SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-İSTİ’ZAN

<< 2023 >>

باب: من رد فقال: عليك السلام.

18. SELAMı: "ALEYKESSELAM: SANA SELAM" DİYEREK ALAN KİMSE

 

وقالت عائشة: وعليه السلام ورحمة الله وبركاته.

Aişe de: Ve aleyhisselam ve rahmetullahi ve berekatuh: Ona da selam ve Allah'ın rahmeti ve bereketleri olsun, dedi.

 

وقال النبي صلى الله عليه وسلم: (رد الملائكة على آدم: السلام عليك ورحمة الله).

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da: "Melekler Adem'in selamını: es-Selamu aleyke ve rahmetullah: Sana selam ve Allah'ın rahmeti olsun, diye aldılar, buyurmuştur. "

 

 

حدثنا إسحق بن منصور: أخبرنا عبد الله بن نمير: حدثنا عبيد الله، عن سعيد بن أبي سعيد المقبري، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 أن رجلاً دخل المسجد، ورسول الله صلى الله عليه وسلم جالس في ناحية المسجد، فصلى ثم جاء فسلم عليه، فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم: (وعليك السلام، ارجع فصل فإنك لم تصل). فرجع فصلى ثم جاء فسلم، فقال: (وعليك السلام، فارجع فصل، فإنك لم تصل). فقال في الثانية، أو في التي بعدها: علمني يا رسول الله، فقال: (إذا قمت إلى الصلاة فأسبغ الوضوء، ثم استقبل القبلة فكبر، ثم اقرأ بما تيسر معك من القرآن، ثم اركع حتى تطمئن راكعاً، ثم ارفع حتى تستوي قائماً، ثم اسجد حتى تطمئن ساجداً، ثم ارفع حتى تطمئن جالساً، ثم اسجد حتى تطمئن ساجداً، ثم ارفع حتى تطمئن جالساً، ثم افعل ذلك في صلاتك كلها).

 

[-6251-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre; "Bir adam mescide girdi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da o sırada mescidin bir tarafında oturuyordu. Bu adam namaz kıldıktan sonra geldi ve ona selam verdi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da ona: Ve aleykesselam, dön ve namaz kıL. Çünkü sen namaz kılmadın, dedi.

 

Adam da döndü ve namaz kıldı. Sonra gelip, selam verdi. Allah Rasulü:

 

Ve aleykesselam, dön ve namaz kıL. Çünkü sen namaz kılmadın, buyurdu.

 

İkincisinde -yahut ondan sonrakisinde-: Ey Allah'ın Rasulü, bana öğret, dedi.

Allah Rasulü şöyle buyurdu:

 

Namaz kılmak için kalktığında güzelce abdest aL. Sonra kıbleye yönel, tekbir getir. Sonra Kur'an'dan kolayına gelen bir miktar oku .. Sonra rükuunda azaların yerli yerine oturuncaya kadar rükua var. Sonra ayakta doğruluncaya kadar başını kaldır. Sonra secde halinde iken azaların yerli yerine oturuncaya kadar secde et. Sonra otururken azaların yerli yerine oturuncaya kadar başını secdeden kaldır. Sonra secdede iken azaların yerli yerine oturuncaya kadar secde et. Sonra oturuşunda azaların yerli yerine gelinceye kadar başını secdeden kaldır. Daha sonra aynı şeyi namazın tamamında yap."

 

 

وقال أبو أسامة في الأخير: (حتى تستوي قائماً). حدثنا ابن بشار قال: حدثني يحيى، عن عبيد الله: حدثني سعيد، عن أبيه، عن أبي هريرة قال:

قال النبي صلى الله عليه وسلم: (ثم ارفع حتى تطمئن جالساً).

