SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-EDEB

<< 1988 >>

باب: ما ينهى من السباب واللعن.

44. SÖVMENİN VE LANETLEMENİN NEHYEDİLMESİ

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا شُعبة، عن منصور قال: سمعت أبا وائل يحدث عن عبد الله قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (سباب المسلم فسوق، وقتاله كفر). تابعه محمد بن جعفر، عن شُعبة.

 

[-6044-] Abdullah'tan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Müslümana sövmek fasıklık, onunla kıtal etmek küfürdür, buyurmuştur."

 

Bu hadisi Muhammed İbn Ca'fer de Şu'be'den rivayet hususunda ona (Süleyman İbn Harb'e) mutabaat etmiştir.

 

 

حدثنا أبو معمر: حدثنا عبد الوارث، عن الحسين، عن عبد الله بن بريدة: حدثني يحيى بن يعمر: أن أبا الأسود الديلي حدثه، عن أبي ذر رضي الله عنه:

 أنه سمع النبي صلى الله عليه وسلم يقول: (لا يرمي رجل رجلاً بالفسوق، ولا يرميه بالكفر، إلا ارتدت عليه، إن لم يكن صاحبه كذلك).

 

[-6045-] Ebu Zerr r.a.'dan rivayete göre o, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinlemiştir: "Bir adam bir başka adamı fasıklıkla itham ederse ve(ya) onu küfür ile itham ederse ve o kişi de böyle değil ise, mutlaka o itham ona geri döner."

 

 

حدثنا محمد بن سنان: حدثنا فليح بن سليمان: حدثنا هلال بن علي، عن أنس قال:

 لم يكن رسول الله صلى الله عليه وسلم فاحشاً، ولا لعاناً، ولا سباباً، كان يقول عند المعتبة: (ما له ترب جبينه).

 

[-6046-] Enes'ten, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölçüyü aşan, lanet okuyan, söven birisi değildi. O sitem ederken: Ne oluyor ona, alnı toprağa değesice, derdi."

 

 

حدثنا محمد بن بشار: حدثنا عثمان بن عمر: حدثنا علي بن المبارك، عن يحيى بن أبي كثير، عن أبي قلابة: أن ثابت بن الضحاك، وكان من أصحاب الشجرة، حدثه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (من حلف على ملة غير الإسلام فهو كما قال، وليس على ابن آدم نذر فيما لا يملك، ومن قتل نفسه بشيء في الدنيا عذب به يوم القيامة، ومن لعن مؤمناً فهو كقتله، ومن قذف مؤمناً بكفر فهو كقتله).

 

[-6047-] Ebu Kılabe'den rivayetegöre; Sabit İbn ed-Dahhak'ın -ki ağaç altında Rıdvan bey'atinde bulunanlardan idi- kendisine tahdis ettiğine göre; "Resuluııah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Her kim İslamıdan başka bir millet üzerine yalan yere yemin ederse, o dediği gibidir. Adem oğlunun malik olmadığı şeyler hakkında adakta bulunması doğru değildir. Kim dünyada canını bir şey ile öldürürse kıyamet gününde de onunla azap edilir. Kim bir mu'mine lanet okursa, bu onu öldürmek gibidir. Kim bir mu'mine küfür isnadında bulunursa, bu da onu öldürmek gibidir."

 

Diğer tahric edenler: Tirmizî,iman; Müslim, Zühd

 

 

حدثنا عمر بن حفص: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش قال: حدثني عدي بن ثابت قال: سمعت سليمان بن صرد، رجلاً من أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم، قال:

 استب رجلان عند النبي صلى الله عليه وسلم، فغضب أحدهما، فاشتد غضبه حتى انتفخ وجهه وتغير: فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (إني لأعلم كلمة، لو قالها لذهب عنه الذي يجد). فانطلق إليه الرجل فأخبره بقول النبي صلى الله عليه وسلم وقال: تعوذ بالله من الشيطان، فقال: أترى بي بأساً، أمجنون أنا، اذهب.

 

[-6048-] Adiy İbn Sabit'ten, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından olan Süleyman İbn Surad'ı şöyle derken dinledim: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda iki adam birbirine ağır sözler söyledi. Onlardan birisi kızdı. Kızgınlığı da yüzü şişinceye ve değişinceye kadar artıp durdu.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şüphesiz ki ben bir söz biliyorum. Eğer o sözü söylerse hissettiği o halandan uzaklaşıp gider, dedi.

