SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU FEDAİLU’L-KUR’AN

<< 1766 >>

باب: أنزل القرآن على سبعة أحرف.

5. KUR'AN'IN YEDİ HARF ÜZERE NAZİL OLMASI

 

حدثنا سعيد بن عفير قال: حدثني الليث قال: حدثني عقيل، عن ابن شهاب قال: حدثني عبيد الله بن عبد الله: أن ابن عباس رضي الله عنهما حدثه: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:

 (أقرأني جبريل على حرف، فراجعته، فلم أزل أستزيده ويزيدني، حتى انتهى إلى سبعة أحرف).

 

[-4991-] İbn Abbas r.a.'dan şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Cebrail A.S. Kur'an'ı bana bir harf üzere okuttu. Ona dönüp bunu arttırmasını istedim. Ben artırma isteğimi yenileyip durdum. O da arttırdı. Nihayet yedi harfle tamamlandı."

 

 

حدثنا سعيد بن عفير قال: حدثني الليث قال: حدثني عقيل، عن ابن شهاب قال: حدثني عروة بن الزبير: أن المسور بن مخرمة وعبد الرحمن بن عبد القاري حدثاه: أنهما سمعا عمر بن الخطاب يقول:

 سمعت هشام بن حكيم يقرأ سورة الفرقان في حياة رسول الله صلى الله عليه وسلم، فاستمعت لقراءته، فإذا هو يقرأ على حروف كثيرة لم يقرئنيها رسول الله صلى الله عليه وسلم، فكدت أساوره في الصلاة، فتصبرت حتى سلم، فلببته بردائه فقلت: من أقرأك هذه السورة التي سمعتك تقرأ؟ قال: أقرأنيها رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقلت: كذبت، فإن رسول الله صلى الله عليه وسلم قد أقرأنيها على غير ما قرأت، فانطلقت به أقوده إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقلت: إني سمعت هذا يقرأ بسورة الفرقان على حروف لم تقرئنيها، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أرسله، اقرأ يا هشام). فقرأ عليه القراءة التي سمعته يقرأ، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (كذلك أنزلت). ثم قال: (اقرأ يا عمر). فقرأت القراءة التي أقرأني، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (كذلك أنزلت، إن هذا القرآن أنزل على سبعة أحرف، فاقرؤوا ما تيسر منه).

 

[-4992-] Ömer (bin el-Hattab)'den şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem henüz hayatta iken Hişam İbn Hakim'in Furkan suresini okuduğunu işittim. Bir müddet okuyuşuna kulak verdim. Birden onun, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bana okutmadığı birçok harf üzerine Kur'an'ı okuduğunu fark ettim. Namazda iken yakasına yapışmaktan kendimi zor tuttum. Selam verinceye kadar güçlükle sabrettim. Sonra ridasından yakalayıp

 

'Senden dinlediğim bu sureyi sana kim öğretti?' diye sordum. 'Bana bunu Allah Resıılü Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğretti' diye cevap verdi.

 

'Yalan söylüyorsun! Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sureyi bana, senin okuduğundan farklı öğretti' dedim. Onu alıp Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürdüm. Ona:

 

'Bu adamı, Furkan suresini sizirı bana öğrettiğinizden farklı bir harf üzere okurken işittim' diye şikayet ettim. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

'O nu bırak' dedi. Sonra ona 'Ey Hişam! Oku bakayım' dedi. O da kendisinden işittiğim şekilde okudu. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem,

 

'Bu sure bu şekilde indi' buyurdu. Sonra bana 'Ey Ömer! Sen oku bakayım!' dedi. Ben de bana öğrettiği şekilde okudum. Yine Hz. Nebi sallaııahu a1eyhi ve sellem,

 

'Bu sure bu şeklide nazil oldu' dedi ve şöyle ekledi: Bu Kur'an yedi harf üzerine nazil oldu. Hangisi kolayımza geliyorsa onu okuyun!"