 

[-6252-] Ebu Hureyre'den dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

"Sonra da otururken azaların yerli yerine gelinceye kadar başını (seededen) kaldır, buyurdu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Selamı: Aleykesselam diyerek alan kimse" İhtimal ki Buhari bununla: Selam lafzından önce hiçbir şey söylenmez. Aksine selamı verirken de, alırken de esselamu aleyke der ,diyenlerin görüşlerine işaret etmiş yahut (aleyke diye) tekil olarak değil, aksine çoğul kipi ile (aleykum şeklinde) diye selam verir ve alır yahut: (Selamı alırken) vav'ı söylememezlik etmez, aksine atıf vav'ını kullanarak cevap verip: "Ve aleykesselam" diye cevap vermelidir ya da: Selamı alırken "selam" lafzını zikretmeksizin yalnızca "aleyke" lafzı yeterlidir, diyen yahut: Hayır, sadece "aleykesselam" demekle kalmaz, aksine "ve rahmetullahi" lafzını da ekler, diyenlerin görüşlerine işaret etmek istemiştir.

 

İşte bunlar rivayetlerin delalet ettiği beş husustur. Birincisi daha önce geçmiş bulunan: "es-Selam Allah'ın adıdır" hadisinden çıkartılır. Bu sebeple Allah adından önce hiçbir şeyin söylenmemesi gerekir. Buna İbn Dakiki'l-'Id dikkat çekmiştir. Bazı Şafil alimlerinden selamı veren kişi eğer: "Aleykesselam" diyecek olursa, bunun yeterli olmayacağını nakletmişlerdir. Nevevı de el-Mütevelli'den: Selam verirken "ve aleykumusselam" diyen kimsenin bu sözünün selam olmadığını ve selamının alınmasını da hak etmediğini söylediğini zikretmektedir (Sözü edilen diğer dört görüşün delilleri için bk. Fethu'I-Bari, XI, 39 )

 

باب: إذا قال: فلان يقرئك السلام.

19. "FULANUN YUKRİUKE'S-SELAM: FİLANIN SANA SELAMı VAR, SANA SELAM SÖYLÜYOR" DİYECEK OLURSA

 

حدثنا أبو نُعَيم: حدثنا زكرياء قال: سمعت عامراً يقول: حدثني أبو سلمة بن عبد الرحمن: أن عائشة رضي الله عنها حدثته:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم قال لها: (إن جبريل يقرئك السلام). قالت: وعليه السلام ورحمة الله.

 

[-6253-] Aişe r.anha'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine:

 

Şüphesiz Cibril sana selam söylüyor, dedi. Aişe de: Ve aleyhimusselamu ve rahmetullah diye cevap verdi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Filan kişinin sana selamı var derse" el-Küşmiheni'nin rivayetinde: "Yakrau aleykisselam: Sana selam söylüyor" şeklindedir. Başlıktaki hadisin lafzında da böyledir. Buna dair açıklamalar daha önce Aişe radıyallahu anha'ın Menkıbeleri başlığında (3768 nolu hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

Nevevi dedi ki: Bu hadisten bir aracı ile selam göndermenin meşru olduğu anlaşılmaktadır. Kendisi ile selam gönderilen elçinin de onu bildirmesi gerekir. Çünkü bu bir emanettir. Ancak bunun vediaya daha çok benzediği söylenerek itiraz edilmiştir. Meselenin tahkiki şudur: Eğer elçi selamı götürmeyi kabul edip üstlenirse emanete daha çok benzer. Aksi takdirde bu bir vedia olur. Bir kimse bir vediayı kabul ettiğini belirtmezse herhangi bir yükümlülüğü olmaz.

 

(Nevevi devamla) dedi ki: Birisine bir kişi bir başkasından selam getirse ya da bir kağıtta yazılı olsa derhal o selamın alınması vaciptir. Selamı ulaştırana da karşılık vermesi müstehaptır. Nitekim Nesai'nin Temim oğullarından bir adamdan rivayet ettiğine göre bu şahıs, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e babasının selamını bildirmiş, Allah Resuıü de ona: "Ve aleyke ve ala ebikesselam: Sana da, babana da selam olsun, demiştir."

