SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1760 >>

ALAK SURESİ

وقال قتيبة: حدثنا حماد، عن يحيى بن عتيق، عن الحسن قال: اكتب في المصحف في أول الإمام: بسم الله الرحمن الرحيم، واجعل بين السورتين خطا.

Rivayete göre Hasan-ı Basrı şöyle demiştir: "Mushafta imamın/Hl.tiha Suresi'nin başına 'Bismillahirrahmanirrahim' yaz ve iki sure arasına bir çizgi koy!"

 

وقال مجاهد: {ناديه} /17/: عشيرته. {الزبانية} /18/: الملائكة.

Mücahid şöyle demiştir: ناديه  Nadiyeh (Alak 17) "aşireti," زبانيةzebaniye(Alak 18) "melekler" anlamına gelir.

 

وقال: {الرجعى} /8/: المرجع. {لنسفعن} /15/: قال: لنأخذن، ولنسفعن بالنون، وهي الخفيفة، سفعت بيده: أخذت.

Ma'mer şöyle demiştir: رجعى Ruc'a (Alak 8) "dönüş" anlamına gelir. لنسفعن lenesfean (Alak 15) hakkında şöyle demiştir: Bu ifade "yakalarız" anlamına gelir. Sonundaki nun harfi hafif nun-i tekittir. سفعت بيده Sefa'tu biyedihi demek "elinden tuttum" anlamına gelir.

 

AÇIKLAMA : Zemahşeri şöyle demiştir: "İbn Abbas ve Mücahid'e göre bu sure ilk inen suredir. Müfessirlerin çoğuna göre ise ilk inen sure Fatiha Suresi'dir." Zemahşeri aynen böyle demiştir. Ancak alimlerin çoğu ilk görüşü benimsemiştir. Zemahşeri'nin çoğunluğa nispet ettiği görüşü ise, diğerini benimseyenlere göre dikkate alınmayacak kadar az kimse benimsemiştir.

 

Hasan-ı Basri'nin sözünde geçen "imam"dan maksat "Fatiha Suresi"dir. Davlidi şöyle demiştir: "Hasan-ı Basri bir çizgi sözü ile besmelesiz bir çizginin çekilmesini istemişse, bu, doğru değildir. Çünkü sahabiler Beraerrevbe Suresi hariç her iki surenin arasına besmele yazılması konusunda ittifak etmişlerdir. Şayet "imam" sözü ile bütün surelerin başını kastetmişse, bu durum da çizgi besmele ile birlikte çekilir ki, bu da güzelolur. Bundan da Tevbe Suresi'nin müstesna tutulması gerekir. "

 

Kirmani de şöyle demiştir: "Hasan-ı Basri'nin sözü şu anlama gelir: Mushafın başına besmele koy, her iki surenin arasına ise onları birbirinden ayıran bir alamet koy. Aynı zamanda bu, yedi kıraat imamından biri olan Hamza'nın da mezhebidir. " Kanaatime göre Hamza'dan nakledilen bu görüş, Mushaf'ın yazısıyla ilgili olmayıp kıraati ile ilgilidir.

 

Kirmani sözlerine şöyle devam etmiştir: "Öyle anlaşılıyor ki, İmam Buhari burada, bu surenin başlangıcının ...........ikra' bismi Rabbike'l-lezi halak olduğuna işaret ederek her surenln başında besmelenin bulunmasının gerekli olmadığını açıklamak istemiştir. Hatta her kim Kur'an'ın başında besmeleyi okursa besmele ile ilgili emre riayet etmiş olur. Süheyli'nin buradan hareketle Fatiha Suresi'nin başında besmelenin bulunması gerektiğine dair çıkarımı son derece isabetlidir. Çünkü Allah'ın adıyla okuma emri Kur'an'ın ilk inen ayetidir. Dolayısıyla bu emre Mushaf'ın başında uymak daha uygun olur.

 

 

1. BAB

 

حدثنا يحيى: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب.

