SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

MÜRTED VE KAFİRLERDEN TEVBE İSTEME VE ONLARLA SAVAŞ

<< 2249 >>

باب: قتل من أبى قبول الفرائض، وما نسبوا إلى الردة.

3. FARZLARI KABUL ETMEKTEN KAÇINANLARIN VE DİNDEN DÖNDÜĞÜ SÖYLENENLERİN KATLEDİLMESİ

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب: أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة: أن أبا هريرة قال:

 لمَّا توفي النبي صلى الله عليه وسلم واستخلف أبو بكر، وكفر من كفر من العرب، قال عمر: يا أبا بكر، كيف تقاتل الناس، وقد قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أمرت أن أقاتل الناس حتى يقولوا: لا إله إلا الله، فمن قال: لا إله إلا الله، عصم مني ماله ونفسه إلا بحقه، وحسابه على الله).

 

[-6924-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edip, Ebu Bekir halifelik görevine getirildiğinde ve Araplardan bazıları kafir olduğunda Hz. Ömer şöyle dedi:

 

Ey Ebu Bekir! Bu insanlara karşı nasıl savaş açar, çarpışırsm? Halbuki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"İnsanlarla la ildhe illallah deyineeye kadar savaşmakla emrolundum. Her kim bu 'la ilahe illallah'ı söylerse, haklı olmak hariç benden malını ve canını korumuş olur ve onun hesabı Allah'a aittir" buyurmuştu, dedi.

 

 

قال أبو بكر: والله لأقاتلنَّ من فرَّق بين الصلاة والزكاة، فإن الزكاة حق المال، والله لو منعوني عناقاً كانوا يؤدونها إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم لقاتلتهم على منعها. قال عمر: فوالله ما هو إلا أن رأيت أن قد شرح الله صدر أبي بكر للقتال، فعرفت أنه الحق.

 

[-6925-] Ebu Bekir şöyle cevap verdi: "VaIlahi ben namaz ile zekat arasını ayıran kimselerle çekinmeden savaşırım. Çünkü zekat mali bir haktır. Allah'a yemin ederim ki bunlar Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e veregeldikleri bir dişi oğlağı benden esirgerlerse bundan dolayı onlarla çarpışırım" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:

 

"VaIlahi şunu gördüm ki halifenin bu hükmü, Allah'ın Ebu Bekir'in gönlünde yarattığı genişliğin eseridir." Bu sayede onlarla savaş etmenin hak olduğunu öğrendim!

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Farzları kabul etmekten kaçınanların katledilmesi." Yani vacip olan flh1<aJil11 üstlenip, gereğince amel etmekten kaçınan kimselerin katledilmesinin caizliği. Mühelleb şöyle demiştir: Herhangi bir kimse farzları kabul etmekten kaçınırsa bakılır. Eğer sözgelimi zekatın farzlığını kabul ediyorsa, kendisinden zorla zekatı alınır ve öldürülmez. Farzları kabul etmemesine bir de çarpışmayı eklediği takdirde kendisiyle bundan vazgeçinceye kadar savaşılıf. İmam Malik e/-Muuatta'da şöyle der: Allahu Teala'ın farzlarından herhangi birisini kabul etmeyen kimse hakkında bizim görüşümüz şudur: Müslümanlar bu farizayı kendisinden almaya güç yetiremiyorlarsa onunla cihad etmek zorundadırlar. İbn Battal şöyle demiştir:

 

İmam Malik'in maksadı şudur: Kişi o farizanın farzlığını kabul ediyorsa bu konuda herhangi bir ihtilaf yoktU!'.

 

"Dinden döndüğü söylenenlerin katledilmesi." Kadi İyad ve başkaları şöyle demişlerdir: Dinden dönenler üç sınıftı:

 

a- Tekrar putlara tapmaya dönenler,

 

b- Müseylime el-Kezzab ve Esved el-Ansı' ye tabi olanlar. Bu iki kişiden her biri Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem' in vefatından önce Nebilik iddiasında bulundular. Yemamelilerle onların dışında bir grup onun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem olduğunu tasdik etti. San'a halkı ile onların dışında bazıları da Esved'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem olduğuna inandı. Esved, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından kısa bir süre önce katledildi. Ona iman edenlerden bazıları hayatta kaldı. Hz. Ebu Bekir'in halifeliği döneminde Resulullah s.a.v.'in tayin ettiği valiler onlarla çarpıştı. Müseylime'ye gelince, Hz. Ebu Bekir onun için başında Halid b. el-Velid'in bulunduğu bir ordu hazırladı.

