DEVAM: 83. NEBİ S.A.V.'IN HASTALANMASI VE VEFATI
حدثنا علي:
حدثنا يحيى،
وزاد: قالت
عائشة:
لددناه
في مرضه، فجعل
يشير إلينا:
أن لا تلدوني،
فقلنا: كراهية
المريض
للدواء، فلما
أفاق قال: (ألم
أنهكم يشير
الينا: أن لا
تلدوني:
فقلنا: كراهية
المريض
للدواء، فلما
أفاق قال: (ألم
أنهكم ان
تلدوني). قلنا:
كراهية
المريض للدواء،
فقال: (لا يبقى
أحد في البيت
إلا لد
وأنا أنظر إلا
العباس، فإنه
لم يشهدكم).
رواه ابن أبي
الزناد، عن
هشام، عن
أبيه، عن عائشة،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[-4458-] Bize Ali anlattı, bize Yahya anlattı ve şunları
ekledi: "Aişe dedi ki:
Hastalığı esnasında ağzına ilaç koymuştuk. O bize ağzıma ilaç
koymayın diye işaret etmeye başlayınca, biz de: Bu hastanın ilaçtan
hoşlanmayışından dolayıdır, dedik. Kendisine gelince: Ben size ağzıma ilaç
koymaktan vazgeçmenizi işaret etmedim mi, dedi. Biz: Ama bu hastanın ilaçtan
hoşlanmayışından dolayıdır diye düşünmüştük, dedik.
Bunun üzerine: el-Abbas hariç gözümün önünde bu evde ağzına ilaç
konulmadık kimse kalmasın. Çünkü el-Abbas bunu yaparken yanınızda değildi, diye
buyurdu."
Bu Hadis 5712, 6886 ve 6897 numara ile gelecektir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ağzına ilaç koyduk." Yani o istemeden ağzının
kıyısından ona ilaç içirdik.
İşte "el-Iudud" diye bilinen şey de odur. Boğaza
dökülen ilaca da "el-vecur" denilir.
"Evde Abbas'ın dışında gözümün önünde ağzına ilaç
konulmadık kimse kalmayacaktır. Çünkü o bunu yaparken yanınızda hazır
bulunmadı." Denildiğine göre bu ibarelerden bir kimseye kasten yapılan
bütün işlerden dolayı kısas yapmanın meşruiyeti anlaşılmaktadır. Ancak böyle
bir sonucun çıkartılması tartışılır. ÇÜnkü herkes fiilen bu işi yapmamıştı.
Allah Resulünün bunu onlara yapması buna dair yasağına uymayı terk
ettiklerinden dolayı onlara bir ceza olması içindi. Fiilen bu işi yapanlara
böyle bir cezanın verilmesi açıkça anlaşılır. Ancak fiilen bu işi yapmayanlara
bu cezanın sebebi ise, Allah Resulünün onları yapmaktan nehyettikleri işi
kendilerinin de yapanları alıkoymayı terk etmiş olmaıçmndan dolayıdır. Bundan
anlaşıldığına göre uzak ihtimalli tevilde bulunan kişi mazur değildir. Ancak bu
da tartışılır bir sonuçtur. Çünkü yapılan bu hareket nehye karşı durarak
yapılmıştır.
İbnu'l-Arabı der ki: Allah Resulü kıyamet gününde onun
üzerlerinde bir hakkı bulunduğu halde gelmelerini ve böylelikle çok büyük bir
zorlukla karşı karşıya kalmamalarını istediğinden böyle yapmıştır.
Ancak buna karşı da şu cevap verilmiştir: Onları affetmesi
mümkündü. Çünkü o kendi zatı adına intikam almazdı.
Kuwetli gördüğümüz görüşe göre o böylelikle tekrar aynı işi
yapmamaları için onları tedib etmek istemiştir. Dolayısıyla onun bu şekilde
karşılık vermesi kısas ve intikam yoluyla değil, tedib içindi.
Bir diğer açıklamaya göre o tedavi olmayı kabul etmekle birlikte
ağzına ilaç
konulmasından hoşlanmayışının sebebi bu hastalıktan iyileşmeyip,
öleceğinin kesinlik kazanmış olmasıydı. Bu noktada kesin kanaate sahip olan bir
kimse için ise tedavi olmak mekruhtur.
Derim ki: Ancak bu da tartışılır. Çünkü göründüğü kadarıyla bu
hareket Allah Resulünün ölüm ile hayat arasinda muhayyer bırakılmasından ve
vefat edeceğinin kesinlik kazanmasından önce idi. Onun bu tedaviye karşı
çıkmasının sebebi verilen ilacın hastalığına uygun olmayışı idi. Çünkü onlar
Nebiimizin zatu'l-çenb hastalığına yakalanmış olduğunu sanıyorlardı. Bundan
dolayı ona uygun bir tedavi yaptılar. Oysa görüldüğü gibi hadisin siyakından
açıkça da anlaşıldığı üzere onun böyle bir hastalığı yoktu. Doğruyu en iyi
bilen Allah'tır.
حدثنا عبد
الله بن محمد:
أخبرنا أزهر:
أخبرنا ابن
عون، عن
إبراهيم، عن
الأسود قال:
ذكر عند عائشة:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم أوصى إلى
علي، فقالت:
من قاله، لقد
رأيت النبي
صلى الله عليه
وسلم وإني
لمسندته إلى
صدري، فدعا
بالطست، فانحنث،
فمات، فما
شعرت، فكيف
أوصى إلى علي؟
[-4459-] İbrahim, el-Esved'den rivayetle dedi ki:
"Aişe'nin huzurunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ali'ye vasiyette
bulunmuş olduğundan sözedilinee:' Bunu kim söyledi? Andolsun ben Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i göğsüme dayamış olduğum halde gördüm. Bir leğen
getirilmesini istedi ve akabinde kucağımda bütün vücudu sarkıverdi. Ölmüş de
ben fark etmemiştim. Nasıloldu da Ali'ye vasiyet etti, dedi."
حدثنا أبو
نعيم: حدثنا
مالك بن مغول،
عن طلحة قال:
سألت عبد الله
ابن أبي أوفى
رضي الله عنهما:
أوصى
النبي صلى
الله عليه
وسلم؟ فقال:
لا، فقلت: كيف
كتب على الناس
وصية، أو
أمروا بها؟
قال: أوصى
بكتاب الله.
[-4460-] Talha dedi ki: "Ben Abdullah b. Ebi Evfa
r.a.'ya: Nebi vasiyette bulundu mu, diye sordum. O: hayır dedi.
Bu sefer: Peki, nasılolur da insanlara vasiyette bulunmaları (farz
olarak) yazıldı ya da bunu yapmaları emredildi diye sordum. Bu sefer: 0,
Allah'ın Kitabını vasiyet etti, dedi."
حدثنا قتيبة:
حدثنا أبو
الأحوص، عن
أبي إسحاق، عن
عمرو بن
الحارث قال:
ما
ترك النبي صلى
الله عليه
وسلم دينارا،
ولا درهما،
ولا عبدا، ولا
أمة، إلا
بغلته
البيضاء التي
كان يركبها،
وسلاحه،
وأرضا جعلها
لابن السبيل
صدقة.
[-4461-] Amr b. el-Haris dedi ki: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir köle, ne bir
cariye bıraktı. Sadece hayatta iken bindiği beyaz katırını ve silahını bir de
yolculara sadaka olarak bağışladığı bir araziyi bıraktı."