حدثني سعيد بن مروان: حدثنا محمد بن عبد العزيز بن أبي رزمة: أخبرنا أبو صالح سلموية قال: حدثني عبد اللع، عن يونس بن يزيد قال: أخبرني ابن شهاب: أن عروة ابن الزبير أخبره: أن عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم قالت:

 كان أول ما بدئ به رسول الله صلى الله عليه وسلم الرؤيا الصادقة في النوم، فكان لا يرى رؤيا إلا جاءت مثل فلق الصبح، ثم حبب إليه الخلاء، فكان يلحق بغار حراء، فيتحنث فيه - قال: والتحنث التعبد - الليالي ذوات العدد قبل أن يرجع إلى أهله، ويتزود لذلك، ثم يرجع إلى خديجة، فيتزود بمثلها، حتى فجئه الحق وهو في غار حراء، فجاءه الملك فقال: اقرأ، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (ما أنا بقارئ). قال: (فأخذني فغطني حتى بلغ مني الجهد، ثم أرسلني فقال: اقرأ، قلت: ما أنا بقارئ، فأخذني فغطني الثانية حتى بلغ مني الجهد، ثم أرسلني فقال: اقرأ، قلت: ما أنا بقارىء، فأخذني فغطني الثالثة حتى بلغ مني الجهد، ثم أرسلني فقال: {اقرأ باسم ربك الذي خلق. خلق الإنسان من علق. اقرأ وربك الأكرم. الذي علم بالقلم}. الآيات إلى قوله: {علم الإنسان ما لم يعلم}). فرجع بها رسول الله صلى الله عليه وسلم ترجف بوادره، حتى دخل على خديجة، فقال: (زملوني زملوني). فزملوه حتى ذهب عنه الروع. قال لخديجة: (أي خديجة، ما لي، لقد خشيت على نفسي). فأخبرها الخبر، قالت خديجة: كلا، أبشر، فوالله لا يخزيك الله أبدا، فوالله إنك لتصل الرحم، وتصدق الحديث، وتحمل الكل، وتكسب المعدوم، وتقري الضيف، وتعين على نوائب الحق. فانطلقت به خديجة حتى أتت به ورقة بن نوفل، وهو ابن عم خديجة أخي أبيها، وكان امرأ تنصر في الجاهلية، وكان يكتب الكتاب العربي، ويكتب من الإنجيل بالعربية ما شاء الله أن يكتب، وكان شيخا كبيرا قد عمي، فقالت خديجة: يا ابن عم، اسمع من ابن أخيك، قال ورقة: يا ابن أخي، ماذا ترى؟ فأخبره النبي صلى الله عليه وسلم خبر ما رأى، فقال ورقة: هذا الناموس الذي أنزل على موسى، ليتني فيها جذعا، ليتني أكون حيا، ذكر حرفا، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أو مخرجي هم). قال ورقة: نعم، لم يأت رجل بما جئت به إلا أوذي، وإن يدركني يومك حيا أنصرك نصرا مؤزرا. ثم لم ينشب ورقة أن توفي، وفتر الوحي فترة، حتى حزن رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[-4953-] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımı Aişe r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ilk gelen [vahiy] uykuda gördüğü sadık rüya şeklinde idi. O'nun gördüğü bütün rüyalar sabahın aydınlığı gibi gerçek olurdu. Derken ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gidip ailesinin yanına dönüp tekrar bunun için azık almadan önce sayıları belli geceler boyu orada ibadet ederdi.-[Ravi Zührl] .u.l/tehannüs kelimesinin ibadet etmek anlamına geldiğini söylemiştir.- Sonra Hz. Hatice'nin yanına döner ve yine aynı süre için azık alırdı. Sonunda hiç beklemediği bir anda hak ile karşılaştı. O esanda Hira mağarasında idi. Birden melek kendisine geldi ve "Oku!" dedi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ben okuma nedir bilmem!" diye karşılık verdi.

 

[Olayın bundan sonraki kısmını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle anlattı:] Melek beni tutup takatim kesilene kadar sıktı, sonra serbest bıraktı ve "Oku!" dedi. Ben yine "Ben okuma nedir bilmem!" diye karşılık verdim. Sonra ikinci kez takatim kesilinceye kadar beni sıktı, sonra serbest bıraktı ve "Oku!" dedi. Ben "Ben okuma nedir bilmem!" diye karşılık verdim. Üçüncü kez beni tuttu ve takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra serbest bıraktı ve ..........Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı 6ir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Insana bilmediklerini öğreten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir, (Alak 1-5) dedi.

