SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU FEDAİLU’L-KUR’AN

<< 1765 >>

DEVAM: 1. VAHYİN NÜZUL KEYFİYVETİ VE İLK NAZİL OLAN AYETLER

 

حدثنا عمرو بن محمد: حدثنا يعقوب بن إبراهيم: حدثنا أبي، عن صالح بن كيسان، عن ابن شهاب قال: أخبرني أنس بن مالك رضي الله عنه:

 أن الله تعالى تابع على رسوله صلى الله عليه وسلم الوحي قبل وفاته، حتى توفاه أكثر ما كان الوحي، ثم توفي رسول الله صلى الله عليه وسلم بعد.

 

[-4982-] Enes İbn Malik'ten şöyle dediği nakledilmiştir:

 

"Allah Teala Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edinceye kadar vahiy indirdi. Hatta vefatından önce çok sık vahiy gelirdi. Sonra Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ahirete irtihal etti."

 

 

حدثنا أبو نعيم: حدثنا سفيان، عن الأسود بن قيس قال: سمعت جندبا يقول:

 اشتكى النبي صلى الله عليه وسلم، فلم يقل ليلة أو ليلتين، فأتته امرأة فقالت: يا محمد، ما أرى شيطانك إلا قد تركك، فأنزل الله عز وجل: {والضحى والليل إذا سجى. ما ودعك ربك وما قلى}.

 

[-4983-] Cündeb'den şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

 

"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vahyin kesilmesinden dolayı canı sıkılmıştı. Bundan rahatsızlandı, bu arada bir ya da iki gece geçmeden kadının biri ona gelip 'şeytanın seni terk etmiş galiba, dedi. Bunun üzerine Allah Teala tekrar vahiy indirmeye başladı ve Duha suresinin ilk ayetlerini Resulüne vahyetti:

 

Kuşluk vaktine ve örtüp bürüdüğünde/sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki, Rabbin seni terk edip bırakmadı, sana asla da darılmadl. "(Duha 1-3)

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vahiy inmeye başladıktan sonra Mekke'de on yıl kaldı. Medıne'de de on yıl kaldı. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kırk yaşına girdikten sonra vahiy almaya başladığına dair meşhur görüş dikkate alınınca, bu rivayetten ortaya çıkan sonuca göre Hz. Nebi altmış sene yaşamıştır. Ancak ravinin küsürlü rakamları yuvarlama ihtimali de vardır. Nitekim bu konu, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı anlatılırken geçmişti.

 

İtibar edilen görüşe göre Hz. Nebi altmış üç sene yaşamıştır. Bu hadisten konu başlığı ile ilgili olarak Kur'an'ın tamamının birden değil de, parça parça nazil olduğu sonucu ortaya çıkar.

 

Hakim ve Beyhaki'nin "Delail" adlı eserinde naklettiği rivayette "senelere yayılarak indirildi" ifadesi yer almaktadır. İbn Ebi Şeybe ve Hakim'in naklettikleri başka bir sahih rivayette ise şöyle geçmektedir: "Kur'an yakın semadaki beyt-i izzeye kondu. Daha sonra Cebrail aleyhisselam onu, Hz. Nebi'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem parça parça indirmeye başlad!." Bu rivayetin senedi sahihtir.

 

Kur'an-ı Kerim'in levh-i mahfUzdan bütünüyle yakın semaya, buradan da parça parça Allah Resulü'ne indirildiği görüşü, kabul edilen sahih görüştür.

 

Yine kabul edilen gerçeklerden biri de, Cebrail aleyhisselam'ın her Ramazan ayında o yıl boyunca inen ayetleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile mukabele edip karşılaştırdığıdır. Nitekim Ebu Ubeyd ve İbn Ebi Şeybe'nin sahih bir senetle naklettikleri rivayette Şa'bi kesin bir dille bunu ifade etmiştir. Ahmed İbn Hanbel ve "Şuabu'l-fman" adlı kitabında Beyhaki, Vasile İbn Eska'dan Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Tevrat Ramazan'ın altıncı günü, İncilonüçüncü günü, ZebUr onsekizinci günü, Kur'an ise yirmi dördüncü günü nazil olmuştur."

 

Bütün bu rivayetler, şu ayet-i kerimelerle uyum içindedir:

 

"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. "(Bakara 185)

 

"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik."(Kadr 1 )

 

O seneki Kadir gecesinin, Kur'an'ın bütünüyle dünya semasına indirildiği gece olma ihtimali vardır. Daha sonra da Ramazan'ın yirmi dördüncü günü Alak suresinin ilk beş ayatinden başlamak üzere, parça parça dünyaya indirilmeye başlanmıştır.

