SEBE SURESİ
يقال:
{معاجزين} /5، 38/:
مسابقين.
{بمعجزين}
/الأنعام: 134/:
بفائتين.
{سبقوا}
/الأنفال: 59/:
فاتوا. {لا
يعجزون} /الأنفال:
59/: لا يفوتون.
{يسبقونا}
/العنكبوت: 4/:
يعجزونا،
ومعنى
{معاجزين}
مغالبين،
يريد كل واحد
منهما أن يظهر
عجز صاحبه.
{معاشر} /45/: عشر.
الأكل: الثمر.
{باعد} /19/: وبعد
واحد.
معاجزين Muacizin (Sebe
5) "öne geçmek için yarışanlara," معجزين mu'cizin "geçenlere" ve
'.....muaciziyye "benimle öne geçme yarışı
yapanlara" denir. سبقوا Sebeku "geçtiler," لا يعجزون la yu'cizune "geçemezler,"(Enfal 59) يسبقونا yesbikuna (Ankebut
4) "bizi aciz bırakamazıa-r," …… bi mu'cizine "bizim önümÜze geçemezler," معاجزين muacizine "birbirine Üstün'
gelmeye çalışan iki taraf" anlamına gelir. Bu kelime, taraflardan her birinin ,q.iğerinin acziyetini ortaya çıkarma isteğini ifade eder. معاشر
Mi'şar (Sebe 5)
"1/10," أكل ukul (Sebe
16) "meyve" demektir. باعد Baid (Sebe
19) ile باعد ba'id aynı 'anlama gelir. "
وقال مجاهد:
{لا يعزب} /3/: لا
يغيب. {العرم} /16/:
السد، ماء
أحمر، أرسله
الله في السد،
فشقه وهدمه،
وحفر الوادي،
فارتفعت على
الجنتين،
وغاب عنهما
الماء
فيبستا، ولم
يكن الماء
الأحمر من السد،
ولكن كان
عذابا أرسله
الله عليهم من
حيث شاء.
Mücahid şöyle demiştir: لا
يعزب la ya'zubu
(Sebe 3) "kaybolmaz" anlamındadır...Seyle'l-arim [ifadesindeki عرم arim kelimesi (Sebe 16) "baraj" anlamına gelir. Allah 'Thala kırmızı renkli suyu baraja göndermiştL
Bu su, barajı delip yıkmış ve vadiyi oymuştu. Sonunda vadinin iki tarafındabulunan bahçeler yüksekte kaldı. Su buralara ulaşmaz
oldu. Nihayet iki bahçe de kurudu. Kırmızı su barajdan değil Doğrusu bu su, Allah'ın dilediği bir
yönden o bölge halkına gönderdiği bir azabdır.
وقال عمرو بن
شرحبيل:
{العرم}
المسناة بلحن
أهل اليمن.
Amr İbn Şurahbll
şöyle demiştir: عرم Arim, Yemen halkının dilinde kat kat yükseltilmiş baraj anlamına gelen مسناة
müsenna adıyla anılırdı.
وقال غيره:
العرم الوادي.
السابغات:
الدروع.
Diğer bir müfessir de "Arim,vadi
anlamına gelir,"demiştir. سابغات Sabiiğat (Sebe
11) ise "zırhlar" anlamına gelir. '
وقال مجاهد:
{يجازى} /17/:
يعاقب. {أعظكم
بواحدة} /46/:
بطاعة الله.
{مثنى وفرادى} /46/:
واحد واثنين.
{التناوش} /52/: الرد
من الآخرة إلى
الدنيا. {وبين
ما يشتهون} /54/: من
مال أو ولد أو
زهرة.
{بأشياعهم} /54/:
بأمثالهم.
Mücahid şöyle demiştir: يجازى Yucaza "cezalandırılır"
anlamına gelir. أعظكم
بواحدة
Euzukum bi vahide
[ifadesinde geçen vahıde kelimesi (Sebe 46) "Allah'a itaat'" demektir. مثنى وفرادى Mesna ve furada
kelimeleri "iki ve bir" anlamına gelir. تناوش tenavuş "ahiretten
dünyaya döndürülme" demektir. وبين
ما يشتهون
ve beyne ma yeştehun
[ifadesinde geçen arzuladıkları şeylerden maksat (Sebe
54) mal, çocuk ve dünya hayatının güzelliğidir. بأشياعهم Bi eşyaihim
"onların benzerlerine" anlamına gelir.