 

Oradan bir adam onun yanına gitti ve ona Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söylediğini haber vererek: Şeytan'dan Allah'a sığın, dedi. Ona cevap olarak o adam: Bende bir hastalık olduğunu mu görüyorsun? Ben deli miyim? Çek git, dedi."

 

 

حدثنا مسدَّد: حدثنا بشر بن المفضل، عن حميد قال: قال أنس: حدثني عبادة بن الصامت قال:

 خرج رسول الله صلى الله عليه وسلم ليخبر الناس بليلة القدر، فتلاحى رجلان من المسلمين، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (خرجت لأخبركم، فتلاحى فلان وفلان، وإنها رفعت، وعسى أن يكون خيراً لكم، فالتمسوها في التاسعة والسابعة والخامسة).

 

[-6049-] Ubade İbn es-Samit'ten, dedi ki: Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlara Kadir gecesini haber vermek üzere dışarı çıktı. O esnada Müslümanlardan iki adam birbirleriyle tartıştı.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: Ben size (Kadir gecesini) haber vermek üzere dışarı çıkmıştım, ama filan ile filan birbirleriyle kavga ettiler. Bu sebeple o(na ait bendeki bilgi) kaldırıldı. Sizin için hayır olması da ümit edilir. Bu sebeple siz o geceyi (yirmi) dokuzuncu, (yirmi) yedinci, (yirmi) beşinci gecelerde arayımz, buyurdu."

 

 

حدثني عمر بن حفص: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش، عن المعرور، عن أبي ذر قال:

 رأيت عليه برداً، وعلى غلامه برداً، فقلت: لو أخذت هذا فلبسته كانت حلة، وأعطيته ثوباً آخر، فقال: كان بيني وبين رجل كلام، وكانت أمه أعجمية، فنلت منها، فذكرني إلى النبي صلى الله عليه وسلم، فقال لي: (أساببت فلاناً). قلت: نعم، قال: (أفنلت من أمه). قلت: نعم، قال: (إنك امرؤ فيك جاهلية). قلت على حين ساعتي: هذه من كبر السن؟ قال: (نعم، هم إخوانكم، جعلهم الله تحت أيديكم، فمن جعل الله أخاه تحت يده، فليطعمه مما يأكل، وليلبسه مما يلبس، ولا يكلفه من العمل ما يغلبه، فإن كلفه ما يغلبه فليعنه عليه).

 

[-6050-] (Ma'rur İbn Suveyd'den, o) Ebu Zerr hakkında dedi ki: "Ben onun üzerinde bir örtü, hizmetçisinin üzerinde de bir örtü gördüm. Bunun üzerine:

 

Keşke sen (hizmetçinin üzerindeki) bu örtüyü de alıp giyinseydin, ikisi beraber birtam takım (hulle) olsaydı, hizmetçine de bir başka elbise verseydin, dedim.

 

Ebu Zerr dedi ki: Benimle bir adam arasında bir söz(lü tartışma) olmuştu.

 

Onun annesi de Arap olmayan bir kadındı. Annesi aleyhinde bazı sözler söyledim. O zat gidip beni Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söyledi. Bu sebeple bana:  Sen filanla karşılıklı olarak birbirinize sövdünüz mü, dedi. Ben: Evet, dedim. Allah Rasulü: Annesi hakkında da ağır sözler söyledin mi, dedi. Ben: Evet, dedim. Allah Rasulü: Şüphesiz ki sen kendisinde bir cahiliye kalıntısı bulunan birisisin, buyurdu. Ben: Şu saate kadar, yaşımın bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen öyle mi, dedim. Allah Rasulü: Evet, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah onları elinizin altına vermiştir. Her kimin kardeşini Allah elinin altına vermişse, yediğinden ona yedirsin, giydiğinden ona giydirsin. Ona altından kalkamayacağı bir iş yüklemesin. Eğer altından kalkamayacağı bir iş yüklerse, o işte o da ona yardım etsin, buyurdu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Sövmek ve lanetlemek nehyedilmiştir." İbn Hibban, el-İrbad İbn Sariye'den sahih olduğunu belirterek şu hadisi nakletmektedir: "Birbirine söven iki kişi, birbirine çirkin sözler ve yalan söylemekte yarışan iki şeytandır."

