılmayacağından bu mesh caiz değildir.
İmam
Malik, Şafii, Ahmed, İshak bu görüştedirler. İmam Nevevi de bu hususta şunları
söylüyor; Hadiste geçen ayakların temiz olmasından murad, bütün abdest
organlarının temiz olmasıdır. Binaenaleyh, diğer abdest organları tamamen
yıkanmamişken bir ayağı yıkayınca hemen ona mest giymek caiz değildir.[Nevevi,
Şerbu Müslim III, 170.]
Ebu
Hanife ile Süfyan-i Sevri, Yahya b. Adem, Müzeni ve Ebu Sevr ise: “Meshin sahih
olması için ayakların yıkanmış iken giyilmiş olmaları yeterlidir. Binaenaleyh
önce sağ ayağın yıkanıp, mestin giyilmesi sonra da sol ayağın yıkanıp mestin
giyilmesi, caizdir. Tam taharetin vakti mestlerin giyildiği vakit değildir.
Bilakis, abdestin bozulduğu vakittir.[Meylani Ahmed, Hidaye Tercümesi, I, 61]
demişlerdir. Hidaye müellifi Merğinani'nin bunu böyle izah etmesine itiraz eden
Şafiiler: "Bu hadis onun aleyhinedir" demektedirler. Ancak Ayni bu
itiraza şu cevabı vermiştir. "Biz evvela Hidaye sahibinin sözünü ele
alacağız, sonra itirazlara cevap vereceğiz. Hidaye sahibinin "mestlerin
tam taharetle giyilmesi şarttır" sözü onları giyerken tam taharetin şart
kılındığını değil, bilakis tam taharetin abdest bozulduğu zaman şart olduğunu
ifade eder. Bizim mezhebimiz budur. Hatta bir kimse evvela ayaklarını yıkayarak
mestlerini giyse de ondan sonra abdestini tamamlasa abdesti sahihdir. Onu
bozduktan sonra tekrar abdest alırken mestlerinin üzerine mesh edebilir. Çünkü,
mestler abdestsizliğin ayaklara sirayetine mani olan şeylerdir. Binaenaleyh
onlar ne zaman mani olacaklarsa tam taharet de o zaman şarttır. Mestlerin mani
olacakları zaman hades yani abdestsizlik zamanıdır.
İtirazcının
sözüne cevap meselesine gelince, bu hadis Hidaye müellifinin aleyhine delil
olamaz. Çünkü evvela biz de, mest giymenin şartı tam abdestli olmaktır,
diyoruz. Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur. İhtilaf ancak, mestler giyilirken
mi, yoksa abdest bozulduğu zaman mı abdest şarttır, meselesindedir.
Bize
göre abdest bozulduğu zaman tam abdestli olmak şartken Şafiilere göre mestleri
giymeden önce tam abdestli bulunmak şarttır. Bu ihtilafın neticesi şudur: Bir
kimse evvela ayaklarını yıkayarak mestlerini giyse, sonra abdestini tamamlasa
bize göre bir daha o mestlerin üzerine mesh caizdir. Şafii mezhebine göre ise,
caiz değildir. Çünkü onlarda tertip şarttır. Binaenaleyh Peygamber (s.a.v.)'in
mestleri giyerken tam abdestli bulunmayı şart koştuğunu kabul etmiyoruz. Ancak
ayakların temiz iken mestlerin giyilmesi şarttır, diyoruz. Çünkü Hadisten
anlaşılan budur. Yine hanefi imamlarından Tahavi'ye göre Rasulullah (s.a.v.)
"Ben onları temiz olarak giydim" buyurarak "ben onları evvela
yıkamıştım" manasını kasdetmiş olabilir. Şu halde onları abdestini
tamamlamadan giymiş demektir. Ayakların temizliğinden, kiri, pası veya
cünüplüğü kasdetmiş de olabilir..." diyor.
Yine
aynı itirazcı şunu söylüyor: "İbn Huzeyme'nin Safvan b. Gassan'dan rivayet
ettiği bir hadiste "Bize Rasulullah (s.a.v.) ayaklarımız teiniz olarak
mestlerimizi giydiğimiz vakit sefer halinde üç gün, mukim iken bir gün bir gece
onların üzerine mesh etmemizi emir buyurdu" denilmektedir. İbn Huzeyme bu
hadis'i Müzeni'ye sorduğunu, Müzeni'nin ona, "bu hadisi bizim ulemamız
rivayet etti, Şafii'nin en kuvvetli delili budur”' dediğini söylüyor."
Ben
derim ki, eğer Muzeni "Şafii'nin en kuvvetli delili bottur" sözüyle mesih
müddetini misafir için üç gün, mukim için bir gün bir gece olduğunu
kasdediyorsa bunu kabul ediyoruz. Fakat mestleri giyerken tam abdestli olmanın
şart olduğunu kasdediyorsa kabul etmiyoruz."[Ayni Umdetu'l-Kari]
Bu
Hadiste meshin sahih olabilmesi için bulunması gereken şortların bir kısmı
açıklanmıştır. Ulema bu şartların dışında dana başka şartların da bulunmasını
şart koşmuşlardır.
1)
Ayaklar suyla yıkanmış olmalıdır. Binaenaleyh teyemmümle alınan abdestle
ayaklara mesh etmek caiz değildir.
2)
Mestlerin temiz olması lazımdır.
3)
Kendisiyle peşi peşine yürümek mümkün olmalıdır, Hanefiler bu mesafeyi bir
fersah olarak takdir etmişlerdir ki, yaklaşık olarak 6 kilo metredir. Şafiiler
ise, bu mesafenin misafir sayılacak kadar uzun olması lazım geleceği
görüşündedirler.
4)
Malikiler ise, ayrıca mestlerin deriden olmasını ve ayağa süs teşkil etmesi
için değil, ayağın muhafazası için giyilmiş obuasını ve dikiş'i bulunmasını
şart koşarlar. Ayrıca sünnete uymak gayesi ile giyilmiş olup sadece rahatlık gayesiyle
giyilmemiş olmasını da şart kılarlar. Keza hac esnasında dikişli mest giymek
gibi, mesti giymekle bir haramı işlememiş olmak lazımdır.
Hanbelilere
göre ise,
1)
Kendi kendine ayakta duramayan şey mest olamaz.
2)
Gasbedilmiş mest üzerine mesh caiz değildir.İsterse bu gasba zaruretler
sürüklemiş olsun.
3)
Cam gibi saydamlığından veya şeffaflığından dolayı dışından bakınca içindeki
ayağı göstermemesi lazımdır. Keza çok ince olduğundan deriyi göstermemesi
gerektir. Binaenaleyh o ince örülmüş çoraplar üzerine mesh caiz değildir. Bir
de yukarıdan bakılınca yıkanması farz olan yerlerden bazı kısımların
görülebileceği kadar geniş olmaması lazımdır.
Hanefi
mezhebinde ise kısaca mestin şartlan şunlardır.
1)
Mestleri abdestli olarak giymek.
2)
Mestler, ayakları topuk kemikleriyle beraber örtecek şekilde olmalıdır.
3)
Giyilen mest ayakta olduğu halde bir fersah yürümeye müsait olmalıdır.
4)
Mestin topuktan aşağı olan kısmında, ayağın küçük parmağının üç katı
genişliğinde yırtık olmamalıdır.
5)
Mestler bağsız olarak ayakta duracak derecede kalın olmalıdır.
6)
Mest suyu geçirmemelidir.
7)
Mest giyilen ayak en az, küçük ayak parmağıyla üç parmak genişliğinde
olmalıdır.