SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1716 >>

NUR SURESİ

{من خلاله} /43/: من بين أضعاف السحاب. {سنا برقه} /43/: الضياء. {مذعنين} /49/: يقال للمستخذي مذعن. {أشتاتا} /61/: وشتى وشتات وشت واحد.

من خلاله  Min hilalihi (Nur, 43) "bulut katmanlarının arasından," سنا برقه sena berkihi (Nur, 43) [ifadesin'deki sena] "şimşeğin parıltısı" anlamına gelir. Boyun eğip itaat edene مذعنين muz'in (Nur, 49) denir. أشتاتا Eştata (Nur, 61) ile شتى وشتات وشت şetta, şetat ve şett kelimeleri aynı anlama gelir.

 

وقال ابن عباس: {سورة أنزلناها} /1/: بيناها.

İbn Abbas şöyle demiştir: سورة أنزلناها  Suratun enzelnaha (Nur, 1) "Bu, açıkladığımız bir sure" anlamına gelir.

 

وقال غيره: سمي القرآن لجماعة السور، وسميت السورة لأنها مقطوعة من الأخرى، فلما قرن بعضها إلى بعض سمي قرآنا.

Başka bir müfessir şöyle demiştir: Kur'an'a, sureleri bir araya getirdiğinden dolayı bu ad verilmiştir. Sureye ise, diğer surelerden ayrıldığı için bu ad konmuştur. Sureler birbirine bitiştirilince, Allah'ın kelamına "Kur'an" denmiştir.

 

وقال سعد بن عياض الثمالي: المشكاة: الكوة بلسان الحبشة.

Sa'd İbn İyad es-Sumali şöyle demiştir: مشكاة Mişkat Habeşçede "taka" anlamına gelir.

 

وقوله تعالى: {إن علينا جمعه وقرآنه} /القيامة: 17/: تأليف بعضه إلى بعض {فإذا قرأناه فاتبع قرآنه} /القيامة: 18/: فإذا جمعناه وألفناه فاتبع قرآنه، أي ما جمع فيه، فاعمل بما أمرك وانته عما نهاك الله. ويقال: ليس لشعره قرآن، أي تأليف.

وسمي الفرقان، لأنه يفرق بين الحق والباطل. ويقال: للمرأة: ما قرأت بسلا قط، أي لم تجمع في بطنها ولدا. وقال: {فرضناها} /1/: أنزلنا فيها فرائض مختلفة، ومن قرأ: {فرضناها} يقول فرضنا عليكم وعلى من بعدكم.

إن علينا جمعه وقرآنه  İnne aleyna cem'ahu ve kur'anehu [ayetinde seçen kur'anehu kelimesi] "bir kısmı bir kısmı ile birleştirilmiş" anlamına gelir. فإذا قرأناه فاتبع قرآنه Fe iza kara'nahu fettebi' kur'anehu (Kıyame 18) "Onu senin kalbinde toplayıp telif ettiğimiz vakit onun okunuşuna tabi ol" demektir. Bir başka ifade ile; "onda toplanan bilgilere tabi ol! Şöyle ki, Allah'ın sana emrettiğini yap, yasakladığından sakın," anlamına gelir. ليس لشعره قرآن leyse li şi'rihi kur'anun dendiği vakit, "Onun şiirinin telifi yoktur," manası' anlaşılır. Kur'an'a فرقان furkan da denmiştir. Çünkü O, hak ile batılın arasını ayırır. Araplar [hamile kalamayan] kadın için ما قرأت بسلا قط ma karaet biselen kattu, yani "Karnında çocuğu toplayamadı" derler.' فرضناها Farradnaha "Bu surenin içinde çeşitli farzlar indirdik," anlamına gelir. Bu ayeti فرضناها faradnaha şeklinde okuyanlara göre ise, "Bunu size ve sizden öncekilere farz kıldık," anlamına gelir.

 

قال مجاهد: {أو الطفل الذين لم يظهروا} /31/: لم يدروا، لما بهم من الصغر.

Mücahid şöyle demiştir: أو الطفل الذين لم يظهروا Evi't-tifli'llezine lem yazheru (Nur, 31) "küçük oldukları için akılları ermeyen" anlamına gelir.

