SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-EDEB

<< 2004 >>

EK SAYFA – 2004-2

باب: حق الضيف.

84. MİSAFİRİN HAKKI

 

حدثنا إسحق بن منصور: حدثنا روح بن عبادة: حدثنا حسين، عن يحيى بن أبي كثير، عن أبي سلمة بن عبد الرحمن، عن عبد الله بن عمرو قال:

 دخل علي رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: (ألم أخبر أنك تقوم الليل وتصوم النهار). قلت: بلى، قال: (فلا تفعل، قم ونم، وصم وأفطر، فإن لجسدك عليك حقاً، وإن لعينك عليك حقاً، وإن لزورك عليك حقاً، وإن لزوجك عليك حقاً، وإنك عسى أن يطول بك عمر، وإن من حسبك أن تصوم من كل شهر ثلاثة أيام، فإن بكل حسنة عشر أمثالها، فذلك الدهر كله). قال: فشددت فشدد علي، فقلت: فإني أطيق غير ذلك، قال: (فصم من كل جمعة ثلاثة أيام). قال: فشددت فشدد علي، قلت: أطيق غير ذلك، قال: (فصم صوم نبي الله داود). قلت: وما صوم نبي الله داود؟ قال: (نصف الدهر).

 

[-6134-] Abdullah İbn Amr'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma girip:

 

 Bütün gece namaz kıldığın, gündüzleri de oruç tuttuğun bana haber verilmedi mi (sanıyorsun), buyurdu. Ben, öyledir, dedim.

 

O: Hayır, böyle yapma! Bir süre namaz kıl, bir süreuyu. Hem oruç tut, hem ye. Şüphesiz senin bedeninin senin üzerinde bir hakkı vardır, gözünün senin üzerinde bir hakkı vardır, seni ziyarete gelenlerin senin üzerinde bir hakkı vardır, zevcenin senin üzerinde bir hakkı vardır. Gerçekten senin uzun bir ömrünün olacağını ümit ediyorum. Bu sebeple her ay üç gün oruç tutman senin için yeterlidir. Çünkü her bir hasene on misli ile mükafat1andırılır. Böylelikle bu, senenin tümü demek olur, buyurdu.

 

Abdullah İbn Amr dedi ki: Ben işi sıkı tuttukça benim aleyhime de zorlaştınldı. Benim bundan fazlasına gücüm yeter, dedim. O: O halde her Cuma (her hafta) üç gün. oruç tut, dedi. Abdullah İbn Amr: Ben işi sıkı tuttum, bundan dolayı iş aleyhime daha da ağırlaştınldı. Benim bundan başkasına da gücüm yeter deyince, Allah Rasulü: O halde Allah'ın Nebii Davud'un orucunu tut, buyurdu. Ben: Allah'ın Nebii Davud'un orucu ne demektir, diye sordum. O: Yılın yarısıdır, buyurdu."

 

 

Hadis, açıklamalarıyla birlikte Oruç bölümünde (1974.hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

Burada zikredilmesinden maksat ise: "Ve şÜphesiz seni ziyarete gelenlerin de senin üzerinde bir hakkı vardır." buyruğudur.

 

 

باب: إكرام الضيف وخدمته إياه بنفسه.

85. MİSAFİRE İKRAM VE ONA BİZZAT HİZMET ETMEK

 

وقوله: {ضيف إبراهيم المكرمين} /الذاريات: 24/.

Ve Allah Teala'nın: "İbrahim'in şerefli kılınmış konuklarının haberi sana geldi mi?" (Zariyat, 24) buyruğu.

 

قال أبو عبد الله: يقال: هو زور، وهؤلاء زور وضيف، ومعناه أضيافه وزواره، لأنها مصدر، مثل: قوم رضاً وعدل   .يقال: ماء غور، وبئر غور، وماءان غور، ومياه غور. ويقال: الغور الغائر لا تناله الدلاء، كل شيء غرت فيه فهو مغارة  .{تزاور} /الكهف: 17/: تميل، من الزور، والأزور الأميل.

Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: Huve zevrun ve ha ulai zevrun: Bu kişi ziyaretçidir (misafirdirj, bunlar da ziyaretçidir (misafirdir) denilir ve tekil ile çoğul arasında farksız olarak kullanılır. (Ayetteki) "dayf" onun misafirleri ve ziyaret çile ri demektir. Çünkü bu kelime mastardır. Kavmun ridan ve adlun: Hoşnut ve adaletli bir topluluk, demeye benzer. "Maun ğavrun, mMmi ğavrun, miyahun ğavrun: Yerin dibine geçmiş bir su, yerin dibine geçmiş iki su, yerin dibine geçmiş sular denilir" ve sular lafzı tesniye ve çoğul yapıldığı halde "ğavr: yerin dibine geçmiş" lafzında değişiklik yapılmaz. "Gavr" lafzının kovaların ulaşmadığı derin su anlamına geldiği de söylenir.

İçinde kaybolduğun her şeye de (aynı kökten olarak) mağara denilir.

"Tezzaveru"(Kehf, 17) -Zevr kökünden- meyleder anlamındadır. el-Ezvar da meyilli demektir.

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن سعيد بن أبي سعيد المقبري، عن أبي شريح الكعبي:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليكرم ضيفه، جائزته يوم وليلة، والضيافة ثلاثة أيام، فما بعد ذلك فهو صدقة، ولا يحل له، أن يثوي عنده حتى يحرجه).

حدثنا إسماعيل قال: حدثني مالك: مثله، وزاد: (من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليقل خيراً أو ليصمت).

 

[-6135-] Ebu Şureyh el-Ka'bı'den rivayete göre; "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse misafirine bir gün ve bir gece olmak üzere caizesini vererek ikramda bulunsun. Ziyafet de üç gündür. Bundan sonrası ise bir sadakadır. Misafir olanın, ev sahibini sıkıntıya düşürüneeye (usandınncaya) kadar kalıp durması da ona helalolmaz."

 

Malik şu fazlalığı da eklemektedir: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse de ya hayır söylesin yahut sussun."

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا ابن مهدي: حدثنا سفيان، عن أبي حصين، ؟ عن أبي صالح، عن أبي هريرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فلا يؤذ جاره، ومن كان يؤمن بالله واليوم الأخر فليكرم ضيفه، ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليقل خيراً أو ليصمت).

 

[-6136-] Ebu Hureyre'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, komşusuna eziyet vermesin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, ya hayır söylesin yahut sussun."

 

 

حدثنا قتيبة: حدثنا الليث، عن يزيد بن أبي حبيب، عن أبي الخير، عن عقبة بن عامر رضي الله عنه أنه قال:

 قلنا: يا رسول الله، إنك تبعثنا، فننزل بقوم فلا يقروننا، فما ترى؟ فقال لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم: (إن نزلتم بقوم فأمروا لكم بما ينبغي للضيف فاقبلوا، فإن لم يفعلوا، فخذوا منهم حق الضيف الذي ينبغي لهم).

 

[-6137-] Ukbe İbn Amir r.a.'dan, dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü, sen bizleri gönderiyorsun. Biz de bir kavmin bulunduğu bir yere konaklıyoruz ama onlar bizi ağırlamıyorlar. Bu husustaki görüşün nedir diye sorduk.

 

Buna karşılık Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere: Eğer sizler bir kavmin bulunduğu bir yere konaklayıp da onlar sizin için misafire gereken ikramın yapılmasını emredecek olurlarsa siz de o ikramı kabul ediniz. Eğer bunu yapmayacak olurlarsa onlardan misafire vermeleri gereken hakkı alınız, buyurdu."

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا هشام: أخبرنا معمر، عن الزُهري، عن أبي سلمة، عن أبي هريرة رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليكرم ضيفه، ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليصل رحمه، ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليقل خيراً أو ليصمت).

 

[-6138-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, akrabalık bağını gözetsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, ya hayır söylesin yahut sussun."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Misafire ikram etmek, ona bizzat hizmet etmek ve yüce Allah'ın: "İbrahim'in şerefli kılınmış konuklarının haberi sana geldi mi?" (Zariyat, 24) buyruğu."

