SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-LİBAS

<< 1942 >>

وقول الله تعالى: {قل من حرَّم زينة الله التي أخرج لعباده} /الأعراف:32/.

1. YÜCE ALLAH'IN: "DEKİ: ALLAH'IN KULLARI İÇİN ÇlKARDIĞI ZINETİ. .. KiM HARAM KILMIŞTIR?"(A'raf, 32) BUYRUĞU

 

وقال النبي صلى الله عليه وسلم: (كلوا واشربوا والبسوا وتصدقوا، في غير إسراف ولا مخيلة).

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "İsraf yapmaksızın ve kibirIenmeksizin yiyiniz, içiniz, giyininiz ve tasadduk ediniz" diye buyurmuştur.

 

وقال ابن عباس: كل ما شئت، والبس واشرب ما شئت، ما أخطأتك اثنتان: سرف أو مخيلة.

İbn Abbas da: Şu iki şeye kapılmadıkça -yani israfa düşmedikçe yahut kibire kapılmadıkça- istediğini ye, istediğini giy, demiştir.

 

 

حدثنا إسماعيل قال: حدثني مالك، عن نافع، وعبد الله بن دينار، وزيد بن أسلم: يخبرونه عن ابن عمر رضي الله عنهما:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا ينظر الله إلى من جر ثوبه خيلاء).

 

[-5783-] İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

"Allah, büyüklenerek elbisesini yerde sürükleyen kimseye bakmaz" buyurmuştur.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Azıme" vezninde "mahıle", huyela anlamındadır. Bu da tekebbür demektir.

Rağıb dedi ki: Huyela, insanın kendisinde var olduğunu gördüğü bir üstünlükten meydana gelen tekebbürdür. el-Muvaffak Abdullatif el-Bağdadl de şöyle demektedir: Bu hadis, insanın kendisini güzel bir şekilde çekip çevirmesinin faziletli yanlarını bir arada ifade etmektedir. Bu hadiste dünya ve ahirette ruhun ve bedenin bütün maslahatlarının çekip çevrilmesi dile getirilmiştir. Şüphesiz her hususta israf hem bedene zararlıdır, bem de maişete zarar verir. İsraf, gereksiz telef etmeye (tüketime) götürür ve kişinin ruhuna da zarar verir. Çünkü ruh (nefs) çoğu hallerde bedene tabidir. Büyuklenmek ise nefse zarar verir. Çünkü nefis bunun sonucunda kendisini beğenir. Ahirete de zarar verir. Çünkü günah kazandırır. Dünyaya da zararlıdır. Çünkü insanlar tarafından nefret edilmeyi gerektirir.

 

باب: من جر إزاره من غير خُيَلاء.

2. BÜYÜKLENMEYE KAPILMAKSIZIN İZARINI YERDE SÜRÜKLEYEN KİMSE

 

حدثنا أحمد بن يونس: حدثنا زهير: حدثنا موسى بن عقبة، عن سالم بن عبد الله، عن أبيه رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (من جر ثوبه خيلاء لم ينظر الله إليه يوم القيامة). قال أبو بكر: يا رسول الله، إن أحد شقَّي إزاري يسترخي، إلا أن أتعاهد ذلك منه؟ فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (لست ممن يصنعه خيلاء).

 

[-5784-] Salim b. Abdullah'tan, o babası (ibn-i Ömer)r.a.'dan, o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyIe dediğini nakletmektedir:

 

"Her kim elbisesini büyüklenerek yerde sürükleyecek oIursa, kıyamet gününde AlI ah ona bakmayacaktır."

 

Bunun üzerine Ebu Bekir: Ey Allah'ın RasuIü, eğer ben izarıma sarkmasın diye dikkat etmeyecek oIursam, iki ucundan birisi gevşiyor (ve yerde sürünüyar), dedi.

Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

"Sen bunu büyükIenmek için yapan kimselerden değilsin" buyurdu.