 

[Aişe r.anha şöyle devam etti:] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ayetler ile birlikte korkudan omuzunun üst tarafındaki etleri titrer bir halde döndü, nihayet Hz. Hatice'nin yanına vardı ve ona "Beni örtün! Beni örtün! Beni örtün!" dedi. En sonunda korkusu gitti ve Hz. Hatice'ye;

 

"Ey Hatice! Bana ne oldu? Kendimden endişe ettim," dedi ve ona olanları anlattı. Hz. Hatice "Hayır, endişeye gerek yok! Sevin! Allah'a yemin ederim ki, Allah Teala asla seni utandırmaz. Çünkü sen, Allah'a yemin ederim ki, akrabalık bağlarını gözetir, doğru söz söyler, işini görmekten aciz olanların yükünü üstlenir, hiçbir şeyi olmayanlara/veya iflas etmiş kimselere yardımcı olur, misafiri ağırlar ve musibete uğrayanların yanında yer alırsın" dedi. Sonra Hz. Hatice onu götürdü. Nihayet Varaka İbn Nevfel'e vardılar. Varaka, Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi, Cahiliyye döneminde Hıristiyanlığı benimsemiş biriydi, Arapça yazar ve Allah'ın dilediği kadarıyla İncil'in bazı bölümlerini Arapça olarak yazardı. Varaka'nın yaşı ilerlemiş ve gözleri görmez olmuştu. Hz. Hatice

 

"Ey Amcamın oğlu! Yeğenini dinle!" dedi. Varaka "Yeğenim! Ne görüyorsun?" diye sordu. Bunun üzerine Nebi s.a.v. gördüklerini anlattı. Varaka:

 

"Bu, Musa'ya inen Namus'tur. Keşke senin çağrını insanlara ulaştıracağın günlerde delikanlı olaydım. Keşke o günlerde hayatta olsam!" dedi ve bir cümle daha kullandı. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Selem:

 

"Onlar beni yurdumdan çıkaracaklar mı?" diye sordu. Varaka: "Evet, senin getirdiğin mesajı insanlara ulaştıran herkes işkenceye maruz kaldı. Şayet o günlerde hayatta olursam elbette sana çok yardım ederim," dedi.

 

Aradan çok geçmeden Varaka öldü. Vahiy de bir müddet kesildi. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem çok üzüldü.

 

 

قال محمد بن شهاب: فأخبرني أبو سلمة: أن جابر بن عبد الله الأنصاري رضي الله عنهما قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، وهو يحدث عن فترة الوحي، قال في حديثه:

 (بينا أنا أمشي، سمعت صوتا من السماء، فرفعت بصري، فإذا الملك الذي جاءني بحراء، جالس على كرسي بين السماء والأرض، ففرقت منه، فرجعت، فقلت: زملوني زملوني، فدثروه، فأنزل الله تعالى: {يا أيها المدثر. قم فأنذر. وربك فكبر. وثيابك فطهر. والرجز فاهجر}. - قال أبو سلمة: وهي الأوثان التي كان أهل الجاهلية يعبدون - قال: ثم تتابع الوحي).

 

[-4954-] Cabir İbn Abdillah el-Ensari"den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

 

Fetret-i vahiy'den bahsederken Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem konuşması esnasında şöyle buyurdu: Yürürken gökten bir ses işittim. Bakışlarım! göğe çevirdim, bir de ne göreyim! Hira'da bana gelen melek gökyüzü ile yeryüzü arasında bir kürsüde oturmuş halde orada. Ondan çok korktum ve evime dönüp "Beni örtün! Beni örtün!" dedim. Onlar da beni örttüler. Bunun üzerine Allah Teala:

 

"Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden!) Ayağa kalk ve insanları uyar! Rabbinin büyüklüğünü an! Elbiseni tertemiz tut, maddf manevf kirlerden ann, pis ve murdar olan her şeyden kaçın!"(Müddessir 1-5) ayetlerini indirdi.

 

Ebu Seleme şöyle demiştir: Ayette geçen ...........ricz (pis ve murdar olan) kelimesinden maksat Cahiliyye halkının taptığı putlardır.

 

Cabir şöyle dedi: Sonra vahiy peşpeşe inmeye başladı.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Bu rivayetin "Hz. Nebi'e ilk gelen [vahiy] uykuda gördüğü sadık rüya şeklinde idi," bölümü Aklı rivayetinde Bed'u'l-vahy Bölümü'nde "vahiy" ziyadesi ile birlikte geçmişti. Bu da göstermektedir ki, Hz. Nebi'e ilk gelen vahiy rüya şeklindedir. Ancak genelolarak onun Nebiliğini gösteren ve sadık rüyalardan önce gerçekleşmiş bazı olaylar vardır. Mesela; İmam Müslim'in naklettiği taşın Hz. Nebi'e selam vermesi olayı bunlardan biridir.