 

c- Müslümanlığa devam edip, ancak zekatı inkar edenler ve bu ibadetin Hz.

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanına mahsus olduğu yorumunu yapanlar. Yukarıdaki hadiste belirtildiği üzere Hz. Ömer'in kendileriyle çarpışmak için Ebu Bekir'le tartıştığı kimseler bunlardır. Muhammed b. Hazm, el-Milel ve'n-Nihal isimli eserde şöyle der:

 

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından sonra Araplar dörde bölündüler.

 

a- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatında nasıl idiyseler öyle kalmaya devam edenler. Bunlar çoğunluğu oluşturanlardır.

 

b- Müslüman olarak kalıp, zekat hariç diğer dini vecibeleri yerine getiririz diyenler. Bunlar da çoktu, fakat birinci zümreye nispetle az idiler.

 

c- Tulayha ve Secah'a tabi olanlar gibi kafir olup, dinden döndüğünü ilan edenler. Bunlar da kendilerinden önceki zümreye nispetle azınlıkta idiler. Ancak her kabile de dinden dönene mukavemette bulunanlar vardır.

 

d- Beklemede olanlar. Bunlar ilk üç zümreden hiçbirine itaat etmediler ve kimin galip olacağını beklediler. Ebu Bekir bunların üzerine elçiler gönder6li. Feyruz ve onunla bulunanlar Esved'in beldesine galip oldular ve onu katlettiler. Müseylime, Yemame'de katlediidi. Tulayha İslam'a geri döndü. Secah da onun gibi İslam'a döndü. Dinden dönenlerin ekseriyeti İslam'a geri döndü. Bir yıl geçmeden bunların tümü -hamd olsun Allah'a- İslam dinine geri döndüler.

"İnsanlarla la i/ahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum."

 

Mazeri şöyle der: Bu ifadenin zahiri Hz. Ömer'in namazı inkar edenlerle çarpışılacağı görüşüne katıldığını göstermektedir. Hz. Ebu Bekir zekat konusunda böyle bir hükümle onu ikna etti. Çünkü namaz ve zekat kitap ve sünnette aynı ayette yer almaktadır.

 

"Çünkü zekat mal1 bir haktır." Hz. Ebu Bekir bu ifadesiyle sözünü ettiği namaz ve zekat arasındaki tefrikanın yasaklığı deliline işaret etmektedir. Buna göre nefs! hak namaz, mali hak zekattır. Kim namazını kılarsa canını kurtarır, kim de malının zekatını verirse malını kurtarır. Namaz kılmazsa namazı terk ettiği için kendisi ile mücadele edilir. Zekatını vermezse malından zorla alınır. Bunun için savaşmaya kalkışırsa kendisiyle savaşılır.

 

"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e veregeldikleri bir dişi oğlağı benden esirgerlerse bundan dolayı onlarla çarpışırım." Müslim'de Kuteybe'nin Leys'ten naklettiği haberde "anak" yerine "ikal" kelimesi yer almaktadır. "Anak" dişi oğlak demektir. İbnü't-Teym!, et-Tahrfr isimli eserinde şöyle der:

 

Doğru olanı "ikal"in devenin ayağını bağlamakta kullanılan ip olduğudur. Bu hadisten İman bölümünde geçenlerin dışında başka hükümler de çıkarılmaktadır: Bir yerde yeni yeni olaylar meydana çıktığında bu konuda içtihad edip, meseleyi temel kaynaklara göre çözmek ve konuyla ilgili olarak karşılıklı münazaralarda bulunup, ağır basan görüşü esas almak gerekir. Münazarada açıktan açığa hata ettin dememek ve lütufk3r davranmak, münazarada bulunan kimse gerçeği görünceye kadar ona delil' sunmak bir edep gereğidir. Gerçek ortaya çıktıktan sonra hala inat ederse bu takdirde durumuna göre kendisine ağır konuşmayı hak eder. Sözü pekiştirmek için bir şeyin üzerine yemin edilebilir. La. ilah e illaIlah diyen bir kimse bundan daha fazlasını söylemese bile kat/edilemez. Hüküm budur, ancak sadece bunu demekle bir kimse Müslüman olabilir mi? Tercih edilen görüşe göre olamaz. Aksine denenip, gerçek yüzü anlaşılması için öldürülmemesi gerekir. Kişi Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Nebiliğine şehadet eder, İslam'ın ahkamını üstlenirse Müslümanlığına hükmedilir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ")ii i JL..)l1  = İslam hakkı ile olmak hariç" ifadesiyle buna işaret etmektedir. Beğavı şöyle der:

