SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’D-DEAVAT

<< 2036 >>

وقول الله تعالى: {ادعوني أستجب لكم إن الذين يستكبرون عن عبادتي سيدخلون جهنم داخرين} /غافر: 60/.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir"(Ğafir 60)

 

AÇiKLAMA : Rabbimizin "Bana dua edin ki size karşılık vereyim" ayeti duanın tefvize tercih edildiğini açıkça göstermektedir. Bazı kimseler dua etmeyip kazaya razı olmayı daha faziletli saymışlardır. Bunlar yukarıdaki ayette geçen "Zira Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler" ifadesine dayanarak ayetin başında yer alan duadan kastın ibadet olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca Nu'man İbn Beşır tarafından rivayet edilen "Dua ibadetin kendisidir" hadisini de delil olarak kullanmışlardır. Nakledildiğine göre bu sözünün ardından Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir" ayetini okumuştur. Bu hadis dört Sünenlde nakledilmiş olup Tirmizi ve Hakim tarafından "sahih" diye nitelenmiştir. Alimlerin çoğunluğu ise duanın en büyük ibadetlerden biri olduğunu; bu durumun aynen haccın en önemli ve en büyük rüknünü ifade etmek üzere "Hac Arafatlta yapılanlardır" buyurulmasına benzediğini savunarak yukarıdaki görüşü reddetmişlerdir. Ayrıca Resulullah s.a.v. pek çok hadisinde dua etmeyi teşvik ve tavsiye etmiştir. Örneğin Tirmizi ve İbn Mace tarafından nakledilip İbn Hibban ve Hakim'in "sahih" hükmü verdiği bir rivayete göre Hz. Nebi "Allahla duadan daha güzel bir ikram yoktur" buyurmuştur. Yine Ahmed İbn Hanbel, Buhari (el-Edebü'l-müfredlde) ve Tirmizi tarafından nakledilen bir hadiste de "Kendisinden talepte bulunmamak Allah'ın gazabını celbeder" ifadesi yer almıştır.

 

Tibi şöyle der:  "Bu hadis Rabbimiz'den istekte bulunmamanın kendisini öfkelendirdiğini         ve bunun da gazaba uğramaya yol açtığını; ayrıca Allah Teala'nın kendisinden talepte bulunulmasından hoşnut olduğunu bildirmektedir. İbn Mes'ud'dan aktarılan ve Tirmizi'nin Sünenlinde yer alan "Allah'ın cömertliğine dayanarak O'na niyaz edin! Çünkü Rabbimiz kendisine dua edilmesini sever" hadisi de bunu desteklemektedir. (Takıyyuddin es-Sübki'nin belirttiğine göre) ayette geçen "Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler" ifadesi ile duanın bağlantısı şöyledir:

 

Dua, ibadetten daha özel (hass) bir durumdur. Buna göre ibadet etmeyi kibrine yediremeyenler gururları sebebiyle duada etmezler. Dolayısıyla buradaki tehdit kibirlenerek duayı terkedenlere yöneliktir. Böylesi bir davranış küfre girmeyi gerektirir. Duanın daha değişik bir sebeple yapılmaması durumunda ise yukarıdaki tehdit geçerli değildir. Bununla birlikte biz dua konusunda hassas davranıp çokça niyazda bulunmayı onu terketmekten daha doğru bulmaktayız. Zira duanın ehemmiyeti hakkında birçok delil bulunmaktadır".

