SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEFSİR

<< 1691 >>

NİSA SURESİ

باب: {يوصيكم الله في أولادكم} /11/.

4. "ALLAH SİZE, ÇOCUKLARINIZ HAKKINDA, ERKEĞE, KADININ PAYININ İKİ MİSLİ (MİRAS VERMENİZİ) EMREDER,"(Nisa 11) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: حدثنا هشام: أن ابن جريج أخبرهم قال: أخبرني ابن منكدر، عن جابر رضي الله عنه قال:

 عادني النبي صلى الله عليه وسلم وأبو بكر في بني سلمة ماشيين،

فوجدني النبي صلى الله عليه وسلم لا أعقل، فدعا بماء فتوضأ منه ثم رش علي فأفقت، فقلت: ما تأمرني أن أصنع في مالي يا رسول الله، فنزلت: {يوصيكم الله في أولادكم}.

 

[-4577-] Cabir'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Hasta olduğum bir sırada Sallallahu Alyhi ve Sellem ile Ebu Bekir radıyaHahu anh yürüyerek gelip Ebu Seleme mahallesindeki evimde beni ziyaret ettiler. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim baygın olduğumu, hiçbir surette aklı melekelerimi kullan amadığımı fark etmiş. Bunun üzerine su istemiş. Sonra getirilen su ile abdest almış. Ardından üzerime su serpmiş. Bunun üzerine ben hemen ayıldım ve:

 

- Ey Allah'ın Elçisi! Malım hakkında ne yapmamı emredersin? diye sordum.

Bunun üzerine şu ayet indi: "Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Kitabu'l-vudu / Abdest Bölümü"nde Hz. Nebi'in, abdestten artan suyu Cabir'in üzerine serptiğini iddia edenlere cevap vermiştik. Nitekim "i'tisam Bölümü"nde de Allah Resulü'nün s.a.v. abdest aldığı suyu Cabir'e serpti ği açıkça beyan edilecektir.

 

Hadiste geçen, Ey Allah'ın Elçisi! Malım hakkında ne yapmamı emredersin? ifadesi, Şu'be'den gelen rivayette şu şekildedir: "Ey Allah'ın Resulü! Ben ölürsem mirasım kime aittir. Bana yalnızca kelale yoluyla mirasçı olur." Bu ifadenin açıklaması, "Feraiz Bölümü"nde yapllacaktır.

 

باب: {ولكم نصف ما ترك أزواجكم} /12/.

5. "YAPACAKLARI VASİYET'TEN VE BORÇTAN SONRA EŞLERİNİZİN, EĞER ÇOCUKLARI YOKSA, BIRAKTIKLARININ YARISI SİZİNDİR, "(Nisa 12) AYETİNİN TEFSİRİ

 

حدثنا محمد بن يوسف، عن ورقاء، عن ابن أبي نجيح، عن عطاء، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 كان المال للولد، وكانت الوصية للوالدين، فنسخ الله من ذلك ما أحب، فجعل للذكر مثل الأنثيين، وجعل للأبوين لكل واحد منهما السدس والثلث، وجعل للمرأة الثمن والربع، وللزوج الشطر والربع.

 

[-4578-] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "İslam'ın ilk yıllarındaki uygulamaya göre, miras erkek çocuklara verilirdi. Vasiyyet de sadece anne-babaya yapılırdı. Sonra Allah Teala bu uygulamanın dilediği kısmını yürürlükten kaldırdı. Erkek çocuklara, kız çocuklarının payının iki katı pay verdi. Anne-babanın her biri için [çocukların olduğu durumlarda] 116, [çocukların olmadığı durumlarda ise] 113, eş için [eşinin mirasından çocukları olması durumunda] 118, [çocuklarının olmaması durumunda] 1/4, koca için [eşinin çocukları olmaması durumunda] 1/2, [eşinin çocukları olması durumunda ise] 114 pay tespit etmiştir.    (

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Yukarıdaki rivayette "Miras erkek çocuklara verilirdi" ifadesi, Arapların İslam öncesi "Miras Hukuku"na işaret etmektedir. İmam Taberı, başka bir senetle İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Bu ayet indiği zaman insanlar, Hz. Nebi'e gelip 'Ey Allah'ın Elçisi! Ne ata binebilen, ne de düşman saldırısını savabilen küçük kız çocuğuna mirasın yarısını mı vereceğiz?' diye sordular." İbn Abbas şöyle demiştir: "Araplar ancak düşman ile savaşan kimselere miras veriyorlardı."

 

Yukarıdaki rivayette yer alan "Sonra Allah Teala bu uygulamanın dilediği kısmını yürürlükten kaldırdı" ifadesi, ilk uygulamanın bu ayetin indiği zamana kadar devam ettiğini gösterir.