 

Daha önce Menakıb (menkıbeler) bölümünde geçtiği üzere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hatice radıyalliihu anhii'ya Cibril'den Allah'ın kendisine selamını bildirince şöyle cevap vermişti: "Şüphesiz Allah es-selamdır. es-Selam da ondandır. Sana da Cibril'e de selam olsun."

 

Bununla birlikte Aişe ile ilgili hadisin rivayet yollarını hiç birisinde onun, selamı alırken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i da söz konusu ettiğini görmedim. İşte bu da getirene de selam vermenin vacip olmadığının deliIidir.

 

Başlıktaki lafız ile, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sözü olarak hadis de varid olmuş bulunmaktadır. Bunu Müslim, Enes'den diye rivayet etmiştir. Buna göre "EslemIilerden bir genç: Ey Allah'ın Rasulü! Ben cihad etmek istiyorum, deyince, Allah Rasulü: Filanın yanına git ve: Şüphesiz Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sana selamı var ve: Cihada gitmek için hazırladığın malzemeyi bana ver diyor, de."

 

باب: التسليم في مجلس فيه أخلاط من المسلمين والمشركين.

20. MÜSLÜMAN VE MÜŞRİKLERİN KARIŞIK OTURDUĞU BİR MECLİSTEKİLERE SELAM VERMEK

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا هشام، عن معمر، عن الزُهري، عن عروة بن الزبير قال: أخبرني أسامة بن زيد:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم ركب حماراً، عليه إكاف تحته قطيفة فدكية، وأردف وراءه أسامة بن زيد، وهو يعود سعد بن عبادة في بني الحارث بن الخزرج، وذلك قبل وقعة بدر، حتى مر في مجلس فيه أخلاط من المسلمين والمشركين عبدة الأوثان واليهود، وفيهم عبد الله بن أبي ابن سلول، وفي المجلس عبد الله بن رواحة، فلما غشيت المجلس عجاجة الدابة، خمر عبد الله بن أبي أنفه بردائه، ثم قال: لا تغبروا علينا، فسلم عليهم النبي صلى الله عليه وسلم ثم وقف، فنزل فدعاهم إلى الله، وقرأ عليهم القرآن، فقال عبد الله بن أبي ابن سلول: أيها المرء، لا أحسن من هذا إن كان ما تقول حقاً، فلا تؤذنا في مجالسنا، وارجع إلى رحلك، فمن جاءك منا فاقصص عليه، قال ابن رواحة: اغشنا في مجالسنا فإنا نحب ذلك، فاستب المسلمون والمشركون واليهود، حتى هموا أن يتواثبوا، فلم يزل النبي صلى الله عليه وسلم يخفضهم، ثم ركب دابته حتى دخل على سعد بن عبادة، فقال: (أي سعد: ألم تسمع ما قال أبو حباب - يريد عبد الله بن أبي - قال كذا وكذا). قال: اعف عنه يا رسول الله واصفح، فوالله لقد أعطاك الله الذي أعطاك، ولقد اصطلح أهل هذه البحرة على أن يتوجوه، فيعصبوه بالعصابة، فلما رد الله ذلك بالحق الذي أعطاك شرق بذلك، فذلك فعل به ما رأيت، فعفا عنه النبي صلى الله عليه وسلم.

 

[-6254-] Usame İbn Zeyd'den rivayete göre; "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, altında Fedek dokuması bir kadife bulunan palan vurulmuş bir eşeğe bindi. Arkasına da Usame İbn Zeyd'i hindirmişti. el-Haris İbn Hazrec oğulları yurdunda bulunan Said İbn Ubade'ye hasta ziyaretinde bulunmaya gidiyordu. -Bu olay, Bedir vakasından önce idi.- Nihayet aralarında Müslümanlardan, müşriklerden, puta tapıcılardan ve Yahudilerden karışık kimselerin oturduğu bir meclisin yanından geçti. Bunlar arasında Abdullah İbn Ubeyy İbn SeluI de vardı. Yine aynı mecliste Abdullah İbn Revaha da bulunuyordu. Bineğin çıkardığı tozlar, meclisin üzerine gelince, Abdullah İbn Ubeyy ridasıyla burnunu örttü, sonra da: Üzerimize toz çıkarmayınız, dedi.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara selam verdikten sonra durdu. Bineğinden indi, onları Allah'a davet etti, onlara Kur'an okudu.