 

Bir kafir putperest veya dualist olduğunda vahdaniyeti kabul etmiyor demektir. La. i1ahe illaIlah dediğinde Müslüman olduğuna hükmedilir. Sonra İslam'ın bütün ahkamını kabule ve İslam dinine aykırı olan bütün dinlerden uzak olduğunu ikrara zorlanır. Vahdaniyeti ikrar edip, Nebiliği inkar ediyorsa "Muhammedun Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem" deyinceye kadar Müslüman olduğuna hükmedilmez. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Nebiliğinin sırf Araplara mahsus olduğuna inanıyorsa bunun bütün insanlığa mahsus olduğunu söylemesi gerekir. Bir vacibi inkar etmek veya bir haramı mubah görmek suretiyle küfre girerse inandığı şeylerden geri dönmesi gerekir.

 

Bu hadis zekat farizasının mürtedden düşmeyeceğine delil olarak gösterilmiştir. Ancak bu görüş "Mürted kafirdir, kafirden zekat talep edilmez. Ondan iman etmesi istenir. Hz. Ebu Bekir'in uygulamasında zikredilen görüşü destekleyen bir delil yoktur. Bu haberde zekatı vermeyenlerle çarpışılacağı hükmü yer almaktadır" denilerek tenkide uğramıştır. İslam'ın aslına sarılıp, zikrettikleri şüphe ile zekatı vermeyenıerin kafir olduklarına kendilerine delil sunulmadan önce hükmedilmez. Sahabiler, "Mürtedler ele geçirildikten sonra malları ganimet olarak alınabilir mi? Çoluk-çocukları kafirler gibi esir edilebilir mi ya da onlar bağıler gibi mi mütalaa edilir?" şeklinde ihtilaf etmişlerdir. Hz. Ebu Bekir bu görüşlerden birincisini benimsemiş ve buna göre amel etmiştir. Hz. Ömer, Ahkam bölümünde inşallah açıklanacağı üzere bu konuda onunla tartışmıştır ve o ikinci görüşü benimsemiştir. Hz. Ömer'in halifeliği döneminde başkaları da ona katılmışlar ve herhangi bir şüpheye kapılarak farzlardan herhangi birini inkar eden kimse hakkında icma hasıl olmuştur. Buna göre böyle bir kişiden görüşünden dönmesi talep edilir. çarpışmaya kalkışacak olursa kendisiyle savaşılır ve ona delil getirilir. Bundan sonra görüşünden dönerse ne ala! Dönmezse kendisine kMir muamelesi yapılır.

Kadi İyad şöyle der:

 

Bu olaydan şöyle bir hüküm çıkar: Bir idareci hakkında nass olmayan meselede herhangi bir yönde içtihad etmek istediğinde -bazı müçtehidler bunun aksine inanıyor olsa bile- kendisine itaat etmek gerekir. Aksi yönde inanan müçtehid idareci olduğunda onun içtihadının sonucuna göre amel etmek gerekir ve bu konuda kendisinden önceki idareciye muhalif davranmak caizdir. Çünkü Hz. Ömer aksine inanıyor olmakla birlikte zekat vermeyen kimseler hakkında Hz. EbG Bekir'in görüşüne itaat etmiş, sonra kendi hilafeti döneminde kendi içtihadına göre amelde bulunmuştur. Kendi asrındaki sahabiler ve başkaları da ona uymuştur. Bu, sükGti iemanın delilolarak kullanılabileceğine dikkat çekilen hususlardandır. SükGti iemanın delil olarak kullanılmasında inkar engellerinin bulunmaması gerekir. Bu o engellerden biridir. Hattabi şöyle demiştir:

 

Hadise göre Müslüman görünen bir kimseye -aslında gizlice kafir bile olsaİslam'ın zahiri ahkamı icra edilir. İhtilaf noktası, fas it inancı tespit edilen ve o inancından döndüğünü gösteren kimsenin bu yaptığı kabul edilebilir mi, edilmez mi konusudur. İçyüzü bilinmeyen bir kimse açısından İslamın zahiri ahkamının uygulanacağı noktasında herhangi bir ihtilaf yoktur .