 

Bundan sonra Buhari üç hadis sözkonusu etmektedir. Bunların biri Ebu Şureyh'in: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, misafirine ikram etsin" buyruğudur. Hadisin anlamı şudur: Bir kimse konuşmak istedi mi konuşmadan önce düşünsün. Eğer söyleyeceği bu sözler dolayısıyla kendi aleyhine bir kötülük gelmeyecekse yahut haram ve mekruh olan bir şeye götürmeyecekse konuşsun. Şayet söyleyeceği söz mubah ise mubah olan konuşmanın onu haram ve mekruha sürüklememesi için susmakta esenlik vardır.

 

Ebu Zerrlin rivayet ettiği ve İbn Hibban'ın sahih olduğunu belirttiği uzun hadiste "sözlerinin amelinden sayıldığını bilen bir kimsenin konuşması, kendisini ilgilendiren hususlar hariç pek az olur." buyurulmaktadır.

 

İkinci hadis, Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadistir. et-Tufi şöyle demektedir:

 

Hadisin zahiri böyle diyen kimse hakkında imanın sözkonusu olmamasını gerektirmektedir. Oysa kasıt bu değildir, aksine bu sözlerle mubalağalı bir anlatım kastediimiştir. Bir kimsenin: Eğer benim oğlumsan bana itaat et, demesine benzer. O bu sözleri ile oğlunun kendisine itaat şevkini uyandırmak istemiştir. Yoksa onun kendisine itaat etmemesi halinde onun oğlunun da olmayacağı anlamında değildir.

 

Üçüncü hadis ise Ukbe İbn Amir'in rivayet ettiği hadistir. "Ey Allah'ın Rasulü, sen bizleri gönderiyorsun, biz de bir kavmin topraklarına konaklıyoruz. Onlarsa bizi ağırlamıyorlar. .. " Bu hadisin açıklaması daha önce Mezailm bölümünde (2464.hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

Ebu Şureyh'in rivayet ettiği hadisteki: "Misafirin caizesi bir gün ve bir gecedir" ifadesi, caize olmak üzere ona bir gün ve bir gece ikramda bulunulur, demektir.

 

"Misafirlik üç gündür. Bundan sonrası ise sadakadır." İbn Battal dedi ki: Bu hadise dair Malikle soru soruldu da o şöyle dedi: Bir gün, bir gece ona ikram eder, onu ağırlar. Üç gün de misafir olarak onu ağırlar.

 

Derim ki: Üç gün birinci günün dışında mıdır yoksa bu ilk gün bu üç günden sayılacak mıdır hususunda ilim adamları ihtiiM etmişlerdir. Ebu Ubeyd dedi ki:

 

Birinci günde ona iyilik etmek ve lütufkar davranmak hususunda elinden geleni yapar. İkinci ve üçüncü günde ise hazırda ne varsa ona takdim eder ve adeti üzere yediğinden fazlasını da ona takdim etmez. Sonra da ona bir gün ve bir gecelik mesafede kendisine azık olarak yetecek kadarını verir. Buna da "el-elze" adı verilir. Bu ise misafirin, sayesinde bir yerden bir yere kadar gidebileceği miktarın adıdır.

 

Diğer hadiste geçen: "Gelen heyete benim kendilerine yaptığım ikram gibi ikramda bulunun" ifadesi de bu kabildendir.

 

"Onu usandınncaya kadar." Dara sokuncaya kadar, ona sıkıntı verinceye kadar, o muayyen yerde ikamet etmesin, demektir. Nevevı, Müslim'in: "Onu günaha sokuncaya kadar" rivayetini açıklarken: Onun günaha düşmesine sebep oluncaya kadar demektir, demiştir. Çünkü bu durumda ev sahibi uzun süre ka!ışından dolayı onun gıybetini yapabilir yahut onu rahatsız edecek şeylerle ona karşılık verebilir ya da onun hakkında herhangi bir zan besleyebilir. Bütün bu açıklamalar, kalmanın ev sahibinin tercihi ile olmaması halinde sözkonusudur. Ev sahibi ondan daha çok kalmasını ister ya da zannı galibi ile onun bundan hoşlanmadığı kanaatine ulaşırsa, hüküm böyle olmaz.