وقال ابن
عباس:
{كالجواب} /13/:
كالجوبة من
الأرض. الخمط:
الأرك.
والأثل:
الطرفاء.
{العرم}:
الشديد.
İbn Abbas şöyle demiştir: كالجواب Ke'l-cevab
"yeryüzünde huzur bulunan bir mekan gibi," خمط hamtu
"misvak ağacı," أثل eselu "ılgın ağacı" ve عرم arim
"şiddetli" anlamına gelir.
AÇiKLAMA : İbn İshak ve diğerleri şöyle demiştir: Sebe',
Yeşcub İbn Ya'rib İbn Kahtan'ın
oğludur. Sebe'nin bir adamın ismi olduğu, Tirmizı'nin Ferve İbn Müseyk kanalıyla naklettiği
ve hasen olduğunu belirttiği bir rivayette
geçmektedir. Söz konusu rivayette Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Sebe'nin
başına gelenler geldi," buyurunca Ashab-ı
kiramdan biri "Sebe' nedir? Bir yer mi? Yoksa
bir kadının adı mı?" diye sordu. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: "O ne yerdir, ne de bir kadın. Ancak Araplardan on boyun
atasıdır. Onun oğullarından altısı Yemen'i meskentutmuş,
dördü ise Şam dolaylarına yerleşmiştir." Tirmizı
bu konuda İbn Abbas'tan da bir hadisin nakledildiğini
belirtmiştir. Hem Ferve, hem de İbn
Abbas'tan nakledilen hadisler Hakim tarafından sahıh
kabul edilmiştir .
Ebu Ubeyde, ..........ve
ma beleğu mi'şare ma ateynahum
ayetinde geçen mi'şar kelimesini 1/10 olarak izah
etmiştir. Fena da bu ayetin anlamı hakkında şöyle demiştir: "Mekke halkı,
kendilerinden önce helak ettiğimiz toplumlara verdiğimiz güç, cüsse, çocuk ve
sayının 1!10'una ulaşamamıştır. Mi'şar 1/10
demektir."
Kadi Iyad, Ebu
Zen rivayetinde geçen .......feşekkahu
ifadesinin .......febesekahu şeklinde nakledildiğini
belirtmiştir. ........Beseka
fiili nehri yatağından başka bir yere çevirmek amacıyla toprağı kazmayı ifade
etmek için kullanılır ..
İbnu't-TIn şöyle demiştir: "Arim ile suyun yükselip toprağa akması için vadinin önüne
kurulan sed kastedilir. Öyle anlaşılıyor ki bu
kelime, suyun her yöne gitmesi anlamına gelen ........arame kökünden türemiştir." Fena da şöyle demiştir:
"Arim kat kat (müsenna) anlamına gelir. Bu barajın üç kapısı vardı.
İnsanlar önce birinci kapıdan suyu serbest bırakırdı. Daha sonra ikinci, en
sonunda da üçüncü kapıdan suyu salıverirlerdi. Bir sonraki sene baraj su ile
doluna kadar susuz kalmazlardı. En fazla nimet, bu baraj ın
etrafındaki halka verilmişti. Ancak onlar Allah'ın Nebilerini tasdik etmeye
yanaşmayıp inkar edince, Allah Teala
bu barajı patlattı. Bu yüzden topraklarını su bastı, evlerine çamur doldu ve
darmadağın oldular. Hatta onların darmadağın oldukları şu şekilde atasözü
olarak Araplar arasında yayıldı: ......... teferraku eydi sebe ..
Ebu Ubeyde .......sabiğat kelimesini "uzun ve geniş zırhlı şeklinde
açıklamıştır. '
Mücahid'in ......yucaza
fiilini "cezalandırılır," şeklinde açıklaması İbn
Ebi Hatim tarafından İbn Ebi Nedh kanalıyla ondan senetli
olarak nakledilmiştir. Yine İbn Ebi
Hatim, Tavus'un bu kelime hakkında şöyle dediğini nakletmiştir:
"Bu kelime hesapta tartışmayı ifade eder. Kim, kafir olduğu halde hesapta tartışma ile karşılaşırsa, azaba
uğrar ve bağışlanmaz.
