باب: ما
رُخِّص
للمريض أن
يقول: إني
وجع، أو وارأساه،
أو اشتد بي
الوجع.
16. HASTA OLAN KİMSENİN: BEN HASTAYIM YAHUT VAY BAŞIM YA DA:
HASTALIĞIM ARTTI DEMESİNE RUHSAT VERİLMİŞ OLDUĞU
وقول أيوب
عليه السلام:
{إني مسَّني
الضُّرُّ
وأنت أرحم
الراحمين}
/الأنبياء: 83/.
ve Eyyub (A.S.)'ın: "Rabbim, bana bu bela gelip çattı ve
sen merhametlilerin merhametlisisin. "(Eııbiya, 83) sözü.
حدثنا قبيصة:
حدثنا سفيان،
عن ابن أبي
نجيح وأيوب،
عن مجاهد، عن
عبد الرحمن بن
أبي ليلى، عن
كعب بن عُجْرَة
رضي الله عنه: مر
بي النبي صلى
الله عليه
وسلم وأنا
أوقد تحت
القدر، فقال:
(أيؤذيك
هوامُّ رأسك).
قلت: نعم، فدعا
الحلاق
فحلقه، ثم
أمرني
بالفداء.
[-5665-] Ka'b b. Ucre r.a.'dan, dedi ki: "Ben
tencerenin altında ateş yakarken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi.
Başındaki haşereler seni rahatsız ediyor mu, diye sordu. Ben: Evet, dedim.
Bunun üzerine Nebi berberi çağırdı, başımı traş ettirdi. Sonra da bana fidye
vermemi emretti."
حدثنا يحيى
بن يحيى أبو
زكرياء:
أخبرنا سليمان
بن بلال، عن
يحيى بن سعيد
قال: سمعت
القاسم بن
محمد قال:
قالت
عائشة:
وارأساه،
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
(ذاك لو كان
وأنا حي
فأستغفر لك وأدعو
لك). فقالت
عائشة:
واثكلياه،
والله إني لأظنك
تحب موتي، ولو
كان ذلك،
لظللت آخر
يومك مُعَرِّساً
ببعض أزواجك،
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (بل أنا
وارأساه، لقد
هممت، أو أردت،
أن أرسل إلى
أبي بكر وابنه
وأعهد: أن يقول
القائلون، أو
يتمنى
المتمنون، ثم
قلتُ: يأبى
الله ويدفع
المؤمنون، أو
يدفع الله
ويأبى المؤمنون).
[-5666-] Kasım b. Muhammed'den, dedi ki: "Aişe: Vay
başım, dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Eğer ben
hayatta iken o olursa (sen ölürsen) ben de senin için mağfiret diler, dua
ederim, diye buyurdu.
Bu sefer Aişe: Vay benim başıma gelen bu musibete! Allah'a yemin
ederim, ben senin ölmemi arzu ettiğini görüyorum. Eğer böyle bir şey olursa
daha o günün sonunda sen hanımlarından birisi ile gerdeğe girip yaşayacaksın,
dedi.
Bu sefer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hayır, asıl vay başım
diye ben demeliyim. And olsun ben dedikoducuların söyleyeceklerini yahut
temenni edeceklerin temennilerini kesmek amacı ile Ebu Bekir'e ve oğluna haber
göndererek (halifelik için) ahid vermeyi kastettim -yahut istedim.- Daha sonra
da: Ama Allah da başkasını kabul etmez, mu'minler de başkasına engel olurlar.
Yahut Allah bu işe engel olur, mu'minler de kabul etmezler, dedim. "
Bu Hadis 7217 numara ile de var.
حدثنا موسى:
حدثنا عبد
العزيز بن
مسلم: حدثنا سليمان،
عن إبراهيم
التيمي، عن
الحارث بن سويد،
عن ابن مسعود
رضي الله عنه
قال: دخلت
على النبي صلى
الله عليه
وسلم وهو
يوعك، فمسسته
بيدي فقلت:
إنك لتوعك
وعكاً
شديداً، قال:
(أجل، كما يوعك
رجلان منكم).
قال: لك
أجران؟ قال:
(نعم، ما من
مسلم يصيبه
أذى، مرض فما
سواه، إلا حط
الله سيئآته،
كما تحط
الشجرة ورقها).