 

"Bir adam bir başka adamı fasıklıkla itham ederse ve(ya) onu küfür ile itham ederse ve o kişi de böyle değil ise, mutlaka o itham ona geri döner." Bu buyruğa göre, başkasına: Sen bir fasıksın yahut: Sen bir kafirsin dediği kimse eğer dediği gibi değil ise, sözü geçen niteliği hak eden, ona öyle diyen kişidir. Eğer böyle dediği kişi dediği gibi ise ona herhangi bir şey geri dönmez. Çünkü söylediği doğrudur. Ama bunu söylediği için fasık ya da kafir olmayışı, sen bir fasıksın demesinden ötürü günahkar olmayacağı anlamına gelmez. Aksine bu durumda çeşitli değerlendirmeler sözkonusudur: Eğer bu sözle o kimseye samimi olarak öğüt vermek ya da durumunu açıklamak suretiyle başkasına öğüt vermek maksadını gütmüş ise bu caizdir. Eğer onu ayıplamayı, bu vasıfla onun ün kazanmasını ve katıksız olarak ona eziyet vermeyi kastetmiş ise caiz olmaz. Çünkü onun halini örtmekle, ona öğretmekle, en güzel şekilde ona öğüt vermekle emrolunmuştur. O halde bunu yumuşaklıkla yapma imkanı varken şiddetle yapması caiz olmaz. Çünkü böyle bir yol, onu kışkırtmaya yahut o fÜl üzerinde ısrar etmesine sebep olabilir. Nitekim insanların çoğunun tabiatında böyle bir başkaldırı vardır. Özellikle emreden kişi, konum itibariyle kendisine emir verilen kişiden daha alt mertebede ise bu böyledir.

 

Nevevi dedi ki: Bu geri dönüşün yorumu hususunda görüş ayrılığı vardır.

 

Eğer onu böyle nitelemeyi helal kabul ediyor ise, küfür ona geri döner, denilmiştir. Ama böyle bir yorum haberin anlatım şekline göre uzak bir ihtimaldir. Bunun Hariciler hakkında yorumlanacağı da söylenmiştir. Çünkü onlar mu'minlerin kafir olduklarını söylerler. !yad bu görüşü böylece Malik'ten nakletmiş olmakla birlikte zayıf bir görüştür. Çünkü çoğunluğa göre sahih kabul edilen görüş, Haricilerin bid'atleri sebebiyle tekfir edilmeyeceği şeklindedir.

 

Derim ki: Ama Malik'in bu görüşünün açıklanabilir bir tarafı vardır. O da şudur: Onlar arasından bazıları, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in cennetlik ve iman sahibi olduklarına tanıklık ettiği kimselerden bir çoğunun kafir olduğunu söylüyorlar. Bu durumda onların kafir olduklarını söylemek, sadece bir tevil sebebi ile onların başkasının kafir olduğunu söyledikleri için değil, Resulullah'ın sözü geçen şahitliğini yalanlamaları dolayısıyla söz konusu olur. Nitekim ileride "tevilsiz olarak kardeşinin kafir olduğunu söyleyen kimse" başlığında buna dair açıklamalar gelecektir.

 

Konu ile ilgili tahkike göre hadis, Müslümanın Müslüman kardeşine böyle bir şeyi söylemekten vazgeçmesini sağlamak için söylenmiştir. Bu da Haricilerin fırkasının da, başka fırkaların da varlığından önce olmuştur.

 

Hadisin manasının, kardeşini eksik ve küçük görüp göstermesinin ve ona kafir demesinin masiyet olan günahı ona döner, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da nispeten kabul edilebilir bir açıklamadır. Bir diğer açıklamaya göre, bu işin neticesinde küfre gideceğinden o kimse için korkulur. Nitekim masiyetler küfrün postacısıdır, denilmiştir. Yani masiyetleri sürekli işleyip onlar üzerinde ısrar eden kimsenin hatimesinin (ölümünün) kötü hal üzere olacağından korkulur.