 

باب: صنع الطعام والتكلف للضيف.

86. MİSAFİR İÇİN YEMEK YAPMAK VE BUNUN İÇİN KENDİSİNİ ZORLAMAK

 

حدثنا محمد بن بشار: حدثنا جعفر بن عون: حدثنا أبو العميس، عن عون بن أبي جحيفة، عن أبيه قال:

 آخى النبي صلى الله عليه وسلم بين سلمان وأبي الدرداء، فزار سلمان أبا الدرداء، فرأى أم الدرداء متبذلة، فقال لها: ما شأنك؟ قالت: أخوك أبو الدرداء ليس له حاجة في الدنيا، فجاء أبو الدرداء، فصنع له طعاماً، فقال: كل فإني صائم، قال: ما أنا بآكل حتى تأكل، فأكل، فلما كان الليل ذهب أبو الدرداء يقوم، فقال: نم، فنام، ثم ذهب يقوم، فقال: نم، فلما كان آخر الليل، قال سلمان: قم الآن، قال: فصليا، فقال له سلمان: إن لربك عليك حقا، ولنفسك عليك حقا، ولأهلك عليك حقا، فأعط كل ذي حق حقه، فأتى النبي صلى الله عليه وسلم فذكر ذلك له، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (صدق سلمان). أبو جحيفة وهب السوائي، يقال: وهب الخير.

 

[-6139-] Avn İbn Ebu Cuhayfe'den, o babasından, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Selman ile Ebu'd-Derda'yı kardeş yapmıştı. Selman, Ebu'd-Derda'yı ziyaret etti. (Hanımı) Ümmü ed-Derda'nın elbisesinin pek iyi olmadığını gördü.

 

Ona: Senin bu halin nedir, diye sordu. Hanımı: Kardeşin Ebu'd-Derda'nın dünyaya herhangi bir ihtiyacı yok, dedi.

 

Sonra Ebu'd-Derda geldi, ona bir yemek hazırladı. Selman'a: Yel Çünkü ben oruçluyum, dedi. Selman: Sen yemedikçe ben yemeyeceğim, dedi. Bunun üzerine Ebu'd-Derda yedi. Gece olunca Ebu'd-Derda kalkmak istedi. Selman:

 

Uyu dedi, o da uyudu. Sonra yine kalkmak istedi, yine: Uyu, dedi. Gecenin son bölümü olunca, Selman: Şimdi kalk, dedi.

 

(Ravi) dedi ki: Her ikisi namaz kıldı. Sonra Selman ona: Şüphesiz Rabbinin senin üzerinde bir hakkı vardır, nefsinin senin üzerinde bir hakkı vardır, hanımının senin üzerinde bir hakkı vardır. O hplde sen de her bir hak sahibine hakkını ver, dedi.

 

Sonra Ebu'd-Derda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardı ve bunu ona aktardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine: Selman doğru söylemiştir, buyurdu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Misafire yemek yapmak ve onun için kendisini zora sokmak." Bu başlık altında Ebu Cuhayfe'nin, Selman ve Ebu'd-Derda kıssası ile ilgili rivayet ettiği hadisi zikretmektedir. Hadise dair açıklamalar daha önce Oruç bölümünde (1968.hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

باب: ما يكره من الغضب والجزع عند الضيف.