 

 

حدثني محمد: أخبرنا عبد الأعلى، عن يونس، عن الحسن، عن أبي بكرة رضي الله عنه قال:

 خسفت الشمس ونحن عند النبي صلى الله عليه وسلم، فقام يجر ثوبه مستعجلاً، حتى أتى المسجد، وثاب الناس، فصلى ركعتين فَجُلِّيَ عنها، ثم أقبل علينا، وقال: (إن الشمس والقمر آيتان من آيات الله، فإذا رأيتم منها شيئاً فصلوا، وادعوا الله حتى يكشفها).

 

[-5785-] Ebu Bekre r.a.'dan, dedi ki: "BizIer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda iken güneş tutuldu. AceIe edip eIbisesini sürükleyerek kalktı ve nihayet mescide geIdi. İnsanIar da mescide döndüIer. İki rekat namaz kII(dır)dı. Güneş tutuIması da geçti. Sonra bize yöneIerek şöyIe buyurdu: Şüphesiz güneş ve ay, AlIah'ın ayetlerinden iki ayettir. OnIarda bu kabiIden bir şey görecek oIursanız, AlIah onu açıp giderinceye kadar namaz kılıp dua ediniz."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Kibire kapılmaksızin izarını yerde sürükleyen kimse." BöyIe bir kişi sözü geçen tehditle istisna edilmiştir. Ama bu bir mazeret sebebiyIe ise, onun için bir veba! yoktur. Herhangi bir mazeretinin buIunmamasl hali ile ilgili açıklamalar da ileride geIecektir.

 

"Gevşeyip sarkıyar." Gevşeyip sarkmasının sebebi, Ebu Bekr'in bedenen zayıf oIuşu idi.

 

"Bu hususta ona dikkat etmeyecek oIursam", yani eğer gerektiği gibi dikkat etmezsem gevşeyip sarkar. Ma'merlin, Zeyd b. EsIem'den diye nakIettiği, Ahmed'de yer alan rivayette: "Şüphesiz benim izarım bazen gevşeyip sarkıyor" şeklindedir. Muhtemelen izarını bağladıktan sonra hareket edip yürüdüğünde yahut başka bir sebeple, kendi isteği olmadan çözülüyor; ona gerektiği gibi dikkat ederse çözülmüyormuş. ÇÜnkü gevşemeye yüz tuttukça onu bir daha sıkıştırıp bağlıyormuş.

 

İbn Sa'd, Talha b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi Bekr yoluyla Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Ebu Bekr oldukça zayıftl. İzarı yerinde durmaz ve onu düğümleyip bağladığı yerden gevşeyip sarkardı."

 

"Sen bunu büyüklenerek yapanlardan değilsin." Zeyd b. Eslem yoluyla gelen rivayette: "Sen bunlardan değilsin" şeklindedir.

 

Hadisten anlaşıldığına göre mutlak olarak, bir kasıt olmaksızın yerde izarı sürüklenen kimse için bir vebal yoktur. İbn Ebi Şeybe'nin, İbn Ömer'den her durumda izarı yerde sürükleyip çekmeyi mekruh gördüğüne dair rivayeti hakkında İbn Battal: Bu, onun işi oldukça sıkı tuttuğu hususlardan birisidir, diye açıklama yapmıştır. Yoksa bu başlıktaki hadisi bizzat kendisi rivayet etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bunun hükmü de onun için gizli değildir.

 

Derim ki: Hayır, İbn Ömer'in bunu mekruh görmesi, ister büyüklenmek amacıyla olsun, ister olmasın kasten elbisesini sarkıtan herkes hakkında yorumlanır. Böyle bir açıklama da onun sözü geçen rivayetine uygundur. İbn Ömer'in herhangi bir amacı olmayan kimseyi sorumlu tutacağı zannedilmemelidir. O, bu işin mekruh olduğunu, izarı kendi isteği olmadığı halde yerde sürüklenen, sonra da bu halini devam ettirip bunu telafi etmeyen kimseyi kastederek söylemiştir. Bu hususta da görüş birliği vardır. Bununla birlikte (ilim adamları) buradaki kerahetin tahrimı ya da tenzihı olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.

