SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-İSTİ’ZAN

<< 2015 >>

باب: بدء السلام.

1. SELAMIN BAŞLANGICI

 

حدثنا يحيى بن جعفر: حدثنا عبد الرزاق، عن معمر، عن همَّام، عن أبي هريرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (خلق الله آدم على صورته، طوله ستون ذراعاً، فلما خلقه قال: اذهب فسلم على أولئك، نفر من الملائكة، جلوس، فاستمع ما يحيونك، فإنها تحيتك وتحية ذريتك، فقال: السلام عليكم، فقالوا: السلام عليك ورحمة الله، فزادوه: ورحمة الله، فكل من يدخل الجنة على صورة آدم، فلم يزل الخلق ينقص بعد حتى الآن).

 

[-6227-] Ebu Hureyre'den rivayete göre; "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Allah Adem'i kendi suretinde altmış zira' boyunda yarattı. Onu yaratınca:

 

Git de oturmakta olan şu melekler topluluğuna selam ver de sana ne şekilde cevap vereceklerini dinle. Çünkü onların sana verecekleri cevap hem senin selamın, hem zürriyetinin selamı olacaktır, buyurdu.

 

Adem gidip: es-Selamu aleykum deyince, onlar da: es-Selamu aleyke ve rahmetullah deyip, ona fazladan "ve rahmetullah"ı eklediler. İşte cennete girecek olan herkes, Adem'in sureti üzere girecektir. Ama ondan sonra şimdiye kadar hilkat hep eksilip durmaktadır."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"İzin isteme bölümü, selamın başlangıcı" İsti'zan, kendisinden izin istenilen kimsenin sahip olduğu bir yere girmek için izin istemek demektir. Bed' de başlangıç demektir. Selamın ilk ortaya çıkışı anlamındadır. İzin istemekle birlikte selam başlığını kullanmış olması, selam vermeyen kimseden emin olunmayacağına işaret etmek içindir.

 

Ebu Davud ve İbn Ebi Şeybe ceyyid bir sened ile Rib'ib Hiraş'dan şu rivayeti nakletmektedirler: "Bana bir adamın tahdis ettiğine göre o, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem evinde iken içeri girmek için izin istedi ve: İçeri gireyim mi, dedi. Allah Resulü hizmetçisine: Bunun yanına çık, git ve ona öğret diye buyurdu. O da: es-Selamu aleykum gireyim mi de, dedi." Darakutn! hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

 

"Allah A.dem'i kendi suretinde yarattı." Buna dair açıklamalar Bed'u'l-Halk da geçmiş bulunmaktadır. Buradaki "kendi" anlamı verilen zamirin kime ait olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Adem'e ait olduğu söylenmiştir. Yani Allah, Adem'i cennetten indirilinceye ve ölünceye kadar sahip olup, devam ettiği sureti üzere yaratmıştır. Böylelikle cennette iken başka bir vasıfta olduğunu zannedenlerin bu yanılgısını yahut bulunduğu şekilde hilkatini başlatıp soyundan gelenlerin bir halden bir başka hale intikal edip geçtiği gibi, kendisinin geçmediğini zannedenlerin bu vehmini, yanılgısını önlemek istemiştir. Bunun Dehrilerin kanaat1erini reddetmek için dile getirildiği de söylenmiştir. Çünkü onlar, bir insan ancak bir nutfeden olur. insan nutfesi de ancak insandan olur ve bunun ilk başlangıcı yoktur, derler.

Böylelikle A.dem'in ta baştan beri bu surette yaratılmış olduğunu beyan etmiş bulunmaktadır. Bir diğer görüşe göre, insanın tabiatın bir işi ve etkisi olarak meydana gelmiş olabileceğini iddia eden tabiatçıların görüşünün reddedilmesi için de böyle denilmiştir. Bir başka görüşe göre ise, insan kendisinin fiilini yaratır, iddiasında bulunan Kaderiyecilerin görüşlerini reddetmek için böyle demiştir.

 

Bir başka görüşe göre bu hadisin bu rivayette belirtilmemiş bir sebebi vardır.

 

Onun başı ise kölesini döven bir kimse ile ilgili olaydır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, O kimsenin kölesini dövmesini yasaklayarak ona: Şüphesiz Allah Adem'i de onun sureti üzerine yaratmıştır, demiştir. Itk (kölelerin hürriyete kavuşturulması) bölümünde buna dair açıklamalar geçmişti.