 

Bu konuda zikredilen hadisten, Kur'an'ın sadece Mekke ve Medine şehirlerinde nazil olduğu anlaşılır. Vakıa da böyledir. Ancak, bir çok Kur'an ayeti haremeynin dışında nazil olmuştur. Mesela; Hz. Nebi'in hac yolculuğunda, umre seyahatinde ve askeri seferlerinde Kur'an ayetleri inmiştir. Şu kadarı var ki, ister bu şehirlerde ikamet halinde, isterse sefer halinde nazil olsun, terim olarak hicretten önce inen ayetlere Mekkı, hicretten sonra inen ayetlere ise Medenı denir.

 

Bu hadisten anlaşıldığına göre melek, insan suretine girebilir. O kendi suretinde iken insanlar onu göremezler. Çünkü insanoğlunun beşeri melekeleri bunun için yeterli değildir. Ancak Allah Teala, dilediğini melekleri görecek kadar güçlü hale getirir. Bundan dolayıdır ki, Cebra'il aleyhisselam Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e çoğu defa insan suretinde gelirdi. Nitekim bu husus "Bedu'l-vahy" konusu işlenirken "bazen de melek bana insan şekline bürünerek gelirdi," şeklinde geçmişti. Cebral1 aleyhisselam ancak iki defa Allah'ın kendisini yarattığı suret üzere görülmüştür. Bu iki durum, Sahihayn'da sabittir.

 

"Bana verilen mucize ise, Allah'ın bana ilka ettiği vahiydir." ifadesi "benim, insanlara meydan okuduğum mucizem, Allah'ın bana indirdiği vahiydir, bir başka ifadeyle Kur'an'dır", anlamına gelir. Çünkü Kur'an'da apaçık bir i'caz vardır. Yoksa bu ifade, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gösterdiği mucizelerin sadece Kur'an'dan ibaret olduğu anlamına gelmez. Yani ondan önceki Nebilere verilen mucizeler gibi kendisine de mucize verilmediği manasını taşımaz. Bilakis bununla, en büyük mucizenin başkalarına değil de yalnızca kendisine verildiği kastedilmiştir. Çünkü her Nebie kendisine özgü bir mucize verilmiştir. Aynı mucize başka bir Nebi'e verilmemiştir. Nebiler bu mucizelerle kavimlerine meydan okurlardl. Her Nebiin mucizesi, kavminin durumuna uygun olurdu. Mesela sihrin yaygın olduğu Firavun döneminde Hz. Musa aleyhisselam sihirbazların yaptıkları surete dönüşen bir asa ile gönderilmiştir. Bu asa, sihirbazların yaptıklarını yutuyordu. Bu mucize bir başka Nebie verilmemiştir. Benzer şekilde Hz. İsa aleyhisselam körleri ve alaca hastalarını iyileştiriyordu. Aslında bunlar doktor ve hekimlerin işiydi. Hz. İsa'ya aleyhisselam bu mu cizelerin verilmesi, o dönemde tıppın ileri bir noktada olmasından kaynaklanır. Bu yüzden o, kavminin mesleği olan ama onların güç yetiremeyecekleri mucizelerle gönderilmiştir. Bundan dolayıdır ki Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, belagatta zirve de olan Arap toplumuna Kur'an ile gönderilmiştir. Onlara Kur'an'ın bir suresinin benzerini getirmeleri yönünde meydan okumuştur. Ama bunu başaramamışlardır.

 

Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu sözünün şu anlama geldiği de ileri sürülmüştür: Diğer Nebilerin mucizeleri, dönemleri bitince sona ermiştir. Ancak bu mucizeler o dönemde yaşayanlar tarafından görülmüştür. Kur'an mucizesi ise kıyamete kadar devam edecektir. Üslubu, belagati, gaybi haberleri ile harikulade olma özelliği sürecektir. Her geçen asırda onun haber verdiği yeni bir hakikat ortaya çıkacaktır. Bu da, onun mesajının doğruluğuna delil olacaktır. Bu görüş, bu konu etrafında ileri sürülen ihtimallerin en güçıüsüdür.

 

"Bu vesileyle kıyamet günü Nebiler arasında kendisine uyanlann en çok olduğu Nebi olmayı umuyorum." Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sözünü, sonsuz mucizesi Kur'an'dan bahsettikten sonra söylemiştir. Çünkü Kur'an'da birçok fayda ve son derece umumı pek çok yarar vardır. Zira geleceğe dair haber, delil ve çağırıları içermektedir. Bu yüzden Kur'an'ın yararı herkesi kapsamaktadır. Hem onun nüzulüne şahid olanlara, hem olmayanlara, hem şu an bulunanlara, hem de daha sonra var olacak kimselere yöneliktir. Dolayısıyla Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yukarıdaki beklentisini bunun üzerine bina etmesi güzelolmuştur. Nitekim onun bu beklentisi gerçekleşmiştir. Artık o, kendisine en fazla uyulan Nebidir. inşallah "Kitabu'r-rikak" bölümünde bu konu ayrıntılı bir biçimde ele alınacaktır.