Önemli Açıklama
Bu ayetin [Sebe' 34/17] Kur'an'dainsanlara en fazla ümit veren ayet olduğu
söylenmiştir. Çünkü ayet, Allah'ın azabını sadece kafirlere
hasretmiştir. Bu, küfür dışındaki fiillerin azabın dışında kaldığı anlamına
gelir. Bu tür ayetlerin bir kıs- mını şu şekilde
sıralayabiliriz: "Hakikaten bize vahyolundu ki: (Nebileri) yalanlayan ve
yüz çevirenlere azap edilecektir. "(Taha 48) "Rabbin şüphesiz sana
verecek ve sen de hoşnut olacaksın. "(Duha 5)
"Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder. "(Şura 30) "De
ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. "(İsra
84) "De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O,
çok bağışlayan, çok esirgeyendir. "(Zümer 53)
"İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah
yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler;
bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamaSIn!
arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok
merhametlidir. "(Nur 22)
..........Cevabi kelimesi .......cabiye
kelimesinin çoğulu olup bir şeyin toplandığı mekan anlamına gelir. .......Cevbe ise insanın huzur
bulduğu yer anlamındadır. Dolayısıyla .......Cevabi
kelimesini bu şekilde izah etmek doğru olmaz.
Buna "Cabiyenin, cevbe ile izah edilmesi, bununla her ikisinin türediği
kökün bir olduğunun kastedilmesi ihtimali vardır," denilerek cevap
verilir.
باب: {حتى
إذا فزع عن
قلوبهم قالوا
ماذا قال ربكم
قالوا الحق
وهو العلي
الكبير} /23/.
1. "NİHAYET ONLARIN YÜREKLERİNDEN KORKU GİDERİLİNCE:
RABBİNİZ NE BUYURDU? DERLER. ONLAR DA: HAK OLANI BUYURDU, DERLER. O, PEK
YÜCEDİR, ÇOK BÜYÜKTÜR, "(Sebe 23) AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا عمرو
قال: سمعت
عكرمة يقول:
سمعت أبا
هريرة يقول:
إن نبي الله
صلى الله عليه
وسلم قال:
(إذا
قضى الله
الأمر في
السماء، ضربت
الملائكة
بأجنحتها
خضعانا
لقوله، كأنه
سلسلة على
صفوان، فإذا
فزع عن قلوبهم
قالوا: ماذا
قال ربكم؟
قالوا للذي
قال: الحق،
وهو العلي
الكبير،
فيسمعها مسترق
السمع،
ومسترق السمع
هكذا بعضه فوق
بعض - ووصف
سفيان بكفه
فحرفها، وبدد
بين أصابعه -
فيسمع الكلمة
فيلقيها إلى
من تحته، ثم
يلقيها الآخر
إلى من تحته،
حتى يلقيها
على لسان الساحر
أو الكاهن،
فربما أدرك
الشهاب قبل أن
يلقيها،
وربما ألقاها
قبل أن يدركه،
فيكذب معها
مائة كذبة،
فيقال: أليس
قد قال لنا:
يوم كذا وكذا،
كذا وكذا،
فيصدق بتلك
الكلمة التي
سمع من السماء).
[-4800-] Ebu Hureyre'den Hz. Nebi'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Allah Teala
sema’da bir konuya hükmettiği zaman melekler itaatlerinden kanatlarını
çırparlar. [Onların kanat sesleri] dümdüz bir kaya parçasına [çarpan] zincirin
[sesine] benzer. Kalplerindeki korku geçince:
'Rabbiniz ne buyurdu?' diye sorarlar. Kendisine sorulan ise
'Hayr buyurdu. O pek yücedir, çok
büyüktür,' diye cevap verir. Onun sözlerini kulak hırsızları işitir.
Hadisin ravilerinden Süfyan
eliyle şeytanların dizilişini gösterdi. Önce elini çevirdi ardından
parmaklarının arasını açtı ve şöyle dedi.
Kulak hırsızları bu şekilde üst üste sıralanmış haldedirler. En
üsteki kulak hırsızı bir söz işitir. Hemen onu bir altındakine iletir, o da
kendisinden altta olana iletir. Söz bu şekilde iletilmeye devam eder ve en
sonunda sihirbaz ve kahine ulaşır. Kimi zaman kulak
hırsızları işittiklerini aktarmadan bir şihab yıldızı
onlara yetişir. Bazen de bu yıldız yetişmeden işittiğini aktarır. Bu bir söze
bin yalan katarlar. Sonra 'Bunlar bize falanca gün şöyle şöyle
dememişler miydi?' denir ve semadan işittikleri bir sözü yüzünden
doğrulanırlar."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Taberani'nin naklettiği Newas İbn Sem'an hadisi şu şekildedir:
"Allah Teala vahiy ile konuşmaya başladığı zaman
O'nun korkusundan göğü büyük bir sarsıntı alır. Gök sakinleri bunu işitince
yere eğilip secdeye kapanırlar. İçlerinden ilk başını kaldıran Cebrail olur.