 

Diğer tahric edenler: Tirmizi Kraat; Müslim, Salat-ül Müsafirin

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Kur'an yedi vecih üzere nazil olmuştur. Kur'an'ı, bu vecihlerin her biriyle okumak caizdir. Ancak bu hadis, Kur'an'ın her bir kelimesinin, her bir cümlesinin yedi vecih üzere indiği anlamına gelmez. Aksine bununla bir kelime hakkında varid olan kıraat sayısının yediyi bulduğu kast edilmiştir.

 

Hadiste geçen yediden maksadın, hakiki manada yedi olmadığı söylenmiştir. Bununla kolaylığın kast edildiği ileri sürülmüştür. Yedi lafzı, tek rakamlı sayı;:,larda çokluğu ifade etmek için kullanılır. Benzer şekilde yetmiş lafzı onlu sayılarda, yediyüz rakamı da yüzlü sayılarda çokluğu ifade etmek için söylenir. Yani bu lafızlarla muayyen bir sayı kast edilmez. Kadi İyad ve ona tabi olanlar bu görüşü benimsemişlerdir.

 

Hicazlılar hata yaptın yerine, yalan söylüyorsun derler.

 

"Hangisi kolayımza geliyorsa, onu okuyun!" ifadesi, "nazil olan harflerden hangisi kolayınıza geliyorsa, onu okuyun" manasına gelir. Hadisin bu kısmında, Kur'an'ın yedi harf üzere nazil olmasının hikmetine işaret edilmiştir. Bunun okuyucu için kolaylık olduğu belirtilmiştir. Bu da, yedi harften maksadın aynı lehçe içinde olsa bile Kur'anı manaları müteradif (eşanlamlı) lafızlarla ifade etmek olduğunu iddia edenlerin görüşünü desteklemektedir. Çünkü Hişam, Kureyş lehçesini kullanıyordu. Aynı şeklide Hz. Ömer de bu lehçeyi kullanıyordu. Buna rağmen ikisinin kıraati de farklılık göstermiştir. Bu hususa İbn Abdilberr dikkat çekmiştir. O, ilim ehlinin çoğundan, yedi harften maksadın bu olduğu görüşünü nakletmiştir.

 

Ebu Ubeyd ve diğerleri ise yedi harften maksadın, farklı lehçeler olduğunu ileri sürmüştür. İbn Atıyye de bunu tercih etmiştir. Ancak Arapların yediden fazla lehçeye sahip olduğu belirtilerek bu görüşe itiraz edilmiştir. Cevap olarak ise, fasih olanların sayısının yedi olduğu söylenmiştir.

 

Ebu Şame bir alimin şöyle dediğini nakletmiştir: "Kur'an önce, Kureyş ve onlara komşu olan fasih Arapların lehçesi üzerine nazil oldu. Daha sonra Arapların keni lehçeleriyle Kur'an okumalarına müsaade edildi. Söz konusu bu lehçeler arasında ise, lafız ve i'rab farklılıkları mevcuttu." Kanaatime göre bu söz şu şekilde tamamlanır: Bu müsaade insanların arzusuna bırakılmamıştır. Yani herkes kendi kafasına göre Kur'an kelimelerini kendi lehçesindeki müteradif lafızlarla değiştirmiyordu. Aksine bu konuda, Hz. Nebi'den Sallallahu Aleyhi ve Sellem işitme dikkate alınıyordu. Nitekim bu konuda zikredilen hadiste hem Hz. Ömer'.in, hem de Hişam'ın 'bana bunu Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğretti' demesi buna işaret eder.

