DEVAM: 51. CENNETİN VE CEHENNEMİN NİTELİKLERİ
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب:
حدثنا أبو الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (لا يدخل
أحد الجنة إلا
أري مقعده من
النار لو
أساء، ليزداد
شكراً، ولا
يدخل النار
أحد إلا أري
مقعده من
الجنة لو أحسن،
ليكون عليه
حسرة).
[-6569-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle anlatmıştır:
"Cennete girecek herkese cehennemdeki oturağı muhakkak
gösterilecektir. Bu da şükrünün artması içindir. Cehenneme girecek herkese de
güzel işler olaydı, cennetten olacak oturağı kendisine muhakkak
gösterilecektir. Bu da kendisi aleyhine bir hasret olması içindir!"
حدثنا قتيبة
بن سعيد:
حدثنا
إسماعيل بن
جعفر، عن
عمرو، عن سعيد
ابن أبي سعيد
المقبري، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه أنه
قال:
قلت:
يا رسول الله،
من أسعد الناس
بشفاعتك يوم
القيامة؟
فقال: (لقد
ظننت، يا أبا
هريرة، أن لا
يسألني عن هذا
الحديث أحد
أول منك، لما
رأيت من حرصك
على الحديث،
أسعد الناس
بشفاعتي يوم القيامة
من قال: لا إله
إلا الله،
خالصاً من قبل
نفسه).
[-6570-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatmıştır: Bir
keresinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
"Ya Resulullah! Kıyamet gününde senin şefaatin en ziyade kime
olacak?" diye sordum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Ya Eba Hureyre! Hadis için sende gördüğüm hırs'a göre bu
hadisi senden evvel kimsenin bana sormayacağını zaten tahmin ediyordum. Kıyamet
gününde halk içinde şefaatime en ziyade mazhar olacak kimse kalbinden ve
gönlünden halis ve samimi olarak
'La ilahe illallah' diyen kimsedir" buyurdu.
حدثنا عثمان
بن أبي شيبة:
حدثنا جرير،
عن منصور، عن
إبراهيم، عن
عبيدة، عن عبد
الله رضي الله
عنه:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (إني
لأعلم آخر أهل
النار خروجاً
منها، وآخر
أهل الجنة
دخولاً، رجل
يخرج من النار
حبواً، فيقول
الله: اذهب
فادخل الجنة،
فيأتيها،
فيخيل إليه
أنها ملأى، فيرجع
فيقول: يا رب
وجدتها ملأى،
فيقول: اذهب فادخل
الجنة،
فيأتيها
فيخيل إليه
أنها ملأى، فيرجع
فيقول: يا ربي
وجدتها ملأى،
فيقول: اذهب
فادخل الجنة،
فإن لك مثل
الدنيا وعشرة
أمثالها، أو:
إن لك مثل
عشرة أمثال
الدنيا، فيقول:
أتسخر مني،
أو: تضحك مني
وأنت الملك).
فلقد رأيت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ضحك حتى
بدت نواجذه،
وكان يقال:
ذلك أدنى أهل
الجنة منزلة.
[-6571-] Abdullah b. Mes'ud'un nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Ben cehennem ehlinin cehennemden son çıkacak ve cennet
ehlinin cennete son girecek alanını bilip duruyorum. Bu bir kimsedir
kicehennemden emekliye emekliye çıkar. Allahu Teala ona 'Git, cennete gir!'
buyurur. O kimse cennete uanr; ona öyle bir hal gelir ki cennet dopdoludur. '
Dönüp 'Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum' der. Allah yine 'Git, cennete gir'
buyurur. O kimse cennete uanr, yine cennet ona dopdolu gibi hayal ettirilir.
Dönüp 'Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum!' der. Allah ona 'Git, cennete gir! Dünya
kadar ue dünyanın on misli kadar yer senindir -yahut dünyanın on misli kadar
yer senindir!-' buyurur. O kul 'Sen yegane melik olduğun halde benimle alay mı
ediyorsun -Yahut bana gülüyor musun?-' der."
Ravi dedi ki: (Bu ilahi vaadi o kimse alayolarak değerlendirdiği
için) vallahi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gerideki dişleri
belirinceye kadar güldüğünü gördüm. Sahabiler arasında "Cennet ehlinin en
aşağı makam sahibi işte bu kimsedir!" denilirdi.
حدثنا مسدد:
حدثنا أبو
عوانة، عن عبد
الملك، عن عبد
الله بن
الحارث ابن
نوفل، عن
العباس رضي
الله عنه:
أنه
قال للنبي صلى
الله عليه
وسلم: هل نفعت
أبا طالب بشيء.
