باب: بدء
السلام.
1. SELAMIN BAŞLANGICI
حدثنا يحيى
بن جعفر:
حدثنا عبد
الرزاق، عن
معمر، عن
همَّام، عن
أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (خلق
الله آدم على
صورته، طوله
ستون ذراعاً،
فلما خلقه
قال: اذهب
فسلم على
أولئك، نفر من
الملائكة،
جلوس، فاستمع
ما يحيونك،
فإنها تحيتك
وتحية ذريتك،
فقال: السلام
عليكم، فقالوا:
السلام عليك
ورحمة الله،
فزادوه: ورحمة
الله، فكل من
يدخل الجنة
على صورة آدم،
فلم يزل الخلق
ينقص بعد حتى
الآن).
[-6227-] Ebu Hureyre'den rivayete göre; "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Allah Adem'i kendi suretinde altmış zira' boyunda yarattı. Onu
yaratınca:
Git de oturmakta olan şu melekler topluluğuna selam ver de sana ne
şekilde cevap vereceklerini dinle. Çünkü onların sana verecekleri cevap hem
senin selamın, hem zürriyetinin selamı olacaktır, buyurdu.
Adem gidip: es-Selamu aleykum deyince, onlar da: es-Selamu aleyke
ve rahmetullah deyip, ona fazladan "ve rahmetullah"ı eklediler. İşte
cennete girecek olan herkes, Adem'in sureti üzere girecektir. Ama ondan sonra
şimdiye kadar hilkat hep eksilip durmaktadır."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"İzin isteme bölümü, selamın başlangıcı" İsti'zan,
kendisinden izin istenilen kimsenin sahip olduğu bir yere girmek için izin
istemek demektir. Bed' de başlangıç demektir. Selamın ilk ortaya çıkışı
anlamındadır. İzin istemekle birlikte selam başlığını kullanmış olması, selam
vermeyen kimseden emin olunmayacağına işaret etmek içindir.
Ebu Davud ve İbn Ebi Şeybe ceyyid bir sened ile Rib'ib Hiraş'dan
şu rivayeti nakletmektedirler: "Bana bir adamın tahdis ettiğine göre o,
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem evinde iken içeri girmek için izin istedi ve:
İçeri gireyim mi, dedi. Allah Resulü hizmetçisine: Bunun yanına çık, git ve ona
öğret diye buyurdu. O da: es-Selamu aleykum gireyim mi de, dedi."
Darakutn! hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
"Allah A.dem'i kendi suretinde yarattı." Buna dair
açıklamalar Bed'u'l-Halk da geçmiş bulunmaktadır. Buradaki "kendi"
anlamı verilen zamirin kime ait olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Adem'e
ait olduğu söylenmiştir. Yani Allah, Adem'i cennetten indirilinceye ve ölünceye
kadar sahip olup, devam ettiği sureti üzere yaratmıştır. Böylelikle cennette
iken başka bir vasıfta olduğunu zannedenlerin bu yanılgısını yahut bulunduğu
şekilde hilkatini başlatıp soyundan gelenlerin bir halden bir başka hale
intikal edip geçtiği gibi, kendisinin geçmediğini zannedenlerin bu vehmini,
yanılgısını önlemek istemiştir. Bunun Dehrilerin kanaat1erini reddetmek için
dile getirildiği de söylenmiştir. Çünkü onlar, bir insan ancak bir nutfeden
olur. insan nutfesi de ancak insandan olur ve bunun ilk başlangıcı yoktur,
derler.
Böylelikle A.dem'in ta baştan beri bu surette yaratılmış
olduğunu beyan etmiş bulunmaktadır. Bir diğer görüşe göre, insanın tabiatın bir
işi ve etkisi olarak meydana gelmiş olabileceğini iddia eden tabiatçıların
görüşünün reddedilmesi için de böyle denilmiştir. Bir başka görüşe göre ise,
insan kendisinin fiilini yaratır, iddiasında bulunan Kaderiyecilerin
görüşlerini reddetmek için böyle demiştir.
Bir başka görüşe göre bu hadisin bu rivayette belirtilmemiş bir
sebebi vardır.
Onun başı ise kölesini döven bir kimse ile ilgili olaydır. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, O kimsenin kölesini dövmesini yasaklayarak ona:
Şüphesiz Allah Adem'i de onun sureti üzerine yaratmıştır, demiştir. Itk
(kölelerin hürriyete kavuşturulması) bölümünde buna dair açıklamalar geçmişti.