 

İbnu'l-Murabıt şöyle demiştir: "Hz. Nebi'in gördüğü rüyalar, ne karmakarışık rüyalardır, ne de şeytanın bir aldatmasından ibarettir."

 

Bu rivayetin zahirine göre sadık rüyalar Hz. Nebi'e yalnızlığın sevdirilmesinden önce gösterilmiştir. Hz. Nebi'e önce yalnızlığın sevdirilmesi, sonra da sadık rüyaların gösterilmesi ihtimali de vardır. Ancak ilk görüş daha kuwetlidir.

 

..........tehannüs kelimesinin ibadet etmek anlamına geldiğini söylemiştit ifadesi apaçık bir idracdir. Şayet bu ifade Aişe r.anha'nın sözünün bir devamı olsaydı rivayet ......kalet şeklinde devam ederdi.

 

Rivayette Hz. Nebi'in ibadet şekli açıklanmamıştır. Ancak İbn İshak'ın Ubeyd İbn Umeyr'den naklettiği rivayette şöyle bir ifade geçmektedir: "Hz. Muhammed kendisine müracaat eden yoksulları doyururdu." Bazı alimler Hz. Nebi'in tefekkür ederek ibadet ettiğini söylemiştir. Muhtemelen Hz. Aişe bizzat yalnız kalmayı ibadet olarak isimlendirmiştir. Çünkü insanlardan, özellikle de batıl üzere olan insanlardan uzaklaşmak genelolarak ibadet kapsamına girmektedir. Nitekim Hz. İbrahim'in insanlardan uzaklaşması ibadet olarak görülmüştür. Bu durum onun "Ben Rabbimin emrettiği yere hicret edeceğim, "(Ankebut 26) sözüne yansımıştır.

 

Bu durumun ibadet olup olmayacağı meselesi Uso.ı ilminin bir konusudur.

 

Şöyle ki; Hz. Nebi kendisine vahiy gelmeden önce, ondan önce gönderilmiş bir Nebiin şeriatına göre ibadet ediyor muydu? Çoğunluk bu soruya "Hayır" yanıtını vermiştir. Çünkü Hz. Nebi birine tabi olsaydı, kendisine uyulması uzak bir ihtimalolurdu. Şayet Hz. Nebi bir Nebie uysaydı, onun tabi olduğu bu Nebiin ismi nakledilirdi.

 

Yukarıdaki soruya "Evet" diyenler de olmuştur. İbn Hacib bu görüşü tercih etmiştir. Hz. Nebi'in kendisinden önce bir Nebie tabi olduğunu söyleyenler de bu Nebiin kim olduğu konusunda sekiz görüş ileri sürmüşlerdir.

 

a) Hz. Adem. Bu görüşü İbn Berhan nakletmiştir.

 

b) Hz. Nuh. Bu görüşü Amidi nakletmiştir.

 

c) Hz. İbrahim. Bir grup alim bu görüşü benimsemiş ve "Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy!"(Nahl 123) ayetini görüşlerine delilolarak getirmiştir.

 

d) Hz. Musa.

 

e) Hz. İsa.

 

f) Bütün Nebilerin şeriatlarından kendisine ulaşan bilgiler. Bu görüşü ileri sürenler "İşte o Nebiler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onlann yoluna uy, "(En'am 90) ayetini delilolarak getirmişlerdir.

 

g) Bir isim vermeden kendisinden önceki Nebilere uyduğunu söyleyenlerin görüşü. Amidi bu görüşü tercih etmiştir.

 

Bu görüşler içinde üçüncü görüşün daha güçlü olduğu aşikardır. Çünkü Hz.

Nebi'in, hac ve tavaf gibi birçok ibadette Arapların sürdürdükleri İbrahim şeriatına uyma konusunda gösterdiği hassasiyet rivayet edilmiştir.

 

Hz. Nebi'in kendisinden önceki bir Nebie uyması meselesi, onun Nebiliğinden önce söz konusudur. Nebiliğinden sonraki durum hakkında ise el-En'am suresinin tefsirinde ayrıntılı açıklama yapılmıştır.