[-5667-] İbn Mes'ud radıyallahu anh'dan, dedi ki:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hummaya tutulmuş halde iken huzuruna
girdim. Elimi ona dokundurdum, sonra: Sen çok şiddetli bir hummaya tutulmuş
bulunuyorsun, dedim. O: Evet, aranızdan iki adamın humması kadar çekiyorum,
diye buyurdu.
İbn Mesud: Sana iki kat ecir var (bundan dolayı mı?) deyince,
Allah Rasulü:
Evet, bir müslümana bir eziyet -hastalık ya da bir başkası- isabet
ederse mutlaka Allah ağacın yapraklarını dökmesi gibi günahlarını döker, diye
buyurdu."
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا عبد
العزيز بن عبد
الله بن أبي
سلمة: أخبرنا
الزُهري، عن
عامر بن سعد،
عن أبيه قال: جاءنا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يعودني من
وجع اشتد بي،
زمن حجة
الوداع، فقلت:
بلغ بي ما
ترى، وأنا ذو
مال، ولا
يرثني إلا
ابنة لي، أفأتصدق
بثلثي مالي؟
قال: (لا). قلت:
بالشطر؟ قال:
(لا). قلت:
الثلث؟ قال:
(الثلث كثير،
أن تدع ورثتك
أغنياء خير من
أن تذرهم عالة
يتكففون الناس،
ولن تنفق نفقة
تبتغي بها وجه
الله إلا أجرت
عليها، حتى ما
تجعل في في
امرأتك).
[-5668-] Amir b. Sa'd'dan, o babasından (Sa'd b. Ebi
Vakkas'tan) dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccı
esnasında oldukça ağırlaşan bir hastalığım dolayısıyla beni ziyaret etmek için
bize geldi. Ben: Hastalığım gördüğün bu hale kadar ulaştı ve ben malı çok olan
birisiyim. Bana bir kız çocuğundan başka mirasçı olacak kimsem de yoktur.
Malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi, dedim.
O: Hayır, diye buyurdu. Ben: Ya yarısını, diye sordum, o hayır
dedi. Ben ya üçte birini diye sordum. O: Üçte bir de çoktur. Çünkü senin,
mirasçılarını zengin olarak bırakman, onları insanlara avuç açacak şekilde
ihtiyaç içerisinde bırakmandan daha hayırlıdır. Allah'ın vechini (rızasını)
arayarak yaptığın her bir harcama (infak) karşılığında -hanımının ağzına
koyduğun lokmaya varıncaya kadar- mutlaka sana ecir verilir diye buyurdu."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Derim ki: Muhtemelen Buhari bu başlık ile mutlak olarak
hastalıktan şikayet etmenin yasak olmadığına işaret etmek istemiştir.
Böylelikle belanın kaldırılması için dua etmek, rıza ve teslimiyeti zedeler
iddiasında bulunan birtakım sufilerin kanaatlerini de reddetmek istemiştir. Bu
başlık ile Allah'tan şifa dilemenin yasak olmadığına, aksine ayrıca fazladan
bir ibadet olduğuna da dikkat çekmiş olmaktadır. Çünkü böyle bir tutum, Masum
(hata ve günahtan korunmuş bir Nebi)dan dasabit olmuş, yüce Allah bundan dolayı
onu övmüş ve bununla beraber onun hakkında sabretmek vasfını da tespit
etmiştir. Bizler de "Fevaidu Meymline"de Eyyub'un kıssası hakkında
İbn Hibban ve Hakim'in sahih olduğunu belirttikleri şu hadisi rivayet etmiş
bulunuyoruz:
"Eyyub (a.s)'ın bela dönemi uzayıp gitmiş, -kardeşlerinden
iki adam dışında- yakın uzak herkes ondan ayrılıp uzaklaşmıştı. Bu sırada o iki
kardeşinden biri diğerine: Şüphesiz Eyyub alemlerden kimsenin işlememiş olduğu
bir günahı işlemiştir, dedi. Onun söylediği bu söz Eyyub'a ulaştı. .yani bu
sözünden dolayı sabır gösteremedi- ve Rabbine dua edince, Allah da onun
sıkıntısını kaldırdı."