[-6572-] Abbas'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
"Sen amcan Ebu Talib'e herhangi bir şeyle fayda verdin mi?'
diye sorduğu nakledilmiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Bi küfrihinne" yani nankörlükleri sebebiyle. Bu
hadisin geniş bir açıklaması Küfranu'l-Aşır başlığı altında geçmişti. Kurtubi
şöyle der: Kadınların cennet ahalisinin en azı olmalarının sebebi -akıllarının
eksikliği ve çok çabuk aldanmaları nedeniyle- heva ve hevesin kendilerine
baskın gelmesi, dünya zınetine meyletmeleri ve ahiretten yüz çevirmeleridir.
"Ashabu'l-cidd" deyimindeki "el-cidd"
zenginlik, başkasına ihtiyaçsızlık demektir.
"Mahbusune" yani ellerindeki mallardan dolayı hesaba
çekilecekleri için fakirlerle birlikte cennete girmekten alakonulmuşlardır. Bu
durum, sırat köprüsünden geçtikten sonra alacak ve vereceklerini takas
ettikleri köprünün başında olacaktır.
"Ge bi'l-mevti" ölüm getirilir. Meryem suresinin tefsirinde
Ebu Said hadisinde "Ölüm boz bir koç suretinde getirilir" hadisi
geçmişti. Mukatil ve Kelbi "el/ez! halaka'l-mevte ve'l-hay6te = ölümü ve
hayatı yaratan"(Mülk 2) ayetini tefsir ederken ölümü uğradığı herkesin
öldüğü bir koç suretinde, hayatı uğradığı herkesin can bulduğu bir at suretinde
yaratan demişlerdir.
Kurtubi şöyle der: Ölümün koç suretinde getirilmesinin arkasında
yatan hikmet İbrahim'in oğlunun koçla kurtulduğu gibi, onların yerine fidye
olarak koçun gönderildiğine işaret etmek içindir.
"Hatta yuc'ale beyne 'I-cenneti ve'n-nar = Cennetle
cehennem arasında yatırılır." Tirmizl'de Ebu Hureyre'nin nakline göre
"Bu koç cennetle cehennem arasındaki surun üzerine yatırılacaktır.
"(Tirmizi, Sıfatu'l-cenne)
"Ey cennet ehli! Artık ölüm yoktur." Kadı Ebu Bekir b.
el-Arabi şöyle der:
Bu hadis akla ters düştüğü için anlaşılması problemli
görülmüştür. Çünkü ölüm bir arazdır. Araz herhangi bir cisme dönüşmez. Şu halde
nasıl kaça dönüşüp kesiliyor? Bir grup bilgin bu hadisin sıhhatini inkar
etmişler ve onu kabul etmemişlerdir. Bir başka grup ise tevil etmiş ve "Bu
bir temsili anlatımdır, ortada gerçekten herhangi bir kesim yoktur"
demişlerdir. Bir başka grup ise "Tam tersine kesim hakiki manadadır.
Kesilen insanların ruhlarını almaya görevlidir. Onu herkes tanır, çünkü
insanların ruhlarını almaya o görevlendirilmişti" demişlerdir.
Biz de şunu ekleyelim: Bazı son dönem (müteahhirun) bilginler bu
açıklamayı esas almışlar ve "o, bize görevlendirilmiş olan ölümdür"
cümlesindeki "ölüm"ü "ölüm meleği" şeklinde
yorumlamışlardır. Çünkü dünyada insanların canlarını almaya görevli olan melek,
-Allahu Teala'ın Secde suresinde ifade ettiği üzere- ölüm meleğidir. Buna mana
itibariyle bir de ölüm meleği sağ olmaya devam etseydi, cennetliklerin
yaşantıları boğazlarına düğümlenirdi demişlerdir.
Bu görüşü savunan bilgin kendi yaklaşımını bir de hadisteki
"Cennet ehlinin ferahına bir ferah daha ziyade olunur. Cehennem ehlinin
hüzün ve kederine bir hüzün daha arttırılır!" ifadesiyle teyit etmiştir.
Kurtubi et-Tezkire'de şöyle der: Ölüm soyut bir şeydir. Soyut
olan kavramlar cevhere dönüşmezler. Allahu Teala amellerin sevabından şahıslar
yaratır. Ölüm de böyledir. Allahu Teala bir koç yaratmış ve ona ölüm ismini
vermiştir ve her iki zümrenin kalbine bu (koç suretindeki) ölümün kesilmesinin,
onların cennette ve cehennemde ebediyyen kalacaklarına delil olduğu düşüncesini
vermiştir.
Bir başkası şöyle der: Allahu Teala'ın arazlardan cesetler
yaratmasında herhangi bir mani yoktur. Allah bunlardan madde yaratır. Nitekim Müslim'
de yer alan bir hadiste "Bakara ue Aif İmran sureleri sanki iki bulut gibi
geleceklerdir" (Müslim, Sıfatu'l-müsafirın) denilmiştir. Buna benzer daha
başka hadisler de vardır.