 

İbn Kuteybe (ö. 276) "Müşkilu'I-Kur'an" adlı kitabının baş tarafında şöyle der: "Allah'ın, Resulullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kur'an'ı her kavmin kendi lehçesine göre okumasını emretmesi, bu ümmete gösterdiği kolaylıklardan biridir. Bu sayede Hüzeyl kabilesine mensup biri .......hatta hıne ifadesini .........atta hıne şeklinde, Esed kabilesine mensup biri,  kelimesini ilk harfin harekesini kesralı olarak (tı'lemo.ne şeklinde), Temım kabilesine mensup olan biri, hemzeli, Kureyşliler hemzesiz okuyabilmektedir. Eğer Allah Teala her kabilenin kendi lehçesinden vazgeçmesini, çocukken, gençken ve yetişkinken kullandıkları lehçelerini bir kenara itmelerini isteseydi, insanlar için bu son derece güç olurdu. Bu yüzden lütfu ile onlara kolaylık sağladı."

 

İbn Kuteybe ve daha başkaları, hadiste bahsi geçen rakamı şu yedi hususta meydana gelen farklı vecihlere hamletmişlerdir:

 

1- Sureti ve manası değişmeden harekesi değişen vecih. ...........Vela yudarra katibun ve la şehid ayeti buna örnek olarak verilebilir. Bu ayette geçen .........ve la yudarru kelimesindeki jra harfi hem mansup,soo hem de merfu olarak okunmuştur.

 

2- Fiilin değişmesi ile değişen vecih. li.)l.4.....t   /Baid beyne esfarina ayeti buna örnek verilebilir. Buradaki ..lç./baid emir fiil şeklinde okunduğusoı gibi / beude olarak mazi fiil şeklinde de okunmuştur.

 

3- Noktasız harflere nokta verilmek suretiyle meydana gelen farklı vecih.

Mesela, U.  /sümme nünşiruha ayeti buna örnek olarak verilebilir. Bu ayette /nünşir kelimesinin son harfi hem noktasız (.;Ira), hem de noktalı (jIze) şeklindes02 okunmuştur.

 

4- Mahreç bakımından birbirine yakın olan harflerin değişmesiyle meydana gelen vecih ......... ve talhun mendud ayeti, Hz. Ali'den nakledilen kıraate göre .........ve tal'un mendud şeklinde okunmuştur.

 

5- Takdim ve tehirle meydana gelen değişiklik ile oluşan vecih. ........ve caet sekratül-mevti bi'l hakkı ayeti, Ebu Bekir, Talha İbn Musamf ve Zeynu'l-abidın kıraatine göre ...........ve caet sekratü'l-hakkı bi'l-mevti şeklinde okunmuştur.

 

6- Ziyade ve eksiklik bulunmasıyla farklılık arz eden vecih. Kitabu't-tefsır'de İbn Mes'ud ve Ebu'd-Oerda'dan nakledilen rivayet buna örnek olabilir. Nitekim eksik kıraate göre Leyl suresinin ilk üç ayeti, ............ve'I-leyli iza yağşa ve'n-nehari iza tecella ve'z-zekeri ve'l-ünsa şeklinde okunmuştur. Fazlalık olan kıraate göre ise, .......tebbet yeda ebi Leheb suresinin tefsiri yapılırken İbn Abbas'tan nakleailen şu kıraat örnek olarak verilebilir: ............ Ne enzir aşırateke'l-akrabın ve rahdake minhumu'l- muhlesln.

 

7 - Bir kelimenin eşanlamlısıyla değiştirilmesi şeklinde meydana gelen vecih.

Mesela ........Kel-İhni'l-menfuş ayeti, İbn Mes'ud ve Saıd İbn Cübeyr kıraatine göre ı.f i J ........es-slifi'l-menfı1ş şeklinde okunmuştur.

 

......teYbe'nin (ö. 276) bu izahı gayet güzeldir.

 

Kur'an'ın nazif olduğu yedi harfin tamamı şu an Müslümanların elinde bulunan mushaflarda mevcut mudur? Yoksa bundan sadece bir harf mi kalmıştır? İşte bu konuda selef alimleri farklı yorumlar yapmışlardır..