 

Bütün bu görüşler arasında en tercihe değer olanı; Müslüman olduğu bi- .. line n ve diyenin kendi kanaatine göre kafir olmasını gerektirecek herhangi bir şüphe de bulunmayan bir kimseye kafir demesi halinde, kendisinin -ileride açıklanacağı üzere- bu sebeple kafir olacağını söyleyenlerin görüşüdür. O halde hadisin manasına göre, böyle birisini tekfir eden kimsenin bu tekfiri onun aleyhine döner. Döner ifadesi, o kimsenin kafir olduğunu söylemek içindir, küfrün kendisi değildir. Böylelikle bu kendisi gibi olan bir kişiye kafir dediği için ve ancak İslam dininin batıl olduğuna inanan bir kafir tarafından tekfir edilen bir kimsenin durumuna benzer. Bunu hadisin bazı rivayet yollarında geçen "küfür onlardan birisi hakkında vacip olur" ifadeleri desteklemektedir.

 

Kurtubi der ki: Şeriat koyucunun dilinde "küfür" lafzı kullanıldığı takdirde bu, dinden olduğu şer'i bir kesinlik olarak bilinen bir hususun inkarı anlamına gelir. Bununla birlikte küfür, şeriat koyucu tarafından nimetlerin inkarı, nimet sahibine şükrü n terk edilmesi ve haklarının gereği gibi yerine getirilmeyişi anlamında da kullanılmıştır.

 

Nitekim bu husus daha önce İman bölümünde geçen "bazı küfürler, bazı küfürlerden daha aşağıdadır" başlığı altında yeteri kadar açıklanmış bulunmaktadır. Ebu Said yoluyla rivayet edilen hadiste de: "Çünkü kadınlar yapılan iyiliğe kafir olurlar, kocalarının iyiliklerine kafir olurlar" denilmektedir. (Bu da bu iyiliklere karşı nankörlük ederler, anlamındadır.)

 

(Kurtubi devamla) dedi ki: Hadiste geçen "onlardan birisi bu söze layık olur" buyruğu da, o sözün günahını yüklenir ve o sözün günahı onun yakasına yapışır, demektir. Çünkü hadisteki "bae" lafzı yakasına yapışmak, ondan ayrılmamak anlamındadır. "Ebuu bi ni'metike" tabiri de buradan gelmektedir ki, ben nefsimi ona tabi kılıyor ve bu nimetini ikrar ediyorum, demektir. (Kurtubi) dedi ki: "Ona" lafzındaki zamir, küfür lafzının kendisine delalet ettiği asgari sınırı kapsayan bir tek tekfir sözüne aittir. Bunun sözün kendisine ait olması ihtimali de vardır. Kısacası kendisine bu sözün söylendiği kişi eğer şer'i açıdan da bir kafir ise, o sözü söyleyen doğru söylemiş ve kendisine bu söz söylenen kişi de bu söze layık olarak onu almış olur. Eğer öyle değil ise o sözün günahı ve vebali söyleyene geri döner.

 

Kurtubi "döner" lafzının tevilinde sadece bu kadarı ile yetinmiştir. Bu hususta yapılacak en dengeli açıklamalardan birisi de budur.

 

"Şüphesiz ben bir söz biliyorum ki, eğer onu söyleyecek olursa, onun bu hissettikleri ondan gider." Sözü geçen bu rivayette: "Eğer kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım, diyecek olursa" denilmektedir.

 

"Sen bende bir hastalık olduğunu mu görüyorsun?" Öyle mi zannediyorsun, demektir. Buradaki (hastalık anlamına gelen) "be 's" kelimesi, çoğunluğun rivayetinde ref' ile (be 'sun şeklinde) gelmiştir. Bazılarında ise nasb ile "be'sen" şeklindedir. Daha açıklanabilir olan okuma şekli de budur.

 

"Çek, git" ifadesi, bu adamın, kendisine Allah'a sığınmasını emreden diğerine söylediği sözdür. Yani işine git.

 

Kendisine bu sözü söylemesi emredilen kişinin kafir ya da münafık olması en uygun olan haldir. Yahut böyle bir kimse o kadar çok öfkelenmiş idi ki, bu öfkesi onun dengesini kendisine öğüt veren ve kızgınlık ve öfkesinin hararetini kendisinden giderecek yolu gösteren o öğütçüye bu şekilde kötü cevap verecek noktaya varmıştır.