Kurtubi şöyle demiştir: Bu hadisler cehennemliklerin oradaki
ebediyetlerinin sonsuza kadar süreceğini, ikametlerinin ölüm, rahat ve faydalı
bir hayat sözkonusu olmaksızın devam edeceğini açıkça belirtmektedir. Nitekim
Allahu Teala "Öldürülmezler ki ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz
olsun hafifletilmez"(Fatır 36) "ızdıraptan dolayı oradan her çıkmak
istediklerinde oraya geri döndürülürler"(Hacc 22) diye haber vermektedir.
Cehennemliklerin oradan çıkacaklarım, cehennemin bomboş kalacağını veya yok
olup ortadan kalkacağını iddia edenler, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
verdiği haberlerin gereğinin ve ehl-i sünnetin icmaının dışına çıkmış
olurlar. "Uhillu =
indiriyorum."
"Rıdvanı = hoşnutluğumu." Cabir hadisinde "Benim
hoşnutluğum daha büyüktür" ifadesi yer almaktadır. Burada Allahu Teala'ın
':Allah'ın nzası ise hepsinden büyüktür"(Tevbe 72) ayetine bir işaret
vardır. Çünkü Allah'ın rızası her türlü başarının ve mutluluğun sebebidir.
Efendisinin kendisinden razı olduğunu bilen her kul ve kölenin, bu durum her
türlü nimetten daha fazla gözünü aydın eder, kalbini hoş eder. Çünkü bunda bir
tazim ve onurlandırma vardır. Hadis, cennetliklere verilen nimetin üstünde
başka bir nimet olmadığı ifade edilmektedir.
"Senin oğlun elbette firdeus cennetindedir." Firdevs
cennetinden burada maksat cennetin en üstün ve yüce makamlarından biri
olduğudur.
"Men kibei'l-kafir." Bu, pazıyla omuzun birleştiği yer
yani omuz arasıdır. "Kafirin iki omuzu arası süratli bir süuari
yürüyüşüyle üç günlük mesafedir."
İbnü'l-Mübarek'in Zühd Bölümünde Ebu Hureyre'den nakline göre
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: "Kıyamet günü
kafirin dişi, Uhud'dan daha büyük olacaktır. Kafirin dişleri onlarla cehennem
dolsun ue azap görsünler diye büyütülecektir." Bu hadisin isnadı sahihtir.
Ravi bunu Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söylediğini belirtmemiştir,
fakat ifade hükmen merfudur. Zira böyle bir hükmü akıl yürüterek, düşünce ile
söylemek mümkün değildir. Haberin baş tarafını Müslim başka bir senedIe Ebu
Hureyre'den merfu olaraknakletmiş ve şu farklı cümleyi kuııanmıştır: "Kofirin
cildinin kalınlığı üç günlük mesafe kadar olacaktır." (Müslim, Cenne)
Bezzar'ın bir üçüncü isnadla ve sahih bir senedIe Ebu Hureyre'den yaptığı
nakilde ise şöyle denilmektedir: "Kofirin cildinin kalınlığı ve kesafeti
Cebbar arşınıyla kırk iki arşın olacaktır." (Ahmed b. Hanbel, II, 234,
537; Hakim, el-Müstedrek, IV, 637) Bu haberi Beyhaki nakletmiş ve
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ifade ile yani Cebbar kelimesi
ile korkutmayı kastetmiştir dedikten sonra bununla sözkonusu arşının büyüklüğüne
işaret olsun diye zorbalardan herhangi birini kastetmiş olma ihtimali de vardır
demiştir.
İbnü'I-Mübarek'in Zühd Bölümünde Ubeyd b. Umeyr'in naklettiği
sahih ve mürsel bir hadiste "Kofirin cildinin kalınlığı yetmiş
arşındır" ifadesi yer almaktadır. Bu miktarlardaki farklılık öyle
anlaşılıyor ki kafirin cehennem ateşindeki gördüğü azabın farklılığı şeklinde
yorumlanmıştır.
Kurtubi el-Müfhim'de şöyle der: Kafirin vücudunun cehennem
ateşinde büyütülmesi, azabının büyük olması ve eleminin kat kat olması amacıyladır.
Kurtubi şöyle devam eder: Bu, bazıları için geçerlidir. Çünkü bir başka hadis
şöyle der: "Böbürlenenler kıyamet günü mahşere erkek kılığında kannca
şeklinde geleceklerdir. Onlar cehennemde bulunan ve adına bulus denilen bir
hapse sevkedileceklerdir. "(Tirmizi, Sıfatu'l-Kıyame; Ahmed b. Hanbel, ıı,
179) Kurtubi şöyle der: Kafirlerin cehennemde azablarının birbirinden farklı
olacağında hiç şüphe yoktur. Nitekim bu kitap ve sünnetten anlaşılmaktadır.
Çünkü biz kesin olarak biliyoruz ki Nebileri öldüren, Müslümanları katleden,
yeryüzünde fesat çıkaran kimselerin azabları sadece küfre sapmış ama
Müslümanlara iyi muamele de bulunan bir kafirle aynı derecede olmayacaktır.
"La yaktauha= yine de onu kat edip bitiremez." Yani
onun daııarından yere doğru eğilen en son dala ulaşamaz.