 

Buna karşılık Abdullah İbn Ubeyy İbn Selul: Ey kişil Eğer bu söylediklerin bir hak ise bundan daha güzeli yoktur. Bu sebeple sen bizim meclisimizde bizi rahatsız etme. Kendi kaldığın yere geri dön. Bizden sana gelen olursa sen de ona anlatacaklarını anlat, dedi.

 

İbn Revaha: Meclislerimizde yanımıza gel. Biz bunu seviyor, arzu ediyoruz, dedi.

 

Bunun sonucunda Müslümanlar, müşrikler, Yahudiler birbirlerine ağır sözler söylediler. Hatta sonunda birbirleri üzerine yürüyüp kavgaya tutuşacak hale kadar geldiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise durmadan onları teskin etti. Daha sonra bineğine bindi, nihayet Sa'd İbn Ubade'nin bulunduğu yere girerek: Ey Sad' -Abdullah İbn Ubeyy'i kastederek- Ebu Hubab'ın ne söylediğini duymadın mı: O şöyle şöyle dedi, buyurdu.

 

Sa'd: Ey Allah'ın HasCılü, onu affet ve bağışla! Allah'a yemin ederim ki Allah sana bu verdiği bağışı ihsan etmiş bulunuyor. O sırada bu şehir halkı da ona taç giydirmeyi ve ona hükümdarlığı sarığı sarmayı kararlaştırmış ve bunun üzerine anlaşmışlardı. Ama Allah bunu sana vermiş olduğu o hak ile geri çevirince İbn Ubeyy'in de hevesi kursağında kaldı. İşte senin o gördüklerini yapmaya iten odur, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onu affetti."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Müslüman ve müşriklerin karışık bulunduğu bir mecliste. oturanlara selam vermek." Nevevı dedi ki: Sünnet olan, aralarında Müslüman ve kMirin karışık olarak bulunduğu bir meclisin yanından geçen bir kimsenin genelleştirici bir ifade ile selam verip bununla Müslüman olanları kastetmesidir.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Aynı şekilde ehl-i sünnet ve bid'atçilerin toplu olarak bulunduğu bir meclisin, adaletli ve zalim kimselerin bulunduğu bir meclisin, sevenin ve nefret edenin bulunduğu bir meclisin yanından geçerse yine böyle yapar. Nevevi buna başlıktaki hadisi delil göstermiştir. Bu da kMire öncelikle selam vermenin yasaklanışı ile ilgili fer'i bir meseledir. Çünkü Müslim ve Buhari'nin el-Edebu'I-Müfred'de Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet ettikleri hadiste bu husustaki yasak açık bir şekilde varid olmuştur: "Yahudilere ve Hıristiyanıara önce siz selam vermeyiniz ve onları yolun en dar kısmında yürümek zorunda bırakınız."

 

Taberi de•şöyle demektedir: Usame'nin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Müslümanlarla birlikte bulunan kafirlere selam vermesi ile ilgili rivayet ettiği hadis ile Ebu Hureyre'nin kafirlere öncelikle selam vermeyi yasaklayan hadis arasında herhangi bir aykırılık yoktur. Çünkü Ebu Hureyre'nin hadisi geneldir, Usame'nin hadisi ise özeldir.

