SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1743 >>

RAHMAN SURESİ

وقال مجاهد: {بحسبان} /5/: كحسبان الرحى.

Mücahid şöyle demiştir: بحسبان Bihusban (Rahman 5) [ifadesindeki husban kelimesi] كحسبان الرحى  kehusbani'r-raha [ifadsindeki husban kelimesi] gibidir.

 

وقال غيره: {وأقيموا الوزن} /9/: يريد لسان الميزان. والعصف: بقل الزرع إذا قطع منه شيء قبل أن يدرك فذلك العصف، والريحان: رزقه والحب الذي يؤكل منه، والريحان: في كلام العرب الرزق. وقال بعضهم: والعصف يريد: المأكول من الحب، والريحان: النضيج الذي لم يؤكل. وقال غيره: العصف ورق الحنطة. وقال الضحاك: العصف التبن. وقال أبو مالك: العصف أول ما ينبت، تسميه النبط: هبورا.

Başka bir müfessir şöyle demiştir: وأقيموا الوزن Ve ekimu'l-vezne (Rahman 9) [ifadesinde geçen vezn kelimesi ile Allah Teala] "terazinin dilini" kastetmiştir. عصفAsf (Rahman 12) olgunlaşmadan toplanan bakliyata denir. ريحان Rayhan ise "ekinden elde edilen nzık" demektir. حب Habbu ise ekinin yenen tarafıdır. Rayhan, Arap dilinde rlZık anlamına gelir. Bir alim şöyle demiştir: "Asf ile Allah Teala danenin yenmiş halini kastetmiştir. Rayhan ise ekinin yenmemiş olgun halidir." Bir başka alim ise şöyle demiştir: "Asf, buğdayın yaprakıanna denir." Dahhak da şöyle demiştir: "Asf, saman demektir." Ebu Malik şöyle demiştir: "Asf"bitkinin ilk yeşeren halidir. Nabatlılar buna 'hebur' der."

 

وقال مجاهد: العصف ورق الحنطة، والريحان الرزق، والمارج: اللهب الأصفر والأخضر الذي يعلو النار إذا أوقدت.

Mücahid şöyle demiştir: عصف Asf "buğday yaprağı," ريحان rayhan "nzık," مارج maric "tutuşturulduğu zaman yükselen san ve yeşil yalım" demektir.

 

وقال بعضهم عن مجاهد: {رب المشرقين} /17/: للشمس: في الشتاء مشرق، ومشرق في الصيف {ورب المغربين} مغربها في الشتاء والصيف. {لا يبغيان} /20/: لا يختلطان. {المنشآت} /24/: ما رفع قلعه من السفن، فأما ما لم يرفع قلعه فليس بمنشأة.

Bir alim Mücahid'den şöyle nakletmiştir: رب المشرقين Rabbu'I-meşrikeyni (Rahman 11) [ifadesindeki iki doğudan maksat şudur:] Güneşın bir kışın doğuş yeri, bir de yazın doğuş yeri vardır. ورب المغربين ve Rabbu'l-meğribeyn [ifadesindeki iki batıdan maksat da] güneşin' kış ve yaz aylarındaki batış yerleridir. لا يبغيان la yebğiyan (Rahman 20) "birbirine karışmaz" demektir. منشآت Münşeat (Rahman 24) "yelkenleri açılmış gemiler" anlamına gelir. Yelkenleri açılmamış gemiye ........münşee denmez

 

وقال مجاهد: {كالفخار} /14/: كما يصنع الفخار. الشواظ: لهب من نار. {ونحاس} /35/: الصفر يصب على رؤوسهم، فيعذبون به. {خاف مقام ربه} /46/: يهم بالمعصية فيذكر الله عز وجل فيتركها.