 

İbnu'l-Bakıllanı yedi harfi n de mevcut olduğu görüşünü benimsemeye meyletmiştir. Taberı ve bir grup alim sadece bir harfin mevcut olduğunu açık bir dille ifade etmiştir. İtimada şayan görüş de budur ..

 

Ebu'l-Fadl er-Razı "el-Levaih" adlı eserinde şöyle demiştir: "Eğer kıraat imamlarından biri bazı harfleri tercih etse, kıraat konusunda da tercihte bulunmak şartıyla yeni bir çığır açsa, yedi harfin dışına çıkmış olmaz."

 

Kevaşı de şöyle demiştir: "Senedi sahih, Arapçaya uygunluğu tam ve hattı da imam mushafına muvafık olan bütün kıraatler, nasla sabit olmuş yedi har- . fin içinde yer alır. Buna binaen sayıları ister yedi olsun,ister yedi bin, kurra'ın kıraatleri bu kriterlere göre kabul edilir. Bu üç kriterden birini taşımayan kıraat, şazdır."

 

Son asırlarda meşhur kıraatlerin "Teysir", "Şatıbiyye" gibi kıraat kitaplarında toplandığı vehminin canlılığını koruması bu konudaki görüşlerin genişlemesine neden olmuştur. Hz. Nebi'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Hangisi kolayınıza geliyorsa onu okuyun!" sözünü, yukarıda bahsi geçen şartları taşıyan okuyuş şekilleriyle Kur'an ayetlerinin okunabileceğine delil olarak getirmişlerdir. Bu şartlar mutlaka dikkate alınmalıdır. Bunlardan herhangi birinin bulunmadığı kıraatler Kur'an olarak kabul edilmez. Nitekim Ebu Şame "el-Vecfz" adlı kitabında bu konuyu gayet güzel açıklamıştır: "Bir kıratın, Allah katından nazil olduğu ancak şu şekilde kesinlik kazanır:

 

a) Bulunduğu bölgenin kıraat imamlığını yapan kariden birbiriyle ittifak halinde olan tariklerle nakledilmiş olacak.

 

b) İmamın muasırları ile daha sonraki dönemlerde gelenler onun kıraatler hususunda imam olduğu konusunda icma' edecek."

 

Daha sonra Ebu Şame şöyle demiştir: "Bir imamdan nakledilen-tarikler farklılık arz ederse, bu durumda kıraatlerin Kur'an olduğu söylenem& Eğer bir ayet yukarıda belirttiğimiz şartları taşıyan birbirinden farklı birçok kıraatı içeriyorsa, mananın bozulmaması ve i'rabın değişmemesi şartıyla bu kıraa\ıer okunabilir."

 

Ebu Şame "el-Vecfz" adlı eserinde şöyle bir olaydan bahsetmektedir: "Anadi-

li Arapça olmayan gençler Şam'a gelip kıraatleri birbirine karıştırarak Kur'an'dan aşır okuyan birinin durumunu sordu. Bu soruya İbnu'l-Hacib, İbnu's-Salah ve dönemin diğer alimleri okunan kıraatlerin yukarıdaki şartları taşıması kaydıyla bunun caiz olduğunu belirterek cevap vermiştir. Ancak kişi, ............fetelekka Ademu min Rabbihı kelimat ayetini (Bakara 58) İbn Kesir kıratma göre .......Adem kelimesinin nasbı, Ebu Amr kıratma göre de ......... kelimat kelimesinin nasbı ile okuyamaz. Benzer şekilde ........... .neğfir leküm hatayatiküm ayetinde (A'raf 161) plgafera fiilini muzari mütekellim cemi sigasıyla ......neğfiru şeklinde, .........hatayaküm kelimesini de merfu' olarak okuyamaz." ... "Bu tür kıraatleri haram olduğu hususunda hiç şüphe yoktur. Bunun dışmdaki okumalar ise caizdir. Doğrusunu en iyi Allah bilir. Günümüzde karilerden öyle bir grup ortaya çıktı ki, bunlar bu tür okumaları inkar etmektedirler. Hatta onlardan biri açıkça bu şekilde okumanm haram olduğunu söylemiştir. Fakihlerin çoğu onları bu sahada otorite kabul edip onlara tabi olmuş ve kendilerini 'her fennin alimi o fenni diğerlerinden daha iyi bilir' diyerek savunmuşlardır.