 

Bir diğer görüşe göre zamir Allah'a gider. Bu görüşü kabul eden kimseler ise bazı rivayetlerinde varid olmuş bulunan "Rahmanın sureti üzere" ifadesine sarılmaktadır. Suretten kasıt ise niteliktir. Yani Allah onu ilim, hayat, semi', basar ve buna benzer kendi sıfatlarına (kısmen) sahip olarak yaratmıştır. Her ne kadar yüce Allah'ın sıfatlarına hiçbir şey benzemese dahi.

 

"Git onlara selam ver." İbn Abdilberr ilk olarak selam vermenin sünnet olduğunda iema' bulunduğunu nakletmiştir. Kadı Abdulvehhab'ın ifadelerinde ise -Iyad'ın ondan naklettiğine göre- şöyle dedigi nakl edilmiştir: İlk olarak selam vermenin sünnet ya da farz-ı kifaye olduğu hususunda görüş aynlığı yoktur. Buna göre topluluk arasından bir kişi selam verecek olursa, hepsi için yeterlidir. Iyad dedi ki: Sünnet olduğu üzerinde iema'ın bulunduğunun nakledilmesi ile birlikte farz-ı kifayedir demesi, sünnetleri uygulamanın ve onları diriltip canlandırmanın farz-ı kifaye oluşu anlamındadır.

 

"O" yani onların sana cevap olarak söyleyecekleri sözler ya da verecekleri cevap demektir.

 

"Senin selam şeklin ve soyundan gelenlerin selam şekli olacak." Maksat şer'ı usule göre selamlaşmadır. Zürriyetten kasıt da onların bir kısmıdır. Bunlar da Müslüman olanlarıdır.

 

Buhari el-Edebu'I-Müfred'de İbn Mace ve sahih olduğunu belirterek İbn Huzeyme, Aişe'den Nebie merfu olarak şu hadisi zikretmektedirler: "Yahudilerin selam ve amin demek dolayısıyla sizi kıskandıkları kadar hiçbir şey için kıskanmış değildirler." İşte bu, selamın diğer ümmetler arasında sadece bu ümmete meşru olduğunun delilidir. Ebu Zerr, Müslüman oluşu ile ilgili rivayet ettiği uzunca hadisinde: "Rasuluilah sallallahıı aıeyhi ve sellem geldi. .. " deyip, hadisi nakletti. Hadiste de: "Ben onu İslam selamı ilk selamlayan kişi oldum. O da: Ve aleyke ve rahmetullahi diye buyurdu" demektedir. Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Taberani ve eş-Şuabu'l-İman'da Beyhaki, Ebu Umame'den merfu olarak şu hadisi rivayet etmektedir: "Allah selamı bizim ümmetimiz için bir selamlaşma, zimmetimiz altında bulunan ehl-i zimmet için bir eman kılmıştır."

 

İbn Ebi Hatim de Mukatil İbn Hayyan'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:

"Araplar cahiliye döneminde: Hayıte mesaen ve hayıte sabahen (iyi akşamlar, iyi sabahlar)" derlerdi. Yüce Allah bunu selam ile değiştirdi."

 

"O da es-selam u aleykum dedi." İbn Battal dedi ki: Yüce Allah'ın bunun nasılolacağını açık ifadelerle öğretmiş olması ihtimalolduğu gibi, onun bunu yüce Allah'ın kendisine: "Selam ver" demiş olmasından da anlayıp çıkartmış olması ihtimali de vardır.

 

Derim ki: Allah'ın bunu ona ilham yoluyla bildirmiş olması ihtimali de vardır.

 

Bunu da daha önce "aksıranın hamdetmesi" başlığında yer alan ıbn Hibban'ın bir başka yoldan Ebu. Hureyre'den diye merfu olarak rivayet etmiş olduğu şu hadis de desteklemektedir: "Allah Adem'i yarattığında aksırdı. Allah da ona elhamdulillah demesini ilham ettL" Aynı şekilde yüce Allah'ın ona selam verme şeklini ilham yoluyla öğretmiş olma ihtimali vardır.

