باب: قول
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (لا
تسألوا أهل
الكتاب عن شيء).
25. NEBİ S.A.V. "EHL-İ KİTAB'A HERHANGİ BİR ŞEY
SORMAYINIZ" SÖZÜ
وقال أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري:
أخبرني حميد
بن عبد
الرحمن: سمع
معاوية يحدث رهطاً
من قريش
بالمدينة،
وذكر كعب
الأحبار فقال:
إن كان من
أصدق هؤلاء
المحدِّثين
الذين يحدِّثون
عن أهل
الكتاب، وإن
كنا مع ذلك
لنبلو عليه
الكذب.
حدثني محمد
بن بشار:
حدثنا عثمان
بن عمر: أخبرنا
علي بن
المبارك، عن
يحيى بن أبي
كثير، عن أبي
سلمة، عن أبي
هريرة قال:
كان
أهل الكتاب
يقرؤون
التوراة
بالعبرانية،
ويفسرونها
بالعربية
لأهل
الإسلام،
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (لا
تصدِّقوا أهل
الكتاب ولا
تكذِّبوهم،
وقولوا:
{آمنَّا بالله
وما أنزل
إلينا وما
أنزل إليكم}).
الآية.
[-7362-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Ehl-i Kitap
(Yahudiler) Tevrat'ı İbranice metni ile okurlar ve onu Arap diliyle
Müslümanlara tefsir ederlerdi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem sahabilerine şöyle buyurdu: "Ehli Kitab'ın sözlerini tasdik
etmeyiniz, tekzip de etmeyiniz. Ancak şöyle deyin: 'Biz, Allah'a ve bize
indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Esbat'a indirilene, Musa ve İsa'ya
verilenlere Rableri tarafından diğer Nebilere verilenlere, onlardan hiçbiri
arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk' deyin.
"(Bakara 136)
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا
إبراهيم:
أخبرنا ابن
شهاب، عن عبيد
الله بن عبد
الله:
أن
ابن عباس رضي
الله عنهما
قال: كيف
تسألون أهل
الكتاب عن
شيء، وكتابكم
الذي أنزل على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أحدث،
تقرؤونه محضاً
لم يُشَبْ، وقد
حدَّثكم أن
أهل الكتاب
بدَّلوا كتاب
الله
وغيَّروه،
وكتبوا
بأيديهم
الكتاب،
وقالوا: هو من
عند الله
ليشتروا به ثمناً
قليلاً؟ ألا
ينهاكم ما
جاءكم من
العلم عن
مسألتهم؟ لا
والله، ما
رأينا منهم
رجلاً يسألكم
عن الذي أنزل
عليكم.
[-7363-] Abdullah b. Abbas r.a. şöyle demiştir: Sizler
ehl-i kitaba herhangi bir şeyi nasıl soruyorsunuz? Halbuki Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e indirilmiş olan kitabınız, kitapların en
yenisidir. Sizler onu halis olarak ve (içine başka hiçbir şey) karışmamış
olduğu halde okumaktasınız. (Bu kitap) ehl-i kitabın Allah'ın kitabını tebdil
edip, değiştirdiklerini, kitabı kendi elleriyle yazdıklarını ve onu verip az
bir bedeli almak için 'Bu Allah katındandır' dediklerini sizlere söylemiştir.
Dikkat edin! Size gelmiş olan ilim, onları sorma yasağı getirmiyor mu? Vallahi
biz onlardan hiçbir kimseyi size indirilmiş olan kitap hakkında size soru
sorarken görmüş değiliz!
Abdurrezzak'ın Hureys b. Zahir'den nakline göre Abdullah b. Abbas
şöyle demiştir: "Ehl-i kitaba (dininiz hakkında herhangi bir şey)
sormayınlZ. Çünkü onlar, nefislerini saptırmış kimseler olarak sizlere doğru
yolu asla göstermeyeceklerdir. (Onlara uyarsanız) ya hakkı yalanlarsınız ya da
bir batılı doğrularsınız."(Abdurrezzak, Musannef, VI, 111) Süfyan es-Sevri
bu haberi bu isnatla ancak şu lafızia nakletmiştir: "Ehl-i Kitaba herhangi
bir şey sormayınız' Çünkü onlar sapıtmış kimseler olarak bir hakkı
yalanladığınız veya bir batılı doğru!adığınız yolunda uyarıda bulunarak size
doğru yolu asla göstermeyeceklerdir." Bu haberin isnadı hasendir. İbn
Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Sözkonusu yasaklık, ehl-i
kitaba hakkında nas olmayan bir mesele hakkında soru sormakla ilgilidir. Çünkü
bizim şeriatımız kendisi ile yetinen bir dindir. Bizim dinimizde herhangi bir
nas bulunmadığında nazar (düşünme ve tefekkür) ve istidlal, onlara soru sormaya
ihtiyaç bırakmaz. Sözkonusu yasaklığa bizim şeriatımızı tasdik eden haberlerle,
geçmiş milletlere dair haberler hakkında soru sormak dahil değildir. Yüce
Allah'ın "Senden önce kitabı okuyanlara sor"(Yunus 94) ayetine
gelince, bundan maksat, ehl-i kitabın iman edenleridir. Yasaklık ise onların
içinden iman etmeyenıere soru sormaktır. Emrin tevhid ve Muhammedi risalet ve
benzeri konularla ilgili olması, yasaklığın bunun dışındaki şeylerle bağlantılı
olması ihtimali de mevcuttur.