 

Ancak bunun haram olduğunu söyleyenler yanılmışlardır. Kaldı ki, neyin haram, neyin helal olduğu fakihlerden öğrenilir. Karilerin bu tür okuyuşu yasaklamaları şu şekilde izah edilir: O kişi belli bir rivayet üzerine Kur'an okuyordur. Eğer bu rivayete başka bir rivayeti karıştırırsa, o kendisinden kıraat öğrenip sonra da onun kıratını öğretmeye başladığı raviye yalan isnat etmiş olur. Kim bir kıraati okutuyorsa, onu bırakıp başka bir rivayete geçmesi iyi olmaz. Nitekim Şeyh Muhyiddin de böyle söylemiştir. Tabii geçmemesi eweliyetle ilgilidir, kesinlikle geçmemeli denemez. Bunun herhalukarda yasaklanması ise asla doğru değildir. Doğrusunu en iyi Allah bilir."

 

 

باب: تأليف القرآن.

6. KUR'AN'IN TERTİBİ

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا هشام بن يوسف: أن ابن جريج أخبرهم قال: وأخبرني يوسف بن ماهك قال:

 إني عند عائشة أم المؤمنين رضي الله عنها إذ جاءها عراقي فقال: أي الكفن خير؟ قالت: ويحك وما يضرك. قال: يا أم المؤمنين أريني مصحفك، قالت: لم؟ قال: لعلي أؤلف القرآن عليه، فإنه يقرأ غير مؤلف، قالت: وما يضرك أيه قرأت قبل، إنما نزل أول ما نزل منه سورة من المفصل، فيها ذكر الجنة والنار، حتى إذا ثاب الناس إلى الإسلام نزل الحلال والحرام، ولو نزل أول شيء: لا تشربوا الخمر، لقالوا: لا ندع الخمر أبدا، ولو نزل: لا تزنوا، لقالوا: لا ندع الزنا أبدا، لقد نزل بمكة على محمد صلى الله عليه وسلم وإني لجارية ألعب: {بل الساعة موعدهم والساعة أدهى وأمر}. وما نزلت سورة البقرة والنساء إلا وأنا عنده، قال: فأخرجت له المصحف، فأملت عليه آي السورة.

 

[-4993-] Yusuf İbn Mahek'ten şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

"Ben mu'minlerin annesi Aişe r.anha'nın yanındayken Iraklı birisi geldi. Ona 'hangi kefen daha hayırlıdır?' diye sordu. Hz. Aişe:

 

'Zavallı adam, nasıl kefenlenirsen kefenlen, bunun sana bir zararı olur mu?' diye karşılık verdi. Adam bu defa 'ey mu'minlerin annesi bana mushafını göster' dedi. Hz. Aişe:

 

'Neden?' diye sorunca şöyle dedi: Bendeki Kur'an'ı ona göre telif etmeye çalışayım. Çünkü o, okunuyorken harfleri aynilik arzetmiyor .. Bunun üzerine Hz. Aişe:

 

'Ha öyle okumuşsun ha böyle, sana bir zararı var mı?' diye karşılık verdi ve şöyle devam etti: İlk olarak Kur'an'dan Cennet ve Cehennemin işlendiği bir sure nazil oldu. Ne zaman ki, insanlar İslam'a girmeye başladı, haram ve helale ilişkin ayetler indi. Eğer ilk olarak 'şarap içmeyin!' diye bir ayet inseydi, insanlar 'asla şarabı bırakmayız' diyerek karşı çıkarlardı. Eğer ilk olarak 'zina etmeyin!' diye bir ayet inseydi, 'asla zinayı bırakmayız' diyerek İslam'a yanaşmazlardı. Mekke'de ben daha oyun oynayan bir çocukken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e

 

'Bilakis kıyamet, onlara va'ad edilen asıl saattir. Ve o saat, daha belalı ve daha acıdır' (Kamer 46) ayeti nazil oldu. Bakara ve Nisa sureleri ise ancak ben onunla evlendikten sonra indi."

