باب: صيد
القوس.
4. YAY AV'I
وقال الحسن
وإبراهيم : إذا
ضرب صيداً،
فبان منه يد
أو رجل، لا
تأكل الذي بان
وتأكل سائره.
وقال إبراهيم:
إذا ضربت عنقه
أو وسطه فكله.
وقال الأعمش،
عن زيد: استعصي
على رجل من آل
عبد الله
حمار، فأمرهم
أن يضربوه حيث
تيسر، دعوا ما
سقط منه وكلوه.
el-Hasen ve İbrahim dedi ki: "Bir ava vurup da o avın ön ya
da arka ayağı koparsa o kopan kısmını yeme, diğer kısımlarını ye!"
İbrahim dedi ki: "Eğer sen onun boynuna ya da ortasına
isabet ettirirsen onu yiyebilirsin." el-A'meş, Zeyd'den şöyle dediğini
nakletmektedir: "Bir (yabani) eşek Abdullah (b. Mesud)un ailesinden bir
adama karşı serkeşlik etti ve onu yakalayamadık. Abdullah onlara bu eşeği
kolaylarına gelen tarafından vurmalarını emretti ve ondan düşen kısmı bırakın,
geri kalanını yeyin, dedi."
حدثنا عبد
الله بن يزيد:
حدثنا
حَيْوَة قال:
أخبرني ربيعة
بن يزيد
الدمشقي، عن
أبي إدريس، عن
أبي ثعلبة
الخُشَني قال:
قلت:
يا نبي الله،
إنا بأرض قوم
أهل الكتاب، أفنأكل
في آنيتهم؟
وبأرض صيد،
أصيد بقوسي،
وبكلبي الذي
ليس بمعلَّم
وبكلبي
المعلَّم،
فما يصلح لي؟
قال: (أمَّا ما
ذكرت من أهل
الكتاب: فإن
وجدتم غيرها
فلا تأكلوا فيها،
وإن لم تجدوا
فاغسلوها
وكلوا فيها.
وما صدت بقوسك
فذكرت اسم
الله فكل، وما
صدت بكلبك المعلَّم
فذكرت اسم
الله فكل، وما
صدت بكلبك غير
معلَّم
فأدركت ذكاته
فكل).
[-5478-] Ebu Sa'lebe el-Huşeni'den, dedi ki:
"Ey Allah'ın Nebisi! Biz kitap ehli olan bir kavmin
topraklarındayız. Onların kaplarında yemek yiyebilir miyiz? Ayrıca av
hayvanlarının bulunduğu bir yerdeyim. Kimi zaman yayımla, kimi zaman da
eğitilmemiş olan köpeğimle de, eğitilmiş olan köpeğimle de avlanıyorum. Bana
bunların hangisi uygundur, diye sordum.
Allah Rasulü şöyle buyurdu: Kitap ehli ile ilgili sorduklarını ele
alalım. Eğer kaplarından başkalarını bulabilirseniz onların kaplarında yemek
yemeyin. Eğer başkalarını bulamazsanız, o kapları yıkayın ve onlarda yemek
yiyin. Yayın la avlayıp Allah'ın adını andığın hayvanı ye, eğitilmiş köpeğin
vasıtasıyla avladığını Allah'ın adını anmışsan ye, eğitilmemiş köpeğinle avlayıp
yetişip de tezkiye edebildiklerini de ye, diye buyurdu."
Bu Hadis 5488 ve 5496 numara ilede geçiyor
Diğer tahric edenler: Tirmizi Av , Ebû Dâvûd, Sayd
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"el-Hasen ve İbrahim dedi ki: Bir ava vurup da onun ön ya da
arka ayağı kopmuş ise ayrılan kısmını yeme, diğer kısımlarını ye."
el-Hasen'in bu sözünü İbn Ebi Şeybe, el-Hasen'den gelen sahih bir sened ile
mevsul olarak rivayet etmiştir. Buna göre el-Hasen bir ava vurup, onun ön ya da
arka ayağını koparıp, hayvanın diri olarak kaldıktan sonra ölmesi üzerine
şunları söylemiştir: "Böyle bir hayvanı da yeme, ondan kopan organını da
yeme! Ancak sen onu vurup da onun organını koparmakla birlikte derhal ölmesi
hali müstesnadır. Eğer böyle olursa onu yiyebilirsin."
İbnu'I-Münzir dedi ki: Bu mesele hakkında ihtilaf etmişlerdir.