"Evi'l-mudammer" talimli. Bu kelimenin açıklaması
Cihad Bölümünde geçmişti.
"el-Guref = köşkleri." Bu köşklerin nitelikleri
hakkında Ebu Malik elEş'arl'nin naklettiği merfu bir hadiste Hz. Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle demektedir:
"Cennette öyle köşkler vardır ki dışından içi
görünür." Bu hadisi Tirmizi ve İbn Hibban nakletmişlerdirsı
"Şefaatle (bir kauim) ateşten çıkar." İbn Battal şu
açıklamayı yapmıştır: Mutezile ve Hariciler günahkarlardan cehenneme konulmuş
olan kimselerin çıkarılması noktasındaki şefaati inkar etmişlerdir. Onlar delil
olarak "Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda uermez"(Müddessir
48) ayetiyle diğer ayetleri esas almışlardır. Ehl-i sünnet buna ayetin kafirlerle
ilgili olduğunu söyleyerek cevap vermişlerdir ve Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in şefaat edeceğine dair mütevatir hadisler geldiğini ifade etmişlerdir.
Ehl-i sünnetin görüşünün isabetliliğini "(Böylece) Rabbinin seni Makam-ı
Mahmud'a göndereceğini umabilirsin"(İsra 79) ayeti göstermektedir.
Çoğunluk, bu ayette yer alan "Makam-ı Mahmud"dan maksatın şefaat
olduğunu söylemiştir.
Taberi'nin görüşü şudur: Tevil alimlerinin çoğunluğuna göre
"Makam-ı Mahmud" Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mahşer
halkını içinde bulundukları sıkıntıdan rahata erdirmek için duracağı yerdir.
Taberi bundan sonra bir çok hadise yer vermiştir ki bunların bazılarında bu
görüş açıkça belirtilirken, bazıları bunun mutlak şefaat olduğunu
söylemişlerdir. Bu hadislerden birisi Selman'ın naklettiği şu hadistir: 'Ililah
da ona ümmetine şefaat etme yetkisi uerir. İşte bu Makam-ı Mahmud'dur.
"(EbuYa'la, Müsned, VI, 210)
Bizim bu konudaki kanaatimiz şudur: Tercih edilen görüşe göre
Makam-ı Mahmud'dan maksat, şefaattir. Fakat Makam-ı Mahmud konusunda zikredilen
hadislerdeki şefaat iki çeşittir: Birincisi ilahi yargının başlaması
konusundaki genel şefaattir, ikincisi günahkarların cehennemden çıkarılması
noktasındaki şefaattir.
Nevevi Kadı lyaz'a uyarak şöyle demiştir: Şefaat beş çeşittir.
Bunlardan birincisi mahşer yerindeki korkudan rahatlatma, ikincisi bazı
kimseleri sorgusuz sualsiz cennete koyma, üçüncüsü inceden inceye hesaba
çekilip, azabı hak eden bazı kimseleri azab edilmeyecekler zümresine katma,
dördüncüsü asilerden cehenneme atılanları oradan çıkarma, beşincisi dereceleri
yükseltme ..
Şefaatin birinci çeşidine onyedinci hadisi açıklarken dikkat
çekilecektir. Şefaatin ikinci çeşidinin delili Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in "Ümmetim ümmetim!" şeklindeki yakarmasına Cenab-ı Hakkın
"Ümmetinden üzerinde hesap olmayanlan cennete koy" şeklindeki
emridir. İfade bu şekilde aktarılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki bunun delili Hz.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hesapsız olarak cennete girecek yetmişbin
kişiden daha fazlasını istemesi ve bu isteğinin kabul edilmesidir. Bunun
açıklaması bundan önceki bölümde ilgili hadis açıklanırken geçmişti.
Şefaatin üçüncü çeşidi Müslim' de yer alan Huzeyfe hadisindeki
şu ifadedir:
"Sonra Nebiiniz sıratın üzerinde durur ve 'Ya Rabbı Sıratın
zararından ve afetinden bizi uzak kıl' der. "(Müslim, İman) Bunun başka
delilleri de vardır. Bunları onyedinci hadisi açıklarken zikredeceğiz.
Şefaatin dördüncü çeşidini de geniş geniş zikretmiştik.
Şefaatin beşinci çeşidinin delili Müslim'de yer alan Enes
hadisindeki şu ifadedir: "Ben cennette ilk şefaat edici olurum.
"(Müslim, İman) Kendileriyle karşılaştığımız bazı kişiler hadisi bu
şekilde aktarmışlardır. Bu hadisin şefaatin beşinci çeşidine deIilolması,
cennetin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şefaatinin gerçekleşeceği mekan
olmasındandır.
Bizce bu açıklama tartışılır. Çünkü ben cennetin Hz. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendine mahsus olan ilk şefaatinin mekanı
olacağını açıklayacağım. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem oradaki talebi
ameli yüksek dereceye eremeyen kimselere o derecelere ermesi için şefaat talep
etmesidir.