Allah Teala dilediği vahyi ile onunla konuşur. Cebrail
de aldığı bu vahyi meleklere getirir. Her uğradığı sema’da, o sema’nın
sakinleri kendisine 'Rabbimiz ne buyurdu?' diye sorar. O da;
"Gerçeği" diyerek cevap verir. Nihayet kendisine
emredilen yere vahyi götürür."
İmam Müslim ve Tirmizı'nin, Ali İbnu'l-Huseyn İbn
Ali ve İbn Abbas kanalıyla naklettikleri rivayete
göre, ensardan bir çok
kişinin Nebi s.a.v.'in yanında bulunduğu bir esnada bir yıldız kaymış ve
aydınlık meydana gelmiş. Bunun üzerine Nebi s.a.v. onlara;
"Cahiliye döneminde yıldız kaydığı zaman ne
diyordunuz?" diye sormuş. Onlar da;
"Ya bir büyük kimse öldü, ya da büyük biri dünyaya
geldi," şeklinde cevap vermişler. Bunun üzerine Allah Resulü s.a.v. şöyle
buyurmuş:
"Yıldızlar birinin ölümü veya doğumu yüzünden kaymaz. Ancak
Rabbimiz bir konuda hüküm verdiği zaman Arş'ı taşıyan melekler O'nu yüceltir.
Sonra onlara yakın olan diğer sema sakinleri O'nu yüceltir. Yüceitmeler
dünya semasına ulaşıncaya kadar devam eder. Sonra Arş'ı taşıyan meleklere
'Rabbiniz ne buyurdu?' diye sorulur."
باب: قوله: {إن هو
إلا نذير لكم
بين يدي عذاب
شديد} /46/.
2."O ANCAK ŞİDDETLİ BİR AZAP GELİP ÇATMADAN EWEL SİZİ
UYARAN BİR NEBİDİR,"(Sebe 46) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا محمد بن
حازم: حدثنا
الأعمش، عن
عمرو بن مرة،
عن سعيد بن
جبير، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما قال:
صعد
النبي صلى
الله عليه
وسلم الصفا
ذات يوم، فقال:
(يا صباحاه).
فاجتمعت إليه
قريش، قالوا:
ما لك؟ قال:
(أرأيتم لو
أخبرتكم أن
العدو يصبحكم
أو يمسيكم،
أما كنتم
تصدقونني).
قالوا: بلى، قال:
(فإني نذير
لكم بين يدي
عذاب شديد)
فقال أبو لهب:
تبا لك، ألهذا
جمعتنا؟
فأنزل الله:
{تبت يدا أبي
لهب}.
[-4801-] İbn Abbas'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün Safa tepesine çıktı ve
"Yetişin!" diye seslendi. Bunun üzerine Kureyşliler yanına gelip
"Neyin var?" diye sordular. O da; "Size sabahreyin veya alajamleyin
düşmanın saldıracağını söylesem bana inanır mısınız?" diye sordu. Onlar
"Elbette," diye cevap verince şöyle buyurdu:
"Ben şiddetli bir azap gelip çatmadan size gönderilr,,iş bir,
uyarıcıyım7Nebiim." Bunun üzerine Ebu Lehep çıkıp; "Yazıklar olsun sana! Bunun için mi bizi
topladın!" dedi. Allah Teala da "Ebu Leheb'in iki eli
kurusun," suresini indirdi.
İmam Buhar! burada Şu ara suresinde
geçen "(Önce) en yakın akrabanı uyar," ayetinin açıklamasında İbn Abbas'tan naklettiği hadisin bir bölümünü verdi. Bu
hadisin açıklaması ayrıntılı olarak Şuara suresinin tefs!r edildiği bölümde
yapılmıştı. (bk. Hadis no: 4770)
Tebbet suresi ve Ebu Leheb ile karısı hakkında bilgi için buraya tıklayın