Bir diğer görüşe göre zamir Allah'a gider. Bu görüşü kabul eden
kimseler ise bazı rivayetlerinde varid olmuş bulunan "Rahmanın sureti
üzere" ifadesine sarılmaktadır. Suretten kasıt ise niteliktir. Yani Allah
onu ilim, hayat, semi', basar ve buna benzer kendi sıfatlarına (kısmen) sahip
olarak yaratmıştır. Her ne kadar yüce Allah'ın sıfatlarına hiçbir şey benzemese
dahi.
"Git onlara selam ver." İbn Abdilberr ilk olarak selam
vermenin sünnet olduğunda iema' bulunduğunu nakletmiştir. Kadı Abdulvehhab'ın
ifadelerinde ise -Iyad'ın ondan naklettiğine göre- şöyle dedigi nakl
edilmiştir: İlk olarak selam vermenin sünnet ya da farz-ı kifaye olduğu
hususunda görüş aynlığı yoktur. Buna göre topluluk arasından bir kişi selam
verecek olursa, hepsi için yeterlidir. Iyad dedi ki: Sünnet olduğu üzerinde iema'ın
bulunduğunun nakledilmesi ile birlikte farz-ı kifayedir demesi, sünnetleri
uygulamanın ve onları diriltip canlandırmanın farz-ı kifaye oluşu anlamındadır.
"O" yani onların sana cevap olarak söyleyecekleri
sözler ya da verecekleri cevap demektir.
"Senin selam şeklin ve soyundan gelenlerin selam şekli
olacak." Maksat şer'ı usule göre selamlaşmadır. Zürriyetten kasıt da
onların bir kısmıdır. Bunlar da Müslüman olanlarıdır.
Buhari el-Edebu'I-Müfred'de İbn Mace ve sahih olduğunu
belirterek İbn Huzeyme, Aişe'den Nebie merfu olarak şu hadisi
zikretmektedirler: "Yahudilerin selam ve amin demek dolayısıyla sizi
kıskandıkları kadar hiçbir şey için kıskanmış değildirler." İşte bu,
selamın diğer ümmetler arasında sadece bu ümmete meşru olduğunun delilidir. Ebu
Zerr, Müslüman oluşu ile ilgili rivayet ettiği uzunca hadisinde:
"Rasuluilah sallallahıı aıeyhi ve sellem geldi. .. " deyip, hadisi
nakletti. Hadiste de: "Ben onu İslam selamı ilk selamlayan kişi oldum. O
da: Ve aleyke ve rahmetullahi diye buyurdu" demektedir. Hadisi Müslim
rivayet etmiştir. Taberani ve eş-Şuabu'l-İman'da Beyhaki, Ebu Umame'den merfu
olarak şu hadisi rivayet etmektedir: "Allah selamı bizim ümmetimiz için
bir selamlaşma, zimmetimiz altında bulunan ehl-i zimmet için bir eman
kılmıştır."
İbn Ebi Hatim de Mukatil İbn Hayyan'dan şöyle dediğini rivayet
etmektedir:
"Araplar cahiliye döneminde: Hayıte mesaen ve hayıte
sabahen (iyi akşamlar, iyi sabahlar)" derlerdi. Yüce Allah bunu selam ile
değiştirdi."
"O da es-selam u aleykum dedi." İbn Battal dedi ki:
Yüce Allah'ın bunun nasılolacağını açık ifadelerle öğretmiş olması
ihtimalolduğu gibi, onun bunu yüce Allah'ın kendisine: "Selam ver"
demiş olmasından da anlayıp çıkartmış olması ihtimali de vardır.
Derim ki: Allah'ın bunu ona ilham yoluyla bildirmiş olması
ihtimali de vardır.
Bunu da daha önce "aksıranın hamdetmesi" başlığında
yer alan ıbn Hibban'ın bir başka yoldan Ebu. Hureyre'den diye merfu olarak
rivayet etmiş olduğu şu hadis de desteklemektedir: "Allah Adem'i
yarattığında aksırdı. Allah da ona elhamdulillah demesini ilham ettL" Aynı
şekilde yüce Allah'ın ona selam verme şeklini ilham yoluyla öğretmiş olma
ihtimali vardır.