 

Ravi der ki: "Sonra Hz. Aişe, mushafını çıkardı ve surelerin ayetlerini adama imla ettirdi."

 

 

حدثنا آدم: حدثنا شعبة، عن أبي إسحاق قال: سمعت عبد الرحمن بن يزيد: سمعت ابن مسعود يقول:

 في بني إسرائيل والكهف ومريم وطه والأنبياء: إنهن من العتاق الأول، وهن من تلادي.

 

[-4994-] İbn Mes'ud İsra, Kehf, Meryem, Taha ve Enbiya sureleri için "Bu sureler, ilk inenlerdendir, ilk başta nazil olan Kur'an pasajlarıdır," demiştir.

 

 

حدثنا أبو الوليد: حدثنا شعبة: أنبأنا أبو إسحاق: سمع البراء رضي الله عنه قال:

 تعلمت: {سبح اسم ربك الأعلى}. قبل أن يقدم النبي صلى الله عليه وسلم.

 

[-4995-] Bera'dan şöyle dediği nakledilmiştir:

 

سبح اسم ربك الأعلى  Sebbihisme rabbike'l-a'la,,(Aıa suresini) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine ye gelmeden önce öğrendim.

 

 

حدثنا عبدان، عن أبي حمزة، عن الأعمش، عن شقيق قال: قال عبد الله:

 قد علمت النظائر التي كان النبي صلى الله عليه وسلم يقرؤهن اثنين اثنين في كل ركعة. فقام عبد الله ودخل معه علقمة، وخرج علقمة فسألناه، فقال: عشرون سورة من أول المفصل، على تأليف ابن مسعود، آخرهن الحواميم، حم الدخان، وعم يتسائلون.

 

[-4996-] Şakik'ten rivayet edildiği ne göre, Abdullah [İbn Mes'ud]'dan şöyle nakledilmiştir:

 

"Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in her rekatta ikişer ikişer okuduğu birbirine benzer sureleri öğrendim" dedi. Sonra Abdulluh bulunduğu yerden kalkıp evine gitti. Beraberinde Alkame de vardı. Bir müddet sonra Alkame evden çıktı, ona bu surelerin hangileri olduğunu sorduk. O da şöyle cevap verdi:

 

"İbn Mes'ud'un mushafına göre mufassal surelerden yirmi sure. Hamimler, Duhan ve Amme bu surelerin sonunda yer alır."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Kur'an'ın Tertibi" başlığı, bir surenin ayetlerinin tertibi manasına gelebileceği gibi surelerin mushaftaki sıralanışı manasına da gelebilir.

 

Hadisin "Ona 'hangi kefen daha hayırlıdır?' diye sordu. Hz. Aişe 'zavallı adam, kefenlenirsen kefenlen, bunun sana bir zararı olur mu?' diye karşılık verdi." ifadesinden şunlar anlaşılmaktadır: Iraklı bu adam öyle anlaşılıyor ki, Semura'dan nakledilen şu merru' hadisi işitmiştir: "Elbiselerinizden beyaz olanlan giyin. Ölülerinizi de beyaz bezle kefenleyin! Çünkü beyaz daha temiz ve daha güzeldir." Tirmizl'ye göre bu hadis sahihtir. Ayrıca Tirmizi İbn Abbas'tan da bunu nakletmiştir. Muhtemelen Iraklı adam bu hadisi duymuş ve bunun doğru olup olmadığını Hz. Aişe'den öğrenmek istemiştir. Malum olduğu üzere Iraklılar sorularıyla ortalığı karıştırmakla meşhur olmuşlardır. Bundan dolayı Hz. Aişe adama "neyle kefenlenirsen kefenlen, bunun sana bir zararı oiur mu?" diye karşılık vermiştir. Bu ifadesi hangi kefenle gömülürsen gömül, kefenlenmiş olursun manasına gelir. İbn Ömer'in sivrisineğin kanı hakkında soru soran Iraklıya söylediği şu söz çok meşhurdur: "Irak halkına bakın! Allah Resıılü'nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem torununun kanını akıttıkları halde sivrisineğin kanının hükmünü soruyorlar."