Buhari'nin maksadı şu gibidir: Hastanın caiz olan şikayeti yüce
Allah'tan dilekte bulunmak yahut Allah'ın kaderinden öfkelenmek, usanmak
suretinde olmayan halleriyle caizdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Kurtubi der ki: Kulun Rabbini şikayet etmesinin mekruh olduğunu
ilim adamları ittifakla kabul etmişlerdir. KulunRabbini şikayet etmesi ise,
usanç belirtecek bir surette sıkıntısını insanlara zikretmesi demektir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Ahmed, "ez-Zühd" adlı eserinde Tavlis'tan şöyle
dediğini nakletmektedir:
Hastanın inlemesi bir şikayettir; ama Ebu't-Tayyib,
İbnu's-Sabbağ ve ŞafiIlerden bir topluluk, hastanın inlemesinin, ah vah
etmesinin mekruh olduğunu sÖylemişlerdir. Ancak Nevevi buna karşı şöyle
demiştir: Bu görüş zayıf yahut batıldır. Çünkü bir şeye mekruh demek, hakkında
nehy maksadıyla buyruğun sabit olduğu işler hakkında mümkündür. Böyle bir nehy
kastı ise burada söz konusu değildir. Daha sonra da başlıkta geçen Aişe r.anha
hadisini de delil göstermekte, arkasından şunları söylemektedir: Muhtemelen
inlemenin, ah vah etmenin mekruh olduğunu söylerken evla olana muhalif hareketi
kastetmiş olmalıdırlar. Kulun zikir ile meşgulolması hiç şüphesiz daha
uygundur.
Bu kanaatte olanlar, çokça şikayet etmenin yaklnin zayıflığına
delil olup, Allah'ın kaza ve kaderine razı olmamayı, düşmanların bu musibete
sevinmelerine sebep teşkil etmesi gibi ihtiva ettiği anlamlardan hareketle de
söylemiş olabilirler. Hastanın arkadaşına ya da doktoruna durumunu haber
vermesinde ise ittifakla bir sakınca görülmemiştir.
"Bu iş eğer ben hayatta iken olursa." Bu sözleriyle
hastalığın arkasından gelen ölüme işaret etmektedir. Yani ben hayatta iken sen
ölürsen anlamındadır. Bu anlama geldiğini Aişe'nin verdiği cevap
göstermektedir. Ayrıca Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe yoluyla gelen rivayette
bu husus açık olarak ifade edilmiş bulunmaktadır. Onun rivayetinin lafzı
şöyledir: "Daha sonra Allah Rasulü: Sen benden önce ölsen, seni
kefenlesem, sonra cenaze namazını kıldınp seni defnetsem, sana ne zararı olur,
diye buyurdu."
Aişe radıyallahu anha'nın söylediği: "Vay başıma gelen
musibete (Va sekleyah)!" sözündeki (musibet anlamı verilen):
"es-Sekl'" çocuğu yahut çok değerli bir varlığı kaybetmek demektir.
Burada onun hakikatanlamı kastedilmiş değildir. Aksine bu, Araplar'ın eskiden
beri musibetin başa gelmesi ya da beklenmesi halinde kullanmayı itiyat
halinegetirdikleri bir sözdür. Aişe radıyallahu anha'nın söylediği:
"Allah'a yemin ederim, senin ölmemi arzu ettiğini
görüyorum" sözlerini de Nebi efendimizin kendisine söylediği: "Benden
önce ölsen" sözlerinden çıkarmış gibidir. Yine Aişe radıyallahu anhaJnın
söylediği: "Eğer bu dediğin" yani ölümüm "olursa sen daha o
günün sonunda hanımlarından birisi ile gerdeğe girersin" sözünün alındığı
"ta'rıs" kökü, erkeğin hanımı ile gerdeğe girmesi hakkında
kullanılır. Daha sonra da bütün cima' için kullanılan genel bir tabir olmuştur.
Ancak birinci anlamıyla daha meşhurdur. Çünkü "ta'ds"in ası! anlamı
geceleyin inip konaklamaktır. Ubeydullah yoluyla gelen rivayette: "Allah'a
yemin ederim, bana öyle geliyor ki sen bu dediklerini yapacak olsan, and olsun
hemen benim evime geri döner ve hanımlarından birisi ile gerdeğe girersin,
dedi. Aişe dedi ki:
Rasulullah s.a.v. gülümsedi."
Nebi efendimizin: "Hayır, asıl ben vay başım
demeliyim" sözüne gelince, buradaki "bel: hayır" lafzı ıdrab
için kullanılır. Yani sen sözünü ettiğin o baş ağrını bir kenara bırakıp asıl
benimle meşgul olmalısın. Ubeydullah rivayetinde:
"Bundan sonra da vefatı ile neticelenen hastalığı
başladı" fazlalığı vardır.