 

Bu rivayet, neshi reddedenlere cevap niteliğindedir. Zaten tefsır müellifi Ebu Müslim el-İsfehanı'den başkası da neshin varlığını inkar etmemiştir. Ebu Müslim neshin bütün çeşitlerini reddetmiştir. Ancak İslam şeriatının, bütün şeriatıarı neshettiği konusunda icma' olduğu belirtilerek ona cevap verilmiştir. Bu cevaba da şu şekilde karşılık verilmiştir: Ebu Müslim'e göre, önceki şeriatlar bizim şeriatımızın zuhuruna kadar yürürlükte idi. Dolayısıyla bizim şeriatımızın o şeriatıarı yürürlükten kaldırmasına nesih değil, tahsis denir.

 

Bu yüzden olsa gerek İbnu's-Sem'anı şöyle demiştir: "Ebu Müslim el-İsfehanı İslam şeriatında neshin vukli bulduğu olayların varlığını itiraf etmiyorsa, bile bile hakkı inkar ediyor demektir. Yok 'Ben buna nesh demiyorum,' diyorsa, o zaman bu konudaki ihtilaf lafzldir."

 

Her şeyi en iyi Allah bilir.

 

باب: {لا يحل لكم أن ترثوا النساء كرها ولا تعضلوهن لتذهبوا ببعض ما آتيتموهن} /19/. الآية.

6. "EY İMAN EDENLER! KADINLARA ZORLA VARİS OLMANIZ SİZE HELAL DEĞİLDİR,"(Nisa 19) AYETİNİN TEFSİRİ

 

ويذكر عن ابن عباس: {لا تعضلوهن} لا تقهروهن. {حوبا} /2/: إثما. {تعولوا} /3/: تميلوا. {نحلة} /4/: النحلة المهر.

Anlatıldığına göre, İbn Abbas, لا تعضلوهنla ta'dullihünne ifadesini(Nisa 19), "onları zorlamayın"; حوبا huben kelimesini "günah"(Nisa 2); تعولوا teulu ifadesini "meyletmek"(Nisa 3) ve نحلة nihleten kelimesini "mehir"(Nisa 4) olarak açıklamıştır.

 

حدثنا محمد بن مقاتل: حدثنا أسباط بن محمد: حدثنا الشيباني، عن عكرمة، عن ابن عباس، قال الشيباني: وذكره أبو الحسن السوائي، ولا أظنه ذكره إلا عن ابن عباس: {يا أيها الذين آمنوا لا يحل لكم أن ترثوا النساء كرها ولا تعضلوهن لتذهبوا ببعض ما آتيتموهن}. قال: كانوا إذا مات الرجل كان أولياؤه أحق بامرأته، إن شاء بعضهم تزوجها، وإن شاؤوا زوجوها، وإن شاؤوالم يزوجوها، فهم أحق بها من أهلها فنزلت هذه الآية في ذلك.

 

[-4579-] İbn Abbas'ten rivayet edildiğine göre, o, "Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın!" ayeti hakkında şöyle demiştir:

 

İslamıdan önce Arapların adetine göre, biri öldüğü zaman onun velileri hanımı hakkında herkesten daha çok söz sahibi olurdu. İsterse kadınla evlenirler, isterse onu başkasıyla evlendirirler, isterlerse evlendirmezlerdi. Kadının ailesinden çok, onun hakkında söz sahibi idiler. Bunun üzerine bu ayet inmiştir.

 

Hadisin geçtiği diğer yerler: 4579, 6984.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

İbn Abbas'ın ..........1lla ta'dulDhünne ifadesini bu şekilde tefsir ettiğini gösteren rivayet, İmam Taberi ve İbn Ebi HMim tarafından Ali İbn Ebi Talha kanalıyla naklediimiştir.

 

Bu ayet (Nisa 19) o dönemdeki Arapların şu uygulamasını anlatıyor: Bazıları, hoşlanmadığı karısından ayrılmak isterdi. Fakat ona mehir borcu olurdu. Bunu da ödemek istemezdi. Bu yüzden mehirden vazgeçip ayrılması için hanımını rahatsız etmeye başlardı.

 

Mücahid'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Tıpkı Bakara suresinde olduğu gibi,(Bakara 232) bu ayetin muhatabı, kadının ailesidir. Sonra bu görüş zayıflamaya başladı ve diğeri tercih edilir oldu."

 

İbn Abbas'ın "';......huben kelimesini "günah" şeklinde tefsır etmesi, İbn Ebı Hatim tarafından Davud İbn Ebı Hind ve İkrime kanalıyla senetli olarak nakledilmiştir. Bu rivayete göre, İbn Abbas bunu ......innehCı kane hCıben kebıra "Bu, büyük bir günahtır," şeklinde tefsır etmiştir.

 

İbn Abbas'ın ....nihleten kelimesini mehir olarak tefsır etmesi ise, İbn Ebı Hatim ve Taberı tarafindan Ali İbn Ebı Talha kanalıyla nakledilmiştir.