 

Hadisten, hükümler hususunda şahısların farklı hallerinin göz önünde bulundurulacağı da anlaşılmaktadır. Bu da çoğunlukla göz önünde bulundurulması gereken bir esastır.

 

"Bana Muhammed tahdis etti" diye başlayan (Ebu Bekre'nin rivayet ettiği) hadis, daha önce Küsuf namazı bahsinde açıklamasıyla geçmiş bulunmaktadır. Burada bu hadisin zikredilmesinden maksat, "acele ederek elbisesini yerde sürükleyerek kalktı" ibaresidir. Buradan elbisenin yerde sürüklenmesi, acele etme sebebiyle olmuşsa, yasağın kapsamına girmeyeceği anlaşılmaktadır. Böylelikle bu yasağın, sadece büyüklenmek maksadı ile olması haline mahsus olduğu anlaşılmaktadır.

 

Bununla birlikte buradaki yasağın, -ileride yüce Allah'ın izniyle açıklanacağı gibi, uzunluğundan ötürü yerde sürüklenen kamis (entari) ve bu gibi elbiseleri giymenin caiz olduğunu söyleyecek kadar- yalnızca büyüklenmek kastı ile olması haline mahsus olduğunu kabul edenlerin lehine delilolacak bir taraf yoktur.

 

"İnsanlar döndüler" ibaresi: mescidden çıkmış olduktan sonra mescide geri döndüler, demektir.

 

باب: التشمير في الثياب.

3. ELBİSELERİ ÇEMREMEK (YUKARI DOĞRU TOPLAMAK)

 

حدثني إسحق: أخبرنا ابن شميل: أخبرنا عمر بن أبي زائدة: أخبرنا عون بن أبي جحيفة قال:

 فرأيت بلالاً جاء بعَنَزَة فركزها، ثم أقام الصلاة، فرأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم خرج في حلة مشمِّراً، فصلى ركعتين إلى العَنَزَة، ورأيت الناس والدواب يمرون بين يديه من وراء العَنَزَة.

 

[-5786-] Ebu Cuhayfe'den, dedi ki: "Ben Bilal'i gördüm. Bir harbe getirip onu yere dikti. Sonra namaz için kamet getirdi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir elbise giyinmiş ve onu çemremiş olarak çıktığını gördüm. Harbe'ye doğru iki rekat namaz kıl(dır)dı. Bu arada insanların ve hayvanların:

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önünden, harbenin arkasından geçtiklerini gördüm."

 

باب: ما أسفل من الكعبين فهو في النار.

4. ELBİSENİN İKİ TOPUKTAN AŞAĞI SARKANI ATEŞTEDİR

 

حدثنا آدم: حدثنا شُعبة: حدثنا سعيد بن أبي سعيد المقبري، عن أبي هريرة رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (ما أسفل من الكعبين من الإزار ففي النار).

 

[-5787-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:.

 

"İzardan topuklardan aşağıya sarkanı ateştedir."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Elbisenin iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir." Buhari başlığı bu şekilde mutlak olarak ve haberde geçtiği şekilde izar kaydını zikretmeksizin açmış ve böylelikle bunun izar, ka mıs ve diğer elbiselerde genelolduğuna işaret etmek istemiştir.

 

"İzarın topuklardan aşağı sarkanı ateştedir." el-Hattabı dedi ki: Bununla şunu anlatmak istemiştir: Topuklardan aşağıda kalan izar kısmı ateşte olacaktır. Böylelikle elbise, onu giyenin bedeninden kinayeli olarak zikredilmiştir. Yani ayağın topuklardan aşağı olan kısmı ceza olmak üzere azaplandırılacakbr. Bu da böyle bir ifadenin, bir şeye ona yakın olan şeyin yahut onun içinde bulunduğu şeyin adının verilebileceği anlamına gelir. Bu durumda buradaki "min: ... den" beyan içindir, sebep bildirmek için olma ihtimali de vardır. Bu durumda maksat ya kişinin kendisi yahut izarın hizasında bulunan topuklardan aşağısının ateşte bulunacağıdır. Ya da ifadenin takdiri: Topuklardan aşağıya sarkan elbiseyi giyen kimse ... , yahuİ: Böyle bir fiil cehennemliklerin işlerinden sayılır, şeklindedir; ya da ibarede takdim ve tehir bulunmaktadır. Yani izardan topuklardan aşağı inen kısmı ateştedir.