 

وقال الشعبي: {غير أولي الإربة} /31/: من ليس له أرب، وقال طاوس: هو الأحمق الذي لا حاجة له في النساء. وقال مجاهد: لا يهمه إلا بطنه، ولا يخاف على النساء.

Şa'bi şöyle demiştir: غير أولي الإربة  [Ğayri] uli'l-irbe (Nur, 31) "kadına karşı ihtiyacı/ hissi olmayan" anlamına gelir:TavUs'bunu şöyle açıklamıştır: "Kadınlara karşı ihtiyacı/hissi olmayan ahmak kimse." Mücahid ise bunu şöyle izah etmiştir: "Sadece karnının doymasını düşünen ve kadınlar konusunda kendisinden emin olunan kişi."

 

باب: قوله عز وجل: {والذين يرمون أزواجهم ولم يكن لهم شهداء إلا أنفسهم فشهادة أحدهم أربع شهادات بالله إنه لمن الصادقين} /6/.

1. "KENDİ EŞLERİNE ZİNA SUÇU ATıP DA KENDİLERİNDEN BAŞKA ŞAHİTLERİ DE BULUNMAYAN KİMSELERDEN HERBİRİ İSE, KENDİSİNİN DOĞRU SÖVLEYENLERDEN OLDUĞUNA DAİR DÖRT DEFA ALLAH'A YEMiN EDEREK ŞAHİTLİK ETMELİDİR, " (Nur 6 ) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إسحاق: حدثنا محمد بن يوسف: حدثنا الأوزاعي قال: حدثني الزهري، عن سهل بن سعد:

 أن عويمرا أتى عاصم بن عدي، وكان سيد بني عجلان، فقال: كيف

تقولون في رجل وجد مع امرأته رجلا، أيقتله فتقتلونه، أم كيف يصنع؟ سل لي رسول الله صلى الله عليه وسلم عن ذلك. فأتى عاصم النبي صلى الله عليه وسلم فقال: يا رسول الله، فكره رسول الله صلى الله عليه وسلم المسائل، فسأله عويمر فقال: إن رسول الله صلى الله عليه وسلم كره المسائل وعابها، قال عويمر: والله لا أنتهي حتى أسأل رسول الله صلى الله عليه وسلم عن ذلك، فجاء عويمر فقال: يا رسول الله، رجل وجد مع امرأته رجلا، أيقتله فتقتلونه، أم كيف يصنع؟ فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (قد أنزل الله القرآن فيك وفي صاحبتك). فأمرهما رسول الله صلى الله عليه وسلم بالملاعنة بما سمى الله في كتابه، فلاعنها، ثم قال: يا رسول الله، إن حبستها فقد ظلمتها، فطلقها، فكانت سنة لمن كان بعدهما في المتلاعنين، ثم قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (انظروا، فإن جاءت به أسحم، أدعج العينين، عظيم الأليتين، خدلج الساقين، فلا أحسب عويمرا إلا قد صدق عليها. وإن جاءت به أحيمر، كأنه وحرة، فلا أحسب عويمرا إلا قد كذب عليها). فجاءت به على النعت الذي نعت به رسول الله صلى الله عليه وسلم من تصديق عويمر، فكان بعد ينسب إلى أمه.

 

[-4745-] Sehl İbn Sa'd'dan rivayet edildiğine göre, Uveymir Aclan kabilesinin reisi Asım İbn Adiyy'in yanına gelip; "Eşiyle birlikte bir adamı yakalayan kimse hakkında ne düşünüyorsunuz? O adamı öldürebilir mi? Öldürdüğü takdirde siz de onu öldürür müsünüz? Ya da bu kimse ne yapmalı? Benim için bu konuyu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sorar mısın?" dedi. Bunun üzerine Asım Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldi ve "Ey Allah'ın elçisi!" [diye söze başlayıp bu meseleyi sordu.] Hz. Nebi bu sorulardan hoşlanmad!.