 

Kurtubi, hadiste geçen: "Bir yolda onlarla karşılaştığınızda onları yolu en dar ' kısmından yürümeye mecbur ediniz" buyruğunun anlamı hakkli}cia şunları söylemketir: Yani onlara ikramda bulunmak ve saygı göstermek ln dar olan yolda bir kenara çekilerek onlara yol açmayınız. Buna göre böyle bir cümle, anlam itibariyle birinci cümleye münasip düşmektedir. Yoksa bunun anlamı: Geniş bir yolda onlarla karşılaşacak olursanız, yalanlara dar ;delecek şekilde kenarından yürümeye onları mecbur ediniz demek değildir. ÇÜnkü böyle bir tutum onlara bir eziyettir, bize de sebepsiz yere onlara eziyey(memiz yasaklanmıştır.

 

باب: من لم يسلم على من اقترف ذنباً، ولم يرد سلامه، حتى تتبين توبته، وإلى متى تتبين توبة العاصي.

21. BİR GÜNAH İŞLEYİP TEVBESİ AÇIKÇA ORTAYA ÇIKINCAYA KADAR SELAM VERMEYEN VE ONUN SELAMINI ALMAYAN KİMSE İLE İSYANKARIN TEVBESİ NE KADAR BİR SÜRE SONUNDA BELLİ OLUR

 

وقال عبد الله بن عمرو: لا تسلموا على شربة الخمر.

Abdullah İbn Amr: İçki içenlere selam vermeyiniz, demiştir.

 

حدثنا ابن بكير: حدثنا الليث، عن عُقَيل، عن ابن شهاب، عن عبد الرحمن بن عبد الله بن كعب: أن عبد الله بن كعب قال:

 سمعت كعب بن مالك: يحدث حين تخلف عن تبوك، ونهى رسول الله صلى الله عليه وسلم عن كلامنا، وآتي رسول الله صلى الله عليه وسلم فأسلم عليه، فأقول في نفسي: هل حرك شفتيه برد السلام أم لا؟ حتى كملت خمسون ليلة، وآذن النبي صلى الله عليه وسلم بتوبة الله علينا حين صلى الفجر.

 

[-6255-] Abdullah İbn Ka'b'dan dedi ki: "Ben Ka'b İbn Malik'i, Tebuk'ten geri kalışını anlatmasını ve Hasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bizimle konuşmayı nehyetti, dediğini işittim. Ben Hasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gidiyor, ona selam veriyordum. Kendi kendime de: Acaba selamımı almak için dudaklarını hareket ettirdi mi ettirmedi mi diyordum. Nihayet elli gün tamamlandı, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da sabah namazını kıldıktan sonra Allah 'ın tevbemizi Kabul ettiğini ilan etti."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Bir günah işleyene tevbe ettiği açıkça ortaya çıkana kadar selam vermeyen ve onun selamını almayan kimse ile günahkarın tevbesi ne kadar bir sürE sonra açıkça anlaşılır." Birincisi ile ilgili hüküm hakkında görüş ayrılığı bulundu ğuna işaret etmiş bulunmaktadır. Cumhurun görüşüne göre fasık kimseye de, bid'atçiye de selam verilmez.

 

Nevevi der ki: Eğer böylesine selam vermediği takdirde din ya da dünya ile ilgili bir kötülüğün meydana geleceğinden korkarsa selam verir. İbnu'l-Arabi de böyle demiş ve: es-Selam 'ın yüce Allah'ın isimlerinden bir isim olduğuna niyet eder. O, böylelikle Allah sizin üzerinize rakibdir. Sizi görüp gözetendir demiş gibidir, diye eklemiştir. El-Mühelleb de: Masiyet ehli olanlara selam vermeyi terk etmek eskiden beri uyulagelen bir sünnettir, demiştir. İlim ehlinin birçoğu da bid'at ehli hakkında böyle demişlerdir. Bazı Hanefiler çokça mizah yapmak, boş işlerle uğraşmak, çirkin sözlerle konuşmak, gidip gelen kadınları görmek için çarşı-pazarlarda oturmak ve buna benzer insanın mertlik ve insaniyet sıfatları ile bağdaşmayan işleri yapan kimseleri de masiyet işleyenler gibi değerlendirmişlerdir. İbn Rüşd de Malik'in şöyle dediğini nakletmektedir: Heva ehli olan kimselere selam verilmez. İbn Dakiki'l-'Id der ki: Bu onları edeplendirmek ve onlardan uzak oluşunu bildirmek için yapılır.