 

İsterlerse kadınla evlenirler, isterlerse onu başkasıyla evlendirirler, isterlerse evlendirmezlerdi. Kadının ailesinden çok, onun hakkında söz sahibi idiler. Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'ın şöyle söylediği nakledilmiştir:

 

"Adamın biri öldüğü zaman geride bir hanım bırakırsa, yakını olan kimse hanımının üstüne bir elbise atardı. Böylece onun diğer insanlarla ilişki kurmasına engelolurdu. Kadın güzelse, onunla evlenirdi. Şayet kadın çirkinse, ölünceye kadar onunla ne evlenir, ne de onu başkasıyla evlendirirdi. Kadın ölünce de ona varis olurdu."

 

باب: {ولكل جعلنا موالي مما ترك الوالدان والأقربون والذين عاقدت أيمانكم فآتوهم نصيبهم إن الله كان على كل شيء شهيدا} /33/.

7. "KADıN-ERKEK HERKESE, ANNE-BABALARIN, AKRABALARIN VE YEMİNLİ SÖZLEŞMELER YAPTIĞINIZ KİMSELERİN MİRASLARINDAN PAY AYIRDIK. BU PAY SAHİPLERİNE PAYLARINI VERİN. HİÇ ŞÜPHESİZ ALLAH HERŞEYİN ŞAHİDİDİR, "[Nisa 33] AYETİNİN TEFSİRİ

 

وقال معمر: أولياء موالي، وأولياء ورثة، عاقدت أيمانكم: هو مولى اليمين، وهو الحليف، والمولى أيضا ابن العم، والمولى المنعم المعتق، والمولى المعتق، والمولى المليك، والمولى مولى في الدين.

Ma'mer şöyle demiştir: أولياء Evliya kelimesi hem "mevalf', hem de "mirasçılar" anlamına gelir عاقدت Akadet eymeı.nüküm (Nisa 33) "yemin mevlası", "yeminle müttefik olan kimse" anlamına gelir. Mevla'nın diğer manalarını şu şekilde sıralayabiliriz:  a)- Amcaoğlu. b)- İhsanda bulunup köleyi özgürlüğüne kavuşturan kimse. c)- Özgürlüğüne kavuşturulmuş köle. d)- Sahip. e)- Dini bakımdan mevıa.

 

حدثني الصلت بن محمد: حدثنا أبو أسامة، عن إدريس، عن طلحة بن مصرف، عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 {ولكل جعلنا موالي}. قال: ورثة. {والذين عاقدت أيمانكم}: كان المهاجرون لما قدموا المدينة يرث المهاجر الأنصاري دون ذوي رحمه، للأخوة التي آخى النبي صلى الله عليه وسلم بينهم، فلما نزلت: {ولكل جعلنا موالي}. نسخت. ثم قال: {والذين عاقدت أيمانكم}: من النصر والرفادة والنصيحة، وقد ذهب الميراث، ويوصي له.

سمع أبو أسامة إدريس، وسمع إدريس طلحة.

 

[-4580-] İbn Abbas'tan şöyle söylediği rivayet edilmiştir: ولكل جعلنا موالي Ve liküllin cealna mevaliye ayetinde geçen Jıylmevaliye kelim-esi varisler' anlamına gelir. والذين عاقدت أيمانكم vellezine akadet eymanüküm ifadesi ise şu şekilde izah edilir: Muhacirler Medıne'ye geldikleri zaman, muhacir biri akraba olmamasına rağmen ensardan birine varis oluyordu. Çünkü Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem aralarında kardeşlik bağı kurmuştu. "(Erkek ve kadından) her biri için, varisler kıldık," ayeti, indi ve bu uygulamayı yürürlükten kaldırdı. Sonra İbn Abbas şöyle dedi: .....vellezıne akadet eymanüküm ayeti ise şu anlama gelir:

 

Yeminlerinizin bağladığı kimselere de yardım edin, hediye verin ve nasihatte bulunun. Artık [yeminleşenler arasında] miras hakkı kalkmıştır. Ancak kişi arkadaşına vasiyyet edebilir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"(Erkek ve kadından) her biri için, varisler kıldık," ayeti indi ve bu uygulamayı yürürlükten kaldırdı, rivayetinden, yeminleşen kimselerin mirasçı olduklarına dair hükmün bu ayet ile neshedildiği anlaşılır. İmam Taberı, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'tan, onun şu sözünü nakletmiştir: İslam'dan önce insanlar birbirleri ile akit yaparlardı. Bu akit gereğince, onlardan biri öldüğü zaman, diğeri ona varis olurdu. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi: "Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak, dostlannıza uygun bir vasiyyet yapmanız müstesnadır. "(Ahzab 6) Bu ayette Allah Teala yeminleşilen dostlara vasiyyette bulunabileceğini gösterdi.

 

Katade'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Cahiliyye döneminde insanlar birbirleri ile akit yaparlardı. Birbirlerine 'benim kanım, senin kanındır, sen bana, ben de sana mirasçı olurum' derlerdi. İslam dini gelince bu insanlara, mirastan payları olan 1/6'yı vermeleri emredildi. Sonra bu uygulama miras ayeti ile neshedildi. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurdu. "Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden  daha yakındırlar." Farklı senetlerle ilk dönem alimlerinden bir çoğundan bu görüş nakledilmiştir. Kabul gören görüş de budur .