Nevevi er-Ravda isimli eserde dayanağını zikretmeyerek bu
şefaatin Hz. Nebi'e mahsus özelliklerden olduğuna işaret etmiştir.
Kadi İyad bir altıncı şefaat çeşidine işaret etmiştir. Bu da
amcası Ebu Talib'in azabının hafifletilmesidir. Nitekim buna ondördüncü hadis
açıklanırken değinilecektir.
"Şefaatle ateşten sanki searfr gibi çıkarlar." Bu
kelimenin tekili su'rur'dur. "ed-Değabis"tir. İbnü'l-Arabi, searir
küçük acurlardır demiştir. Ebu Ubeyde de aynısını söylemiş ve se harfi yerine
şın harfi ile telaffuz edileceğini belirtmiştir. Ravinin Amr b. Dinar'ın
dişleri düşmüştü. Onun için kelimeyi se He söyleyecek yerde şın harfi ile
telaffuz etmişti demesinin sebebi bu olsa gerektir.
"Değabis" hakkında Asmai şöyle demiştir: Sumam denilen
bitkinin köklerinde biter, kuşkonmaz otuna benzer, soyulur, sonra zeytinyağı ve
sirkeye batırılarak yenilir.
Bir Uyarı: Bu benzetme cehennemden çıkanların bitki gibi bittikten
sonraki niteliklerine dairdir. Cehennemden ilk çıktıklarında onlar -bundan
sonraki hadiste geleceği üzere- kömür gibi kapkara olacaklardır.
"Ahmasa." Ahmas yere temas etmeyen demektir ki yürüme
esnasında ayağın yere temas etmeyen çukur kısmı demektir.
"bakır tencere ve dar boğazlı olup içinde su ısıtılan
kumkuma adındaki madeni kabın kaynaması gibi kaynayacaktır." Hadis
metninde geçen "el-mircel" bakır tencere demektir.
"el-Kumkum" aktarların kullandıkları meşhur kaptır. Bazıları bunun
dar boğazlı, içinde su kaynayan bir kap olduğunu söylemişlerdir ki bakırdan
veya başka şeyden yapılabilir.
Kadi İyad "kema yağli'l-mircelü ve'l-kumkumu"
demiştir.
"Umarım ki benim şefaatim kıyamet gününde amcama fayda
uerir." 'I'\rtık şefaatçilerin şefaati onlara fayda uermez"(Muddessir
48) ayet-i kerimesinin yanında Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
"Şefaatim fayda uerir" ifadesi, anlaşılması zor ve problemli
görülmüştür. Buna şöyle cevap verilmiştir:Şefaatin fayda vermesi, Hz. Nebie mahsus
bir özelliktir. Bundan dolayı onu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
özellikleri arasında saymışlardır. Bazılarına göre bu ayetteki "fayda
verme" hadisteki "fayda verme"den başkadır. Ayette "fayda
verme" den maksat cehennE!mden çıkarmak, hadisteki "fayda
verme"den maksat ise azabı hafifletmektir. Kurtubi bu açıklamayı kesin bir
dille ifade etmiş, şöyle demiştir: Bence bunun açıklaması şudur: Kafirler
hakkında şefaat, onlar hakkında hiç kimsenin şefaatte bulunamayacağına dair
sadık haberin mevcut olmasından dolayı imkansızdır. Bu her kMir hakkında
geneldir. Bu genel hükümden tahsis edileceklerine dair haber bulunanların
bundan istisna edilmeleri mümkündür. Kurtubi şöyle der: Bazı düşünce ehli
kimseler bunu şöyle yorumlamışlardır: KMirin azaptan olan karşılığı onun küfrüne
ve masiyetinedir. Allahu Teala'ın bazı kafirlerin bazı masiyetlerinin cezasını
kMire sevap vermek için değil, şefaat edenin kalbini hoş tutmak için
kaldırabilir. Çünkü kMirin hasenatı, kMir olarak öldüğü için boşa gitmiştir.
Müslim'in Enes'ten nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kafire gelince, ona dünyadaki hasenatı uerilir. Ahirete
gittiğinde artık hiçbir hasenesi yoktur. "(Müslim, Sıfatu'l-Münafikin
"Lestu hünaküm = ben buna ehil değilim." Kadı lyaz
şöyle demiştir: "Lestu hunaküm" cümlesi, onun mertebesinin
kendisinden talep edilen mertebeden daha aşağı olduğunun kinayeli bir
anlatımıdır. İlgili Nebi s.a.v. bu cümleyi tevazu olsun diye ve kendisinden
istedikleri şeyin büyük olduğunu vurgulamak için söylemiştir. Kurtubi şöyle
der: Bu cümle "(Benden şefaat etme- . mi istediğiniz) bu makam, bana ait
değil, bir başkasına aittir" şeklinde bir anlama işaret olabilir.