87.MİSAFİRİN YANINDA ÖFKELENMENİN VE SABIRSIZLANMANIN MEKRUH OLUŞU

 

حدثنا عياش بن الوليد: حدثنا عبد الأعلى: حدثنا سعيد الجريري، عن أبي عثمان، عن عبد الرحمن بن أبي بكر رضي الله عنهما:

 أن أبا بكر تضيف رهطاً، فقال لعبد الرحمن: دونك أضيافك، فإني منطلق إلى النبي صلى الله عليه وسلم، فأفرغ من قراهم قبل أن أجيء، فانطلق عبد الرحمن فأتاهم بما عنده، فقال: اطعموا، فقالوا: أين رب منزلنا، قال: اطعموا، قالوا: ما نحن بآكلين حتى يجيء رب منزلنا، قال: اقبلوا عنا قراكم، فإنه إن جاء ولم تطعموا لنلقين منه، فأبوا، فعرفت أنه يجد علي، فلما جاء تنحيت عنه، فقال: ما صنعتم، فأخبروه، فقال: يا عبد الرحمن، فسكت، ثم قال: يا عبد الرحمن، فسكت، فقال: يا غنثر، أقسمت عليك إن كنت تسمع صوتي لما جئت، فخرجت، فقلت: سل أضيافك، فقالوا: صدق، أتانا به، قال: فإنما انتظرتموني، والله لا أطعمه الليلة، فقال الآخرون: والله لا نطعمه حتى تطعمه، قال: لم أر في الشر كالليلة، ويلكم، ما أنتم؟ لم لا تقبلون عنا قراكم؟ هات طعامك، فجاءه به، فوضع يده فقال: باسم الله، الأولى للشيطان، فأكل وأكلوا.

 

[-6140-] Abdurrahman İbn Ebi Bekr r.a.'dan rivayete göre; "Ebu Bekir r.a.'a birkaç kişi konuk oldu. Abdurrahman'a:

 

Sen misafirlerine göz kulak ol, ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gideceğim. Sen de bu arada ben gelmeden önce onlara gereken ikramı yapmış, yemeklerini yedirmiş ol, dedi.

 

Abdurrahman gidip yanında ne varsa getirdi ve: Yemeğe buyurun, dedi.

 

Onlar: Ev sahibimiz nerede, diye sordular. Abdurrahman: Siz buyrun yiyin, dedi ama onlar: Evimizin sahibi gelinceye kadar biz yemeyeceğiz, dediler. Abdurrahman: Siz yine de bizim bu ikramımızı kabul ediniz. Çünkü ev sahibi gelip de sizin yemek yemediğinizi görürse ondan azar işitiriz, çekeceğimiz vardır, dedilerse de misafirler yemek yemeyi kabul etmediler.

 

Ben Ebu Bekir'in bana kızacağını anladım. Geri gelince önünden bir kenara çekildim (saklandım). Ne yaptınız, diye sordu. Onlar da ona durumu haber verince: Ey Abdurrahman, diye seslendi. Ben susup ses çıkarmadım, sonra: Ey Abdurrahman dedi. Ben yine ses çıkarmadım. Tekrar: Ey cahil herif! Eğer benim sesimi işitiyorsan, sana mutlaka gelmelisin, diye and veriyorum, dedi. Bu sefer ben de çıktım: Misafirlere sor dedim. Onlar: Doğru söylüyor, o bize yemeğimizi getirdi, dediler.

 

Ebu Bekir: Demek siz beni beklediniz. Allah'a yemin ederim, bu gece ben bu yemeği yemeyeceğim, dedi. Diğerleri de: Allah'a yemin ederiz, biz de sen ondan yemedikçe Dnu yemeyeceğiz, dediler.

 

Ebu Bekir: Ben bu gece gibi şerlisini görmedim. Yazık size, siz nesiniz? Niçin bizim size ikramımızı kabul etmiyorsunuz, dedi.

 

(Abdurrahman'a dönerek): Yemeğini getir, dedi. Yemek geldi. Ebu Bekir elini yemeğe uzatarak: Bismillah, birincisi şeytandandı deyip kendisi de yedi, misafirleri de yedi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Misafirin yanında kızmanın ve sabırsızlanmanın mekruh oluşu." Buhari bu başlık altında Abdurrahman İbn Ebi Bekr es-Sıddık'ın, Ebu Bekir'in misafirleriyle başından geçenlere dair rivayet ettiği hadisi zikretmektedir. Bu hadise dair açıklamalar daha önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dair Alamatu'n-Nubuvve bölümünde 1466-2 sayfa, 3581 numarada geçti.