 

İbn Battal şöyle demiştir: "Ne namazda iken, ne de namaz dışında Kur'an okurken surelerin tertibine riayetin farz olduğunu söyleyen bir alim bilmiyorum. Aksine kişinin, Bakara'dan önce Kehf suresini, Kehf'ten önce de Hacc suresini okuması caizdir. Seleften Kur'an'ı tersten okumanın yasaklandığına dair gelen haberler ise, bir surenin ayetlerini sondan başa doğru okumak hakkındadır. Çünkü bazıları ezberlemede aşırı çaba gösterdikleri ve dillerinin, yazdıklarını kolayca telaffuz etmesini sağlamak istedikleri için kasidelerde böyle bir yönteme başvurmuşlardl. İşte selef, bu yöntemin Kur'an'a uygulanmasına karşı çıkmıştır. Kur'an'ın bu şekilde okunması haramdır."

 

Kadı iyad Hz. Nebi'in gece namazında N-i İmran suresinden önce Nisa suresini okuduğunu gösteren Huzeyfe hadisini şerhederken şöyle demiştir:

 

"Ubey İbn Kalb'ın mushafında adı geçen sureler bu şekilde dizilmiştL Ayrıca bu hadiste, surelerin ictihada göre tertip edildiğini söyleyenler için bir delil vardır. Sureler tevkifi olarak dizilmemiştir. Nitekim alimlerin çoğu bu kanaattedir. Kadı el-Bakıllani de bunu tercih etmiştir. O, bu konuda şunları söylemiştir: Kur'an okurken surelerin sırasına riayet etmek farz değildir. Namaz kılarken, ders verirken ve Kur'an öğretirken tertibe riayet gerekli değildir. Zaten bu yüzden sahabelerin Mushafları farklılık arzetmiştir. Hz. Osman mushafı yazılınca, sureleri bugün elimizde bulunan tertibe göre sıraladılar." Daha sonra İbn Battal'ın söylediklerine benzer sözler sarfetmiş ve sonra şöyle demiştir: "Bütün surelerin ayetleri, bu- . gün mushafta bulunduğu sıraya göre Allah'ın buyruğu doğrultusunda diziimiştir. Ayetler tevkifi tertibi bozulmadan Hz. Nebilden günümüze kadar nakledilmiştir. "

 

Hz. Aişe "haram ve helale ilişkin ayetler indL" sözüyle, Kur'an ayetlerinin inişi sırasında gözetilen ilahi hikmete işaret etmiştir. Kur'an-ı Kerim'den ilk önce tevhid inancına çağıran, mu'minleri ve itaat edenleri cennetle müjdeleyip kafir ve isyankarları cehennemle korkutan ayetler indi. İnsanlar bu ilkelere gönülden bağlanınca ahkam ayetleri nazil oldu. Bundan dolayı Hz. Aişe, "Eğer ilk olarak 'şarap içmeyin!' diye bir ayet inseydi, insanlar 'asla şarabı bırakmayız' diyerek karşı çıkarlardı" demiştir. Çünkü insan tabiatı, alışkanlıklarını bırakmaktan nefret edecek şekilde yaratılmıştır.