Biz de şunu ekleyelim: Ma'bed b. Hilal'in rivayetinde "O
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ben buna ehil değilim diyecektir."
Huzeyfe'nin rivayetinde ise "Ben bunun sahibi değilim" diyecektir.
Bu, sözkonusu işareti teyit etmektedir.
"Yezkuru hatıetehu = hatasını zikreder." Bu cümle
Müslim'de işlemiş olduğu hatasını zikreder şeklindedir.(Müslim, İman) Hemmam'ın
rivayetinde "O ağaçtan yediğinden söz eder. Halbuki ona yaklaşmak yasak
edilmişti" cümlesi yer almaktadır.
"Siz Nuh'a gidin der. Sonra onlar Nuh'a gelirler."
Müslim'in rivayetinde bu cümle "Fakat onlar Allah'ın yeryüzüne gönderdiği
ilk resulolan Nuh'a gelirler" şeklindedir.
"Ben buna ehil değilim der ve işlediği hatadan söz eder ve
Rabbinden o yüzden haya eder." Hişam'ın rivayetinde "Rabbinden
hakkında bilgisi olmayan şeyi ister" cümlesi yer almaktadır.
Ebu Hureyre'nin rivayetinde ise Nuh aleyhisselaın "Ben
Rabbime bir duada bulundum ve yeryüzü suyla kaplandı" demiştir. Bununla
bundan öncekini birbirinden şöyle ce cem ve telif etmek mümkündür: İbrahim
aleyhisselaın Allahu Teala'tan iki sebepten özür dilemiştir. Bunlardan birisi
Allah kendisine hakkında bilgisi olmayan şeyi istemesini yasaklamış ve o da
mahşerde bulunanlara olan şefaatinin bu kabilden bir şeyolmasından korkmuştur.
İkincisi ise onun kesin olarak kabul edilecek bir duası vardı. O bu duasını
yeryüzündeki insanların aleyhine olarak kullandı ve şimdi (daha önce kesin
olarak kabul edilecek duasını yaptığı için) şefaat talep ettiği takdirde bunun
kabul edilmeyeceğinden korktu.
"İbrahim'e gidin." Bu cümle Müslim'in rivayetinde
"Fakat siz Allah'ın kendisini dost edindiği İbrahim'e gidin"
şeklindedir.(Müslim, İman) "İbrahim 'Ben buna ehil değilim' der ve
işlediği hatadan söz eder." Müslim'de bu cümle şu şekildedir: "O
işlediği hatadan söz eder ve bundan dolayı Rabbinden haya eder." Ebu
Bekir'in rivayet ettiği hadiste ise "Bu istediğiniz benim yanımda
değildir" diyeceği nakledilir. Hemmam'ın rivayetinde ise "Ben üç kez
yalan söylemiştim" şeklindedir. Şeyban kendi rivayetinde onun söylediği
yalanları şöyle nakleder: "Bunlar 'Ben hastayım'(Saffat, 89) 'Belki de bu
işi şu büyükleri yapmıştır'(Enbiya, 63) ve karısına söylediği 'Ona benim senin
erkek kardeşin olduğumu söyle' cümleleridir. "
Beyzeıvi şöyle demiştir: Gerçek şu ki bu üç cümlenin üçü de üstü
kapalı ta riz şeklindeki ifadelerdir. Fakat şekli itibariyle yalan olduğu için İbrahim
aleyhisselam böyle bir ifadeyi kullandığı halde -şefaat etme açısından
kendisini küçük gördüğü için- bundan korkmuştur. Çünkü Allah'ı en iyi tanıyan
ve mertebe itibariyle ona en yakın olan kimse, ondan en çok korku duyan
kişidir.
"Allahu Teala'ın kendisiyle konuştuğu Musa'ya gidin."
Hemmam'ın rivayetinde bir de "Fısıldaşan kimse kadar kendisine
yaklaştırdığı" cümlesi yer almaktadır.
"Ona gelirler." Müslim'in rivayetinde "Musa'ya
gelirler. Musa der ki" şeklindedir. Ebu Hureyre hadisinde ise rivayet
şöyledir: "Ona 'Ya Musa! Sen Allah'ın Resulüsün. Allah risaleti ile ve
seninle konuşmasıyla seni insanlara üstün kıldı. Bize şefaat et' derler."
Musa da Adem'in dediği gibi söyler ve aynı cevabı verir, fakat sonunda
"Ben öldürmem emredilmeyen bir kişiyi katlettim" der.
"İsa'ya gidin." Müslim'in rivayetinde bu cümle
"Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya gidin" şeklindedir.
"Muhammed'e gidin. Allah onun geçmiş ve geri kalmış bütün
günahlannı mağfiret buyurmuştur der." "Geçmiş günah"tan maksat,
Nebilikten öncesi, "geri kalmış günah"tan maksat ise onun günahlardan
korunmuşluğudur denilmiştir. Bir başkası ise "yanılarak veya tevilde
bulunarak işlediği hatalardır" demişlerdir. Bir diğeri ise şöyle demiştir:
"Geçmiş günah"tan maksat, Adem'in günahı, "geriye kalmış
günah"tan maksat ümmetinin günahıdır. Bir başkasına göre bu cümlenin
manası şöyledir: O bağışlanmıştır, günah işlese bile hesabı sorulmayacaktır.