Mücahid şöyle demiştir: كالفخار Ke'l-fehhar ifadesi "pişmiş çamura yapılanlar gibi" anlamına gelir. شواظ Şuvaz (Rahman 35) "ateş yalımı" demektir. نحاس Nuhas "bakır" anlamına gelir. Bakır eritilir  ve inkarcıların başına dökülür, böylece onlar azaba uğrarlar. خاف مقام ربه Hafe makame Rabbihi ifadesi ile günah işlemeye niyetlendikten sonra Allah'ı hatırlayıp günah işlemekten vazgeçen kimse kastedilmiştir.

 

{مدهامتان} /64/: سوداوان من الري. {صلصال} /14/: طين خلط برمل فصلصل كما يصلصل الفخار، ويقال: منتن، يريدون به: صل، يقال: صلصال، كما يقال: صر الباب عند الإغلاق وصرصر، مثل: كبكبته يعني كببته.

مدهامتان Mudhammetan suya kanmaktan meydana gelen iki siyah demektir. صلصال Selsal, "kum ile karıştırılmış çamur" anlamına gelir ve iyi pişirilmiş çamurun tın tın şeklinde ses çıkarması gibi ses çıkarır. Salsal için W/müntin de denir.   Araplar bununla صل salle çamurun kokmasını ifade ederler. Benzer şekilde kapı gıcırtısı ifade edilirken صر الباب sarra'l-bab ve صرصر sarsara ifadeleri kullanılır. Buna benzer bir durum da كبكبته kebkeb ile كببته kebb fiilleri arasında söz konusudur.

 

{فاكهة ونخل ورمان} /68/: وقال بعضهم: ليس الرمان والنخل بالفاكهة، وأما العرب فإنها تعدها فاكهة، كقوله عز وجل: {حافظوا على الصلوات والصلاة الوسطى} /البقرة: 238/: فأمرهم بالمحافظة على كل الصلوات، ثم أعاد العصر تشديدا لها، كما أعيد النخل والرمان، ومثلها: {ألم تر أن الله يسجد له من في السماوات ومن في الأرض} /الحج: 18/: ثم قال: {وكثير من الناس وكثير حق عليه العذاب} /الحج: 18/: وقد ذكرهم الله عز وجل في أول قوله: {من في السماوات ومن في الأرض}.

فاكهة ونخل ورمان Fakihetun ve nahlun ve rumman (Rahman 68) ifadesi hakkında bir alim:  "Nar ve hurma meyve değildir" demiştir. Halbuki Araplar bunları meyvelerden sayarlar. Bu ayette, حافظوا على الصلوات والصلاة الوسطى hafizu ale's-salavati ve's-salati'l-vusta ayetindeki kullanıma benzer bir kullanım vardır. Şöyle ki; bu ayette Allah Teala, müminlere bütün namazıara devam etmelerini emretmiş, daha sonra önemini vurgulamak için ikindi namazını ayrıca zikretmiştir. Burada da benzer şekilde hurma ve nar ayrıca ifade edilmiştir. Buna benzer bir durum da ................. ayetinde söz konusudur. (Hac 18)

 

وقال غيره: {أفنان} /48/: أغصان. {وجنى الجنتين دان} /54/: ما يجتنى قريب.

Başka bir müfessir şöyle demiştir: أفنان Efnan (Rahman 48) "dallar" demektir. وجنى الجنتين دان ve cene'I-Cenneteyni dan,(Rahman 54) "toplanılacak meyvelerin yakınlığını"'ifade eder.

 

وقال الحسن: {فبأي آلاء} /13/: نعمه.

Hasan-ı Basrı şöyle demiştir: فبأي آلاء Febieyyi alai [ifadesindeki ...........ala [kelimesi] "nimetleri" anlamına gelir.

 

وقال قتادة: {ربكما} /13/: يعني الجن والإنس.

Katade şöyle demiştir: ربكما Rabbikuma tukezziban [ifadesindeki tesniye zamiri] ile cinler ve insanlar kastediimiştir.

 

وقال أبو الدرداء: {كل يوم هو في شأن} /29/: يغفر ذنبا، ويكشف كربا، ويرفع قوما، ويضع آخرين.