 

Hadis aynı zamanda bu şekilde selam vermenin, ilk selam verenin kullanması meşru olan kip olduğuna delil gösterilmiştir. Çünkü yüce Allah "İşte o hem senin, hem senin soyundan gelecek olanların selam şeklidir" buyurmuştur. Bu (es-selamu aleykum şekli) bir topluluğa selam vermesi halinde söz konusudur. Eğer tek bir kişiye selam verecek olursa, bunun da hükmü bir kaç başlık sonra gelecektir.

 

Eğer baştaki lam'ı (söyleyişte es'i) zikretmeyip "selamun aleykum" diyecek olursa, bu da yeterlidir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır "Melekler de her kapıdan onların yanına girip: Sabrettiğiniz şeylere karşılık selamun aleykum derler. "(Ra'd, 23); "De ki: Selamun aleykum, Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazdı. "(En'am,54); "Alemler arasında Nuh'a selam olsun."(Saffat, 79) ve benzeri buyruklar. Bununla birlikte lam ile (es-selamu şeklinde) söylemek daha uygundur. Çünkü bu hem işin önemini ifade eder, hem de çokluğu anlatır.

 

İyad dedi ki: İlk selam verince aleyke's-selamu demek mekruhtur. Nevevı el-Ezkar'da: İlk selam veren kişi "ve aleykumu's-selam" diyecek olursa bu selam olmaz ve ona cevap verilmeyi de hak etmez. Namazdan çıkış halinde bu selamın yeterli olmayışı gibi yeterli olmama ihtimali de vardır, selam sayılmayarak alınmayı hak etmemesi ihtimali de vardır. Çünkü biz Ebu. Davud'un ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi'nin Sünen'lerinde ve başka eserlerde sahih senedlerle Ebu. Curey'den şöyle dediğini rivayet etmiş bulunuyoruz: "RasCılullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp: Aleyke's-selamu ya Resulullah dedim. Allah Resuıü:

 

Aleyke's-selam deme' Çünkü aleyke's-selam ölülere verilen selam şeklidir, buyurdu."

Melekler ona fazladan "ve rahmetullahi" dediler. Bu ibarede de ilk selam verenin lafızlarına diğer lafızları da ekleyerek selam almanın meşruiyeti anlaşılmaktadır. Böyle bir selam almak da ittifakla müstehaptır. Çünkü yüce Allah'ın şu buyruğunda böyle bir selamlaşma dile getirilmiştir: "Bir selamla selamlandığınızda siz de ondan daha güzeli ile selamı alın. Yahut aynısıyla karşılık verin. "(Nisa, 86)

 

Eğer selam veren kişi "ve rahmetullah" fazlalığını da ekleyecek olursa, onun söylediklerine "ve berekatuh" lafzının da eklenmesi müstehaptır. Selam veren kişi "ve berekatuh"u da ekleyerek selam verecek olursa fazla bir lafız ekleyerek selamı almak meşru olur mu? Aynı şekilde selamı veren kişi "ve berekatuh" lafzına başka bir şeyler eklemesi meşru olur mu?

 

Malik el-Muvatta'da İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Selam son olarak bereket ile bitirilir." Bununla birlikte İbn Ömer'den bunun caiz olduğu rivayet edilmiştir. Buhari el-Edebu'l-Müfred'de, Amr İbn Şuayb yoluyla İbn Ömer'in azadlısı Salim'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "İbn Ömer selam aldı mı fazladan lafız ekleyerek karşılık verirdi. Bir gün ona giderek: es-Selamu aleykum dedim. O da es-Selamu aleykum ve rahmetullahi dedi. Sonra yine yanına gittim. Buna bir de "ve berekatuh" lafzını ekledim. O da ve tayyibu salavatuh lafzını ilave etti."

 

İbn Dakiki'l-'Id, Ebu'l-Velid İbn Rüşd'den şunu nakletmektedir: Yüce Allah'ın:

"Ondan daha güzeli ile selamı alın" buyruğundan eğer selam veren kişi selamı "ve berekatuh"e kadar söyleyecek olursa, fazlasını eklemek caizdir. İlim adamları da selamı almanın kifaye yoluyla vacip olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Ebu Yusuf'tan: Her kişinin teker teker selamı alması icap eder, diye nakledilmiştir.