 

Ama bütün bu açıklamalar uzak ihtimalli açıklamalardır. Çünkü bu açıklamalara göre, izarın kendisi gerçek manada ateşte olacaktır, demektir. Ancak bunun doğru olarak anlaşılmasının esası, Abdurrezzak'ın, Abdulaziz b. Ebi Revvad'dan diye naklettiği şu haberdir: "Buna göre Nafi'e bu hususta soru soru]muş, o: Elbisenin günahı nedir ki, aksine kasıt topuklardan (sarkan elbisenin hizasında) olan bölümdür, demiştir."

 

Mutlak olarak izarı sarkıtmaktan, herhangi bir zaruret dolayısıyla sarkıtılan istisna edilmiştir. Topukları -mesela- bir yara bulunup da eğer onu başka bir şey bulamadığından ötürü izarıyla örtmeyecek olursa -mesela- sineklerin onu rahatsız edecek olması gibi. .. Buna hocamız Tirmizi, Şerhilnde dikkat çekmiş ve buna da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Abdurrahman b. Avf'a kaşıntısı sebebiyle ipek gömlek giymesine müsaade etmiş olmasını delil göstermiştir. Her ikisi arasındaki ortak illet de zaruret dolayısıyla, yasaklanan bir şeyi yapmanın cevazıdır. Nitekim tedavi maksadıyla avretin açılması da caizdir. Aynı şekilde yüce Allah'ın izniyle bundan sonraki başlıkta açıklanacağı üzere kadınlar da bu husustaki tehditten istisna edilmişlerdir.

 

باب: من جر ثوبه من الخيلاء.

5. BÜYÜKLENDİĞİNDEN ÖTÜRÜ ELBİSESİNİ YERDE SÜRÜKLEYEN KİMSE

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا ينظر الله يوم القيامة إلى من جر إزاره بطراً).

 

[-5788-] Ebu Hureyre'den rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

"Allah kıyamet gününde izarını azgınlık ile çeken kimseye bakmayacaktır'' buyurdu.

 

 

حدثنا آدم: حدثنا شُعبة: حدثنا محمد بن زياد قال: سمعت أبا هريرة يقول:

 قال النبي، أو قال أبو القاسم صلى الله عليه وسلم: (بينما رجل يمشي في حُلَّة، تعجبه نفسه، مرجِّل جُمَّته، إذ خسف الله به، فهو يتجلجل إلى يوم القيامة).

 

[-5789-] Ebu Hureyre'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem -yahut Ebu'l-Kasım Sallallahu Aleyhi ve Sellem- şöyle buyurdu:

 

"Bir adam giyindiği bir elbise ile kendisini beğenerek, başının saçlarını da taramış olduğu halde yürürken Allah, onu yerin dibine geçirdi. Artık o kimse kıyamet gününe kadar yerin içine doğru gömülüp gidiyor."

 

 

حدثنا سعيد بن عُفَير قال: حدثني الليث قال: حدثني عبد الرحمن بن خالد، عن ابن شهاب، عن سالم بن عبد الله: أن أباه حدثه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (بينا رجل يجر إزاره، إذ خُسف به، فهو يتجلَّل في الأرض إلى يوم القيامة).

تابعه يونس، عن الزُهري، ولم يرفعه شعيب، عن الزُهري.

 

 

حدثني عبد الله بن محمد: حدثنا وهب بن جرير: أخبرنا أبي، عن عمه جرير بن زيد قال: كنت مع سالم بن عبد الله بن عمر على باب داره، فقال: سمعت أبا هريرة: سمع النبي صلى الله عليه وسلم نحوه.