Bir başkası ise bundan başka demiştir. Bizim kanaatimize göre buraya en uygun
olan mana dördüncüsüdür.
"Ben Rabbimin huzuruna izin isterim." Hemmam'ın
rivayeti "Rabbimin yurduna girmek için izin isterim ve bana izin
verilir" şeklindedir. Kadi İyad ise "Şefaat konusunda bana izin
verilir" demiştir.
Ancak bu görüş şu şekilde tenkide uğramıştır: Daha önce geçen
ifadelerin zahirinden anlaşılan Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilk
izin isteği ve kendisine izin verilmesi, Dar'a yani cennete giriş esnasındadır.
Oranın Allah'a izafe edilmesi şereflendirme izafesidir. Nitekim "Vallahu
yed'(i ila dari's-selam = Allah kullannı esenlik yurduna çağınyor"(Yunus
25) cümlesi de bu kabildendir. Burada "es-selam" kelimesinden maksat,
Allah'ın ism-i azamıdır. Bu, Allah'ın esma-i hüsnasındandır. Bazılarına göre
Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bulunduğu mekandan daru's-selama
intikal etmesindeki hikmet şudur: Mahşerde bekleme alanı, arz ve hesaba çekilme
makamı olduğu için bir korku ve ürperme mkanıdır. Şefaat eden zatın makamı ise
bir ikram ve onurlandırma makamının ise olması uygundur. Buradan hareketle dua
için şerefli bir mekanın araştırılması hoş olmuştur. Çünkü orada dua, kabule
daha yakındır.
Biz de şunu ekleyelim: Hadisin rivayet yollarından birinde
mahşerde bulunanların talepleri arasında cennet kapısının açılması talebi de
vardır. Müslim'in Sahih'inde yer alan bir rivayete göre cennetin kapısının
açılmasını isteyecek ilk kişi, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem olacaktırM
Müslim'de yer alan Ali b. Zeyd'in Enes'ten yaptığı rivayete göre Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ben cennet kapısının halkasını elime alır ve
çeviririm. Bana 'Kimdir ..... denilir. Ben 'Muhammed' derim ve bana kapıyı
açarlar, hoş geldin derler ve ben hemen secdeye kapunınm"
demiştir.(Tirmizi, Tefsir) Müslim'de Sabit'in Enes'ten nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem aynı olayı şöyle anlatmıştır: "Cennetin
bekçisi 'Kimdir o;::>' diye sorar. Ben 'Muhammed' derim. Cennetin bekçisi
'Senden dolayı daha önce bu kapıyı hiç kimseye açmamam emredildi' der.
"(Müslim, İman)
"Sonra şefaat ederim." Ma'bed b. Hilal'in rivayetine göre
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Ya Rabbi ümmetim! ümmetim! ümmetim' derim" demiştir.
"Benim için bir sınır tayin buyurur." Allah benim için
şefaatin her aşamasında durmam gereken bir sınır tayin eder ve ben o sınırı
geçmem. Mesela "Ya Rabbi! Cemaatle namazı ihlal edenler hakkında senden
şefaat dilerim" derim. Sonra namazını ihmal edenler hakkında, içki içenler
hakkında, zinaedenler hakkında sana şefaat dilerim derim. Ve Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem bu üslup üzere şefaat eder. Bunu Tıybi nakletmiştir. Haberin
ifade akışının gösterdiği, bundan maksadın oradan çıkarılanların mertebelerinin
salih amele göre birbirinden farklı olacağını vurgulamaktır.