 

 

************

İbn Hacer burada sekiz görüş olduğunu ifade etti, ancak yedi görüş sıraladı. Asıl nüshaya müracaat ettiğimizde, durumun muhtasardaki gibi olduğunu fark ettik. Bunun iki nedeni olabilir. a- Fethu'l-Bari istinsah edilirken sekizinci madde atlanmış olabilir. b- İbn Hacer sekizinci maddeyi zikretmeyi unutmuş olabilir.

************

 

.........Feğattani ifadesi İbn İshak'ın "Siyer"inde ........feğattebeni şeklinde

geçmektedir. Her iki kelime de aynı anlamı ifade etmektedir.

 

Meleğin Hz. Nebi'i sıkmasının hikmeti şu şekilde izah edilir:

 

a) Hz.Nebi'in başka bir şey ile meşgul olmasını engellemek.

 

b) Kendisine vahyedilecek sözün ağırlığına dikkat çekmek üzere durumun cidiyetini ve ağırlığını göstermek. Melek, Hz. Nebi bu sıkmaya sabredince kendisine vahiy vermiştir. Vahiy verme işi her ne kadar Allah'ın ilmine göre gerçekleşecek olsa da, burada Hz. Nebi'e göre meselenin zflhir olması için bunun gösterilmesi kastedilmiş olabilir.

 

c) Bir görüşe göre melek Hz. Nebi'i sınamak, onun kendi kafasından bir şey söyleyip söylemeyeceğini görmek için böyle yapmıştır. Hz. Nebi kendi kafasından bir şey söylemeyince, bu durum onun böyle bir şey yapamayacağına delalet etti.

 

d) Bir görüşe göre de melek, Hz. Nebi'e zorlansa bile okumaya güç yetiremeyeceğini göstermek istemiştir.

 

e) Bir diğer görüşe göre ise bundaki hikmet, tahayyül, vehim ve vesvesenin cismin sıfatı olmadığını gostermektir. Hz. Nebi'in cismi için bu özellikler gerçekleşince o, bunun Allah'ın bir işi olduğunu anladı.

 

Görüştüğümüz bazı alimler, bunun Hz. Nebi'e özgü bir durum olduğunu, daha önceki Nebilerden hiçbirinin ilk vahiy esnasında böyle bir olayla karşılaştıklarının nakledilmediğini anlattılar.

 

Meleğin üçüncü kez Hz. Nebi'i sıkmasından, bir konuyu pekiştirmek veya daha açık hale getirmek isteyen birinin üç kez tekrar yapabileceği sonucu çıkartılır. Kitabu'l-ilm'de de geçtiği gibi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapardı.

 

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ev halkından kendisini örtmelerini istemesi, içinde bulunduğu durumdan kaynaklanan korku sebebiyle olmuştur. Genellikle insanlar örtüye büründükleri zaman korkulan diner.

 

Ubeyd İbn Umeyr'in mürsel rivayetinde hadisin "Sevin!" kısmı şu şekilde geçmektedir: "Hz. Hatice şöyle dedi: Sevin! Ey Amcamın oğlu! Sebat göster. Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, senin bu milletin Nebii olmanı ümit ediyorum!"

 

Ebu Meysera'nın mürsel rivayetinde hadisin "Musa'ya gelen" kısmı şu şekilde geçmektedir: Sevin! Ben şahitlik ederim ki sen, Meryem'in oğlunun müjdelediği Nebisin. Sen Musa'ya verilen vahyin bir benzerine sahipsin. Elbette sen gönderilmiş bir Nebisin. Kuşkusuz sana cihad etmen emredilecek."

 

Varaka'nın Müslümanlığı konusunda nakledilen haberlerin en sarihi budur. Bu rivayeti İbn İshak nakletmiştir.

 

باب: قوله: {خلق الإنسان من علق} /2/.

2. "İNSANI YAPIŞKAN BİR HÜCREDEN YARATTI!" (Alak 2) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا ابن بكير: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب، عن عروة: أن عائشة رضي الله عنها قالت: أول ما بدىء به رسول الله صلى الله عليه وسلم الرؤيا الصالحة، فجاءه الملك، فقال: {اقرأ باسم ربك الذي خلق. خلق الإنسان من علق. اقرأ وربك الأكرم}.

 

[-4955-] Aişe r.anha'nın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ilk gelen [vahiy] uykuda gördüğü sadık rüya şeklinde idi. Sonra melek geldi ve şu ayetleri okudu: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı yapışkan bir hücreden yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. "(Alak 1-3)

 

باب: قوله: {اقرأ وربك الأكرم} /3/.