 

Bu kişinin katı bedevilerden birisi olup şeytandan ancak delilerin sığındığını zanneden ve kızgınlığın, şeytanın şerıerinden bir çeşit olup o kızgınlık sebebiyle kişinin gerçek halinin dışına çıkarak, o kimseye elbisesini parçalamak, kaplarını kırıp dökmek gibi malını telef edecek işleri güzel gösterdiğini yahut kendisini kızdıran kimsenin üzerine hücum etmeyi ve buna benzer dengeli halin sınırları dışına çıkanların yaptıkları işleri ona süslü gösterdiğini bilmeyen kimselerden olduğu da söylenmiştir.

 

Ebu Davud da, Atiye es-5a'di yoluyla merfu olarak: "Şüphesiz gazap şey tandandır" hadisini rivayet etmiş bulunmaktadır.

 

Altıncı hadis (6049 nolu hadis) Ubade İbn es-5amit'ten rivayet edilmiş olup Kadir gecesi ile ilgilidir. Hadis daha önce şerh edilmiş olarak Oruç bölümünün sonlarında (2023.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Hadisi burada zikretmesinin sebebi: "Tartıştı", yani anlaşmazlığa düştü lafzı dolayısı iledir.

 

Yedinci hadis (olan 6050 nolu) EbU Zerr'in hadisinde "bir adama karşılıklı ağır sözler söylemiştim" ifadesi yer almaktadır. Bu hadise dair açıklama daha önce İman bölümünde (30 nolu hadiste) geçmiş ve sözü geçen bu kişinin Nebi efendimizin müezzini Bilal r.a. olduğu belirtilmiş idi. Hadiste yer alan: "Şüphesiz sen kendisinde cahiliyenin kalıntıları bulunan bir kişisin" sözünde geçen "cahiliye" lafzındaki tenvin, azlık bildirmek içindir. (Bundan dolayı tercümede cahiliye kalıntısı tabiri kullanılmıştır.) Cahiliye, İslam'dan önce olan şeyler demektir. Burada bu lafız ile cahilliğin kastedilme ihtimali de düşünülebilir. Sende bir cahillik vardır, demek olur.

 

Hadisteki: "Ben, bu saatte ve yaşımın büyüklüğüne rağmen mi, dedim" ifadesi yaşı ilerlemiş bir ihtiyar olduğum halde hala bende cahiliye kalıntısı yahut bir cahillik mi var, demektir.

 

Hadisten Müslümanı küçümsemeyi ihtiva ettiğinden ötürü ağır sözler söylemenin (sövmenin) ve lanetlemenin ne derece ileri boyutta yerilmiş olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü İslam şeriatı, hükümlerin bir çoğunda Müslümanlar arasında eşitliği getirmiştir. Aralarında gerçek fazilet farkı ise ancak takva iledir. Dolayısı ile nesebi şerefli olan bir kimse, eğer takva ehlinden değilse, onun faydasını göremez. Fakat nesebi düşük olan bir kimse takvanın faydasını görecektir. Nitekim yüce Allah: "Şüphesiz Allah nezdinde en değerliniz en takvalı olanınızdır."(Hucurat, 13) buyurmaktadır.

 

باب: ما يجوز من ذكر الناس، نحو قولهم: الطويل والقصير.

45. BAŞKALARINDAN: UZUN BOYLU, KISA BOYLU GİBİ İFADELERLE SÖZ ETMENİN VE KİŞİYİ AYIPLAMA MAKSADIYLA KULLANILMAYAN TABİRLERİN CAİZ OLUŞU

 

وقال النبي صلى الله عليه وسلم: (ما يقول ذو اليدين).

Nitekim Nebi s.a.v.: "Zulyedeyn (elleri uzun adam) ne diyor?" diye buyurmuştur.

 

حدثنا حفص بن عمر: حدثنا يزيد بن إبراهيم: حدثنا محمد، عن أبي هريرة:

 صلى بنا النبي صلى الله عليه وسلم الظهر ركعتين ثم سلم، ثم قام إلى خشبة في مقدم المسجد، ووضع يده عليها، وفي القوم يومئذ أبو بكر وعمر، فهابا أن يكلماه، وخرج سرعان الناس، فقالوا: قصرت الصلاة. وفي القوم رجل، كان النبي صلى الله عليه وسلم يدعوه ذا اليدين، فقال: يا نبي الله، أنسيت أم قصرت؟ فقال: (لم أنس ولم تقصر). قالوا: بل نسيت يا رسول الله، قال: (صدق ذا اليدين). فقام فصلى ركعتين ثم سلم، ثم كبر فسجد مثل سجوده أو أطول، ثم رفع رأسه وكبر، ثم وضع مثل سجوده أو أطول، ثم رفع رأسه وكبر.