"Ebu Bekir'e ve oğluna haber göndermek istedim."
Hadisin akışı bu olayın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığının
başlangıç dönemlerinde olduğu izlenimini vermektedir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem hasta olduğu halde onlara namaz kıldırmaya devam etti ve sırası gelen
hanımının evinde kaldı. Nihayet bunu yapamayacak hale geldi ve sadece Aişe'nin
evinde kaldı. Muhtemelen Peysamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Haber
göndermek istedim ... " sözleri kendisi ile Aişe arasında meydana gelen bu
karşılıklı konuşmadan bir süre sonra söz konusu olmuştur. Hadisin zahiri bundan
farklısına işaret ediyor olsa dahi bu böyledir. Aynı şekilde asıl konumun
Aişe'nin kalbini kendisine doğru meylettirmek ve kazanmak konumu olması da bunu
desteklemektedir. O şöyle diyor gibidir: İş (halifelik) senin babana verileceği
gibi, bu iş aynı şekilde kardeşinin huzurunda da gerçekleşecektir. Eğer ahitten
kasıt halifelik ahdi ise bu böyledir. İleride yüce Allah'ın izniyle Ahkam
bölümünde (7217.hadiste) açıklanacağı üzere hadisin akışının zahirinden
anlaşılan budur. Eğer hadis başka bir maksadı ihtiva ediyor ise muhtemelen Aişe
radıyallahu anha'ın mahremi olan bazı kimseleri yanına getirmek istemiştir.
Öyle ki bir ihtiyacın görülmesini ya da birisine bir haber gönderilmesini
isterse bu mahrem olan şahıs, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ihtiyacını
görüversin.
"Ona ahit vereyim", yani vasiyette bulunayım.
"Yahut temenni edenlerin temennilerini kessin."
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1- Kıskançlık, kadının tabiatında olan bir şeydir.
2- Erkek, hanımı (ve aile halkı) ile güzel bir şekilde
şakalaşmalı ve başkalarına açmayıp sakladığı şeyleri onlara açıp
söyleyebilmelidir.
3- Ağrıyı söz konusu etmek şikayet değildir. Nice öfke duyan ve
razı olmayan kimse var ki sesini çıkarmaz, nice hoşnut olup rıza gösteren var
ki şikayet eder. O halde bu hususta asıl göz önünde bulundurulan, kalbin
amelidir. Dilin söylediği değildir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
باب: قول
المريض قوموا
عني.
17. HASTANIN (ZİVARETİNE GELENLERE): "VANIMDAN
KALKINIZ" DEMESİ
حدثنا
إبراهيم بن
موسى: حدثنا
هشام، عن
معمر. وحدثني
عبد الله بن
محمد: حدثنا
عبد الرزاق:
أخبرنا معمر،
عن الزُهري،
عن عبيد الله
بن عبد الله،
عن ابن عباس
رضي الله
عنهما قال:
لما
حُضِرَ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وفي
البيت رجال،
فيهم عمر بن
الخطاب، قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم:
(هَلُمَّ أكتب
لكم كتاباً لا
تضلوا بعده).
فقال عمر: إن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قد غلب
عليه الوجع،
وعندكم
القرآن،
حسبنا كتاب
الله. فاختلف
أهل البيت
فاختصموا،
منهم من يقول:
قرِّبوا يكتب
لكم النبي صلى
الله عليه
وسلم كتاباً
لن تضلوا بعده،
ومنهم من يقول
ما قال عمر،
فلما أكثروا
اللغو
والاختلاف
عند النبي صلى
الله عليه
وسلم، قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (قوموا).
قال عبيد
الله: فكان
ابن عباس
يقول: إن
الرَّزيَّة
كل
الرَّزيَّة
ما حال بين
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وبين أن
يكتب لهم ذلك
الكتاب، من
اختلافهم
ولغطهم.
[-5669-] Ubeydullah b. Abdullah b. Abbas radıyallahu
anh'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatının
yaklaşmış olduğu bir sırada, evde aralarında Ömer b. el-Hattab'ın da bulunduğu
birtakım adamlar da bulunuyorken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Haydi, size
bir kitap (vasiyetname) yazayım da ondan sonra asla sapmayasınız, diye buyurdu.