 

Hadisin Konu Başlığı ile ilişkisi: Kur'an, rüya veya ilham yoluyla değil, melek CebralI'in getirdiği va hi yle nazil olmuştur.

 

Bazıları Kur'an'ın icazını dört konuda toplamıştır:

 

a) Telif Bakımından: Kur'an'ın telifi ile ayetlerinin kısa ve beliğ olmasına rağmen birbiri ile kaynaşması fevkalade güzelliktedir.

 

b) Üslup Bakımından: Kur'an, belagat ustası Arapların nesir ve şiir olarak sergiledikleri bütün üsluplardan farklıdır. Bu yüzden Kur'an karşısında akılları şaşmış ve onun bir benzerini getirmekten aciz kalmışlardır. Oysa bunu yapmaları için bütün şartlar oluşmuştu. Üstelik Kur'an da onlara bunu yapamayacaklarına dair meydan okumuştu.

 

c) Geçmiş Milletlerin Bilgileri: Kur'an'da önceki milletlerin haberleri ile ehli kitabın büyük bir kısmı yok olmuş şeriatlarından bahsedilmiştir. Ehli kitabın çok azı bu şeriatların bir kısmını bilebilir.

 

d) Gelecekten Haber Verme: Kur'an'da meydana gelecek olaylardan haberler mevcuttur. Bunlardan bir kısmı Hz. Nebi döneminde meydana gelmiştir. Bir kısmı ise ondan sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir.

 

Bu dört konu dışında, insanların Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i yalanlamaları sebebiyle bir çok nedene binaen yapmaları gereken fakat yapamayıp aciz kaldıkları bir takım konularda da onun mucizeleri söz konusudur. Mesela; yahudilerin ölümü temenni edememeleri, Kur'an'ı dinleyen kimseyi ürperti kaplaması, onu okuyan ve dinleyenin bıkmaması, onun defalarca okunması ancak bunun onun güzelliğini ve tadını artırması, dünya döndüğü sürece mücizevi özelliğinin devam etmesi, yeni ve yararlı yönlerinin hiç eksik olmayacağı ilim ve bilgileri içermesi buna örnek olarak verilebilir. Bu görüşleri Kadı Iyaz ve diğerlerinin düşüncelerinden özetleyerek oluşturdum.

 

Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i vefatının gerçekleşmesine yakın zamanlarda, diğer dönemlere göre daha çok vahiy inmiştir.

 

"Süfyan bize rivayet etti." ifadesinde bahsi geçen Süfyan, es-Sevrl'dir. Bu hadisin açıklaması biraz önce "Duha Suresinin Tefsiri" başlığı altında geçmişti. İmam Buharı'nin bu rivayeti burada zikretmedeki gayesi ise, vahyin gecikmesine işaret etmek içindir. Vahiy, ancak bir hikmete binaen gecikir. Vahyin gecikmesi, asla Allah Teala'nın Nebiini terk ettiği manasına gelmez.

 

Vahyin inişi çeşitli şekillerde olmuştur. Vahiy, bazen peş peşe nazil olmuştur, bazen ise gecikmiştir.

 

Kur'an'ın parça parça indirilmesinin bir takım hikmetleri vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:

 

a) Kur'an'ın ezberlenmesini kolaylaştırmak: Eğer Kur'an-ı Kerim büyük bir çoğunluğunun okur-yazar olmadığı bir topluma bir defada inseydi, insanların onu ezberlemesi zor olurdu. Nitekim Allah Teala, kafirlerin itirazını reddederken şu ayet ile buna işaret etmiştir: "İnkar edenler: Kur'an ona bir defada indirilmeyi değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk."(Furkan 32) Aynı şekilde şu ayetle de buna temas etmiştir: "Biz Kur'an'ı insanlara dura dura okuyasın diye (ayet ayet, sure sure) ayırdık. Ve onu peyderpey indirdik."(İsra 106)

 

b) Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e verilen önem: Kur'an'ın peyderpey indilirişi, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e değer verilip ihtimam gösterildiğine delalet eder. Çünkü Rabbinin elçisi defalarca kendisine gelmiş ve karşılaştığı konular veya kendisine yöneltilen sorular hakkında Hz. Nebi'e Rahman'ın hükümlerini öğretmiştir.

 

c) Kur'an yedi harf üzere inmiştir. Dolayısıyla farklı zamanlarda parça parça nazil olması uygun oldu. Eğer bir defada nazil olsaydı, bu yedi harfi insanlara açıklamak, bilindiği üzere zor olacaktı.

 

d) Allah Teala dilediği hükümlerini ne sh etmeyi murat etmiştir. Kur'an'ın parça parça nazil olması nasihin mensuhtan ayrılması içindir. Nasih ve mensuh ayetlerin bu şekilde ayrı ayrı inmesi, ikisinin birden inmesinden daha evladır.