 

Ebu Bekir'in kızdığını, Abdurrahman'ın: Onun bana kızacağını anladım, sözünden çıkarmıştır.

 

باب: قول الضيف لصاحبه: لا آكل حتى تأكل.

88. MİSAFİRİN ARKADAŞINA: ALLAH'A YEMİN EDERİM, SEN YEMEDİKÇE BEN DE YEMEYECEĞİM, DEMESİ

 

فيه حديث أبي جحيفة عن النبي صلى الله عليه وسلم.

Bu hususta Ebu Cuhayfe'nin, Nebi s.a.v.'den diye naklettiği hadisi de vardır.

 

حدثني محمد بن المثنى: حدثنا ابن أبي عدي، عن سليمان، عن أبي عثمان: قال عبد الرحمن بن أبي بكر رضي الله عنهما:

 جاء أبو بكر بضيف له أو بأضياف له، فأمسى عند النبي صلى الله عليه وسلم، فلما جاء، قالت أمي: احتبست عن ضيفك - أو أضيافك - الليلة، قال: ما عشيتهم؟ فقالت: عرضنا عليه - أو: عليهم فأبوا: أو - فأبى، فغضب أبو بكر، فسب وجدع، وحلف لا يطعمه، فاختبأت أنا، فقال: يا غنثر، فحلفت المرأة لا نطعمه حتى يطعمه، فحلف الضيف أو الأضياف أن لا يطعمه أو يطعموه حتى يطعمه، فقال أبو بكر: كأن هذه من الشيطان، فدعا بالطعام، فأكل وأكلوا، فجعلوا لا يرفعون لقمة إلا ربا من أسفلها أكثر منها، فقال: يا أخت بني فراس، ما هذا؟ فقالت: وقرة عيني، إنها الآن لأكثر قبل أن نأكل، فأكلوا، وبعث بها إلى النبي صلى الله عليه وسلم، فذكر أنه أكل منها.

 

[-6141-] Abdurrahman İbn Ebi Bekir r.a. dedi ki: "Ebu Bekir bir misafiriyle -yahut misafirleriyle- geldi. Sonra akşama kadar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında kaldı. Ebu Bekir gelince, annem: Sen misafirinin -yahut misafirlerinin- yanına bu gece geç geldin, dedi.

 

Ebu Bekir: Yoksa onlara akşam yemeğini vermedin mi, dedi. Annem: Biz onu -yahut onları- yesinler diye davet ettik ama onlar -yahut 0- kabul etmedi. Bunun üzerine Ebu Bekir kızdı, ağır sözler söyledi, burnu kesilesice dedi ve o yemeği yemeyeceğine dair yemin etti. Ben de saklandım. Ebu Bekir: Ey cahil herif, dedi.

 

Sonra kadın (annem) Ebu Bekir o yemeği yemedikçe tadına bakmayacağına dair yemin etti. Misafir de -yahut misafirler de- kendisi yemedikçe yemeğin tadına ba"kmayacağına -yahut bakmaya caklarına- dair yemin ettiler-o

 

Daha sonra Ebu Bekir: Bu bizim işimiz sanki şeytandandır dedi, yemeğin getirilmesini istedi. O da yedi, misafirler de yediler. Her bir lokma kaldırdıklarında mutlaka onun altından daha fazlası artıp çoğalıyordu. Ebu Bekir bunun üzerine: Ey Firas oğullarının kızkardeşi, bu ne, dedi. Hanımı: Gözümün nuruna yemin ederim ki şu anda bu yemek kabında bulunanlar, yemek yemeğe koyulmadanöncekinden daha fazladır.

 

Hepsi yemek yediler, sonra yemek kabını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gönderdi ve o kaptan yediklerini de söyledi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Misafirin arkadaşına: Allah'a yemin ederim, sen yemedikçe ben yemeyeceğim demesi." Hadiste geçen: "Birincisi şeytandandı." Kastettiği birinci hali, öfkelenip yemin ettiği halidir.