 

[-6051-] Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize öğle namazını iki re kat olarak kıldırdıktan sonra selam verdi. Sonra da mescidin ön taraflarındaki bir tahta parçasının yanında ayakta durdu, elini de onun üzerine koydu. -O gün cemaat arasında Ebu Bekir ve Ömer dahi vardı. Her ikisi de onunla (bu hususta) bir şeyler konuşmaktan çekindiler.- Cemaat de alelacele dışarı çıkıp gitti ve kendi aralarında: Namaz kısaldı, diye konuştular.

 

Yine cemaat arasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisini zulyedeyn (uzun kollu) diye çağırdığı bir adam da vardı. Bu zat: Ey Allah'ın Nebii, sen mi unuttun yoksa namaz mı kısaldı, diye sordu.

 

Allah Rasulü: Ne ben unuttum, ne de namaz kısaldı, buyurdu. Hazır bulunan cemaat de: Hayır, ey Allah'ın Rasulü unuttun, dediler.

 

Bunun üzerine Allah Rasulü: Zulyedeyn doğru söyledi, deyip kalktı ve iki rekat namaz kıldı, sonra da selam verdi. Sonra da tekbir getirip secdesi gibi ya da daha uzun bir secde yaptı, sonra tekbir getirerek başını kaldırdı, sonra da başını koyarak secdesi gibi ya da daha uzun bir secde yaptı, sonra tekbir getirerek başIni kaldırdı."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"İnsanlardan" niteliklerini belirterek "uzun boylu, kısa boylu gibi nitelemelerle söz etmenin ve kişiyi ayıplama maksadıyla söylenmeyen sözlerin caiz olması -nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da: Zulyedeyn ne diyor diye buyurmuştur-." Bu başlık,lakap takmanın ve kişinin kendisinde bulunmakla birlikte öyle nitelendirilmesinden hoşlanmayan kimseden o lakapla söz etmenin hükmünü açıklamak için açılmış bir başlıktır. Bununla ilgili yapılacak açıklamanın hülasası şudur: Eğer lakap, lakap verilen kimsenin hoşuna giden ve bunda şeriatın yasaklamış olduğu aşırı övgü ve tazim ifadesi bulunmayan bir lakap ise caizdir ya da müstehaptır. Eğer o lakap, o kimsenin beğenmediği lakaplardan ise haram yahut mekruhtur. Ama olakapla şöhret kazanıp onu zikretmeksizin başkasından ayırt edilememe halinde olduğu gibi, onu tanıtmak için başka bir yol kalmamış ise (o lakabı kullanmak caizdir.)

 

Buhari'nin bu hususta benimsediği böyle bir ayrımı cumhur da benimsemiştir. Ama bazıları istisna teşkil ederek bu konuda işi sıkı tutmuşlardır. Hatta el-Hasen el-Basrı'den şöyle dediği nakledilmiştir: Ben bizim Humeyd et-Tavıı (uzun boylu Humeyd) dememizin gıybet olacağından korkuyorum. Sanki Buhari burada Zulyedeyn kıssasını hatırlatmakla buna işaret etmiş gibidir. Çünkü bu kıssada: "Cemaat arasında elleri (kolları) bir parça uzun bir adam da vardı" ifadesi de geçmektedir.

 

İbnu'l-Müneyyir der ki: Buhari bu gibi sözleri. kullanmanın, açıklamak ve başkalarından ayırt etmek amacıyla zikredilmesi halinde caiz olacağına, eğer o kişinin değerini azaltmak ve küçük düşürmek için ise caiz olmayacağına işaret etmiş bulunmaktadır. (Devamla) dedi ki: Aişe'nin, yanına giren kadın hakkında eliyle kısa olduğuna işaret ettiği belirtilen bir hadiste de, Nebi s.a.v.'in: "Sen onun gıybetini yapmış oldun" dediği sabittir. Buna sebep ise Aişe r.a.a'nın bu işi bir açıklamada bulunmak kastıyla yapmamış olmasıdır. O bunu, o kadının niteliğini bildirme kastıyla yapmıştı. Bu sebeple onun bu işi bir çeşit gıybete benzemiş oldu.