"Muaviye şöyle demiştir: Ka'bulahbar, ehl-i kitaptan bize
haber verenlerin en doğru sözlüsü ise de bazen yalan söylemekte olduğunu da
tecrübe etmekteyiz."
Yani onun rivayetleriyle şahsı hakkındaki bilgiler arasında
çelişki bulunmaktadır.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İbnü't-Tin şöyle demiştir: Bu, İbn Abbas'ın Ka'bulahbar
hakkındaki "Kendiliğinden değiştirdi ve yalana düştü" şeklindeki
ifadesine benzemektedir. Muaviye'nin sözündeki "muhaddisın"
kelimesinden maksat, Ka'bulahbar gibi ehl-i kitaptan olan, sonra Müslüman olan
kimselerdir. Ka'bulahbar, ehl-i kitaptan rivayette bulunurdu. Onlarına
kitaplarına bakıp, orada olan şeyleri nakledenler de böyledir. İbnü't-Tin şöyle
devam eder: Herhalde onlar da Ka'b gibi idiler. Ancak Ka'b onlardan çok daha
basiretli ve sakınacağı şeyi çok iyi bilen bir kişi idi. İbn Hibban,
Kitabu's-Sikat isimli eserinde şöyle der: Muaviye'nin maksadı, Ka'b'm yalancı
olduğunu bildirmek değil, verdiği haberlerde zaman zaman hataya düştüğünü
vurgulamaktır.
Bir başkası ise şöyle demiştir: "Li nebluve aleyhi=tecrübe
etmekteyiz" ifadesindeki zamir Ka'b yerine değil, kitap yerine
kullanılmıştır. Yani kitaplarını değiştirip, tahrif ettikleri için içinde yalan
yanlış şeyler yer almıştır. lyaz'ın bu konudaki görüşü şöyledir: Sözkonusu
zamirin, "kitap", "Ka'b" ve yalan söylemek istemese ve
kasıtlı davranmasa bile "Ka'b'ın sözü" yerine kullanılmış olması
mümkündür. Zira "yalan" sözcüğünde kasıtlı olmak şart değildir. Tam
tersine yalan, herhangi bir şeyi olduğunun aksine haber vermekten ibarettir.
Bunda Ka'b'ı yalancılıkla cerh etmek niteliği yoktur. İbnü'I-Cevzi şöyle
demiştir: İfadenin manası şudur:
Ka'b'ın ehl-i kitabtan haber verdiği bazı şeyler asılsızdır.
Yoksa cümlenin manası, Ka'b kasten yalan söylemektedir demek değildir. Çünkü
Ka'b bilginlerin hayırlılarındandır. Bu, Zı Ra'ın oğullarından Ka'b b. Mati' b.
Amr b. Kays olup, künyesi Ebu İshak'tır. O Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
sağlığında yaşını başını almış bir kişi idi. Yahudi olup, onların kitaplarını
biliyordu. Hatta ona Ka'bu'I-Habr veya Ka'bulahbar deniyordu. Onun İslama
girmesi, Ömer'in zamanında olmuştur. Bazıları Ebu Bekir'in halifeliği döneminde
olmuştur derler. Ka'b'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in döneminde Müslüman
olduğunu ve hicretinin daha sonra gerçekleştiğini söyleyenler vardır. Bu
görüşlerden birincisi, daha meşhurdur. Ka'b, Medine'ye yerleşmiş ve Hz. Ömer'in
halifeliği döneminde Rumlarla çarpışmıştır. Sonra Hz. Osman'ın halifeliği
sırasında Şam'a gitmiş ve onun halifeliği döneminde hicri 32 veya 33 ya da 34
yılında Humus'ta vefat edinceye kadar burada ikamet etmiştir. Vefat
tarihlerinden birincisi daha çok kişi tarafından tercih edilmiştir.
İbn Sa'd'ın Abdurrahman b. CUbeyr b. Nufeyr'den nakline göre
Muaviye şöyle demiştir: Dikkat edin! Ka'bulahbar alimlerden biridir. Biz onun
hakkında aşırıya gitmiş olsak bile onda denizler gibi ilim vardır.
"Ehl-i Kitap (Yahudiler) Tevrat'ı ibranice metni ile
okurlar ve onu Arap diliyle Müslümanlara tefsir ederlerdi." Bu haber, aynı
isnad ve metinle Bakara suresinin tefsirinde geçmişti. Buna göre "ehl-i
kitab" deyiminden maksat, Yahudiler olmaktadır. Fakat bu hüküm genelolduğu
için Hıristiyanları da kapsamaktadır.
"Ehli Kitab'ın sözlerini tasdik etmeyiniz, tekzip de etmeyiniz."
Bu ifade başlıkta geçen hadisle çelişmez. Çünkü orada ehl-i kitaba soru sorma
yasaklanıyordu. Burada ise onların sözlerini doğrulama ve yalanlama
yasaklanmaktadır. İkinci haber ehl-i kitabın Müslümanlara haber vermek için
söze başlamaları durumu ile ilgilidir diye açıklanmıştır.