 

İkinci durumun hükmüne gelince, bunda da görüş ayrılığı vardır. Bir görüşe göre bir sene süreyle onun halini inceler. Bir görüşe göre altı ay, bir görüşe göre de Ka'b İbn Malik kıssasında olduğu gibi elli gün süre ile gözetilir, demiştir. Bunun belli bir süresinin olmadığı, aksine tevbe iddiasında doğruluğuna delil teşkil edecek karinelerin varlığının göz önünde bulundurulacağı da söylenmiştir, ama bu iş için bir saat de, bir gün de yeterli değildir. Bu, işlenen suça ve suçu işleyenin farklılığına göre değişir.

 

Nevevi de şöyle demiştir: Bid'atçi kimseye ve pek büyük bir günah işlemekle birlikte o günahından tevbe etmeyene selam da verilmez, selamları da alınmaz. Nitekim ilim ehlinden bir topluluk böyle demiştir. Buhari buna delil olarak Ka'b İbn Malik'in kıssasını göstermiştir.

 

Burada "tevbe etmeyen" kaydı da güzeldir; ama bunun için Ka'b İbn Malik kıssasının delil gösterilmesi tartışılır. Çünkü o yaptığından pişman olup tevbe etmişti, ama Allah onun tevbesini kabul edinceye kadar onunla konuşmak ertelenmişti. Onun ile ilgili hüküm de tevbesi kabul edilinceye kadar onunla konuşulmaması şeklinde idi.

 

Cevap şöyle verilebilir: Ka'b İbn Malik'in başından geçen olayda tevbenin kabul edilip edilmediğini bilmek mümkün idi. Ondan sonraki zamanlarda ise pişmanlığın alametinin ortaya çıkması, o günahtan nihai olarak vazgeçmesi ve bu husustaki sadakat emarelerinin görülmesi yeterlidir.

 

"İkterafe: İşledi" kazandı, demektir. Çoğunluğun yorumu da böyledir. Ebu Ubeyde ise: İktiraf, töhmet demektir, demiştir.

 

"Abdullah İbn Amr içki içenlere selam vermeyiniz, demiştir." Abdullah İbn Amr'dan gelen bu eseri (rivayetil Buhari, el-Edebu'l-Müfred adlı eserinde Abdullah ibn Amr el-As'dan şu lafız ile, mevsul bir senedie rivayet etmiştir: "içki içenlere selam vermeyiniz." Sonunda: "içki içenleri hastalandıkları takdirde ziyaret etmeyiniz" demiştir.

 

باب: كيف الرد على أهل الذمة بالسلام.

22. ZİMMET EHLİNİN VERDİĞİ SELAM NASIL ALINIR?

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزُهري قال: أخبرني عروة: أن عائشة رضي الله عنها قالت:

 دخل رهط من اليهود على رسول الله صلى الله عليه وسلم فقالوا: السام عليكم، ففهمتها فقلت: عليكم السام واللعنة، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (مهلاً يا عائشة، فإن الله يحب الرفق في الأمر كله). فقلت: يا رسول الله، أو لم تسمع ما قالوا؟ قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (فقد قلت: وعليكم).

 

[-6256-] Aişe r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yahudilerden birkaç kişilik bir topluluk, Hasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girip: es-Samu aleyke, dediler. Onların bu dediklerini ben anladığım için:

 

Aleykumu's-samu ve'lla'netu: Sam da, lanet de üzerinize olsun, dedim.

 

Bu sefer Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Yavaş ol ey Aişe! Şüphesiz Allah, bütün işlerde rıfkı sever, buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Hasulü' Ne söylediklerini duymadın mı, dedim. Hasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Bunun için ben de: Aleykum, dedim ya, buyurdu."

 

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن عبد الله بن دينار، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (إذا سلم عليكم اليهود، فإنما يقول أحدهم: السام عليك، فقل: وعليك).

