باب: قول
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (إنما
الكرم قلب
المؤمن).
102. NEBİ S.A.V.'İN: "KERM ANCAK MU'MİN'İN KALBİDİR"
BUYRUĞU
وقد قال:
(إنما المفلس
الذي يفلس يوم
القيامة). كقوله:
(إنما الصرعة
الذي يملك
نفسه عند
الغضب).
Yine Nebi s.a.v.: "Müflis ancak kıyamet gününde iflas ettiği
ortaya çıkacak olan kimsedir" buyurmuştur. Onun: "Rakibin sırtını
yere getirmek, ancak öfkelendiği vakit kişinin kendisine hakim olmasıdır."
كقوله: (لا
ملك إلا الله).
فوصفه
بانتهاء
الملك، ثم ذكر
الملوك أيضا
فقال :{إن الملوك
إذا دخلوا
قرية
أفسدوها}.
/النمل: 34/.
Yine: Allah'tan başka melik yoktur" sözü de buna
benzemektedir ki mülkün nihai olarak kendisine ulaşması ile onu
nitelendirmektedir. Daha sonra yine hükümdarları da sözkonusu ederek: "Şüphesiz
hükümdarlar bir şehre girdiklerinde orayı ifsad ederler (harab
ederler)."(Neml, 34) diye buyurmaktadır.
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن الزُهري،
عن سعيد بن
المسيَّب، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (ويقولون
الكرم، إنما
الكرم قلب
المؤمن).
[-6183-] Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Bir de el-kerm diyorlar. Oysa el-kerm, ancak mu'minin
kalbidir, buyurdu."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in:' el-Kerm, ancak
mu'minin kalbidir buyruğu. Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Müflis
kıyamet gününde iflas edendir, buyurmuştur. Bu da: "Rakibin sırtını yere
getirmek, ancak öfkelendiği vakit kendi nefsine hakim olanın yaptığıdır."
Nebi efendimiz: "Allah'tan başka melik yoktur" buyurarak onu, mülkün
nihai olarak ona ulaşacağıyla nitelendirmiştir. Daha sonra hükümdarları
sözkonusu ederek: "Şüphesiz hükümdarlar bir şehre girdiklerinde orayı
ifsad ederler. "(NemI, 34) buyurmaktadır."
Buhari'nin amacı (hadis-i şerifteki) sınırlandırıcı (hasr)
ifadenin zahiri üzere olmadığını, "kerm" adını daha çok hak edenin
mu'minin kalbi olduğunu anlatmaktır. Ondan başkasına kerm adının
verilmeyeceğini kastetmemiş olduğuna işaret etmektir. Nitekim Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in:
"Müflis ancak kıyamet gününde iflas eden kimsedir"
buyruğundan maksat da, sözünü ettiği kimsedir. Yoksa dünya hayatında iflas eden
kimseye de müflis denilmez, demek istememiştir. Aynı şekilde "rakibinin
sırtını yerine getiren kişi ancak. .. " ifadesi de böyledir.
"Allah'tan başka melik yoktur" ifadesi de böyledir. Bu sözlerle
başkasına me lik (kral, hükümdar) adının verilmeyeceğini kastetmemiştir.
Bununla ancak gerçek anlamdaki hükümdarlığı (malik oluşu) kastetmiştir.
Başkasına melik adı verilse de böyledir. Bunun için de yüce Allah'ın:
"Şüphesiz hükümdarlar. .. (melikler)" buyruğunu delil göstermiştir.
İbn Battal şuna da işaret etmiştir: Bu ifadelerden, niteliği
sözkonusu edilen kimse o nitelemeleri hak etmiyor ise, nitelendirmede aşırıya
gidip ileriye götürmenin terk edilmesi gerektiği de anlaşılmaktadır.
el-Hattabi de özetle şunları söylemektedir: Buradaki
yasaklamadan maksat, hamrın (sarhoşluk verici içkinin, şarabın) isminin
büsbütün silinmesi de dahil olmak üzere, haram kılınışının daha da
pekiştirilmesidir. Çünkü onun bu adının bırakılması, yaşatılması, cahiliye
dönemi insanlarının vehmettikleri, içki içen kimsenin kerem sahibi olacağı
şeklindeki kanaatlerini benimsemek olur. Bundan dolayı üzüme "kerm"
adının verilmesini nehyederek: "Kerm ancak mu'minin kalbidir" diye
buyurmuştur. Buna sebep ise mu'minin kalbindeki iman nuru ve İslam hidayetidir.