Hadis aynı zamanda bu şekilde selam vermenin, ilk selam verenin
kullanması meşru olan kip olduğuna delil gösterilmiştir. Çünkü yüce Allah
"İşte o hem senin, hem senin soyundan gelecek olanların selam
şeklidir" buyurmuştur. Bu (es-selamu aleykum şekli) bir topluluğa selam
vermesi halinde söz konusudur. Eğer tek bir kişiye selam verecek olursa, bunun
da hükmü bir kaç başlık sonra gelecektir.
Eğer baştaki lam'ı (söyleyişte es'i) zikretmeyip "selamun
aleykum" diyecek olursa, bu da yeterlidir. Çünkü yüce Allah şöyle
buyurmaktadır "Melekler de her kapıdan onların yanına girip: Sabrettiğiniz
şeylere karşılık selamun aleykum derler. "(Ra'd, 23); "De ki: Selamun
aleykum, Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazdı. "(En'am,54); "Alemler
arasında Nuh'a selam olsun."(Saffat, 79) ve benzeri buyruklar. Bununla
birlikte lam ile (es-selamu şeklinde) söylemek daha uygundur. Çünkü bu hem işin
önemini ifade eder, hem de çokluğu anlatır.
İyad dedi ki: İlk selam verince aleyke's-selamu demek mekruhtur.
Nevevı el-Ezkar'da: İlk selam veren kişi "ve aleykumu's-selam"
diyecek olursa bu selam olmaz ve ona cevap verilmeyi de hak etmez. Namazdan
çıkış halinde bu selamın yeterli olmayışı gibi yeterli olmama ihtimali de
vardır, selam sayılmayarak alınmayı hak etmemesi ihtimali de vardır. Çünkü biz
Ebu. Davud'un ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi'nin Sünen'lerinde ve başka
eserlerde sahih senedlerle Ebu. Curey'den şöyle dediğini rivayet etmiş
bulunuyoruz: "RasCılullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp:
Aleyke's-selamu ya Resulullah dedim. Allah Resuıü:
Aleyke's-selam deme' Çünkü aleyke's-selam ölülere verilen selam
şeklidir, buyurdu."
Melekler ona fazladan "ve rahmetullahi" dediler. Bu
ibarede de ilk selam verenin lafızlarına diğer lafızları da ekleyerek selam
almanın meşruiyeti anlaşılmaktadır. Böyle bir selam almak da ittifakla
müstehaptır. Çünkü yüce Allah'ın şu buyruğunda böyle bir selamlaşma dile
getirilmiştir: "Bir selamla selamlandığınızda siz de ondan daha güzeli ile
selamı alın. Yahut aynısıyla karşılık verin. "(Nisa, 86)
Eğer selam veren kişi "ve rahmetullah" fazlalığını da
ekleyecek olursa, onun söylediklerine "ve berekatuh" lafzının da
eklenmesi müstehaptır. Selam veren kişi "ve berekatuh"u da ekleyerek
selam verecek olursa fazla bir lafız ekleyerek selamı almak meşru olur mu? Aynı
şekilde selamı veren kişi "ve berekatuh" lafzına başka bir şeyler
eklemesi meşru olur mu?
Malik el-Muvatta'da İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet
etmektedir: "Selam son olarak bereket ile bitirilir." Bununla
birlikte İbn Ömer'den bunun caiz olduğu rivayet edilmiştir. Buhari
el-Edebu'l-Müfred'de, Amr İbn Şuayb yoluyla İbn Ömer'in azadlısı Salim'den
şöyle dediğini rivayet etmektedir: "İbn Ömer selam aldı mı fazladan lafız
ekleyerek karşılık verirdi. Bir gün ona giderek: es-Selamu aleykum dedim. O da
es-Selamu aleykum ve rahmetullahi dedi. Sonra yine yanına gittim. Buna bir de
"ve berekatuh" lafzını ekledim. O da ve tayyibu salavatuh lafzını
ilave etti."
İbn Dakiki'l-'Id, Ebu'l-Velid İbn Rüşd'den şunu nakletmektedir:
Yüce Allah'ın:
"Ondan daha güzeli ile selamı alın" buyruğundan eğer
selam veren kişi selamı "ve berekatuh"e kadar söyleyecek olursa,
fazlasını eklemek caizdir. İlim adamları da selamı almanın kifaye yoluyla vacip
olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Ebu Yusuf'tan: Her kişinin teker teker
selamı alması icap eder, diye nakledilmiştir.