 

[-5790-] Salim b. Abdullah'tan rivayete göre babası kendisine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın şöyle buyurduğunu tahdis etmiştir:

 

"Bir adam izarını yerde sürükleyip giderken ansızın yerin dibine geçirildi. İşte o, kıyamet gününe kadar yerin içine doğru gömülüp gidiyor."

 

 

حدثنا مطر بن الفضل: حدثنا شبابة: حدثنا شُعبة قال: لقيت محارب بن دثار على فرس، وهو يأتي مكانه الذي يقضي فيه، فسألته عن هذا الحديث، فحدثني فقال: سمعت عبد الله بن عمر رضي الله عنهما يقول:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (من جر ثوبه مخيلة لم ينظر الله إليه يوم القيامة). فقلت لمحارب: أذكر إزاره؟ قال: ما خص إزاره ولا قميصاً. تابعه جبلة بن سحيم، وزيد بن أسلم، وزيد بن عبد الله، عن ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم. وقال الليث، عن نافع، عن ابن عمر: مثله. وتابعه موسى بن عقبة، وعمر بن محمد، وقدامة بن موسى، عن سالم، عن ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم: (من جر ثوبه خيلاء).

 

[-5791-] Şu'be'den, dedi ki: Muharib b. Disar ile bir atın üzerinde olduğu halde karşılaştım. Hakimlik yaptığı yerine doğru gidiyordu. Ona bu hadisi sordum. Bana tahdis ederek dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer r.a.'ı şöyle derken dinledim:

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim büyüklenerek elbisesini yerde sürüklerse kıyamet gününde Allah ona bakmayacaktır."

 

Ben 'Muharib'e: İzarını söz konusu etti mi, diye sordum. Muharib: Özel olarak ne izar, ne kamis söz konusu etti, dedi.

 

Ayrıca Salim'den, o İbn Ömer'den, onun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den:

 

"Kim elbisesini büyüklenerek sürüklerse ... " dediği rivayet edilmiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Büyüklenerek elbisesini yerdesürükleyen kimse." Büyüklenmek sebebiyle elbisesini yerde sürükleyen kimse, demektir.

 

"Allah ona bakmaz." Ona merhamet etmez, demektir. Bakmak, yüce Allah'a izafe edildiği vakit mecaz olur. Yaratılmışa izafe edildiğinde ise kinaye olur. Maksad: Allah ona rahmet nazarıyla bakmama ihtimalinin bulunduğudur. Hocamız Tirmizi Şerhi'nde şunları söylemektedir: Burada, bakma esnasında söz konusu olan hali ifade etmektedir. Çünkü bir kimse mütevazi olana bakarsa, ona merhamet eder. Büyüklük taslayana bakarsa ona gazap eder. O halde rahmet ve gazap, bakmak dolayısıyla söz konusu olan sonuçlardır. Bakmayı rahmet ya da gazap olarak yorumlayanların bu açıklamalarını Taberanı'nin rivayet ettiği hadis de desteklemektedir. Bu hadisin aslı Ebu Davud'da, Ebu Curey yoluyla rivayet edilmiştir: "Sizden öncekilerden bir adam bir burde giyindi ve onunla büyüklenerek, çalımlı çalımlı yürüdü. Allah ona baktı vegazap etti; arza emretti, bunun Üzerine arz da onu içine ald!."

 

"Men: Kimse" sözü geçen tehditte, o özel fiile karşılık erkekleri de, kadınları da kapsamına. alır. Ümmü Seleme radıyallahu an ha bu anlamı çıkarmış idI. Nesai ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi, Eyyub yoluyla Nafi'den, o İbn Ömer'den muttasıl olarak birinci babda zikredilen hadis ile birlikte şunları da söylemektedir:

 

"Bunun üzerine Ümmü Seleme dedi ki: Peki kadınlar elbiselerinin eteklerini ne yapsın? Allah Rasulü: Bir karış sarkıtırlar, buyurdu. Ümmü Seleme: O takdirde ayakları açılır, dedi. Allah Rasulü: Elbiselerini bir arşın sarkıtırlar ve daha fazlasını sarkı tm azı ar, buyurdu." Lafız Tirmizi'ye aittir.