Ayette de ifade edilen dualara verilecek karşılık samimiyet (ihlas) şartına bağlıdır. "Öyleyse ibadeti gönülden olarak ve yalnız O'na yapın, yalnız O'na yalvarın"(Ğafir 65) ayeti bunu bildirmektedir. Yukarıdaki ayette ve başkalarında geçen "dua" kelimesini "ibadet" diye yorumlayanlar pek çok kimsenin dua etmesine rağmen taleplerinin yerine getirilmemesine dayanmaktadır. Halbuki bu ayetlerde geçen dua, sadece Allah'a yalvarmak anlamında olsaydı herkesin duasının kabul edilmesi gerekirdi. Kanaatimizce bu iddiaya karşı şunlar söylenebilir: Aslında herkesin duasına cevap verilmektedir. Ancak duaya icabet farklı şekillerde tezahür etmektedir. Kimi zaman dua edenlere istedikleri verilirken, kimi zaman istediklerinin yerine geçebilecek başka bir şey sunulmaktadır. Bu konuda Tirmizi ve Hakim tarafından nakledilen sahih bir hadiste "Yeryüzünde dua eden her müslümana ya istediği verilir ya da başına gelebilecek bir bela kaldırılır" buyurulmaktadır. Ahmed İbn Hanbel'in rivayet ettiği bir hadiste ise "Duaya hemen ya da bir süre sonra icabet edilir" denilmektedir. Yine Ahmed İbn Hanbel tarafından nakledilen ve Hakim'in sahih saydığı bir başka hadiste de "Kötülük ya da akrabayla ilişkilerin kesilmesine yönelik olmayan her duaya üç şekilde cevap verilebilir: Ya istenilen şey hemen yerine getirilir ya da ahirette denk bir karşılık verilir yahut da dua edenin maruz kalacağı bir bela ortadan kaldırılır". Bu da duaya icabetin ikinci şartıdır. Ayrıca başka şartlar da bulunmaktadır. Örneğin yediği, içtiği, giydiği haram olanların duasının kabul edilmeyeceğini bildiren hadis, helal kazancın duaya icabet için bir şart olduğunu ortaya koymaktadır. "Dua ettim kabul edilmedi diye sızlanmazsanız duanıza mutlaka icabet edilir" hadisi de duaya hemen karşılık beklenmemesi şartını ifade etmektedir .

 

باب: لكل نبي دعوة مستجابة.

1. HER NEBİ'İN KABUL EDİLEN BIR DUASI BULUNMASI

 

حدثنا إسماعيل قال: حدثني مالك، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لكل نبي دعوة مستجابة يدعو بها، وأريد أن أختبئ دعوتي شفاعة لأمتي في الآخرة).

 

[-6304-] Ebu Hureyre r.a.'in naklettiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Her Nebi'in kabul edilen bir duası vardır. Ben bu hakkımı ahirette ümmetime şefaat için saklıyorum"

 

(Ayrıca bk. 7474. hadis)

 

 

وقال لي خليفة: قال معتمر: سمعت أبي، عن أنس،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (كل نبي سأل سؤلاً، أو قال: لكل نبي دعوة قد دعا بها فاستجيب، فجعلت دعوتي شفاعة لأمتي يوم القيامة).

 

[-6305-] Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur:

 

"Her Nebi'nin bir isteği (ya da "Her Nebi'nin bir duası") kabul edilmiştir. Ben bu hakkımı Kıyamet günü ümmetime şefaat için kullandım".

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Her Nebi'in kabul edilen bir duası uardır" ifadesinin (dua edenlere mutlaka icabet edileceğini bildiren) ayet ile ilişkisi bazı duaların dua edenin istediği şekilde müstecab olmadığı noktasındadır.

 

"Ben bu hakkımı ahirette ümmetime şefaat için saklıyorum" ifadesine gelince Müslim'in naklettiği ve Ebu Hureyre'den gelen bir hadiste geçmiş zaman kipi kullanılarak .:..ı1 .;1-' "Ben sakladım" denilmiştir. Enes İbn Malik tarafından nakledilen hadiste ise J y;)  "Ben dua hakkımı şöyle kullandım" buyurulmuş ve ayrıca "Kıyamet günü" ifadesi ilave edilmiştir. Ebu Salih'in naklettiği haberde "İnşallah ümmetimden Allah'a şirk koşmadan ölenler şefaatime nail olacaklardır" cümlesi yer almaktadır.

 

Muhtemelen Nebi s.a.v. duasını ertelemek istemiş; ancak daha sonra bundan vazgeçip dua edip talebinin yerine gelmesini arzu etmiştir. Allah Teala'nın kendisine duasının kabul edildiğini haber vermesine dayanarak da bu konuda kendisinden emin bir şekilde konuşmuştur. Şefaat ve çeşitleri hakkında ayrıntılı bilgi Rikak bölümünün başında arzedilecektir (Nuh 26).

 

Nebilerin özellikle de bizim Nebiimizin birçok duası kabul edildiği için hadisin ilk etapta anlaşılan anlamı sorunlu sanılabilir. Zira hadise göre Nebilerin yalnızca bir duaları makbul sayılacaktır. Halbuki hadiste kastedilen kabulü kesin olan duadır. Diğer duaların ise kabulü ancak umulabilir.