İbn Abbas ve Ata: Ondan kesilip ayrılan organı yeme. Av hayvanını tezkiye
ederek ye, demişlerdir. İkrime de: Eğer organının kendisinden düşmesinden sonra
canlı olarak koşarsa o organı yeme, av hayvanını tezkiye edip ye. Eğer onu
vurur vurmaz ölürse onun tamamını ye, demiştir. Şafii de bu görüşü ifade ederek
şunları söylemiştir: Hayvanın iki parçaya ayrılması ile daha azının ayrılması
arasında o darbe sonucu öldüğü takdirde, bir fark kalmaz. es-Sevr! ve Ebu
Hanife'den rivayete göre eğer av hayvanını yarıdan ikiye bölecek olursa her iki
parçası da yenir. Eğer baş tarafından üçte biri kesilirse aynı şekildedir. Eğer
belden tarafa üçte biri ayrılırsa baş tarafında kalan üçte ikisi yenilir. Fakat
belden aşağı olan üçte biri yiyemez.
İbn Battal dedi ki: Fukahanın icma' ile kabul ettiklerine göre,
o ava isabet edip yaraladığı takdirde o avı yemek caizdir. İsterse yaradan
dolayı mı yoksa havadan aşağıya düştüğünden dolayı mı yoksa yerin üzerine
düştüğünden dolayı mı öldüğünü bilmemiş olsun. Yine icma' ile kabul ettiklerine
göre, av hayvanı mesela bir dağın üstüne düşüp de oradan aşağıya yuvarlanıp
ölse eti yeniImez. Eğer ok onunöldürücü yerlerini delmezse, yetişilip tezkiye
edilmesi hali müstesna, o av hayvanı yenilmez.
İbnu't-Tin dedi ki: Av hayvanından artık hayatta kalması
düşünülemeyecek . kadar bir parçayı koparacak olursa, o darbe ile ona öldürücü
yerinden isabet ettirmiş gibi olur. Bu sebeple bu darbe, tezkiye konumuna
geçer. Malik'in ve başkalarının meşhur görüşü budur.
"Kaplarında ... " İbn Dakiki'l-'Id der ki: Bu hususta
aslolan hal ile çoğunlukla görülen halintearuzuna (aralarındaki çatışmaya)
binaen fukaha arasında görüş ayrılığı vardır. Bu hadisin delalet ettiği
doğrultuda görüş beyan edenler, şunu delil gösterirler: Çoğunlukla görülen
halden çıkarılan zan(-ı galib), asılolan halden çıkartılan zanna tercih edilir.
Ancak necis oldukları muhakkak olarak tarafı mızdananlaşılıncaya kadar asla
göre hüküm verilir diyenler buna iki şekilde cevap vermişlerdir:
1- Burada yıkama emri asla bağlı kalmaya delil teşkil eden
naslar ile bu hadisin ifadesini bir arada telif etmek üzere ihtiyat olsun diye
müstehap oluşa hamledilir.
2- Ebu Sa'lebe hadisinden maksat, bu kapların necis olduğunu
kesin olarak bilen kimselerin hali hakkındadır. Mecusileri söz konusu etmiş
olması da bunu pekiştirmektedir. Çünkü onların kapları, kestikleri helal
olmadığından dolayı necistir.
Nevevi de şöyle demektedir: Ebu Sa'lebe hadisinde geçen
kaplardan maksat, kaplarında domuz eti pişiren kimselerin ve şarap içen
kimselerin kaplarıdır. Nitekim Ebu Davud'un rivayetinde bu husus açıkça ifade
edilmiş bulunmaktadır:
"Bizler kitap ehline komşuluk yapıyoruz. Onlar da
tencerelerinde domuz pişiriyorlar, kaplarında da şarap içiyorlar. Bunun üzerine
(Allah Rasulü) şöyle buyurdu ... " diyerek verdiği cevabı zikretmektedir.
Fukahanın maksadı ise mutlak olarak kafirlerin kapları olup,
necis işlerde kullanılmayanlarıdır. Bu gibi kapların kullanılması onlara göre
yıkanmadan dahi caizdir. Bununla birlikte bu hususta mekruhluğun sabit
oluşundan dolayı değil de ihtilaftan kurtulmak için bu gibi kaplan yıkamak daha
uygundur. ileride üç bab sonra "av hayvanı iki yahut üç gün kaybolur ve
bulunmayacak olursa" başlığı altında bu hadis ile ilgili diğer bahisler
gelecektir.
Hadiste birden çok sorunun bir araya getirilerek bir defada
sorulabileceği ve bunlar hakkında emma ve emma (şuna gelince, buna gelince)
lafzı kullanılarak tek tek etraflı bir şekilde cevap verilebileceği
anlaşılmaktadır.