 

Nevevi dedi ki: Hadislerin büyüklenerek sürüklemek kaydı ile zikredilmiş olmalarının zahiri ifadeleri, haram kılmanın sadece büyüklenme haline özel olmasını gerektirir. Ancak ona şöylece itiraz edilmiştir: Eğer durum böyle olsaydı, Üm mü Seleme'nin elbiselerini yerde sürüklemelerine dair kadınların hükmünü sormasının bir anlamı olmazdı. Aksine Ümmü Seleme, büyüklenerek olsun olmasın elbiseleri uzatıp yerde sürüklemenin yasaklandığını anlamış, bundan dolayı bu hususta avretlerini setretmek için elbiselerini sarkıtma ihtiyaçları dolayısı ile kadınların hükmünü sormuştur. Çünkü kadının bütün ayağı avrettir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Ümmü Seleme'ye bu hususta onların hüküm itibariyle sadece bu mana çerçevesinde erkeklerin hükmü dışında olduklarını beyan etmiştir.

 

İyad, bu hususta yasağın, kadınlar dışında erkekler hakkında söz konusu olduğunun icma' ile kabul edildiğini nakletmektedir. Onun kastettiği yasak, elbiseleri sarkıtmanın yasaklandığıdır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ümmü Seleme'nin o anlayışını takrir etmiş (doğru kabul etmiş)tir. Ancak ona, bu işin hükmü özelleştirilmiş umumi bir hüküm olduğunu beyan etmiştir. Çünkü verdiği cevabında elbise sarkıtmak bakımından erkekler ve kadınlar arasında fark olduğunu beyan etmiştir. Aynı şekilde kadınların daha fazlasını uzatmalarının yasak olduğu miktarı da erkekler hakkındaki miktarı açıkladığı gibi açıklamıştır.

 

Hu/asa, erkeklerin iki hali söz konusudur. Biri müstehaplık halidir, o da izarın baldırların ortasına kadar gelmesidir. Cevaz hali ise topuklara kadar olmasıdır. Kadınların da aynı şekilde iki hali söz konusudur. Müstehaplık hali erkekler için caiz olan miktardan bir karış kadar uzun olmasıdır. Cevaz hali de bir arşın kadar uzatılmasıdır.

 

 

Hadislerden Çıkan Sonuçlar

 

1- Elbisenin yerde sürüklenmesi kaydı, çoğunlukla görülen hali anlatmak içindir.

 

2- Azginlık ve böbürlenmek, isterse elbiselerini çemremiş olsun, yerilen bir şeydir.

 

3- Delillerin toplamından anlaşıldığına göre güzel elbise giymek suretiyle Allah'ın üzerindeki nimetini göstermek isteyen ve bu nimetini hatırında tutarak ona şükreden,kendisi gibi olmayan kimseyi hakir görmeyen kişiye giydiği mubah şeylerin zararı olmaz. İsterse oldukça nefis elbiseler giyinsin. Çünkü Müslim'in Sahih'inde İbn Mesud'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kalbinde kibir namına zerre ağırlığı kadar bir şey bulunan bir kimse cennete girmeyecektir. Bir adam: Ya kişi elbisesinin güzel, ayakkabısının güzelolmasını severse, diye sordu. Allah Rasulü:

 

Şüphesiz Allah güzeldir, güzelolanı sever. Kibir denilen şey, hakka karşı gelmek ve insanları hakir görmektir, buyurdu."

 

"Elbisesinde (hullesinde) yürürken." Hulle denilen şey, biri diğerinin üstünde giyilen iki elbisedir. İzar ve rida olduğu da••söylenmiştir. Daha meşhur olan budur.