Bunun üzerine Ömer: Şüphe yok ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in hastalığı oldukça ağırlaşmış bulunuyor. Yanınızda da Kur'an-ı Kerim
vardır. Bize Allah'ın kitabı yeter, dedi.
Akabinde evde bulunanlar görüş ayrılığına düştüler ve
birbirleriyle tartıştılar.
Aralarından kimi: Haydi (yazı malzemesi) getiriniz, Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem size sonrasında asla sapıtmayacağınız şekilde bir
kitap (vasiyetname) yazsın diyor, kimisi Ömer'in dediği gibi söylüyordu. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda gereksiz sözleri ve görüş ayrılığını
çoğaltıp, artırmaları üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Kalkın
(ve gidin) diye buyurdu.
Ubeydullah dedi ki: İbn Abbas: Huzurunda bulunanların görüş
ayrılığına düşmeleri ve sözlerinin birbirlerine karışıp gürültü çıkarmaları
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlara o kitabı (vasiyetnameyi)
yazmalarına engel teşkil etmesi dolayısıyla, karşı karşıya kaldığınız o musibet
ne büyük bir musibettir, derdi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Hastanın" yanında bulunan kimselerin bu sözleri
söylemesini gerektirecek işleri yapmaları halinde: 'Yanımdan kalkınız,
demesi."
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1- Bu hadisten anlaşıldığına göre hasta ziyaretinde bulunan
kimsenin hastayı usandırıncaya kadar ziyaretini uzatmaması, onu rahatsız edecek
sözler söylememesi, hasta ziyaretinin adabındandır.
2- Hasta ziyaretinin adabı ondur. Bu adabın bir kısmı yalnızca
hasta ziyaretine de mahsus değildir:
a- İçeri girmek için izin isterken kapının açılacak kısmının
karşısında durmaması
b- Kapıyı yumuşak bir şekilde vurması
c- "Kim 07" diye sorulduğu takdirde, "benim"
gibi bir karşılıkla kimliğini gizlememesi
d- Hastanın ilaç alma vakti gibi hasta ziyaretine uygun olmayan
bir vakitte ziyarete gitmemesi
e- Az oturması
f- Sağa sola değil, önüne bakması
g- Az soru sorması
h- Rikkate geldiğini dışa yansıtması
i- Samimi olarak ihlasla dua etmesi
j- Hastanın geleceğe dair ümitli olmasını sağlaması ve pek büyük
bir ecri gerektirdiği için de onasabırlı olmayı tavsiye etmesi
k- Vebal ihtiva ettiğinden dolayı sabırsızlanmaktan,
sızlanmaktan onu sakindırması
"İbn Abbas: Ne büyük bir musibettir, derdL" Buna dair
açıklamalar daha önceden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı söz konusu
edilirken (4429,4430 nolu hadislerde) geçmiş bulunmaktadır.
باب: من ذهب
بالصبي
المريض
ليُدعى له.
18. HASTA OLAN ÇOCUĞUNA DUA EDİLSİN DİYE GÖTÜREN KİMSE
حدثنا
إبراهيم بن
حمزة: حدثنا
حاتم، هو ابن
إسماعيل، عن
الجُعَيد قال:
سمعت السائب
يقول:
ذهبت
بي خالتي إلى
رسول الله صلى
الله عليه وسلم،
فقالت: يا
رسول الله، إن
ابن أختي
وَجِعٌ، فمسح
رأسي ودعا لي
بالبركة، ثم
توضأ فشربت من
وضوئه، وقمت
خلف ظهره،
فنظرت إلى
خاتم النبوة
بين كتفيه،
مثل زِرِّ
الحَجَلَةِ.
[-5670-] Saib'den, dedi ki: "Teyzem beni Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürerek: Ey Allah'ın Rasulü, kız kardeşimin
oğlu hastadır, dedi.
Allah Rasulü, Başımı sıvazladı ve bana bereket ile dua etti. Daha
sonra abdest aldı, ben de onun abdest aldığı sudan içtim. Sırtının arka
tarafında da ayakta durdum. İki kürek kemiği arasındaki gerdek çadırının
düğmelerini andıran nübüvvet mührüne baktım (gördüm)."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Hasta çocuğuna dua edilsin diye götüren kimse."
Hadis, açıklaması ile birlikte Nübüvvet mührü söz konusu edilirken
(2541.hadiste) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in tercümesi esnasında geçmiş
bulunmaktadır.