Ebu'd-Derda şöyledemiştir: كل يوم هو في شأن Kulle yevmin Hüve fi şe'nin ifadesi şu anlama gelir: Allah Teala, her gün bir günahı bağışlar, bir üzüntüyü giderir, bir toplumu yüceltir, bir başka toplumu ise alçaltır.

 

وقال ابن عباس: {برزخ} /20/: حاجز. الأنام: الخلق. {نضاختان} /66/: فياضتان. {ذو الجلال} /78/: ذو العظمة.

İbn Abbas şöyle demiştir: برزخ Berzah "engel," أنام enam "yaratılmışlar," نضاختان naddahatan (Rahman 66) "bol bol fışkıran," ذو الجلال zu'l-celal"azamet sahibi" anlamına gelir.

 

وقال غيره: {مارج} /15/: خالص من النار، يقال: مرج الأمير رعيته إذا خلاهم يعدو بعضهم على بعض، من مرجت دابتك تركتها، ويقال: مرج أمر الناس: {مريج} /ق: 5/: ملتبس. {مرج} /19/: اختلط البحران. {سنفرغ لكم} /31/: سنحاسبكم، لا يشغله شيء عن شيء، وهو معروف في كلام العرب، يقال: لأتفرغن لك، وما به شغل، يقول: لآخذنك على غرتك.

Başka bir müfessir ise şöyle demiştir: مارج Maric "yalın ateş" demektir. Nitekim emirin halkının birbirine zulmetmesine göz yummasını ifade etmek için مرج الأمير رعيته merace'l-emiru raiyyetehu ifadesi kullanılır. مرج أمر الناس Merace emru'n-nas ifadesi d; insanların işlerinin karışmasını ifade eder. مريج Meric "karışık" demektir. ...........Merace'l-bahreyni "iki deniz karıştı" anlamındadır. Bu ayetteki kullanım, ............meracte dabbeteke ifadesindeki serbest bıraktı anlamına gelen .......merace kö.künden gelmektedir. ...........Senefruğu leküm ifadesi "Sizi hesaoa çekeceğiz" anlamına gelir. O gün hiçbir şey, başka bir işten Allah Teala'yı meşgul etmez. Bu ifade Arap dilinde bilinen bir kullanımdır. Nitekim .......... leeteferrağanne leke sözü, bu sözü söyleyen kimsenin hiçbir meşguliyetinin bulunmadığı anlamına gelir. Adeta bu sözü söyleyen şunu kastetmiştir: Elbette gaflet anında seni yakalarım.

 

AÇIKLAMA : İbnu'l-Münzir, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla, Saıd İbn Mansur da Ebu Zabyan kanalıyla İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Güneşin kışın bir doğduğu yer, bir de battığı yer vardır. Aynı şekilde yazın da bir doğduğu yer, bir de battığı yer vardır." Abdurrezzak İbn Hemmam da İkrime'den buna benzer bir rivayet nakletiştir. Sz konusu rivayette şu ziyade de bulunmaktadır: ........fela uksimu birabbi'l-meşariki ve'l-meğaribi ifadesi (Maaric 40-41) şöyle izah dllir: Güeşin, her gün bir doğuş yeri, bir de batış yeri vardır."

 

İbn Ebı Hatim, Saıd İbn Cübeyr kanalıyla İbn Abbas'ın ........ beynehuma berzehun la yebğiyan ayeti (Rahman 20) hakkında şöyle söylediğini nakletmiştir: "İki deniz arasında birbirlerine karışmayacakları kadar bir uzaklık vardır." Buna göre bir önceki ayette geçen .......yelteğiyan lafzı .........en yelteğiya teviiindedir .........En edatının hazfedilmesi mümkündür. Burada J)ı .........ve min ayatihi yurıkümü'l-berka ayetine (Rum 24) benzer bir durum söz konusudur. Bu açıklama, ayette [er-Rahman 55/20] geçen "iki deniz" ifadesi ile Fars ve Rum denizlerinin kastedildiğini söyleyenlerin görüşünü desteklemektedir. Çünkü ikisinin arasındaki mesafe çok uzaktır. Tatlı su -Nil ve Fırat nehirleri- tuzlu suya dökülmektedir. Dolayısıyla bu nehirlerin tuzlu suya karışmadıklarını ya da aralarında uzak mesafenin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak "Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O'dur, " (Furkan 53) ayeti bunu çürütmektedir. Muhtemelen bu iki ayette kastedilen denizler farklıdır .•