 

Uveymir, Asım'a Hz. Nebi'in ne buyurduğunu sordu. O da; "Allah'ın elçisi bu sorulardan hoşlanmadı ve bu tür soruların sorulmasını ayıpladı," şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Uveymir: "Allah'a yemin ederim ki; bu meseleyi Hz. Nebi'e sormaktan vazgeçmeyeceğim," dedi ve Rasulullah'ın sallallii.hualeyhi ve sellem yanına geldi. Sonra "Ey Allah'ın elçisi! Adamın biri, hanım ı ile birlikte bir erkeği yakalarsa, onu öldürebilir mi? Öldürdüğü takdirde kendisini öldürür müsünüz? Ya da bu adamın ne yapması gerekir?" diye sordu. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

"Allah Tea/d senin ve eşin hakkında ayet indirdi, " buyurdu. Akabinde, Allah'ın, kitabında belirlediği gibi onlara mülaane yapmalarını emretti. Uveymir karısına karşı mülaane yaptı ve "Ey Allah'ın elçisi! Ben bu kadını eş olarak tutmaya devam edersem, ona zulmetmiş olurum," dedi, sonra da onu boşadı. Onun bu şekilde boşaması daha sonra mülaane yapanlar için bir sünnet oldu. Sonra Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Gözleyin bakalım. Eğer bu kadın çocuğunu esmer, iri kara gözlü, iri kalçalı ve baldırıarı kalın olarak doğurursa ben, Uveymir'in ona karşı kesinlikle doğru söylediğini düşünürüm. Yok eğer bu kadın çocuğunu kızıl kurtçuk gibi kızılca olarak doğurursa o zaman ben, Uveymir'in kadına kesinlikle iftira ettiğini düşünürüm,"

 

Nihayet kadın, Hz. Nebi'in Uveymir'i tasdik edeceğini ifade ettiği özelliklerde çocuğunu doğurdu. Bu yüzden, bu çocuk annesine nispet edildi.

 

باب: {والخامسة أن لعنة الله عليه إن كان من الكاذبين} /7/

2. "BEŞİNCİ DEFADA DA, EĞER YALAN SÖYLEYENLERDEN İSE ALLAH'IN LANETİNİN KENDİ ÜZERİNE OLMASINI İFADE ETMELİDİR," (Nur 7) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثني سليمان بن داود أبو الربيع: حدثنا فليح، عن الزهري، عن سهل بن سعد:

 أن رجلا أتى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: يارسول الله، أرأيت رجلا رأى مع امرأته رجلا، أيقتله فتقتلونه، أم كيف يفعل؟ فأنزل الله فيهما ما ذكر في القرآن من التلاعن، فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم:

(قضى الله فيك وفي امرأتك). وكانت حاملا، فأنكر حملها، وكان ابنها يدعى إليها، ثم جرت السنة في الميراث: أن يرثها وترث منه، ما فرض الله لها.

 

[-4746-] Sehl İbn Sa'd'dan rivayet edildiğine göre, bir adam Hz. Nebi'e gelip; "Ey Allah'ın elçisi! Hanımı ile birlikte bir adamı yakalayan kimse hakkında ne düşünüyorsun? O adamı öldürmeli mi? Bu takdirde siz de onu öldürür müsünüz? Ya da o kimse ne yapmalı?" diye sordu. Bunun üzerine Allah Teala, onunla hanımı hakkında Kur'an'da bahsi geçen karşılıklı lanetleşme/mülaane hükmünü indirdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona; "Senin ve eşin hakkında hüküm verildi," buyurdu. Bunun üzerine ikisi birden mulaane yaptılar. O esnada ben, Hz, Nebi'in yanında bu olaya şahit oldum. Sonra adam karısını boşadı. Bu olay mülaane yapanların ayrılması konusunda bir sünnet oldu.

 

Kadın hamile idi. Adam onun kendisinden hamile kaldığını kabul etmedi.

Bu yüzden doğan çocuk kadına nispet edilmeye başlandı. Miras konusunda da çocuğun annesine ve Allah'ın tespit ettiği ölçüde kadının da çocuğuna mirasçı olması kanuni bir uygulama olarak yerleşti.

 

 

 

İmam Buhari, bir önceki başlık altında Sehl İbn Sa 'd 'dan nakledilen hadisi uzun biçimde, bu başlık altında ise özet olarak verdi. Bu rivayetin açıklaması "Kitabu'l-lian" da yapllacaktır. İnşaallah.