3. "OKU! RABBİN SONSUZ KEREM SAHİBİDİR, "(Alak 3) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا عبد الرزاق: أخبرنا معمر، عن الزهري (ح) وقال الليث: حدثني عقيل: قال محمد: أخبرني عروة، عن عائشة رضي الله عنها: أول ما بدئ به رسول الله صلى الله عليه وسلم الرؤيا الصادقة، جاءه الملك فقال: {اقرأ باسم ربك الذي خلق. خلق الإنسان من علق. اقرأ وربك الأكرم. الذي علم بالقلم}.

 

[-4956-] Aişe r.anha'nın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Allah Reslılü'ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem ilk gelen [vahiy] uykuda gördüğü sadık rüya şeklinde idi. Melek geldi, sonra şu ayetleri okudu: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı yapışkan bir hücreden yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğretendir. "(Alak 1-4)

 

باب: {الذي علم بالقلم} /4/.

"KALEMLE YAZMAYI ÖĞRETENDİR"(Alak 4) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب قال: سمعت عروة: قالت عائشة رضي الله عنها: فرجع النبي صلى الله عليه وسلم إلى خديجة، فقال: (زملوني زملوني). فذكر الحديث.

 

[-4957-] Aişe r.anha'nın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hz. Hatice'ye döndü ve: "Beni örtün! Beni örtün!" dedi.

 

Ravi daha sonra hadisin geri kalan kısmını anlattı.

 

 

باب: {كلا لئن لم ينته لنسفعن بالناصية. ناصية كاذبة خاطئة} /15، 16/.

4. "Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkar ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz, "(Alak 15-16) AYETLERİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا يحيى: حدثنا عبد الرزاق، عن معمر، عن عبد الكريم الجزري، عن عكرمة: قال ابن عباس: قال أبو جهل: لئن رأيت محمدا يصلي عند الكعبة لأطان على عنقه. فبلغ النبي صلى الله عليه وسلم فقال: (لو فعله لأخذته الملائكة).تابعه عمرو بن خالد، عن عبيد الله، عن عبد الكريم.

 

[-4958-] İkrime'den rivayet edildiğine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: Ebu Cehil; "Eğer Muhammed'i Ka'be'nin yanında namaz kılarken görürsem, ayağımı boynuna basarım," dedi. Onun bu sözleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaştı. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: Şayet o böyle bir şey yapsaydı, melekler onu yakalardı.

 

Diğer tahric eden: Tirmizî, Tefsir-ül Kur’ân

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Belazurl'nin rivayetinde melekler şu şekilde tavsif edilmiştir: "Zebanllerden on iki melek indi. Bu meleklerin başları gökte, ayakları ise yerdeydi."

 

Nesa!, Ebu Hazim kanalıyla Ebu Hureyre'den İbn Abbas'tan nakledilen rivayete benzer bir rivayet aktarmıştır. Bu rivayetin sonunda şu ziyade yer almaktadır: "Zebanlleri birden karşısında gören Ebu Cehil hemen gerisin geri döndü ve eliyle korunmaya çalıştı. Ona ne yaptığı sorulunca da şöyle cevap verdi: Onunla benim aramda ateş dolu bir hendek, korku saçan bir durum ve kanat/ar vardı. Bunun üzerine Hz. Nebi şöyle buyurmuştur: "Şayet o yaklaşsaydı, melekler onun organlarını teker teker kapardı."

 

Ebu Cehil'e ağır karşılık verilmiştir. Namaz kılarken Hz. Nebi'in boynuna deve işkembesini atan Ukbe İbn Eb! Muayt'a bu kadar ağır karşılık verilmemiştir. Bu rivayet in açıklaması Tahare Bölümü'nde geçmişti.

 

Hem Ebu Cehil, hem de Ukbe namaz kılarken Hz. Nebi'e eziyet etmişlerdir. Ancak Ebu Cehil tehdit savurup onun mübarek boynuna ayağı ile basmak istemiştir. Şayet bu isteklerini yerine getirebilseydi, onun anında cezalandırılması gerekirdi. Deve işkembesinin ise necaset durumu henüz kesinlik kazanmamıştı. Ebu Cehil, Hz. Nebi'in ona ve onunla aynı davranışları sergileyenlere yaptığı beddua ile cezalandırılmış, arkadaşları ile birikte Bedir Savaşı'nda öldürülmüştür.