"Kendisini beğenerek." Kurtubi dedi ki: Kişinin kendisini beğenmesi (ucb), Allah'ın nimetini unutmakla beraber kendisine mükemmel nazarıyla bakmasıdır. Eğer bununla birlikte başkasını da hakir görecek olursa işte bu, yerilen kibirdir.

"O kıyamete kadar içine gömülüp durur." İbn Ömer'in hadisinde: "Kıyamet gününe kadar yerin içinde gömülüp durur" şeklindedir. İbn Ffuis dedi ki: "Te celcül (gömülüp durmak)", şiddetli sarsıntı ile birlikte yerin dibine dalıp gitmek ve bir taraftan öbür tarafa itilmektir. Yani o yerde gömülüp durmaktadır. İtilerek, sarsıntı ile içine doğru inip durmaktadır, demektir.

 

"Hüküm verdiği yerine." Çünkü Muharib, Kufe Hakimliği görevini kabul etmişti. Abdullah b. İdris el-Evdi babasından şöyle dediğini nakletmektedir: "Ben el-Hakem'i ve Hammad'ı kaza meclisinde gördüm." Simak b. Harb da dedi ki:

 

"Cahiliye dönemi insanları arasında bir kimsede altı özellik bulundu mu onu efendi ve önder kabul ederlerdi. Hilm, akıl, cömertlik, kahramanlık, beyan ve mütevazilik. İslam geldikten sonra bunların kemale ermeleri ise, ancak afif olmakla mümkündür.İşte bütün bunlar bu adamda bir arada toplanmış bulunmaktadır." Kasttetiği kişi ise Muharib b. Disar'dır.

 

Bu hadislerden anlaşıldığına göre; büyüklenmek maksadıyla izarı (elbiseyi) yere sarkıtıp sürümek büyük bir günahtır. Ama büyüklenmek kastı olmaksızın sarkıtmak, hadislerin zahirinden anlaşıldığına göre yine haramdır. Fakat bu hadislerde "büyüklenmek" kaydının zikredilmesi, sarkıtmanın yerilmesi ile alakalı varid olmuştur, mutlak olarak yasağı belirten hadisler de buradaki kayıtlı olan rivayete göre yorumlanır. Dolayısı ile büyüklenmekten kendisini kurtarabilmesi halinde elbiseleri uzatıp yerde sürüklemek haram olmaz.

 

İbn Abdilberr dedi ki: Hadisin mefhumundan anlaşıldığına göre, büyüklenmek kastı olmaksızın elbisenin sürüklenmesi halinde tehdit söz konusu olmaz. Ancak gömleğin ve daha başka elbiselerin yerde sürüklenmeleri, durum ne olursa olsun yeriimiş bir şeydir.

 

Nevevi der ki: Topukların altına kadar elbiseyi sarkıtmak, büyüklenmek içindir. Eğer başka bir amaçla sarkıtılırsa o mekruhtur. Şafil de büyüklenmek için elbisenin sürüklenmesi ile başka bir amaç için sürüklenmesi arasındaki farkı böylece belirtmiştir. O der ki: Müstehap olan, izarın baldırın yarısına kadar olmasıdır. Kerahet söz konusu olmaksızın caiz olanı ise ondan aşağı topuklara kadar uzanan halidir. Topuklardan aşağı inen ise eğer büyüklenmek amacıyla yapılırsa haram olarak yasaklanmıştır. Aksi takdirde tenzihl anlamıyla yasaktır. Çünkü elbiseleri sarkıtmayı yasaklamaya dair varid olmuş hadisler mutlaktır, bunların büyüklenmek amacı ile sarkıtılmak ile kayıtlandmlmaları gerekmektedir.---Nevevi'nin sözleri burada bitti. ---

 

İbnu'l-Arabl dedi ki: Erkeğin elbiselerini topuktan aşağıya sarkıtması ve ben bunu büyüklenmek için yapmıyorum demesi caiz değildir. Çünkü yasak, lafzı itibariyle bu hali de kapsamına alır. Hüküm itibariyle lafzın kapsamına giren bir kimsenin: Sözü geçen illet bende bulunmadığından ötürü ben bu emre uymuyorum, demesi caiz değildir. Çünkü, bu kabul edilebilecek bir iddia olamaz. Aksine onun elbisesinin eteğini uzatınası, kibirlendiğirÜn bir delilidir. (Özetle)

 

Hulasa, elbiseyi sarkıtınak onu yerde sürüklemeyi de gerektirir. Yerde sürüklenmesi büyüklenmeyi gerektirir. İsterse giyen büyüklenmek kastını gütmesin.