 

[-6257-] Abdullah İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre; "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Eğer Yahudiler size selam verirlerse, onlardan selam veren kişi muhakkak: es-Samu aleykum der. Bunun için sen de: Ve aleyke, de. "

 

Bu Hadis 6928 numara ile de var.

 

 

حدثنا عثمان بن أبي شيبة: حدثنا هشيم: أخبرنا عبيد الله بن أبي بكر بن أنس: حدثنا أنس بن مالك رضي الله عنه قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم: (إذا سلم عليكم أهل الكتاب فقولوا: وعليكم).

 

[-6258-] Enes İbn Malik r.a.'dan dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Kitap ehli size selam verdikleri vakit, siz de: Ve aleykum deyiniz. "

 

Bu Hadis 6926 numara ile de var.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Zimmet ehlinin selamı nasıl alınır?" Bu başlıkta zimmet ehlinin selamının alınmasının yasaklanmadığına bir işaret bulunmaktadır. Bundan dolayı başlıkta "nasıl" tabirini kullanmıştır. Yüce Allah'ın: "Ondan daha güzeli ile selamı alınız yahut aynen geri çeviriniz" buyruğu da bunu desteklemektedir. İşte bu da selam almanın, -daha önce açıklandığı gibi- daha güzeli ile olmazsa dahi verilene uygun olması gerektiğinin delilidir.

 

Hadis ise Müslüman ile kMirin selamının farklı şekillerde alınacağına deIildir. İbn Battal dedi ki: Bazıları ayetin genel ifadesi dolayısıyla zimmet ehlinin selamını almak farzdır, demişlerdir.

 

İbn Abbas'tan da şöyle dediği sabittir: "Birisi sana selam verecek olursa, Mecusi dahi olsa sen de onun selamını aL." eş-Şa'bı ve Katade de bu görüşü ifade etmişlerdir. Ancak Malik ve cumhur bunu kabul etmezler. Ata der ki: Ayet Müslümanlar hakkında özeldir. Dolayısıyla kayıtsız ve şartsız olarak kMirin selamını almaz. Eğer selamın alınmamasından maksadı, selam lafzı ile cevap vermek ise mesele yoktur. Aksi takdirde bu başlıktaki hadisler, onun görüşünü reddetniektedir.

 

"es-Samu aleyke, dediler." Daha önce Tıp bölümünde bu lafzın ölüm ile açıklandığına dair bilgiler geçmiş bulunmaktadır.

 

"Ve lanet" Aişe r.anha'nın zekası sayesinde sözlerinden maksatlarını anlamış olduğundan onlara tepki göstermiş ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onların selam lafzını kullandıklarını sandığını kabul ettiğinden, onlara tepkisini ileriye götürmüş olması ihtimali vardır. Bunu İbn Ömer ve Enes'in rivayet ettiği başlıktaki iki hadiste olduğu gibi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den daha önceden işitmiş olması da bir başka ihtimaldir. Aişe'nin onlara lanet okumasının sebebi ise, ya mevcut hal göz önünde bulundurularak, özellikle de tedib edilmesini gerektiren bir işi işlediği takdirde muayyen kafire lanet okumanın caiz olduğu görüşünde idi, yahut sözü geçen kimselerin küfür üzere öleceklerine dair daha önceden bilgi edininmiş olmasıdır. İşte bu sebeple ölüm kaydını söz konusu etmeden onlara mutlak olarak lanet okumuştur. Ama daha kuvvetli görülen o ki; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onun dilinin bu gibi ağır ifadeler kullanmaya alışmasını istememiş yahut ağır sözler söylemekte aşırı gitmesine tepki göstermiştir.

 

Yaşayan muayyen müşrik kimseye lanet okumanın caiz olduğuna dair açıklamalar, yüce Allah'ın izniyle Dualar bölümünde "müşriklere beddua etmek başlığında" gelecektir. (Sk. 6395 nolu hadis)