 

İbn Abbas'ın buradaki görüşünü güçlendiren delillerden biri de şu ayet-i kerimedir: "İkisinden de inci ve mercan çıkar. "[Rahman 22] Çünkü inci Fars Denizi'nden, mercan ise Rum Denizi'nden çıkar. Nil'den ise ne inci çıkar, ne de mercan. .........Senefruğu leküm ifadesi "Sizi hesaba çekeceğiz" anlamına gelir.

 

Bu yorum Ebu Ubeyde'ye aittir. Bu rivayeti ondan İbnu'l-Münzir nakletmiştir. Yine İbnu'l-Münzir, Ali İbn Ebi Talha kanalıyla İbn Abbas'ın bu ayet hakkında şöyle söylediğini nakletmiştir: "Bu ifade, Allah Teala'nın kullarına yönelik bir tehdididir. Yoksa Allah'ın bir meşguliyeti yoktur."

 

باب: قوله: {ومن دونهما جنتان} /62/.

1. "BU İKİSİNDEN BAŞKA İKİ CENNET DAHA VARDIR, "(Rahman 62) AYETİNİN TEFSİRİ

 

4597 - حدثنا عبد الله بن أبي الأسود: حدثنا عبد العزيز بن عبد الصمد العمي: حدثنا أبو عمران الجوني، عن أبي بكر بن عبد الله بن قيس، عن أبيه: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:

 (جنتان من فضة، آنيتهما وما فيهما، وجنتان من ذهب، آنيتهما وما فيهما، وما بين القوم وبين أن ينظروا إلى ربهم إلا رداء الكبر، على وجهه في جنة عدن).

 

[-4878-] Ebu Bekr İbn Abdillah İbn Kays babası(Ebu Musa el-Eş’ari)’den Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

 

İki Cennet vardır ki, bunların kapları ve içindekilerin tamamı gümüştendir. İki Cennet vardır ki, bunların kapları ve içindekilerin tamamı altındandır. Adn Cennetindeki topluluğun Rablerine bakmaları arasındaki tek engel O'nun vechinde bulunan büyüklük örtüsüdür. "

 

Diğer tahric edenler: Tirmizi Cennet; Müslim, Cennet

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Tirmizi şöyle demiştir: "Ayette geçen ........dun kelimesi 'yakınlık' anlamına gelir. Bu durumda ayetin anlamı şu şekilde olur: Bu ikisinin yakınında iki Cennet daha vardır. Bir başka ifade ile bu iki Cennet arşa diğerlerinden daha yakındır." Tirmizi bu iki Cennetin daha önce bahsi geçen iki Cennetten daha üstün olduğunu iddia etmiştir. Bir başka alim ise şöyle demiştir:

 

".........Dunihima "yakınında" anlamına gelir." Bu durumda üstünlük söz konusu degildir.

 

İbn Merduye, Hammad kanalıyla Ebu İmran'ın bu hadis hakkında şöyle söylediğini nakletmiştir: "Altından olan Cennet, öncü Müslümanlar için; gümüşten olan Cennet ise onlara tabi olan Müslümanlar içindir." Sabit'in Ebu Bekir'den naklettiği rivayette ise şöyle geçmektedir: "Altından olanlar, mukarrabuna; gümüşten olanlar ise ashab-ı yemıne aittir."

 

Bu rivayetin son kısmının açıklaması Kitabu't-tevhıd'de yapllacaktır. (Hadis no: 7444)