 

باب: الإزار المهدَّب.

6. SAÇAKLI ELBİSE (GİYİNMEK)

 

ويذكر عن الزُهري، وأبي بكر بن محمد، وحمزة بن أبي أسيد، ومعاوية بن عبد الله بن جعفر: أنهم لبسوا ثياباً مهدَّبة.

Zührl'den, Ebu Bekr b. Muhammed, Hamza b. Ebi Useyd ve Muaviye b. Abdullah b. Cafer'den saçaklı elbise giyinmiş oldukları zikredilmektedir.

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزُهري: أخبرني عروة بن الزبير: أن عائشة رضي الله عنها، زوج النبي صلى الله عليه وسلم قالت:

 جاءت امرأة رفاعة القرظي رسول الله صلى الله عليه وسلم وأنا جالسة، وعنده أبو بكر، فقالت: يا رسول الله، إني كنت تحت رفاعة فطلقني فبتَّ طلاقي، فتزوجت بعده عبد الرحمن بن الزبير، وإنه والله ما معه يا رسول الله إلا مثل هذه الهدبة، وأخذت هدبة من جلبابها، فسمع خالد بن سعيد قولها وهو بالباب لم يؤذن له، قالت: فقال خالد: يا أبا بكر، ألا تنهى هذه عمَّا تجهر به عند رسول الله صلى الله عليه وسلم؟ فلا والله ما يزيد رسول الله صلى الله عليه وسلم على التبسم، فقال لها رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لعلك تريدين أن ترجعي إلى رفاعة، لا، حتى يذوق عُسَيلتك وتذوقي عُسَيلته). فصار سنَّة بعد.

 

[-5792-] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha'dan, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rifaa el-Kurazl'nin hanımı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi. O sırada ben de oturuyordum, yanımda Ebu Bekir de vardı.

 

Rifaa'nın hanımı: Ey Allah'ın Rasulü, ben Rifaa'nın nikahı altında idim. Beni boşadı ve boşamamı kesinleştirmiş oldu. Ondan sonra Abdurrahman b. ezZubeyr ile evlendim. Allah'a yemin ederim ki ey Allah'ın Rasulü, onunla beraber olan ancak şu saçak gibidir. -Bu arada cilbabından bir saçak alıp gösterdi- dedi.

 

Bu sırada kapıda bulunan ve içeri girmesi için kendisine henüz izin verilmemiş olan Halid b. Said onun söylediklerini işitti. (Aişe devamla) dedi ki: Bunun üzerine Halid: Ey Ebu Bekir, sen bu kadının Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda bu şekilde açıkça konuşmasını yasaklamayacak mısın, dedi.

 

Allah'a yemin ederim, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gülümsemekten fazla bir şey yapmadı. Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadına: Muhtemelen sen Rifaa'ya geri dönmek istiyorsun. Hayır, o senin balcağızını tadıncaya ve sende onun balcağızını tadıncaya kadar olmaz, dedi.

 

Bundan sonra onun bu söyledikleri (değişmez) bir sünnet oldu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"S-açaklı izar" Saçak (hudbe), elbisenin etrafında çözgüsü bulunmayan atkıdır. Bazen bununla güzel elbise giyinmek kastı da bulunabilir. Bazen de bozulmasını önlemek için bükülüp bağlanır.

 

ed-Davudı dedi ki: Saçak, ridaların etı-afında kalan, sarkan iplerdir. Buna dair yeterli açıklamalar daha önce Talak bölümünde geçmiş bulunmaktadır.