 

Her Nebiin kabul edilen duasından kastın en faziletli duaları olduğu da ileri sürülmüştür. Bu yoruma göre onların başka duaları olmakla birlikte en faziletli duaları makbul sayılmıştır. Başka bir yoruma göre ise Nebilerin ümmetIerini kapsayıcı tarzda onların helak ya da kurtuluşu için yaptıkları genel dualar makbul iken özel dualarının kabul edilmesi garanti edilmemiştir. İbnü'tTın'in naklettiğine göre Nebilerin kendi dünyaları ya da nefisleri için yaptıkları bir duaları kabul buyurulmuştur. Örneğin Hz. Nuh "Ya Rabbı! Yeryüzünde dolaşan bir tek kafir bile bırakma!", Hz. Zekeriya "Bana lütf-u kereminden öyle bir uaris nasib et ki bana da, Yakub hanedanına da uaris olsun. Onu, razı olacağın bir insan eyle ya Rabbf!"(Meryem 5-6) ve Hz. Süleyman "Ya Rabbf! Affet beni ve bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayacak bir hakimiyet lutfet. Çünkü Sen, lütufları son derece bolalan vehhabsın!"(Sad 35) diye dua etmişlerdir. Mesabfh adlı kitabı şerhedenlerden biri şunları söylemiştir: Bilinmelidir ki Nebilerin bütün duaları makbuldür. Bu hadis Nebilerin hepsinin kavminin helak edilmesi için dua ettiğini ancak Nebiimizin bu şekilde ümmetine beddua etmediğini bildirmektedir. Ümmetinin yaptığı ezalara karşı gösterdiği sabır sebebiyle kendisine şefaat hakkı verilmiştir. Burada ümmetten kasıt ümmet-i davet olup ümmet-i icabet değildir. Ancak Tıbı bu sözleri eleştirerek Hz. Nebi'in bazı Arap kabilelerine, isimlerini zikrederek bir takım Kureyşlilere, Rı'l, Zekvan ve Mudar adlı kabileiere beddua ettiğini ifade etmiştir. Ona göre bu hadisin şöyle yorumlanması daha doğrudur: Allah her Nebie sonucunu dünyada görecekleri ümmetieriyle ilgili bir dua hakkı vermiştir. Nebiimiz bu hakkını ümmetinden bir kısmı için kullanınca "Bu hususta sana ait bir iş yoktur: Allah ister onlara tövbe nasib edip bağışlar, ister nefislerine zulmettikleri için onları cezalandırır. Senin görevin sadece uyanp irşad etmektir" ayeti nazil olnıu Böylece Nebiimizin hakkı ahirete kalmıştır. Hz. Nebi de beddu'a-eftiği kimseIerin helak edilmelerini değil aslında tevbeye yönlendirilmelerini istemiştir.

 

Nebilerin bütün dualarının makbulolduğu yolundaki değerlendirme yapılırken "Allah'tan üç şey istedim. İkisini kabul etti birini etmedi" şeklindeki sahih bir hadis unutulmuş görünmektedir. ibn Battal bu hadisin Nebiimizin diğer Nebilerden üstün olduğunu gösterdiğini; zira makbul duasında ümmetini kendi nefsine ve ailesine tercih ettiğini ayrıca önceki Nebiler gibi ümmetin (ümmet-i davetin) helaki için beddua etmediğini ifade etmiştir.

 

ibnü'l-Cevzl ise şu yorumu yapar: Bu Nebi s.a.v.'in güzel tasarruflarından biridir. Çünkü duasını gerektiği gibi kullanmıştır. Ayrıca cömertliğinin bir göstergesidir. Zira ümmetin i kendisine tercih etmiştir. Yine duasını dindar müslümanlardan daha fazla duaya ihtiyacı olan günahkarlara hasretmesi sebebiyle aklı değerlendirmelerindeki sağlamlığın bir işaretidir.

 

Nevevi ise bu hadisin ümmetin e şefkatini, merhametini ve menfaatlerini koruduğunu gösterdiğini; çünkü duasını onların en fazla duaya muhtaç olacakları bir zaman için sakladığın: ifade etmiştir.

 

"inşallah ümmetimden Allah'a şirk koşmadan ölenler şefaatime nail olacaklardır" rivayeti büyük günahları işlemekte ısrar eden bir kimse dahi olsa Allah'a şirk koşmayan müslümanların cehennemde ebedi kalmayacakları yolundaki Ehl-i sünnet görüşünün doğruluğunu ispat eden bir delildir.