Nevevi der ki: Bu hadiste üzüme "kerm" adının
verilmesinin, ağacına da aynı şekilde bu ismin verilmesinin nehyedilmesi,
mekruhluk ifade etmek içindir.
Kurtubi, el-Mazeri'den şunu nakletmektedir: Bu yasağın sebebi
şudur: Onlara hamr haram kılınınca, tabiatıarı da onları kerm (cömertlik)e
teşvik ettiğinden, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem haram kılınan bu içeceği n
adının anılması esnasında kendilerinde arzu ve istek uyandıracak bir isimle
adlandırılmasını hoş görmedi. Çünkü böyle bir anış onları tahrik edici
olabilirdi.
Ancak buna şöyle itiraz edilmiştir: Hadiste nehyedilen şey,
üzüme kerm adının verilmesidir. Yoksa üzümün kendisi haram değildir. Hamr'a da
üzüm denilmez. Aksine üzüme bazen sonunda olacak şeyin adı ile "hamr"
adı verilebilir.
Derim ki: el-Mazeri'nin söylediği, uygun bir açıklamadır. Çünkü
içkinin esasını teşkil eden meyveye böyle güzel bir isim vermek, terk edilmek
suretiyle o içkinin kökünün kazınması isteğine yorumlanır.
Şeyh Ebu Muhammed İbn Ebi Cemra da özetle şunları söylemektedir:
"Kerem" niteliği "kerm"den türetildiği, kerime diye
nitelendirilen arazi türünün arazilerin en güzeli olmasından dolayı, bu
niteliğin eşyanın en hayırlısı olan mu'minin kalbinden başkasına verilmesi
uygun düşmez. Çünkü mu'min, canlı türlerinin en hayırlısıdır. Ondaki en hayırlı
şey de onun kalbidir. Zira onun kalbi düzelirse, bedeninin tamamı düzelir. Onun
kalbi iman ağacının yeşerdiği topraktır, arazidir.
(Devamla) der ki: Bu hadisten şu da anlaşılır: Lafız, mana yahut
her ikisi ya da bundan türetilmiş yahut onunla adlandırılmış hayırlı her bir
şey, şeriatteki gerçek anlamına izafe edilir. Çünkü iman ve iman ehli olan
mu'minler, eğer bundan başkasına izafe edilecek olursa bu mecazi olur. Kermin
mu'minin kalbine benzetilmesi de oldukça incelikli bir anlam taşır. Çünkü
şeytan Ademoğlunun içerisinde nasıl kan ın aktığı gibi akıyorsa, şeytanın
nitelikleri de üzüm ile bu şekilde cereyan eder. Nasıl ki üzümün suyunu
koklamadan gaflete düşen bir kimse o suyun şaraba dönüşüp necis olmasına sebep
oluyorsa, mu'min de şeytandan yana gaflete düşecek olursa bu, onu emirlere
muhalefete iter.
Bu benzetmeyi güçlendiren diğer husus da şudur: Hamr (şarap) ya
kendiliğinden yahut onu dönüştürmek suretiyle sirke oluverir ve böylelikle
(necisken) tahir olur. mu'min de nasCıh bir şekilde tevbe ederse derhal daha
önce onlarla nitelendirildiğinden ötürü kendisini kirletmiş bulunan önceki
günahların pisliğinden tertemiz oluverir O, bu tevbeye ya öğüt ve buna benzer
başkasının etkisi ile yönelir, -bu da şarabı sirkeleştirmeye benzer- yahut
kendiliğinden bu yola gider. Bu da şarabın kendiliğinden sirkeye dönüşmesine
benzer. O halde aklı başında olan bir kimsenin, yerilen niteliğe sahip halde
ölüp gitmemek için kalbini tedaviye yönelmesi gerekir.