"Kur'an'ın hapsettikleri hariç." Katade bu cümleye
gelince "Bunlar, üzerlerine hulCıd (ebedilik) vacib olanlardır"
derdi. Ahmed b. Hanbel'de yer alan Said'in rivayetinde "Kur'an'ın
hapsettikleri hariç" cümlesinden sonra Enes b. Malik'in rivayeti yer
almaktadır. Buna göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "La ildhe
illa'l-lah deyip, kalbinde bir arpa tanesi ağırlığı kadar hayır olan kimse
cehennemden çıkacaktır" buyurmuştur. Bu cümle, Hişam'ın hadisten ayırdığı
kısım olup, açıklaması İman Bölümünde başlı başına geçmişti. Ma'bed b. Hilal'in
Enes'ten, Hasan-ı Basri vasıtasıyla Enes'e dayandırdığı rivayete göre
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: "Sonra dördüncü kez
ayağa kalkar ve 'Ya Rabbi! La ildhe illailah diyenler hakkında bana izin ver'
derim. Rabbim de bana senin böyle bir iznin yoktur buyurur" demiştir. Enes
bundan sonra hadisin onların cehennemden çıkarılmaları ile ilgili olan kalan
kısmını nakleder. Bazı bid'atçiler, asilerden cehenneme girenler bir daha
oradan çıkmayacaktır şeklindeki iddialarını ispat ederken bu hadise
dayanmışlardır. Çünkü onlar ayetten de "Artık kim Allah ve Resulüne karşı
gelirse bilsin ki ona (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedi kalacakları
cehennem ateşi uardır"(Cin 23) ayetini delil olarak almışlardır. Ehl-i
sünnet buna ayetin kaHrler hakkında indiğini söyleyerek cevap vermiştir. Ehl-i
sünnete göre ayetin bundan daha genelolduğunu kabul etsek bile tevhid ehli
kimselerin özellikle cehennemden çıkarılacakları sabittir. Ayette sözü edilen
"ebedilik" şefaatçilerin şefaati gerçekleştikten sonra orada kalanlar
hakkındadır ki bunlar merhamet edenlerin en merhametlisi Allahu Teala'ın
kabzasıyla oradan çıkacaklardır. Bu mesele bundan sonraki hadisin açıklamasında
gelecektir. Buna göre ayetteki "ebedilik" gelip geçici olur. Kadi
İyad şöyle demiştir: Nebilerin -hadiste her birine dair örneklerin zikredildiği
gibi- hata işlemelerinin mümkün olduğunu söyleyenler bu hadise dayanmışlardır.
Kadi İyad meselenin ashna şöyle cevap vermiştir: Nebilerin Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem olduktan sonra kaHrlikten korunmuş (ismet)
oldukları noktasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Sahih olan görüşe göre
Nebilikten önce de kaHrlikten korundukları esastır. Yukarıda zikri geçen
açıklamaya uygun olarak onların büyük günah işlemekten korundukları hakkındaki
hüküm de böyledir. Yapanı ayıplayan küçük günahlar da büyük günahlara
katılmıştır. Söz açısından tebliği zedeleyen her türlü şeyler de bu
kategoridedir. Bilginler fiil açısından Nebilerin hata edip etmeyecekleri
noktasında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları unutmaya varıncaya kadar bunun mümkün
olmadığını söylemişlerdir. Çoğunluk ise Nebilerin yanılabileceklerini
söylemişler, fakat bunun süreklilik arzetmediğini belirtmişlerdir.
Bilginler, Nebilerin bu sayılanlar dışında küçük günah işleyip,
işlemeyecekleri konusunda ihtilaf etmişlerdir. Düşünceye yer veren bilginlerden
bir grup, onların mutlak olarak bu gibi küçük günahlardan da masum oldukları
kanaatine varmışlar, bu konudaki ayet ve hadisleri çeşitli tevillerle tevil
etmişlerdir. Bu tevillerden birisi şudur: Nebilerden sad ır olan şeyler ya
bazılarının tevili veya yanılması ya da bir izne dayanır. Fakat onlar bunun
kendi Nebilik makamlarına uygun düşmemesinden endişe etmişler, bunun neticesi
olarak hesaba çekilmekten veya kınanmaktan korkmuşlardır. Kadi İyad bu konudaki
görüşlerin tercihe en uygun olanının bu olduğunu söylemiştir.
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1- Büyükten önemli bir şey isteyen istemeden önce o şah sı en
güzel nitelikleriyle, en şerefli meziyetleriyle anmahdır. Bu, istediği şeyin
verilmesi için en etkili yoldur.
2- Kendisinden bir şey istenen, istenilen şeyi vermeye gücü
yetmediği takdirde kabule değer bir şeyle özür diler ve bunu mükemmel şekilde
yapabileceğini zannettiği kişiyi gösterir. Çünkü bir hayra yol gösteren onu
yapmış gibidir. Ayrıca o gösterdiği kişiyi buna ehil olduğu vasıflarla över.
Bu, yapamayacağına dair mazeretinin kabulü için en iyi yoldur.
"Ve ikisi arasını" güzel "bir koku
do/dururdu." Said b. Amir'in hadisinde bu cümle "Muhakkak yeri misk
kokusu do/dururdu" şeklindedir.
"Dünyada iken kötü amel yapmış olduğu takdirde cehennemdeki
yeri kendisine muhakkak gösterilecektir. Bu da şükrünün artması içindir."
Yani kötü bir amel -bu da küfürdür- işlemiş olduğu ve cehennemlikten olduğu
takdirde cehennemdeki yeri kendisine muhakkak gösterilecektir. "Li yezdade
şükran = Şükrünün artması için" yani sevincinin ve rızasının artması için.
Allahu Teala bu sevinç ve hoşnutluğu onun lazımı ile ifade etti. Çünkü bir şeye
razı olan bunu kendisine yapana teşekkür eder.
"Habven = emekliye emekliye" yani "zahfen =
sürünerek" demektir. Bu iki kelime hem vezin ve hem de mana itibariyle
aynıdır.